SON DAKİKA
Hava Durumu

Bir kez daha ODTÜ!!!

Yazının Giriş Tarihi: 23.12.2012 02:20
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.12.2012 02:20

İlginç; "çok iddialı köşeler yazan" arkadaşlarımızın hiç birisi ODTÜ'de öğrencilere uygulanan polis teröründen bahsetmemiş. Şöyle ya da böyle iki satır kelam etmemiş. Yok saymış, yaşanmamış kabul etmiş sanki.

Olabilir...

Belki iki satır lafını etmiştir diye düşünerek bir umutla Yüksel Baysal ve Özlem Yağmur Buğday'ın köşelerine baktım (zaman zaman duyarlılıklarına tanık oluruz çünkü) yok o köşelerde de bir şey yok.

Duyarlılık dediğin zaman, döneme, koşullara göre "soğuyan" bir şey ne de olsa.

Belki Cennet (Cankılıç) yazmıştır diye düşündüm. Her işte Başbakan'a övgüler düzmeyi becerebilecek bakış açıları yakalıyor! ODTÜ'de yaşananlar üzerinden bakalım Başbakan'ı nasıl "demokrasi kahramanı" ilan edecek yeteneği bulmuş diye köşesine baktım.

Yok, orada da bir şey yok. Cennet'te beni hayal kırıklığına uğrattı.

Diğer köşelerde ne Başbakan'ı haklı kılacak, ne de ODTÜ yönetimi ve öğrencilerinin kınamalarını yansıtacak tek satıra rastlayamadım.

Hadi bu aralar Özlem meşgul. Bülent Arınç'ın şu meşhur "o kadar işkence bana yapılsa ben de dağa çıkardım" açıklamasını samimi sanarak bir dizi, "Bülent Arınç güzellemesi" yaptı ya. İki gün sonra Başbakan'ın açıklamaları karşısında sayın Arınç "dağa çıkmaktan vazgeçti" ya da "çıktıysa geri indi" ya, Özlem fena ofsayta düşmüş oldu.

Oturup şimdi yeni yazı kurgulaması lazım. Modaya uyup boşu boşuna yaptığı "Arınç güzellemesini" toparlaması lazım. İşi zor, meşgul!

Diğer yandan Yüksel Baysal'ın epeydir "duyarlılıkları" değişmiş durumda. Yakın zamana kadar "Fethullah Gülen hareketinin" siyasal bir proje olmadığını, ne güzel dünyanın dört bir yanında eğitim kurumlarını açtığını, bu kurumların dünya kültürüne olan katkılarını keşfetmekle meşguldü.
Bu aralar ilgi alanını ve duyarlılığını Türk milliyetçilerine çevirdi. Sıkı başlıklarla "şovenizm güzellemesi" yapmaya başladı. "Ben onları faşist sanıyordum, oysa büyük demokratlarmış" başlıklı yazısıyla kökeni taaa "komünizmle savaş derneklerine" uzanan ve bir tür Gladio'nun "iç savaş örgütleri" olan Türk Ocakları'na güzellemeler yapan yazısı çok okundu, çok tıklandı.

Yüksel kendini aştı.

Biz de ilgiyle takip ettik!

Bir de merakımız kabardı, köpürdü Yüksel'de son dönemde başlayan "Kürt düşmanlığı" bakalım daha nerelere varacak, diye merak eder olduk. Zira "pusula çok hareketli" bu aralar. Gerçi sol gelenekten gelerek "sağa kayanların" modası geçti, kimse itibar etmiyor ama olsun. Arkadaşımız işte, takip ediyoruz. Ne yazıyor ne çiziyor diye.

Ben birkaç kere söyledim aslında. "Yüksel abi AKP artık devlet oldu, farkındasın di mi" diye, ama işe yaramadı.

Aslında Cennet'ten çok umutluydum. Başbakan'ın uzaya gönderdiği uydudan başlayarak ODTÜ öğrencilerinin ne kadar ayıp ettiğini geçip, "gençlere nasihat"la bitecek ve satır aralarında Başbakan'ın ne kadar demokrat olduğunu bizlere anlatacak satırları aradım ama yok.

Yazmamış.

Benim için hayal kırıklığı.

Sonuçta; yerel medyada ODTÜ'deki polis terörü ile ilgili tek satır değerlendirme yok. Gazeteci değilim ama şurada iki satır karalıyoruz bari oturup ben yazayım dedim.

Nasıl başlamalı ki?

Başbakan ülkemizin önemli üniversitelerinden birisine gidiyor tam 3600 polis eşliğinde.

