SON DAKİKA
Hava Durumu

Ben kendimi anlayamıyorum!

Yazının Giriş Tarihi: 07.12.2019 00:08
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.12.2019 00:08

Evli, mutlu, çocuklu, mu?
Evli ve çocuklu ise mutlu, evli ve mutlu ise çocuklu olması gerekir insanların.
Evli ve çocuksuzlar mutsuz, evli ve çocuklular mutlu sayılır.
Evli ve mutsuzlar çocuklu olabildiği gibi, bekar ve çocuklular mutlu olabiliyorlardır oysa.
Ne evlilik, ne de çocuk mutluluk ya da mutsuzluk sebebidir aslen.
Evlilikte de, çocuk sahibi olmada da mutluluğun yolu sorumluluk, saygı ve sevgiden geçer.
Sevgi, Saygı, Sorumluluk olarak sıralanır bu meşhur S'li.
Seversen sayarsın, sayarsan da sorumluluklarını yerine getirirsin der mantık.
Sevgiyi doğru anlayanlar için geçerlidir bu dizilim. Ancak, ya yanlış anlayanları ne yapacağız?
Çok sevdiği için öldürenleri, çok sevdiği için dövenleri, çok sevdiği için bol bol çocuk yapıp sonra dönüp arkasını gidenleri, çok sevdiği için delice kıskananları, çok sevdiği için kadının ya da adamın tüm yaşam alanlarını kısıtlayanları ne yapacağız?
Saygısız ve sorumsuz bir insanın sevgisine nasıl inanacağız?
Sevgilerini gösterme yolu olarak sorumluluklarını yerine getirip saygıyı muhafaza etmelerinin yeterli olduğunu düşünenlere, sevginin minik dokunuşlarındaki sihri nasıl anlatacağız?

"Mutlu Aile Mutlu Çocuk" 
Uluslararası Lions 118 K Yönetim Çevresi Federasyonu Toplumsal ve Bireysel İstismarı Önleme Komitesi tarafından düzenlenen ve Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde gerçekleşen "Mutlu Aile, Mutlu Çocuk / Aile İçi Şiddetin Kadına ve Çocuğa Yansıması" seminerinde Prof.Dr. Şevki Sözen'in anlatımlarını dinledik.
Sözen, aile içi şiddetin sadece fiziksel şiddet olarak düşünülmemesi gerektiğini, duygusal, ekonomik ve cinsel şiddetin (bir de üzerine ihmal edilmişliği koyduğunuzda) en az fiziksel şiddet kadar hasar verici olduğunu söyledi.

İstatistikler ne diyor?
Kadın intiharlarının yüzde 30'unun, kadın cinayetlerinin yüzde 60'dan fazlasının sebebi "Aile İçi Şiddet". 
Dünyadaki işlerin yüzde 66'sı kadınlar tarafından yapılıyor. Buna rağmen kadınlar dünyadaki toplam gelirin yüzde 10'una, dünyadaki mal varlığının ise yüzde 1'ine sahipler.
Kadınların 3'te 1'i fiziksel şiddete uğruyor. Şiddete uğrayan kadınlar şiddete uğradığını gizliyor. 
Okur-yazar olmayan kadınlarda fiziksel şiddet yüzde 43'lerde. Yüksek öğrenim görmüş kadınlarda yüzde 12'lerde. 
Yüksek öğrenim gören 6 erkekten 1'i şiddet uyguluyor.
"Namus" cinayetlerinde artış var. Bir yılda açılan 300 namus cinayeti davasında 355 ölüm bildirildi.
Öldürülen kadınların yaşı 12-20 arasında değişiyor.
Sanıkların yüzde 90'ı erkek, yüzde 43'ü çocuk. 
Şiddet, gerginliğin tırmanması, şiddet uygulanması ve balayı dönemi olmak üzere üç aşamada yaşanıyor.
Şiddete uğrayan kadının çocuğu da evde (anne-baba ya da kardeşler tarafından) şiddete maruz kalabiliyor, daha sonra o da çevresine şiddet uygulayabiliyor.
Çocuğa yönelik fiziksel şiddet ailelerin yüzde 34'ünde yaşanıyor. Çocukların evde ve okulda şiddete uğrama oranı yüzde 46.
İstismara uğramış ve herhangi bir müdahale yapılmamış olguların yzde 10'u ölümcül yaralanmalara sebep olabiliyor.
ABD'de her yıl yaklaşık 2000 istismar ve ihmale bağlı ölüm yaşanıyor. Bunlardan yüzde 90'ı 5 yaşından küçük çocuk, yüzde 44'ü bebek. Çocukların yüzde 72'sinde duygusal şiddetin etkileri gözleniyor.

