SON DAKİKA
Hava Durumu

Fasulyeyi ıslatmadan pişiren kadınlarımız var

Yazının Giriş Tarihi: 29.05.2012 11:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.05.2012 11:02

Aslında meselenin en önemli boyutu tıbbi. Sonrası biraz sosyolojik biraz da toplumsal değer yargıları ve inançlarla ilgili.

Ama Başbakan konuyla ilgili gündem oluşturunca galiba hepimiz fikir beyan edebileceğimiz düşüncesine kapıldık. Çoğumuz da biliyoruz ki bir yanıyla Başbakan "gündem saptırıyor".

Ülkenin şu anda çok öncelikli bir meselesi değil bu üzerinde büyük tartışmalar yürütülen kürtaj/sezaryan meselesi.

Tıbbi otoriteler zaten yıllardır bu konuyu konuşuyor.

Ama kürtaj Uludere'de yaşamını yitirmiş 34 yoksul Kürt köylüsüyle anılınca vicdani bir sorun başlamış oluyor. Ayıp oluyor yani. Bu dramatik ve vicdani boyut dışındaki bölümde sadece "komik". Daha doğrusu bana komik geliyor.

Herkes söylüyor, ben de söylemiş olayım Başbakan kendisini o kadar muktedir görüyor ki artık "evlerimizin içine girmeyi" bile kendisine hak görüyor. Kaç çocuk yapacağız? Doğum hangi yöntemle olacak? Çocuklara ne ad vereceğiz, bezlerini nasıl yıkayacağız? Tüm bunları bizlere öğretmeye başladı.

Siyaset açısından mizahi bir durum diye düşünürken bir mizah sayfasında meseleyi mizahlaştıran bir yazıya rastladım. Gerçekten bu gidişle Başbakan'dan bu tür açıklamalar duyarsak şaşırmayalım ama gülelim.

Başbakan Erdoğan: "Maalesef fasulyeyi bir gece önce suda ıslatmadan pişiren kadınlarımız var..."

Önceki gün kürtaj ve sezaryenle ilgili sarfettiği sözler çok ses getiren Başbakan Erdoğan, dün partisinin TT Arena'da düzenlenen İstanbul İl Kongresi'nde de önemli açıklamalara imza attı.

On binlerce partilinin tezahüratları eşliğinde coşkulu bir konuşma yapan Erdoğan, fasulyeyi ıslatmadan pişiren ev hanımlarının durumunu kabul edilemez bulduklarını belirtirken, çocuk yetiştirme ve temizlik konularında da önemli tavsiyelerde bulundu.

Ev hanımlarına ağır eleştiri

Başbakan RecepTayyip Erdoğan TT Arena'da gövde gösterisine dönüşen İstanbul İl Kongresi'ndeyine tartışma yaratacak mesajlar verdi.

Milli yemeğimiz kuru fasulyeyi yaparken yapılan hataların hükümet olarak farkında olduklarını belirten Başbakan, yüzyılların tecrübesiyle oluşan pişirme kültürüne bigane kalmakla suçladığı bazı ev hanımlarına ağır eleştiriler yöneltti. Kadının iş ve sosyal hayat içinde güçlenen konumunun ev işleriyle eskisi kadar ilgilenememesi sonucunu doğurduğuna işaret eden Erdoğan, son zamanlarda kuru fasulyeyi ıslatmadan pişiren bir gürühun türediğini kaydetti. 

"Ağzımızın tadını bozmaya çalışanlar var"

Bir başbakan olarak bu duruma asla seyirci kalamayacağını vurgulayan RecepTayyip Erdoğan, "Fasulyeyi ıslatmadan pişirirsen, elbette ülke karın ağrısından kurtulamaz. Ağzımızın tadını bozmaya, ülkenin iş verimini düşürmeye kimsenin hakkı yoktur..." diyerek, sesinin tonunu yükseltti. 9,5 senedir canla başla Türkiye için çalıştıklarını ifade eden Erdoğan ülkedeki her şeyin eksiksiz olması için bazı hayati uyarılarda bulunmak zorunda kaldıklarını söylerken konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

"Burası dingonun ahırı değil"

"Buradan tek tek isim verip, kimseyi rencide etmek istemiyorum. Ancak ne yazık ki bazı vatandaşlarımıza her şeyi bizim bir bir izah etmemiz gerekiyor. Örnek mi vereyim? Misal, adam dışarıdan gelmiş elini ayağını yıkamıyor, öylece evde fink atıyor. Arkadaş, dışarıda bin tane yere dokunuyorsun, kimin ne mikrop taşıdığı belli değil. Eve gelince insan bi elini yıkar... Sadece bu da değil, daha neler var neler sevgili kardeşlerim. Dolaptaki suyu bitirip, boş şişeyi dolaba koyan namertler... Gece yatmak, gündüz kalkmak bilmeyenler... Lavaboda öbek öbek saç teli bırakanlar... Ama kimse merak etmesin, Ak Parti iktidarında bunlar azaldı, daha da azalacak inşallah. Gönlünüz rahat olsun, artık kimse öyle kafasına göre iş yapmayacak, yaptırmayacağız. Dingonun ahırı değil burası!"

