SON DAKİKA
Hava Durumu

Sadece yazarımı değil, gazetemi istiyorum

Yazının Giriş Tarihi: 23.02.2012 05:17
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.02.2012 05:17

Evet daha önce de medyada işten çıkartmalar bazende "transferler" olurdu biz okuyucular bunlara tanıklık ederdik ancak bir şekliyle kamuoyuna haber akışı "doğru-yanlış" devam ederdi.

Uzun zamandır ortalarda gazetelerden çok "patronların sesi" yayınların dolaştığının farkındaydık ama bu gelinen nokta artık "tam bir dip" sanırım.

Geçtiğimiz haftalarda ana akım iki medyadan -Olay ve Bursa Hakimiyet- birçok yazar, çalışan, kameraman ya "zorunlu izne çıkarıldı" ya da işten çıkartıldı. İki gazetede yayın hayatına son verdi.

Evet çok okuyan bir toplum sayılmayız ama bu durumda olağan bir durum değil herhalde.

Bursa Gazeteciler Cemiyeti "durumu endişeyle izlediğine" göre olağan olmayan bir durumun olduğu çok açık.

Bu gelişmeler sonrasında, zorunlu izne çıkartılan Olay Gazetesi yazarı Özlem Buğday Yağmur için üç bin takipçisi olan bir grup oluşmuş internet ortamında. Grubun ismi "yazarımızı geri istiyoruz" sanırım. Benim facebook adresim olmadığı için bilmiyorum, takip edemiyorum. Sanırım bu "medya kıyımına" karşı en etkin hareket bu olmuş. Unutmadan bir de BGC'nin durumu "endişeyle izlemesi".

Yeter mi?

Duruma göre değişir. Kimine göre "hiç yoktan iyidir, cılız da olsa bir tepki" işte. Kimine göre ise "bu kadar mı yani" durumu olabilir. Benim tartışmak istediğim bu değil.

Şimdi biz "bağımsız bir gazete" talep edemeden "yazarımızı geri istesek" ne olacak?

Haber ve yorum alma "özgürlüğümüzü" kazanmış mı olacağız? Hiç sanmıyorum. Zaten gözünü karartmış gazete patronlarının da bu taleplere kulak vereceğini sanmıyorum. Kimse özel alınganlık göstermesin ama zaten yazarların da "habercilik anlamında bile olsa" özgürce yazdığını hiç düşünmüyorum.

Derdim burada "basın özgürlüğü" üzerine edebiyet yapmak falan da hiç değil.

Ana akım medyanın AKP kuşatmasını her okuduğumuz satırda,her izlediğimiz kanalda her gün görürken yerel medyanın göreceli bile olsa özgür olacağını hiç düşünmüyorum.

Hele devletle bu kadar iş yapan, belediye ile ilgili birçok "imar dosyası" olan "medya patronları" varken "basın özgürlüğü" beklemek fazlaca saflık olur. "Araziye uyan durur, uymayan zorunlu izine" politikası sürer gider. Hatta bazen "araziye uymakta" işsiz kalmayı engelleyemeyebilir. Bu yaygın medyada da böyledir, yerel medyada da böyledir. "Kural işler".

Daha önce de defalarca söyledim ben gazeteci değilim, medya çalışanı hiç değilim. Derdim haddimi aşacak cümleler kurmak da değil. Ancak bazı mesleklerin sorunlarının sadece meslek sahiplerini ilgilendirmediğini düşünüyorum.

Kendi mesleğimden bilirim. Yani bir hekim sıkışmış ve piyasalaştırılmış bir sağlık ortamında günde 134 hasta bakmak zorunda kalıyorsa, bunun yaratacağı yorgunluk sadece hekimlerin çalışma koşulları ve özlük hakları ile ilgili değildir. Tam aksine böylesine bir durum en çok hizmeti alan hastaları ilgilendirir. Kim kendisini yorgun bir hekimin 97'nci hastası olarak düşünmek ister. Ortaya çıkacak tanı ve tedavi süreçlerine güveni sarsılmaz mı hastanın? Bence güveni sarsılır.

Gazetecilikte böyle bir meslektir. Gazetecilerin özgür olması, üzerinde herhangi bir gücün baskısını hissetmeden habercilik yapması gazetecilerden çok biz okuyucuların sorunudur. Basın özgürlüğü en çok biz okuyuculara gereklidir, doğru ve objektif haberlere ulaşmamız için.

Bu özgürlük olmazsa ne olur? "Patronların sesi" gazeteleri ve köşeleri okumaktan sıkılmaya devam ederiz. Bu olur yani.

Başka ne olur? Bu arada, zekası keskin, kalemi kuvvetli, algısı açık dostlarımızın da bu ortamda ya hapse girer tıpkı Ahmet ŞIK, Nedim ŞENER gibi, ya işsiz kalır Ece TEMELKURAN, Can DÜNDAR ve yereldeki arkadaşlarımız gibi.

Bakın mesela son haftaların gündemi "Yunuseli Havaalanı" meselesi. Yerel basınımız ve bazı "köşeler" bu havaalanının ne kadar gerekli olduğunu ısrar-kıyamet yazmaya ve bir kamuoyu baskısı oluşturmaya çalışıyorlar. Sadece bazı patronların özel uçaklarının ineceği bu havaalanını bir "memleket meselesi" iştahı ile yazmaları ve savunmaları "değişik nedenlerle" anlaşılabilir.