İstatistiklere kısa bir ara verelim;
Şiddet; gerginliğin tırmanması, şiddet uygulanması ve balayı dönemi olmak üzere üç aşamada yaşanıyor demiştik. Balayı (yani pişmanlık, yani affedilmek için iyi davranış) her seferinde daha kısa sürüyor diye eklemeden geçmeyelim. Şiddet kavanozu, bir sonraki krize kadar dolmak üzere boşaltılıyor diyelim.
ABD verilerine bakıp, "Sadece bizde değil, gelişmiş ülkelerde de taciz, tecavüz, şiddet ve cinayet var." deyip avutmayalım kendimizi. Oralarda da suç var ama o suç cezasız kalmıyor. Toplum duyarlı ve ihbar ediyor, hukuk duyarlı ve yapması gerekeni yapıp cezayı "iyi hal" gözetmeksizin uyguluyor. Namustu, töreydi, bilmemneydi bakmıyor.

"Ben kendimi anlayamıyorum, lütfen beni anlayın"
Çocuk seni anlamaz, çocuğu anlayacak olan sensin. Çünkü büyük olan, o yollardan geçmiş olan sensin. Çocuktan anlayış bekleyemezsin. Anlayış ve sabır gösterecek olan sensin.

Orson Wells, "I know what it is to be young, but you don't know what it is to be old." derken ne söylemişti hatırlayın. "Ben genç olmanın ne demek olduğunu biliyorum ama sen yaşlı olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsun."

                          
Sadi Şirazi de, "Ne kadar okursan oku; bilgine yakışır şekilde davranmadığın sürece, cahilsin demektir." der.
Biz bu sözü, "Ne kadar yaş alırsan al, yaşına yakışır şekilde davranmadığın sürece cahilsin demektir." haline çevirelim.
Lakin insanların genç yaşta anne-baba olduğunu ve çocuklarıyla birlikte büyüdüklerini de eklemeden geçmeyelim. Onlar da anne-babalığı çocuklarıyla öğreniyorlar. Öncesinde ne bir cinsel eğitim, ne de analık babalık eğitimi görüyorlar. Kadın olmadan anne, erkek olmadan baba oluyorlar. Çocuğun sadece fiziksel bakımını yapmak ile anne-baba olunmadığını anlamıyorlar.
Bir de doğurdukları çocuktan anlayış bekliyorlar...

İstatistiklere geri dönelim:
Fiziksel ve duygusal şiddete uğrayan çocuklarda cinsel istismara uğrama riski normalden 2-3 kat daha fazla.
Eldeki verilere göre, kız çocuklar erkek çocuklara oranla daha fazla cinsel istismara uğruyor. 
İstismarcılar genelde erkek.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre kız çocuklarının yüzde 20'si, erkek çocuklarının yüzde 10'u , toplamda 150 milyon kız çocuk, 73 milyon erkek çocuk, 8 kadından biri 14 yaşından önce, 6 kadından biri 18 yaşından önce cinsel istismara uğruyor.
Amerikan Suç Önleme Komitesi verilerine göre, 1 milyon Amerikalı ensest mağduru, bu rakama her yıl 16 bin yeni vak'a ekleniyor.
Suça itilen çocukların yüzde 55.8'i aile içi fiziksel şiddete, yüzde 51.9'u sürekli aşağılanmaya, yüzde 13.5', cinsel istismara uğramış. yüzde 38.8'i iyi beslenememiş, yüzde 29.9'u evden kovulup eve kabul edilmemiş. Pek çok olguda ise gizli kalmış ensest öyküsü var.
Kısacası çocuk iyi muamele görmüyor ve iyi bakılmıyorsa çareyi sokakta buluyor. 
Sokağı tercih eden çocuğun evde ne yaşadığını varın siz hayal edin artık.

Anlamak için dinleyin
Dinlemek konusunda özürlü bir toplumuz malum. Anlatmayı dinlemeye, yazmayı okumaya tercih ederiz. Dengeyi bir türlü tutturamayız. En ufak bir olumsuz olayda hemen saldırıya geçer, olayı bahane ederek karşımızdakini yedi ceddine dalar çıkarız.

Hele de dünyayı henüz yeni tanımaya çalışan, hayattan bihaber savunmasız çocuklara karşı üstünlük kurup onları ezim ezim ezmeye bayılırız.


"Sen zaten..." diyerek söze başlar, yargıladıkça yargılarız. Ardından gelir konferans saati. Daha da ikna olmazsak tehditler savururuz. Olur olmaz sorgular, çocuk anlatmaya kalkınca çocuğu anlattığına bin pişman ederiz. Çocuk da bir daha konuşmaz. Susar...

Onu dinleyip, onunla konuşup, ona "Hayır" demesini öğretip, davranışlarımız ile rol model olsak her şey daha kolay olacak ya, neyse...

