SON DAKİKA
Hava Durumu

Başrol mü, sıradan oyuncu mu?

Yazının Giriş Tarihi: 04.01.2016 01:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.01.2016 01:48

Dönüp geriye bakınca kişisel tarihimizde bile Ortadoğu'dan göç dalgası, çatışmalar, Suruç, Ankara bombalamaları, şiddet, yılın sonuna doğru kentlere girmiş tanklar, hendekler, beyaz bayraklarla bir yaşam...

Silahlar, yaşamını yitiren çocuklar, yaşamını yitiren siviller, yaşamını yitiren askerler-polisler, yaşamını yitiren insanlarımız ve kapkara bir yıl...

Ülkemiz ve etrafımızdaki komşularımız sadece ve sadece "silahın hakim olduğu" bir siyaset sarmalına kapılmış gidiyor. Her yer kan içinde.

"2016 bir umut olur mu?" Hevesi de çabuk çöktü.

Şüphesiz bir yılın diğer bir yıla evrilmesinden bir umut beklemek hiç akıllıca değil. Neylersin ki umut işte. Hani "bir umuttur yaşatan insanı" kıvamında bir şey yani.

2016 sevimsiz başladı.

Cumhurbaşkanı umre için Suudi Arabistan'a gitti. Gidişi dönüşü bambaşka tartışmalar yarattı.

Başkanlık sistemi hayali geldi ta Hitler Almanya'sına dayandı. Sonra yalanlandı. "Yanlış anlaşıldık!" diye düzeltilmeye çalışıldı.

Cumhurbaşkanı döndü ve Suudiler Şii lider dahil 47 kişiyi idam ederek Ortadoğu ateşini harladı, benzin döktü adeta. Tahran'da Şiiler ayaklandı, Suudi Arabistan karıştı.

Şöyle bir bakınca AKP'nin dış politikası tamamen çöktü.

"Stratejik derinlik" diye başlayan bir macera "stratejik hüzün ve stratejik bozguna" dönüştü.

Oturup değişik kaynaklardan okumalar yaparak yeniden hatırlamaya çalıştım olup biteni.

Dış politika okumak hem sıkıcı hem de zor!

NASIL BAŞLAMIŞTI, NE OLDU?

1- AKP iktidara geldiğinde, içeride iktidarını değişik hamlelerle güçlendirirken diğer yandan gözünü yavaş yavaş Ortadoğu coğrafyasına çevirmişti. Aslında bu bölgede aktif siyaset izlemesi başta ABD olmak üzere tüm Batı tarafından tercih edilmişti.

Özellikle Irak işgali sonrası bölgede ABD karşıtlığı artmış ve Türkiye'nin bölgesel liderlik hevesi ve Erdoğan'ın Arap sokağına hitap eden tarzı ABD tarafından da üstü örtülü bir şekilde desteklenmişti.

Bölge içinden çıkacak Arap bir lider, ABD'nin işini zorlaştırabilirdi. Türkiye niyet olarak istediği kadar bölgesel liderlik rolünü oynasa da, sonuçta NATO üyesi bir ülkenin lideri olarak Tayyip Erdoğan'ın bölgesel liderlik hevesinin yapısal sınırları bulunuyordu ve ABD için koşulları son derece uygundu.

2- Kısa bir süre sonra Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı oldu. Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanı olmasıyla Türkiye Ortadoğu siyasetine daha doğrudan girmeye, ama özellikle Suriye üzerinde nüfuz kurma siyasetine geçti.

"Üç vakte kadar Şam'da Cuma namazı kılma hevesi" dış politikaya hakim oldu. AKP bu hevesle temelde yayılmacı olan "Yeni Osmanlıcı siyaseti" 2010'a kadar liberal bir kılıf içinde ve "komşularla sıfır sorun", "yumuşak güç" gibi kulağa hoş gelen, Batı'da da sempatik bulunan kavramlarla sürdürmeye çalıştı.