Ama havaalanının yapılacağı yerin etrafındaki on mahalle muhtarı "bu havaalanını istemiyoruz" diye feryat ediyorlar medyanın satır aralarında bu haberi araki bulasın. Haber değeri bile yok 650 bin kişinin temsiliyetini yürüten bu muhtarların açıklaması. Olur mu böyle bir şey yahu? Oluyor işte.

Neden? Çünkü gazete patronları da istiyor havaalanını.

Biz okuyucular bu ve benzer tepki ve haberleri nasıl öğreneceğiz?

Sadece "gazete patronları" ve "siyasetin sahipleri" arasında bir çapariz oluşursa öğreneceğiz. O da belki.

SONUÇ: BAĞIMSIZ MEDYA BAĞIMSIZ GAZETE İSTİYORUZ

Belediye meclis üyeliğim sırasında hatırlarım, imar açısından, yasa açısından, kamu yararı açısından "bazı dosyalara" itiraz etmenin "bedeli" bazı medya kuruluşları tarafından "kara listeye" alınma olarak ödenirdi. Hakkında sürekli olumsuz haberler çıkar, ya da görüşlerin medyada yer bulmaz.

Hatta bazı yazarlar bu işle kendini görevli hisseder. Gazetecilik ilkelerini aşacak şekilde bazı "güç odaklarına" hoş görünmek için yalan-yanlış haberler, yazılar serisi de başlatabilir. Senin hakkında sana sormadan kararlar verir ve daha tuhafı bunları bir de yazı dizisi halinde yayınlar, "şuradan istifa et, şuraya aday ol, şurada şunu destekle, burada şöyle bir tutum al vs" türünden.

Yahu sana ne!

Ben ne yapacağımı, nereye aday olacağımı ya da olmayacağımı senden mi öğreneceğim? Sana ne, dediğinde de alınganlıkları başlardı.

Neden?

Çünkü siyaset ve ticaret iç içe geçmiş. Çünkü medya-ticaret-siyaset ekseni patronlara göre kurgulanmış. Gazete sahibi patronun "damarına basan, basma potansiyeli taşıyan" herkes "hizaya sokulacak" . hizaya geçmeyenlere ise "hucümmm" taktiği uygulanacak.

Ben kendimden bilirim. Bakın bugün yine "CHP daha demokratik olsun" ahvalinden yaptığımız bir açıklama "siyaset bilmez" gazeteci arkadaşımız Mustafa Özdal'ın köşesinde nasıl yer almış, "Baykalcılık'tan Kılıçdaroğlu'na dönmüşler, fırıldak bunlar"

Şimdi güler misin? Ağlar mısın?

Biz demokratik olmaktan bahsediyoruz arkadaşımız fırıldaklıktan.

Neyse konu bu değil.

Yazının uzadığı şu satırlarda konu şu aslında; "bize devletten, iktidardan, sermayeden, her tür siyaset esnafından, cemaatlerden" bağımsız bir gazete gerekli.

Bugün Ceyhun İrgil başlatmış ve Yüksel Baysal "olmaz, çok zor" diye devam etmiş ama bir tartışma başlamış. Biz okuyucuların "haber alma, özgür haber alma" hakkınıda gözetecek bir yerden Bursa Gazeteciler Cemiyeti ve Çağdaş Gazeteciler Derneği sürece müdahil olsun ve bağımsız bir gazete çıkarsın temennisi olmuş.

Ben Ceyhun'un isteğine de Yüksel Baysal'ın görüşüne de katılıyorum aslında.

Evet bağımsız bir gazete gerekli.

Evet bunu gazetecilerin meslek örgütlerinin kotarması çok zor.

Peki biz niye yapmayalım?

Sadece "yazdıysa doğrudur, objektif haber akışı istiyorum" diyenler bu kentte örgütlenemez mi?

Mesela 200 kişi ayda 50 TL, 300 kişi ayda 30 TL, 400 kişi ayda 20 TL, 500 kişi ayda ayda 10 TL, 1000 kişi ayda 5 TL yi bir araya getirerek "bağımsız bir gazete" yaratamaz mı?

Yaratmak yetmez. Her gün 3000 kişi sadece "bağımsız haber" okumak için 1 TL vererek bu gazeteyi alarak "sürdürebilirliliğini" sağlayamaz mı?

Hem de "geleneksel gazeteciliğin" artık "internet gazeteceliğine" evrildiğini bilerek bunu yapamaz mıyız?

Şu anda zekası keskin, kalemi kuvvetli, algısı açık o kadar çok gazeteci arkadaşımız-dostumuz mağdur ki ve yine o kadar çok "sade, yalansız, dolansız, tarafsız, objektif ve doğru haber" isteyen okuyucu mevcutki.

Tek sorun "bu nasıl örgütlenecek?"

Zaten memleketin en önemli sorunuda bu. "Talepler nasıl örgütlenecek".

Ben mümkün görüyorum. Ceyhun umutlu. Yüksel Baysal "çok zor" diyor. Tartışmak lazım.
Taşın altına birilerinin elini sokması lazım.

Birileri "taşın altına elini sokunca" gazete çıkabilir ve adı da "Taş Gazetesi" olur.

Neden olmasın?
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.