Bir çok yazarımızdan okuduk ve bilgilendik. Buttim'de düzenlenen büyük bir iftar sofrası ile kuruluş yıldönümü kutlanmış.
Yazanların ortak şikayeti Büyükşehir Belediye Başkanı herkesi bir arada yakalamışken çok uzun bir "icraatın içinden" konuşması yapmış.
Haliyle ahali sıkılmış bu kadar reklama dayalı konuşma metninden. Olsun varsın. Elbet bir hesap vardır. Yeniden adaylığa ahaliyi alıştırmak kolay değil.
Yemekler güzelmiş. 4 bin kişinin katılımına rağmen hiçbir aksama olmadan çorbalar sıcak içilmiş. Başarılı bir organizasyon anlaşılan.
"Kuruluş iftarı"na katılamasakta katılmış kadar olduk. Detayları bile öğrendik. Çok ayrıntılı yazılmıştı, bir çok köşede.
Neyse mevzu bu değil, afiyet olsun, Allah kabul etsin. Haliyle "kuruluş yıldönümü iftarında" Bursa'nın yeni "siyasi patronu" Bülent Arınç'ın konuşmasındaki bir cümle öne çıkmış.
Şöyle seslenmiş sayın Arınç : "Partimiz muhafazakar- demokrat kimliği ile hedefi 12 den vurdu".
Sonra AKP hükümetinin ne kadar başarılı olduğundan, her geçen dönem oylarının nasıl arttığından, toplumdan nasıl destek aldıklarına uzanan bir "AKP güzellemesi" yapmış.
Sahi mesele "muhafazakar-demokrat" bir kimlik mi? Yoksa "devletin yeni sahibi olarak neo-liberal, piyasacı, ABD dostu yeni bir iktidar mı?"
Sayın Arınç AKP'nin 11 yıllık öyküsünü anlatmış.
Ben de haddime değil ama başka bir "kuramdan" bu 11 yılı değerlendirmeyi kendime dert ettim.
YENİ BİR DEVLET BİÇİMİ OLARAK AKP REJİMİ
Sevgili dostum Yüksel Baysal sık sık köşesinde bazı AKP yöneticilerinin becerilerine-becerisizliklerine dair "reel siyaset gündemi" yazıyor.
Oysa devlet-siyaset ilişkisini en az benim kadar kendisi de bilir. Ama az yazar nedense. Bu nedenle ikimizin ortak hafızasındaki "kuramlarla" devlet-siyaset ilişkisinde AKP'nin 11 yılına dair "tepeden" bir değerlendirme yapmaya çalışacağım.
Dedim ya haddim değil ancak bu kadar "AKP güzellemesi"nin kuramsal- teorik bir karşılığı olmalı bir yerlerde.
AKP NASIL DEVLET OLDU?
İktidarı 10 yıla yaklaşan AKP, bir "rejim inşa etti" ve rejimin de bir özgürlük, emek, yaşam biçimi, Kürt siyaseti var.
Onu anlayabilmek için sanırım rejimi anlamak gerekiyor.
Yeni rejimden kastım nedir? Bunun için biraz geçmişe dönerek Dimitrov'un devlet teorisinin iki temel kavramını hatırlamamız gerekli: Devletin tipi ve devletin biçimi.
Devlet tipi bir toplumsal yapıdaki hakim üretim biçimine tekabül eder, yani o toplumdaki hakim üretim ilişkileri, devletin tipini de belirler. Köleci devlet, feodal devlet, kapitalist devlet gibi...
Devlet biçimi ise, kapitalist devletin yönetme seçenekleri ile ilgilidir. İşte rejim aynı zamanda budur. Kapitalizmin her ülkede aldığı biçim, yönetim biçimini yani rejimi de belirler.
Feodalizmle çatışarak, aşağıdan yukarıya gelişmiş kapitalizmin devlet biçimi ile ülkemiz gibi geç gelişmiş kapitalizmin devlet biçimi aynı değildir, hiç olmamıştır.
Kapitalizmin gelişmiş rejimi burjuva demokrasisidir. Demokratik muhalefetin özgür olduğu, yasama-yürütme-yargının birbirine karşı görece özerk olduğu, seçme-seçilme, grev-toplu sözleşme, ifade-örgütlenme haklarının, engelsiz, barajsız olduğu, cinsel, etnik ayrımcılığın olmadığı ya da göz yumulduğu yönetim biçimidir bu. Yani rejim budur.
Ülkemiz bir burjuva demokrasisine hiçbir zaman sahip olamamıştır bu nedenle yakın tarihi türlü devlet rejimleriyle doludur. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarına ait tek partili otoriter devlet biçimi, 1950'de yerini çok partili rejime bırakmıştır. Ama bu rejimde de yasama ve yargının bağımsızlığı, demokratik muhalefetin temsili hep sözde kalmıştır.
