SON DAKİKA
Hava Durumu

Mehmet Kartal saf olma!!! Bunlar BUDO'yu da satar

Yazının Giriş Tarihi: 23.07.2012 05:54
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.07.2012 05:54

Birde şöyle derler : Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.

Bu cümleler daha çok hatalı, eksik, yanlış karar alanların "zeytinyağı gibi su yüzüne çıkmaya çalıştıklarında" kurulur.

Şimdi AKP'li Belediyeler bu durumda değil mi sizce?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi yıllardır AKP tarafından yönetiliyor. Son özelleştirmelerinden birisi İDO'nun satışı oldu. AKP genel olarak liberal yapısına uygun olarak her şeyi satıyor zaten. Burada bir uyumsuzluk yok gibi. Kamusal görevler yapısını "kamu/yurttaşa hizmet" yerine "şirket devlet/ müşteri yurttaş" anlayışına bırakalı çok yıllar oldu.

Anlaşılamayan durum şu aslında. İstanbul'un AKP'li Belediyesi İDO'yu satıyor - ucuza gittiği tartışmalarına hiç girmiyorum- Bursa AKP Belediyesi bu durumun sonuçlarına çok kızıyor ve alternatif ulaşım yöntemleri düşünüyor.

Yani satılırken "yahu durun ne yapıyorsunuz, her tür plansız özelleştirmenin sonucunda vatandaş mağdur oluyor" demiyor. İDO'nun özelleştirilmesi sonrasında ulaşım fiyatları inanılmaz artarak vatandaşlarının tepkisine yol açınca Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe'nin aklına son derece "girişimci" bir formül geliyor. "Gidelim üç gemi alalım, İDO'ya alternatif ulaşım sağlayalım".

Bravo.

Sanırsınız, liberal-piyasacı-düşüncesiz İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin karşısına , kamucu-hizmet merkezli-toplumcu Bursa Belediyesi dikiliyor.

Hadi canım.

Şu nedenle "hadi canım" diyorum.

Benim bildiğim Bursa Büyükşehir Belediyesi, benim Meclis'te geçirdiğim iki yıl içerisinde hiç bir hizmetin ücretsiz ya da uygun fiyatlarla sunulmasını arzu etmedi. Meclis'te en çok duyduğum cümle "Dünyanın diğer şehirlerinde olduğu gibi Bursa'da da böyle olmalıdır" oldu.

Genellikle bu cümle hizmetlerin ücretlendirildiği ve tıpkı bir şirket yönetir gibi aktüel bütçenin arttırılması için yapılan tartışmalarda kuruldu. Daha çok Bursa'nın marka kent olacağı, hizmetlerin pahalı olacağı (su ,ulaşım, tıbbi atık vs) bu sayede kentimizin göç alan bir kent olmasının engelleneceği ve Bursa'da yaşamanın ucuz olmayacağı vurgusuyla güçlendirildi bu cümleler.

Kent pahalı olacak böylece "niteliksiz göç engellenecek" gibi akla uygun hale getirilmeye çalışılan bu tezlerin arkasında hizmet belediyeciliği değil bir şirket belediyeciliği anlayışının olduğu sorgulanmadı çoğu zaman. Bizim sesimiz de sanırım cılız kaldı.

Kent ulaşımını düzenlemek, yeni otoparklar yapmak yerine, kent merkezine konulan parkomatlar aracığıyla daha düne kadar ücretsiz olan park etme hakkı bile hiç bir yatırım yapılmamasına, yeni bir otopark yapılmamasına rağmen ücretli hale getirildi ya. Bu uygulama kamuoyuna trafik düzenlemesi ve kaynak yaratma olarak açıklandı ya. Daha kötüsü bu uygulamaya epeyce bir destek de bulundu ya.

Sonuçta bir kültür olarak "halk" kavramı yerine "müşteri" kavramı ile yönetim anlayışı pekiştirildi ya. "Bireysellik, özel alan, serbest piyasa, rekabetçilik, yerelcilik, yönetişim, sivil toplumculuk, rantiye, yolsuzluk" kavramları yükselen değerler haline getirildi ya.