Bu bile başlı başına tuhaf bir durum.

Bu ne yaaa?

Bu 3600 polis, demokratik haklarını kullanarak dünyanın her yerinde olabilecek türden gösteri yapan 1000 üniversite öğrencisine gazla, panzerle, tankla, copla saldırıyor. Bir öğrenci başına isabet eden bomba ile ağır yaralanıyor. Ortalık savaş alanına dönüyor.

Bu ne yaaaa?

Üniversite öğrencilerine karşı polis tarafından estirilen bu terör yetmiyor bir de Başbakan çıkıp "siz ne biçim üniversitesiniz? Bu öğrencileri yetiştirenlere yazıklar olsun" açıklamaları yapabiliyor.

İçişleri Bakanı biraz mahcup "orantısız müdahaleden" bahsediyor o kadar.

Peşinden öğrenciler sabaha karşı ev baskınları ile gözaltına alınıyor. Bir de evlerinde "kitap yakalanıyor". Şaka gibi. Sanırsınız 12 Eylül'deyiz. Evlerden kitaplar toplanıyor.

ODTÜ öğrencileri ve öğretim görevlileri bu iktidar terörünü, derse girmeyerek ve ODTÜ geleneğine uygun bir boykotla yanıtlıyor.

Özetle ülkemiz 12 Eylül günlerini yaşamaya devam ediyor "ileri demokrasi" adı altında.
Bu arada Başbakan soruyor yaaa " bu nasıl üniversite?" diye soru ortada kalmasın biz yanıtlayalım.

Cevap : "Demokratik tepkisini polis şiddetinden çekinmeden ortaya koyan, rektörü, öğretim üyesi ve öğrencisiyle cesur ve yürekli bir üniversite".

Selamlıyorum hepsini. Darısı Uludağ Üniversitesi'nin başına. (pek umutlu değilim ama temennimizi de eksik bırakmayayım)

Son yıllarda, ülkemizdeki rektörlerin kendi öğrencilerine emniyet müdürlerinden daha beter yüklendiği, öğrencilerini korumayı değil, hırpalamayı, iktidarı kollamayı marifet saydığı örnekleri çokça yaşar olmuştuk.

ODTÜ farkını gösterdi. Olup biteni olduğu gibi, eğip bükmeden anlatabilen bir rektörlük açıklaması yaptılar. Açıklamada yalnızca öğrencilerini uyarmadılar. Polis şiddetini de kınayan, protestonun bir hak olduğunu vurgulayan ve polisi bu hakkı kullanmak isteyen öğrencilere karşı dikkatli olmaya çağıran bir üniversite olabileceğini de gösterdiler.

Bir de bir üniversitenin kendisine yapılan saldırıya karşı, öğrencileri, öğretim üyeleri, asistanları, çalışanları ve mezunları ile omuz omuza karşı durabileceğini gösterdi ODTÜ.

ODTÜ'ye de bu yakışır. Bir kez daha selamlıyorum.

Bizim kuşakta ODTÜ'nün bambaşka bir yeri vardır.

Bizim kuşak gençlerinin hep bir ODTÜ öğrencisi olma hevesi vardır.

Ben "tıp fakültesi okuma sevdasına düşünce" ODTÜ'ye gidemedim. ODTÜ ve ODTÜ'lülere hem saygıyla, hem kıskançlıkla, hem övgüyle karışık bir duygu içerisinde baktım.

Çünkü ODTÜ'lüler sadece zeki, parlak, entelektüel olma özelliklerini taşımadılar aynı zamanda gelenekleriyle cesur, namuslu, ülkesini seven, ülkesi ve halkı için kafa yoran, fedakarlık yapan onurlu insanlar oldular.

O kampusta dün Taylan Özgür, Sinan Cemgil, Deniz Gezmiş ve arkadaşları özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi veriyordu, şimdi gelenek Tayyip Erdoğan'ın başkanlık sistemi adı altında "geniş yetkili padişahlık" özlemlerine karşı itiraz ederek sürüyor.

Bir bilim yuvası, köklü bir üniversite, bilim merkezi olan ODTÜ'den bir beklentimiz daha kaldı. Yapacakları bilimsel araştırmalarla, öğrencilere, işçilere, kamu çalışanlarına, çevre hareketlerine tüm ezilen-dışlanan gruplara "cop, gaz ve panzere karşı korunma rehberi" hazırlamaları ve paylaşmaları.

Belli ki ülkemizin belli ki bu rehbere çok ihtiyacı olacak.

Bu rehber çıkınca ODTÜ'yü bir kez daha selamlayacağım.
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.