3- Davutoğlu açısından buradaki ana yanılgı sanırım ABD'nin bölgesel siyasetini doğru okuyamama hali oldu. ABD 2011'de ağırlığını Uzakdoğu'ya kaydıracağını, yine bu tarihte Irak'tan asker çekeceğini ilan etmişti. Stratejik derinlikçi Davutoğlu bölgede oluşacak "güç boşluğunu" doldurmanın fiziki ve stratejik imkânının oluştuğunu düşündü. Yaşananları kavrayamadı.

Bir diğer yanılgı da; Tayyip Erdoğan'ın İsrail'e "one minute" dedikten sonra bunun Arap sokağında yarattığı etki adeta iktidarı büyüledi.

AKP'nin kendi dağıttığı Erdoğan posterlerinin Arap sokaklarında taşınır olması bir tür "stratejik büyü" yarattı. Bu durumun yarattığı atmosfer sonucu özgüven patolojik bir hal aldı. Sonuçta bölge siyasetinin dinamiklerini yanlış okumalarına neden oldu. 

"Yeni Osmanlıcılığın" hayata geçirilebilmesi için ortada bir engel kalmadığı yanılgısı Erdoğan ve Davutoğlu'nu iyice sardı.

4- Böylece ortaya yeni paradigmalar çıkarmış oldular;

- Türkiye artık oyun kurucu, Türkiye olmadan yaprak kıpırdamayacağı,
- Arap Baharıyla birlikte, bölge siyasetinin Türkiye'ye tarihi bir fırsat sunduğu,
- 2008 kriziyle Batı'nın ve özellikle ABD'nin küresel gücünün zayıfladığı ve bölgedeki etkisinin azaldığı,
- Yeni bir Ortadoğu kurulması imkânının ortaya çıktığı ve Türkiye'nin bunu kurabileceği,
- Arap Baharıyla birlikte, nehrin yatağını bulduğu, tarihin yerine oturduğu fikrine dayanan bu anlayışlar propaganda edilir oldu.

5- Durum bu olunca hemen pratik adımlar atıldı ve Türkiye bir yandan Mısır'da Mursi yönetimiyle yakınlaşırken, öte yandan elindeki bütün imkânları Suriye'de Esad rejimini devirmek için seferber etti ve strateji daha da derinleştirildi.

6- Bu aşamada bölgesel liderlik için bir engel olarak gördüğü "Kürt sorununu", "açılım sürecini" devreye sokarak beklemeye aldı. Çünkü "İhvan ideolojisi" Kürt sorunundaki çatışma halinin bölgesel liderlik için bir sorun olduğu düşünüyordu. Bunu çözmese de baskılaması, görmezden gelmesi gerekiyordu. O yüzden bir çözüm sürecinden çok içeriği bulunmayan bir oyalama süreci yürütüldü.

7- Hayaller iyice derinleştirildi; Barzani liderliğindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Müslüman Kardeşlerin başa geçtiği Suriye ve nihayetinde Hamas yönetimindeki Gazze, Türkiye'nin iktisadi, siyasi ve ideolojik olarak kontrolünde olacaktı. Sonuçta bu senaryodan alınan güçle Ürdün ve Lübnan etki altına alınabilecek ve Mısır ve Tunus'u etkilemek çok kolay olacaktı.

HAYYALLER ŞAM'DA CUMA NAMAZI, GERÇEKLER TEL AVİV!

Ne var ki, AKP, Esad rejiminin yıkılmasını beklerken, Mısır'da Mursi yönetiminin darbeyle devrilmesi karşısında ilk büyük yenilgisini aldı. Bu nedenle Suriye'nin AKP stratejisindeki önemi daha da arttı ve AKP bir yandan Suudi Arabistan ve Katar ile işbirliği içine girerek, öte yandan "cihatçıların" Türkiye sınırından geçmesine izin vererek Esad'ı devirmeye çalıştı.

Olmadı, olamadı. Ne oldu peki?