Sanki su fiyatları, ulaşım fiyatları açısından Bursa Türkiye'nin en pahalı illerinden birisi değilmiş gibi her zaman hizmetlerin pahalı olmasını savunan Bursa Büyükşehir Belediyesi İDO'ya kızmış ve yerine BUDO kurarak uygun ücretlerle ulaşım sağlayacakmış ya.

Bana hiç inandırıcı gelmedi. İnanmadım. Sizi bilemem.

Bu tür hizmetler piyasanın insafına bırakılınca hizmet ücretlerinin artacağı sanki bilinmiyordu.

Beklenmedik bir sonuç ortaya çıkmış gibi günah çıkartmaya çalışmak tek kelimeyle açıklanabilir sanırım; "hem suçlu, hem güçlü".

Maalesef bu yönetim anlayışını bunlara Dünya Bankası öğretmiştir.

Bu nedenle, devletin yoksullukla savaşım, gelir dağılımı, eşitsizlikleri azaltma ve kamusal hizmetlerin uygun ücretlerle kullanılması, kentimizi hep teğet geçmiştir. İstihdam ve yoksullukla savaşım devletin öncelik taşıyan uğraş alanları değildir artık.

Örneğin, Dünya Bankası'nın gelişmekte olan ülkelere benimsetmeye çalıştığı "kullanan öder" (cost recovery) kuralı, kent hizmetlerinin karşılığını ödeme gücünden yoksun kitleleri devletin ve kent yönetimlerinin ilgi alanı dışına itmektedir. Durum böyle olunca su, ulaşım hizmetleri çok pahalı sunulan hizmetler olarak devam etmektedir ve gerekçe olarak geçmişte yapılan kredi anlaşmaları gösterilmektedir.

Bu akılları bu ülkeye en çok öğreten figürlerden birisi de Kemal Derviş oldu aslında. Hiç unutmam bir bayram günü Kemal Derviş İstanbul'dan Bursa'ya gelmek üzere feribota biner ve kaptan dairesine çıkar. Ekonomiden Sorumlu Bakan olması nedeniyle büyük hürmet görür.
Bilirsiniz bayram ve uzun tatil günleri feribotlara çok talep olur ve kuyruklar oluşur. Bakan Derviş müthiş önerisini yapar ve bu öneri basında yer bulur. "Talebin yoğun olduğu günlerde feribot ücretlerini iki katına çıkarın, talep azalınca normal ücrete dönersiniz, hem geliriniz artar hem de kuyruklar azalır".

Özetle "talebi fırsatçılığa çevirin" demek ister aslında. O dönemlerde feribot işletmesi kime aitti? İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bir şirketine, İDO'ya. Şimdi özelleşti ve gereğini yapıyorlar ve adını da "tercihli geçiş" koymuşlar.

Niye kızıyorsunuz ki? Bunları bilerek satmadınız mı?

ALTEPE'DEN MÜTHİŞ FİKİR.

Bu "şirket belediyeciliğine" en yatkın isimlerden birisi de sayın Altepe'dir aslında.

Dilinden "rant" kelimesi hiç düşmez ama "rant" sözcüğünü olumlu anlamda kullandığını düşünerek "kentin rantı kente kalmalı" gibi ulvi anlamlar yükler bu kelimeye.

Basından okudum. Temmuz ayı Meclis toplantısında vagon üretiminden sonra yeni bir girişimci düşüncesini açıklamış.

Bursa ile İstanbul arasında alternatif bir deniz yolu ulaşımının Bursalılar'dan çok İstanbullular tarafından istendiğini belirten Başkan Altepe, 3 gemi belirlediklerini bunlardan birinin yedek, ikisinin ise sürekli çalışacağını vurgulamış.

İDO'nun özelleştirme sonrası uyguladığı esnek fiyat politikasına vatandaşlardan gelen tepkiler üzerine, Bursa'dan İstanbul'a alternatif bir deniz ulaşımı için çalışma başlattıklarını dile getiren Başkan Altepe, bu konuda gelinen son nokta hakkında da açıklamalarda bulunmuş.