Hanımlar dışarı çıkartıldı

Çocuk yetiştirme konusunda da hayati yanlışların yapıldığının altını çizen Başbakan, "Bakıyosunuz, hala çocuğun gazı olduğunda sırtına vuran annelerimiz var. Yahu nerede görülmüş? Hiç mi birşey öğrenmediniz? Çocuğu sırtüstü yatıracaksın, karnını hafifçe okşayacaksın, o öyle ağır ağır çıkar..." derken, kürsüye oyuncak bebek getirildi. Erdoğan'ın temsili bebek üzerinde gerçekleştirdiği "çocuğa gaz çıkartma gösterisi"ni barkovizyonda izleyen partililer, genel başkanlarını uzun süre alkış yağmuruna tuttu.

Konuşmasının sonunda stadı dolduran partililere bir kez daha seslenen Recep Tayyip Erdoğan, "Şimdi hanım arkadaşlarımız bize bi 15 dakika müsaade etsinler, erkekler kalsın onlarla özel bi şey konuşucam..." diyerek, stadın boşaltılmasını talep etti. Bu çağrı üzerine stattaki kadınlar çıkış kapılarına yönelirken, basın mensuplarının da alınmadığı özel görüşmede neler konuşulduğuna ilişkin spekülasyonlar ise halen sürüyor.

Bazen mizah iyidir.

Bir de işin tıbbi ve ciddi boyutu var ki onu da üyesi olmaktan gurur duyduğum bir dönem yöneticiliğini yaptığım Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimler Komisyonu'nun açıklamasında bulabiliyoruz.

Özetle şöyle demişler:

"Kadınların kaç çocuk doğuracaklarını, nasıl doğuracaklarını belirlemeye kadar varmış olan baskılar, kadın mücadelesinin tüm kazanımlarına uzanacak gibi görünmektedir.

Bu açıklama; "en az üç çocuk doğurun, o da yetmez beş çocuk" çağrısıyla kadınları eve kapatmaya yönelik dayatmanın, gerekirse kürtaj yasağı ile ve zor yoluyla uygulanmak istediğinin de göstergesidir.

Failleri hala bulunmamış olan Uludere ile kürtaj arasında benzerlik kurulması, hem Uludere'de yakınlarını kaybetmiş olanların üzüntüsüne aldırmamak, hem de hedef saptırmak anlamını taşımaktadır. Bu iki durum arasında fark görememek mümkün değildir.

Kadınlarla erkeklerin eşit olmadığına inanan, bunu her fırsatta dile getiren iktidarın amacı, kadınları aile içinde ikincil konuma hapsetmek, sermayeye ucuz, güvencesiz işgücü oluşturmak, boğaz tokluğuna çalışacak binlerce işsiz yaratmaktır.

Gereğinde savaşa sürülecek askerler olarak hazırlanacak işsizler ordusunun iyi bir eğitim sistemine ihtiyacı olmayacağı, eğitim sistemindeki değişikliklerle ortaya konmuştur.

Suç olan kürtaj değil, kadınların hayatlarını riske atacak tehlikelere zorlamaktır.

Kürtaja sınırlama getirmek, erkek egemenliğinin, AKP'nin muhafazakar politikaları yoluyla ev içinde kadın emeği üzerindeki baskıları arttıracağını, kadınların emeklerine el konmasının yanında, bedenlerine de el konarak kadın düşmanlığını katmerlendireceğini göstermektedir.

Kürtaj hakkı erkeğin /devletin kadın bedeni üzerindeki vesayetinin kaldırılması hakkıdır. Sezaryen ise bir doğum yöntemidir. Doğumun ne yolla yapılacağı annenin ve çocuğun sağlığı göz önünde tutularak planlanır. Bu konuda devletin müdahalesi abesle iştigaldir. Başbakanın değerlendirmesi ise bilimsel olmaktan uzaktır.

Bugün dünyada her yıl yaklaşık 46 milyon kürtaj yapıldığı, bunun yarısının yasal olmayan kürtajlar olduğunu, bunların üçte ikisinin ise uygun olmayan koşullarda yapıldığını biliyoruz.

Gebeliğe bağlı ölüm oranlarında güvensiz koşullarda yapılan kürtajın etkisi ilk sıradadır.

Suç olan kürtaj değil, kadınların hayatlarını riske atacak tehlikelere zorlamaktır."

Gel de katılma bu görüşlere.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.