1- ABD ile Rusya, AKP'nin kâbus senaryosu Esad'lı geçiş konusunda anlaştı. Rusya'nın Suriye'nin kuzeyine S-400 füzelerini yerleştirmesi nedeniyle Türkiye, Suriye sınırında uçak uçuramamaya başladı.

2- Türkiye'nin uzun süredir ısrarla savunduğu güvenli bölge talebi karşılık bulmadı. Başta ABD olmak üzere hiçbir aktör buna yanaşmadı. AKP hükümeti Rojava'nın düşmesini bekledi, olmadı. ABD Türkiye'nin terörist dediği PYD'ye silah yardımı yapmaya, hatta ABD'li uzmanlar eğitim vermeye başladı. AKP'nin İŞİD'ten beklediği "Kobane hüsranı" hayalleri dibe indirdi.

3- Irak'ta ise Erbil ile anlaşıp, Bağdat'ı atlayarak Başika'ya tank ve asker sevkedince bu kez önce Bağdat yönetiminin, ardından Arap Birliği'nin tepkisi ve kınama kararıyla karşılaştı ki, Esad'lı geçişin kabul edilmesinden sonra, bu karar Ortadoğu'da liderlik iddiasına vurulmuş en büyük darbe oldu.

4- Rus uçağını düşürerek stratejik bir hata daha yaptı. Dış politikada tarihinin en sıkışık, en zor dönemini geçirdi. Diğer bir deyişle, dış politika geçtiğimiz yıl içinde en dip noktasını gördü.

5- Rusya bir yandan ekonomik önlemleri sıkılaştırırken ve Türk tırları kuzeyde Rusya, güneyde Irak sınırında bekletilirken, öte yandan Ermenistan'daki askeri varlığını güçlendirerek buraya da füze sistemleri yerleştirdi ve Türk uçaklarının uçuşunu tehlikeye soktu, bir bakıma Türkiye'yi çevreledi.

ŞİMDİ DURUM NE?

Dış politikada durum hiç iyi gitmiyor. Şöyle ki;

1- Türkiye'nin Ortadoğu hâkimiyetinin sınırları şimdilik Azez-Cerablus (Fırat'ın batısı) arasındaki bölge olarak görülüyor ve şu anda en büyük endişesi buranın PYD'nin eline geçmesi, yani bir Kürt koridoru oluşması. Tayyip Erdoğan şimdilik bunun gerçekleşmesini de ancak ABD ve diğer müttefiklerine İncirlik üssünü açarak engelleyebildi.

2- ABD, PYD'nin Fırat'ın batısına geçmesini şimdilik engelleyerek Türkiye'ye karşı önemli bir kozu elinde tutuyor. Öte yandan Türkiye'nin de PYD'yi vurmasına izin vermiyor, böylelikle, bir dengeyi kurmuş oluyor.

3- ABD doğrudan PYD'yi muhatap almanın getireceği yükten kurtulmak için de, Ekim ayında en önemli bileşeninin PYD olduğu "Suriye Demokratik Güçlerini" kurulmasını izledi ve silah yardımını bu güce yapmaya başladı. Türkiye'nin bu hatta Arap ve Türkmenleri yerleştirme istediği de sonuç vermedi.

4- Ortadoğu 2015'ten itibaren çatışmadan çözüm dinamiğine doğru ilerlerken ve çatışmaların merkezinde yer alan IŞİD ise artık toprak kaybetmeye başlamışken, Türkiye'nin "Bölgesel Liderlik" hayalleri tamamen dibe vurdu.

DENİZE DÜŞÜNCE NEYE SARILACAKSIN?

Sonuçta AKP hükümetinin Ortadoğu'ya hakim olma, "İslamcı" bir dünya görüşüyle "Yeni Osmanlıcılığı" hayata geçirme hedefi 2015'te tamamen bitti.

