SON DAKİKA
Hava Durumu

Antiochia'dan Xenobotlar'a

Yazının Giriş Tarihi: 05.12.2021 21:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 05.12.2021 21:48

Bu yazımın başlığını, "15-17 Kasım tarihleri arasında katıldığım Hataysız Kul Olmaz gezisi, 5 Aralık sabahı Evrim Ağacı ve Barış Özcan kanallarında eşzamanlı olarak yayınlanan Xenobotlar, 21 Kasım günü Coşkun Aral kanalından yayınlanan Afrodit ve Dionysos-Dünyanın İlk Borsasından Yeni Yüzler görüntüleri arasında şimdiki zamanı yaşamak" koyabilirdim.

Bu başlık çok uzun olduysa, "Tarih, Arkeoloji, Mozaikler, Robotlar" diyebilirim.

O da uzun olduysa "Geçmiş, Şimdi, Gelecek" diyebilirim.

Aslında, yazının başlığını bir kenara bırakıp söze Hatay gezisinden başlamak en iyisi demeliyim.

HATAYSIZ KUL OLMAZ

15-17 Kasım 2021 tarihleri arasında, Turdinaryus Özge Ersu ve Seyahat Terzisi Tarkan Arslan ile çıktığımız (isim babası Özge Ersu olan) "Hatay'sız Kul Olmaz" gezisinde, Antakya Müze Otel'de, binlerce yıllık geçmişin üzerinde konakladık. Hatay ilinin Antakya'sını, Belen'ini, Payas'ını, İskenderun'unu ve Arsuz'unu görmeyi iki gece üç günlük geziye sığdırdık. Eminim ki on gün daha kalsaydık Hatay gezmekle bitmezdi ancak ben yine de geziden, sanki on üç gündür Hatay'daymışım hisleriyle döndüm. 

Seyahat Terzisi geziyi tam üzerimize göre kesip biçip dikmişti. Özge Ersu da yılların profesyonelliği ile gittiğimiz her yeri bizlere en ince detaylarına kadar anlatmıştı.

DOĞU'NUN KRALİÇESİ ANTAKYA

Bu üç günde nereleri gezmedik, hangi lezzetleri deneyimlemedik ki; 

Dünyanın ilk mağara kilisesi St. Pierre Kilisesi, Hatay Arkeoloji Müzesi, Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi, dünyanın en büyük mozaiği, Harbiye Şelâleleri, Eros, Apollon, Defne, Zeus, Aphrodite, Sarhoş Dionysos, Neşeli İskelet, Kem Göz, Peutinger Haritası, kafa biçimlendirme, heykeller, steller, lahitler, mağaralar, höyükler, savaşlar, tarih, arkeoloji, mitoloji, mimari, sanat, Antakya gece hayatı, Mualla'da müzikli gece, Konak Restoran'da doğum günü kutlaması, Uzun Çarşı, Vitamin Dünyası Atom, Habibi Neccar Tepesi, Habibi Neccar Camii, yerinde yeller esen Amik Gölü, kuruyan Amik Gölü'nün ortasına yapılan, yağışlarda su altında kalan Hatay Havaalanı, Arsuz'da balık, Belen Tepesi'nde "Eşeğini Kaybedenler Kulübü" kitabımın imza töreni, İskenderun Tren Garı, Payas Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Cin Kalesi, 1360 yaşındaki zeytin ağacı, 41. Fırka Belen Şehitler Abidesi, Asi (Orantes) Nehri, Kral Şuppiluliuma, bir şehrin nereye kurulacağındaki kartal ve et hikâyesi, midye baklava, kömbe, havuç dilimi, künefe, çörek otu yağı sıkımı, kadayıf dökümü, envai çeşit baharat, damak çatlatan yeşil zeytinler, Hatay'da Fransız izleri, Atatürk'ün Hatay'ı Fransızlara bırakmamak için yaptığı hamleler, Habibi Neccar, Şem'un Safa, Aziz Petrus, Müze Otel, Kurşunlu Han, tepsi kebabı, ipek dokumalar...

Konakladığımız The Museum Hotel Antakya, hem mimarisiyle hem de inşaatı bu mimariye yönlendiren hikâyesiyle görülmeye ve kalınmaya değer bir otel olmuş. Otele adım atar atmaz karşılaştığınız devasa boyuttaki mozaikler, yapım aşamasında karşılaşılan mozaiklerin üzerinde (Eyfel misali) 66 çelik bacak ile kutu kutu yükselen otel, odalara ya da diğer birimlere yine mozaikler üzerine kurulmuş olan hava köprüleri ile geçiş ve modern bir kafe, bar ve bistro olan Birdy'de binlerce yıllık tarihle göz göze bir şeyler yudumlayan insanlar, alışılmış otellerin dışında bir otelde olduğunuzun ilk göstergeleriydi. 