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile bu konuyu görüştüklerini ifade eden Başkan Altepe, şunları söylemiş:

"Özelleştirmede şehir hatları kadar Bursa, Yalova ve Bandırma hatlarının hakları korunmamış. İDO şartlarında çalışmaya devam etselerdi sorun yoktu. Ancak bu özelleştirmede kimseye bir ayrıcalık sağlandığı yok. Firmanın patronu İskoç. Patron yurt dışından talimat veriyor, buradakiler uyguluyor. Biz de alternatif bir sistem oluşturalım dedik. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız da 'bizi bağlayan önemli bir şey yoksa yapabilirsiniz' dedi. Gerekli incelemeleri yaptık. Alternatif bir hattın oluşması için engel yok. Kabataş iskelesi ile anlaşmak üzereyiz. 3 gemi belirledik. Kiralama ya da satın alma şeklinde hangisi daha hesaplı ise o yolla bu gemileri temin edeceğiz. Gemilerden biri yedek olacak, diğer ikisi de sürekli çalışacak. Bu konuyu ayrıca Bursa'dan çok İstanbul istiyor. Bursalılar'dan çok İstanbullular'ın konusu oldu. İnşallah bunu da gerçekleştireceğiz."

İDO satılırken ve tüm bunların yaşanılacağı bilinirken ne İstanbullular'ı nede Bursalılar'ı düşünmeyenler şimdi sözde alternatif ulaşım yolu arıyorlar.

Bu düşünceye destek verenlerden birisi de sevgili dostum Mehmet Kartal.

Sevgili Mehmet yaptığı bir yolculukta İDO'ya fahiş ücretler ödeyince sinirlenmiş ve bursaport'ta kaleme aldığı bir yazısını şöyle bağlamış.

"Uzun zamandır yapmamıştım ama Sayın Altepe'yi bu yaklaşımından dolayı kutluyorum. Bursa Büyükşehir Belediyesi en kısa sürede bu İDO belasına karşı bir adım atmalıdır. Zaten atacağını da beyan etmiş durumdadır.

Ancak burada bir tane şerhim olacak. Eğer Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından oluşturulacak olan yeni yapı da tıpkı İDO gibi özel ya da özelleştirilmiş bir yapı olursa durum değişmez. Aynı bela yine başımıza çorap söküğü gibi geçmiş olur.

Bu iş ancak Belediye eliyle yürürse ve uygun maliyetlerle ve doğru bir planlama ile çalışılırsa çözüme ulaşır ve çok güzel bir şey olur. Bu adım gerçekleşirse iki temel sonuç alınabilir.
Bunlardan ilki Bursa halkı kendi kentinin tarafında Bursa işletmesini tercih eder ve ikinci seçenek ise İDO fiyat düşürür (mü?)"

Sevgili Mehmet saf olma. Sen akıllı adamsın.

Ne İDO fiyat düşürür - bakma sen şimdilerde biraz düşürdüğüne- ne de Bursa Büyükşehir Belediyesi yurttaş yararına bir iş yapar.

Eğer becerir ve BUDO diye bir şirket kurarlar, 3 tane gemi alır veya kiralayıp , ulaşım işine soyunurlarsa bil ki BUDO kazançlı bir hale gelince hemen satarlar. Bu sefer belki patron İskoç'yada değilde Norveç'te oturur. Talimatlarını oradan verir.

Nereden mi biliyorum?

Yahu evimizin önündeki caddenin kenarındaki kaldırımları bize otopark diye satanlar, Belediye'nin elindeki en değerli alanları satanlar, Uludağ'ın doğal sularını bize şişeleyip satmaya çalışanlar, ulaşımı pahalı satanlar, suyu pahalı satanlar, yolu satanlar, kaldırımı satanlar, 2B ile ormanları satanlar, kamuya ait hastaneleri satmaya hazırlananlar, devletin ne kadar gelir getiren kurumu varsa hemen hepsini satanlar. BUDO'yu unuturmu hiç.

Saf olma sevgili Mehmet.
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.