Konuşabiliyor muyuz?
Bu sorunun cevabı "Tabi ki konuşabiliyoruz" olur. Lakin doğru konuşabiliyor muyuz, duygu ve düşüncelerimizi karşımızdakine doğru aktarabiliyor muyuz? İletişebiliyor muyuz? Yoksa hep "YANLIŞ" mı anlaşılıyoruz?

Pek çok kişi "Beni zaten anlamıyorlar!" diye yakınıyor, bazısı "Beni dinlemiyorlar!" diye sızlanıyor. Herkes kendi haklılığından emin, herkes suçsuz günahsız, karşı taraf ise hep kötü.

O mu anlatamıyor kendini, yoksa dinleme özürlü yurdum insanı tümden sağır oldu da hiçbir şeyi mi duymuyor da bir türlü anlaşamıyoruz.

Hani biz hoşgörülü, sevecen, misafirperver, sabırlı ve merhametli insanlardık!

Konuşanı Sevmeyiz
Sevmeyiz çünkü konuşan insandan korkarız. Susturamadığımızın boğazını sıkıp ölümüne keseriz sesini. Konuşmayanı ya da konuşamayanı severiz. Ensesine vur lokmasını al derecesindeki "iyi" insanları severiz mesela. Ağzı var dili yok kadınları, dilsiz hayvanları severiz. Henüz konuşamayan bebekleri severiz. Korkudan dillerini lâl ettiğimiz çocukları, gençleri severiz.

İstediğimiz gibi davranıp canımız ne istiyorsa onu itirazsız yaptırabilelim, hiç hesap vermeyelim, hiç suçluluk hissetmeyelim isteriz.
Her türlü melaneti yapmaktan geri kalmayalım, yeter ki duyulmasın deriz!

Güzel konuşun
Dilimiz sevgi dili değilse, gönlümüzden geçeni sevdiğimize aktaramıyorsak, onurlandırmayı kendimize zül sayıyorsak, cesaretlendirici ve teşvik edici cümleler kuramıyorsak, dilimize hakim olamıyor, hep kötü cümleler sarf ediyorsak, ne anlamı var ki o zaman konuşmanın.

Susalım da insan saysınlar bari...

Prof.Dr. Şevki Sözen, "Mutlu Aile, Mutlu Çocuk" seminerini "Suçlu insan yok, yanlış eğitilen insan var" sözleriyle nihayetlendirdi.


Uluslararası Lions 118 K Yönetim Çevresi Federasyonu Toplumsal ve Bireysel İstismarı Önleme Komitesi'ne bu ve benzeri bilgilendirme seminerlerinin devamı gelsin ve daha çok kişi tarafından izlensin dileklerimizle teşekkür ediyoruz.

Suçlu biziz, hepimiz
Yazı boyunca hep "biz" dedim farkındaysanız.
Eminim ki yazıyı okurken pek çoğunuz "Ben böyle değilim ki!" demişsinizdir içinizden. 
Ben de değilim ama sadece sizin ya da benim "öyle olmamamız" yeterli olmuyor bozuk düzeni düzeltmeye. 
Düzen bozuksa bu düzenin bozukluğundan hepimiz sorumluyuz.

Kasım 2019'da, sadece 30 günde, bıçaklanarak, kurşunlanarak ya da dövülerek 39 kadın öldürüldü bu ülkede. Her gün 1'den fazla kadın ulu orta sokaklarda ya da çocuklarının gözü önünde, yuvasında katledildi.

Bitti mi, bitmedi...

Çatılar neler örter bilinmez derdi büyüklerimiz. Kim bilir o çatıların altında daha kimler istismar ediliyor, kimler öldüresiye dövülüyor, kimler sokağa atılıyor, kimlere duygusal şiddet uygulanıyor, kimlerin onuru ayaklar altına alınıyor.

Bizde, yurt dışındaki gibi "ihbar etmek" yerine, "aile arasına" girilmiyor.
Aile o kadar kutsal sayılıyor ki adamın karısını ya da çocuklarını duvardan duvara çalmasına kimse müdahale etmiyor.
Kan gövdeyi götürüp dönüşsüz yollara girildiğinde ah vah edilip sessizce evlere dağılınıyor.

O yüzden yazının başından beri "biz" dedim işte.
Sessiz kaldığımız için, haksızlıklar karşısında sustuğumuz, kapımızı örtüp içeriye kaçtığımız, gereğini yapmadığımız için, hukuksuzluklara göz yumduğumuz için, "Kocandır döver de sever de!" dediğimiz için, "Ananın-babanın vurduğu yerde gül biter!" dediğimiz için, yaşadıklarımızı haykırmadığımız için, haykıranlara kulaklarımızı tıkadığımız için hepimiz suçluyuz.

Baba olup anneye, anne olup çocuğa, çocuk olup kediye köpeğe kuşa eziyet ettiğimiz için suçluyuz.
Yüzleşelim o zaman.

Hani nerede o hayallerdeki mutlu aile, nerede o mutlu çocuk...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.