KARTAL-BIRD-ASFUR-KUŞ

İskender'in generallerinden I. Seleukos Zeus'un hayvanı olduğuna inanılan kartala bir parça kurban eti vermiş ve kartalın bu adağı taşıdığı yere Antakya (Antiochia) şehrini kurmuştu.

Antakya'nın kuruluş öyküsündeki kartal ve otelin sahibi Necmi Asfuroğlu'nun soyadındaki serçe kuşu için tesadüf mü dersiniz, asırlarca geriden yazılan bir tarih mi dersiniz, kader mi dersiniz bilemem.

İki kuş birleşip Birdy olmuş, alçaktan da olsa mozaiklere, yani binlerce yıllık tarihe kuş bakışı bakmamızı sağlamıştı.

Kim daha şanslıydı, bugünden geçmişe bakan mı, geçmişten bugüne bakan mı? Çağlar arasında, konuşmadan, bakışarak kurulan bir iletişimdi bizimki.

"Eskinin şanlı ve varlıklı kenti, eğitilmiş insanların ve özgür bilimlerin yurdu Antakya" şehrinin öyküsündeki kartal misali uçmuş, o yılların üzerinde kanat çırpmıştım.

Zülfü Livaneli'nin Konstantiniyye Otel kitabındaki gibi, kaldığımız otelde geçmiş dönemlerin fısıltılarını duyuyordum, benim görünümümden pek de farkı olmayan insanların nasıl yaşadıklarını görüyordum. Bugünde uyuyup geçmişte uyanıyor, geçmişte uyuyup bugünde uyanıyordum. 

Yüzyıllar boyunca durmaksızın yükselen toprakta daha ne hazineler gizliydi, merak ediyordum.

1000 senede 1 cm toprak oluşturan dünya bugün 12 metre yükseldiyse aradan kaç yıl geçmişti, aklım almıyordu.

Gezinin son günü, otelde kaldığımız sürece yukarıdan gördüğümüz müzeyi ziyaret ettik.

Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi, 2009 yılında, Antakya kent merkezinde yapılacak bir otel inşaatının kazıları sırasında ortaya çıkan arkeolojik kalıntıların yerinde korunarak (in-situ) sergilenmesi amacıyla kurulmuş ve 2019 yılında da Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredilerek ziyarete açılmıştı.

Dünyada bilinen en büyük tek parça halindeki Antik Roma dönemine ait taban mozaiği, 1050 metrekarelik bir alanı kaplıyordu.

Şehrin yerleşim planı, binlerce yıl önce Romalı askerlerin, tüccarların, şairlerin dolaştığı caddeler, sokaklar, hamamlar, forum, şehre su getiren su yolları, heykeller, mozaikler (tesseralar) derken, tarihte kayboldum.

Necmi Asfuroğlu Arkeoloji Müzesi'nin ardından gittiğimiz Hatay Arkeoloji Müzesi, Anadolu'da ortaya çıkmayı bekleyen kim bilir daha kaç uygarlık var dedirtti bana. 

İhtimal ki biz de birkaç bin yüz yıl sonra arkeolojik buluntu olup, çağlar sonrasına dokunacağız. Bizi bulanlar geçmişe dokunduklarını düşünürken, biz yüzyıllar süren uykumuzdan uyanıp geleceğe dokunacağız. 

O zamana kadar da, arkeologların bir buluntu ile karşılaştıklarında, "Eğer koruyamayacaksan göm" dedikleri gibi, toprak altında gömülü uyuyacağız.

AIZANOI ANTİK KENTİ 

Arkeoloji ve mitolojinin iç içe geçtiği zamanlardan uyanıp bugünlere gözlerini açanlardan biri olan Aizanoi Antik Kenti'ni ve kentte yeni bulunan Afrodit ve Dionysos heykellerini Coşkun Aral'ın YouTube kanalından öğrendim. Farklı medeniyetlerin kalıntılarına ve dünyanın en eski borsasına ev sahipliği yapan, UNESCO'nun Dünya Mirası Geçici Listesi'nde yer alan ve "İkinci Efes" olarak bilinen, tarihi M.Ö. 3000'li yıllara dayanan Aizanoi Antik Kenti, Kütahya'nın Çavdarhisar ilçesinde, yani Bursa'ya yaklaşık üç saatlik mesafede imiş.