Bölgesel hegemonyasını kurma ihtimali kalmayan ve aynı anda Kahire, Tel Aviv, Şam, Bağdat ve Tahran ile ilişkileri bozulan Türkiye'nin bir de Moskova ile arasının bozulması, dış politikasında hareket alanın kalmadığı bir çıkmaz sokağa saplanmasına yol açtı.

Kilidi açmak için Suriye'de siyaset değiştirmek yerine yüzünü tekrar ABD ve İsrail'e çevirdi.

Yani, İslamcı siyasetin en iyi bildiği "pragmatizme" döndü. Diğer bir deyişle, AKP hükümeti Ortadoğu'da hegemonya kuramayınca, soluğu küresel hegemonyanın kucağına dönmekte buldu.

Zaten bir süredir kurmuş olduğu Suudi Arabistan ve Katar ile yakın ilişkiler de göz önüne alındığında, Türkiye yeniden ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Katar ve Barzani liderliğindeki Kürdistan Bölgesel Yönetiminden oluşan bir Sünni eksene oturdu. Buralarda tutunmaya çalışıyor.

Bunun için ne yaptı?

1- Tayyip Erdoğan 2015 içinde üç kez gittiği Suudi Arabistan ile yüksek düzeyli stratejik konsey kurup, Suudilerin ilan ettiği Sünni temelli ve 34 ülkenin yer aldığını iddia ettiği ne olduğu belli olmayan İslam Ordusuna katılmayı kabul etti, Katar'a ise asker göndererek ilişkilerin askeri boyutunu derinleştirdi.

2- ABD'nin de desteklediği bu Sünni bloka İsrail ile ilişkileri düzelterek katkıda bulundu ve eksik kalan halkayı tamamladı. Böylece merkezinde İsrail'le gerilimin yattığı Ortadoğu siyasetinin kurucu unsuru olma politikasının, Ömer Çelik'in ağzından açıkça "Türkiye'nin İsrail devletinin ve halkının dostu olduğunu" belirterek, iflas ettiğini ilan etmiş oldu.

SONUÇ

Suriye'de Esad'ın en azından iki yıl daha başta olacağı geçiş süreci Ocak 2016'dan itibaren başlayacak.

Türkiye ise artık sahada olamadığı için, uzun sınırı nedeniyle masada olsa bile bu zayıf pozisyonda, şekillendirmek istediği Ortadoğu siyasetinde belli ki etkisiz bir eleman olarak kalacak.

Peki, Ortadoğu'da neler olabilecek?

1- ABD ile Rusya arasında Suriye üzerine pazarlığın sonlarına gelinmesi, öte yandan Libya'daki Trablus ve Tobruk yönetimlerinin Fas'ta uzlaşıya zorlanması ve Yemen'de ateşkes sürecinin başlatılması Ortadoğu'da çatışmadan yeni düzenin kurulmasına giden sürecin başladığının işaretleri olacak.

2- Bir süredir ise IŞİD'in kazanımları geri sarılmaya başlandı. YPG Tel Abyad'ı, Irak Ordusu Tikrit ve Ramadi'yi, Suriye Demokratik Güçleri Teşrin'i ve en son El Hul'u IŞİD'den geri alarak İŞİD'i zayıflatmaya ve Rakka ve Musul arasındaki stratejik bağları koparmaya başlayacak.

Durum bu, ne yazık ki hüzünlü ve korkutucu.

Dışta ABD, İsrail ve Körfez gericiliğine dayalı eksende karar kılan bir Tayyip Erdoğan gerçeği var ve AKP hükümeti dış politikanın "mezhepçi" niteliğini kayıt altına almış oldu. İçerde demokratikleşmeyi dert etmemesi, iç ve dış politikada mezhepçi ve otoriter siyaseti öne çıkarması tescillendi.

Önümüzdeki yıl başkanlık tartışmalarının yoğunlaşacağı bir ortamda bu otoriter siyasetin ağırlaşma ihtimali yüksek görünüyor.

Belli ki 2016 çok daha sevimsiz olacak!

@bulentaslanhan
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.