SON DAKİKA
Hava Durumu

Seçim barajı...

Yazının Giriş Tarihi: 08.01.2015 02:26
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.01.2015 02:26

Yine bu satırlar yazılırken AKP'de "yolsuzlukla" suçlanan dört bakanın "Yüce Divan'a gönderilme" taleplerinin kabul edilmediğini biliyoruz.

Yine bu satırlar tam yazılırken Fransa'da bir mizah dergisine muhtemelen "radikal siyasal İslamcılar" tarafından kanlı bir saldırının yapıldığını öğreniyoruz.

Kısacası bu satırlar yazılırken memleketimizde ve dünyada her biri ayrı olarak değerlendirilmeyi hak eden bir dizi gelişme yaşanıyor.

Bu satırlar yazılırken dışarıda acayip bir soğuk ve kar yağışı.

Ama bu satırlar yazılıyor işte.

Siyasal ve sosyal olarak sorunlu bir memleket ve coğrafyadayız vesselam.

Ülkemizdeki en önemli 100 sorunu yazalım diyerek bir kâğıt ve kalemi alarak masanın başına otursak sıralamakta çok zorlanmayız.

Ben ilk üç sıraya sanırım şunları yazarım. Birincisi; Irak, Suriye ve Kobani'deki gelişmelerden sonra Kürt sorununun nereye seyredeceği. İkincisi; yeni çalışma düzeni ile birlikte taşeronlaştırma, emeğin ucuzlatılması ve iş kazaları/iş cinayetleri. Üçüncüsü; saltanat rejimine doğru hızla ilerleyen yolsuzluklar düzeni.

Şüphesiz bunların sıralaması ve başlıkları dünyaya baktığınız yere göre değişebilir.

Bu üç başlıkta bu ülke demokratik, insancıl ve etik değerler ile bir ilerleme sağlayamazsa önümüzde aydınlık günler görmemiz biraz zor gibi görünmekte.

Bu başlıklar şüphesiz ayrı ayrı özel bir tartışmayı hak ediyor. Tartışmamız da gerekli.

Bu başlıklardan "Kürt sorununda" bu ülkenin nereye yöneleceğine ilişkin anahtar bir tartışma olan "seçim barajını" tartışmadan mesafe almamızın zor olduğunu düşünenlerdenim.

Öncelikle söylemeliyim ki; "insan söylediklerinden değil, sustuklarından da sorumludur".

Aslında ortada çok basit bir soru var...
Neden seçim barajı yüzde 10... Biz buna karşı mıyız? Dünyanın hiç bir yerinde olmayan bu baraja nasıl itiraz ederiz? İşimize gelir mi? Hesaplarımıza uyar mı?

Bu seçim barajını tıpkı "ekonomik hırsızlık" gibi bir tür "oy hırsızlığı" olarak görüyorsak ki ben böyle görüyorum, itiraz etmeliyiz.

Ancak; Ben anlamakta zorlanıyorum. Herkes bu seçim barajı vesilesiyle HDP'nin seçim barajına takılacağını iştahla tartışıyor ama bu tartışmayı yürütenlerde barajın düşmesi için aynı iştah yok. Neden acaba?

Bunun adı reel siyaset mi oluyor? Bir tür siyasal hesap meselesi mi?

12 Eylül'den kalan ve AKP'nin işine gelen bu baraja karşı çıkmak kendisinde adalet duygusu tanımlayan ve siyasal etik değerler taşıyan herkesin görevi değil mi?

Bu tartışmayı yürütenlerin ne kadar demokrat olduğu da bu konudaki tutumuna bağlı değil mi?

Seçim barajının düşürülmemesi ve HDP'nin parlamento dışında kalmasının Kürt sorunu ekseninde birçok siyasal sıkıntı yaratacağı ortada.

Bu kaygıları ve sonuçlarını Nuray Mert bir yazısında şöyle ifade etmekte.

"HDP yüzde on barajını geçemez, parlamento dışında kalırsa, bölgeyi ve hatta Türkiye'yi iktidara 'dar' edebilir, böyle bir güvence ile hareket ediyor olabilir, ama doğrusu böylesi bir ihtimal beni fazlasıyla ürkütüyor. Onun yerine müzakereler çerçevesinde barajı aşağıya çekmekte ısrar daha anlamlı olmaz mıydı? Diğer taraftan, HDP'nin seçimlere parti olarak girme kararını 'kaos senaryosu' olarak itham eden iktidar çevreleri, neden barajı aşağı çekip, varsa olası bir kaos senaryosunu neden önlemeyi düşünmez, o da ayrı bir soru."

Diğer yandan Yüksel Baysal'ın beni "zımbalamak" üzerinden yazdığı yazıda söylediği gibi mesele çok basit bir A. Öcalan - AKP anlaşması olarak geçiştirilebilir mi?

Soruna Yüksel Baysal gibi "sağ ve sığ" bir yerden bakıyorsanız bu türden bir yorum yaparak geçebilirsiniz.

Ancak sorunu anlamaya çalışırsanız ne yazık ki durum daha kaygı vericidir.

Bu kaygıları Nuray Mert aynı yazısında şöyle ifade etmiş;

"Kürt siyasetine AK Parti ile ittifak kuşkusu ile yaklaşanlara; ya sorun aslında bu değilse? Ya, tam tersine Kürt siyaseti, kendine aşırı özgüven ile davranıyor, bir yandan aşırı iyimser davranırken, diğer yandan savaşı yedekte tutmak ikileminden kurtulup barış siyaseti üretemiyor ise? Bir yanda iktidar, diğer yanda Kürt siyaseti doğru dürüst barış, müzakere siyaseti üretemediği için yaşadıkları savruluşları ve ortaya çıkan garip durumu 'siyasi ittifak' sanıyorsanız? Böylesi daha endişe verici değil mi? Ya da belki, Kürt siyaseti içinde olan bitenden memnun olmayanların, sorunların farkında olanların tepkisi, öfkesi büyürse? Ya da, çoktan kılıçlar çekilmiş ama taraflar ilk hamleyi birbirinden bekliyorsa, böylesi daha ürkütücü değil mi?"

Durum gerçekten bu ise, bilemiyoruz ama bu ihtimal de var.

Durum gerçekten zor demektir.

Bu durumda seçim barajının düşmesi ve demokratik bir temsiliyet, demokratik bir çözüme doğru adımları güçlendirebilir.

Mesele, biraz bu kaygıları taşıyıp taşıyamadığımızla ilgili. Ülkemiz 2015'te seçime giderken CHP'den milletvekili hesabı yapan geniş bir topluluğun bu sorunları tartışmadığını üzülerek izliyorum.

Memleketin temel siyasal sorunlarını kendinin milletvekili olup-olmamasına bağlayan arkadaşların "kişisel ikballer" nedeniyle siyasetin sorunlarına çok kafa yormamasını anlayabiliyorum.

Onlar üç gruba ayrılmış durumda... Bir; ön seçim olursa aday olacaklar, iki; ön seçim olursa aday olmayacaklar, üç; ne olursa olsun aday olacaklar...

Yani dert ülkenin sorunlarına siyasal bir çözüm üretmek değil, nasıl vekil oluruz hesapları.

Bunları anlıyorum.

Ancak; kendince siyasal kaygıları olan sevgili Yüksel Baysal'ın sadece "vekil olmak sevdasıyla" bu seçim barajı tartışmalarına bu kadar "sığ" yaklaşmasını anlamakta zorlanıyorum.

Demek ki neymiş, kişisel siyasal ikbal bazen siyaset aklının önüne geçebiliyormuş...

Olsun varsın...

twitter.com/bulentaslanhan

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.