Aizanoi, Avrupalı gezginlerce 1824 yılında keşfedilmiş, 1830-1840'lı yıllarda incelenmiş, tanımlanmış ve 1926 yılında M. Schede ve D. Krencker başkanlığında Alman Arkeoloji Enstitüsü'nce ilk kazılar yapılmış. 1970 yılından bu yana kazı çalışmaları her yıl düzenli olarak devam ediyormuş.

Tarihi beş bin yıl öncesine dayanan bir uygarlığın izlerini sürmek, çağlar öncesinden seslenen seslerini duymak, elleri ile yoğurdukları medeniyetlerini görmek, kısaca yaşantılarına şahit olmak istiyor insan.

XENOBOTLAR ile TANIŞIN

Antiochia, Aizanoi deyip geçmiş zamanlarda dolaşırken, adeta ışınlanarak kendimi bir anda Xenobotlar'ın arasında buldum. 

Çağrı Mert Bakırcı, Evrim Ağacı YouTube kanalındaki son videosunda, "Dünya üzerindeki yaşam, tam 4 milyar yıldır, *biyolojik olarak* evrimleşiyor. Ama ilk kez bir canlı, bir yapay zeka tarafından tasarlandı ve biyolojik yollarla değil, bilgisayar programları içinde evrimleşti. Bu canlı, evrimleştiği o son hâliyle gerçek hayatta sıfırdan inşa edildi ve gerçekten de yaşamayı başardı. Tamamen bilgisayar-insan ortaklığıyla yaratılan, dünya tarihinde hiç var olmamış, canlı bir robot hayal edin! Bilimkurgu, şimdi gerçek oldu. Xenobotlar ile tanışın..." diyordu. 

Videoda, kurbağa hücreleriyle yeni canlı formları yaratmak, kök hücreleri yeni yaşam formlarına dönüştürmek, evrimsel algoritmalar ile canlı formları tasarlamak anlatılıyordu. Yapay zekanın tasarlamış olduğu, genleri hiçbir şekilde değiştirilmemiş olan Pac Man şekilli hücre yığınları, kendiliğinden su içindeki partikülleri, yani kendi vücutlarını da oluşturan tekil kurbağa hücrelerini  toplayıp yumak haline getirebiliyorlardı.

Xeno bebek inşa edecek halde toplanan hücreler bir süre sonra canlanarak ebeveynleri gibi partikül toplamaya ve öbekler oluşturmaya başlıyordu. Gücünü evrimden alan ve yapay zeka tarafından üretilen bir tasarım gerçek dünyada çalışan biyolojik bir robot yaratmıştı. 

Boston Dynamics'in endüstriyel robotları gibi, insanların istediği bir şeyi yapabilmeleri için üretilmişlerdi, lakin genlerine hiç dokunulmamıştı. 

***

Geçmişe ve geleceğe şöyle bir göz atınca bugünün siyasi çekişmeleri ve günlük sıkıntıları bir nebze de olsa anlamını kaybediyor. Bir nebze de olsa diyorum, çünkü tarih geçmişte de aynı çekişmeler sebebiyle ya da vesilesiyle yazıldı.

Lakin kendilerini kısır çekişmelere kaptıranların geleceğe uzanan yolda yaya kalacağı gün gibi ortada.

Tarih sarkacı, mağara devrinde kalan "karnını doyurup hayatta kalma" güdüsü ile geleceği inşa eden "yenilikler peşinde koşma" güdüsü arasında bir o yana bir bu yana sallanıp durur bin yıllardır.

Karnını doyuran yeniliğe, aç olan yemeğe koşar. 

İnsanı bir anda ilkel davranışlara sürükleyiveren açlık, siyasilerin yanlış politikalarının sonucudur.

Ve açlığın sonu, siyasilerin sonu olur.

Ignazio Silone'un Fontamara kitabından minik bir pasaj ile bitirelim yazıyı:

"Papa Roma'daki kiliselere, manastırlara bir yazı göndermiş, daha fazla fukara çorbası dağıtılmasını istiyor. Bu, korku çorbasıdır. "Fate-bene-fratelli" müessesi son zamanlarda her perşembe günü çorbaya birer parça domuz yağı pastırması atıyor. Bu da korku yağıdır. Ama iki milyarı unutturmak için çok çorbalar, çok yağlar lazım!"

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.