Ekonomik-demokratik haklar, iktidar yapısındaki askeri bürokrasinin etkisinin azaltılması tam anlamıyla hiç gerçekleşmemiştir. Belli iniş-çıkışlarla - 27 Mayıs, 12 Mart gibi ara rejimlerle - bu güdük parlamenter rejim 1980'e kadar hüküm sürmüştür.
Öncesi ve sonrasıyla 12 Eylül, yeni bir sermaye birikimi rejimi ile birlikte yeni bir yönetim biçimine geçişin miladıdır. Demokratik muhalefetin zulümle bastırıldığı, yüksek öğrenimin, yasama ve yürütmenin görece özerk yanlarının budandığı, seçme-seçilme, grev-toplu sözleşme haklarının karşısına barajların dikildiği bir rejimdir 12 Eylül.
Dünya ekonomisi ile bütünleşme ve ucuz emekle rekabet gücü bulabilecek dışa açılma serüveni bu rejime denk düşer. Sözde sivilleşme oylaması ile 1983'ten 2002'ye kadar bu rejim uygulanmıştır.
Dönem dönem 12 Eylül ruhunu koruyarak kısmi demokratikleşme makyajları yapılmıştır. İktidar yapısındaki sivil-asker bürokrasisi ile büyük sermaye fraksiyonu TÜSİAD "laisizim" ekseninde buluşmuştur. "Dipten gelen" İslami hareket ve Kürt siyaseti ile mücadele bu rejim ile yürütülmüştür.
AKP DÖNEMİ
AKP'nin 2002 sonlarında iktidara gelişiyle, yeni bir rejimin inşa serüveni de başlamıştır. "Milli görüş" gömleğini çıkarıp "neo liberal gömleği" giyen AKP'liler, elbette yeni rejimin inşasına tek başlarına başlamadılar.
Fethullah cemaati ile kurulan koalisyonun ipleri, hep Okyanus ötesinde idi. ABD, Irak işgali sırasında çıkardığı derslerle, Türkiye'de yeni müttefik arayışına girdi ve buldu. Tasarım, iletişim, istihbarat desteği ile AKP'nin yeni devlet rejimine ABD damgasını vurdu.
2002-2007'deki uygun iç ve dış iktisadi iklimin de yardımıyla, bu rejim inşa sürecinin ilk aşamasını "güven sağlama" olarak yaşadı.
İslami muhafazakarlıktan endişe duyanlar, AB'ye tam üyelik şovlarıyla yatıştırıldı. Devamında asker-sivil yargı bürokrasisinden gelebilecek "ataklar" karşı "mazlumluk" kartları açıldı ve prim yaptı.
"Sivilleşme" hamleleri, sözde demokratların hararetli alkışlarıyla bir tür konsensus oluşturdu ve "rıza" pekiştirildi.
2007'de başlayan ikinci hükümet - kendi deyimleri ile kalfalık dönemi- ile birlikte artık rejimin inşasında "savunmadan", "taarruza" geçildi. Futbol deyimi ile söylersek defanstan, ofansa geçildi.
Etkin bir medya donanımı, rakip medyanın devlet baskısı ile kuşatılmasının ardından Ergenekon, Balyoz, KCK çuvallarına sapla-saman birlikte dolduruldu. Böylece sindirme süreci başlamış oldu.
Geleneksel büyük sermaye korkutuldu, etkisizleştirildi. Hızla biat haline geçildi.
Medyanın yanı sıra YÖK kontrol altına alındı.
Sendikal alanda Hak-İş, kısmen Türk-İş yandaş yapılarak süreç ilerletildi yanına Memur-Sen eklendi.
12 Eylül 2010 referandumu "yetmez ama evetçi" liberallerin desteğiyle, yargının defterinin dürüldüğü bir kilometre taşı oldu.
12 Haziran seçimleriyle - kendi deyimleriyle ustalık dönemi - inşası süren rejim Ağustos 2011'de ABD'nin desteği ile kuşattığı askeri vesayete son hamleyi yaptı. Sivilleşme iddiası ile, asker yerine baskı aracı olarak polisi ikame etti. Bu durumda yeni rejimde önemli bir etap oldu.
AKP rejimi "önce yıprat, sonra fethet" taktiği ile yargı ve orduda inisiyatifi ele aldıktan sonra her tür demokratik muhalefete ve Kürt siyasetçilere "zor" aracıyla "girişti".
AKP rejiminin artık yapacağı tek şey kaldı.
Bütün bu "dönüşümleri" "Sivil Anayasa" isimli bir "zarfa" yerleştirmek ve kalıcı bir "rıza" ile hükmetmek...
Açık ki, amaçlanan, sözde demokratik tartışma ortamı sunarak sonra bildiklerini okuyarak AKP rejimini "anayasal" bir kılıfla meşrulaştırmak.
Yani ortada bir "AKP güzellemesi" yok.
Baskıcı bir rejim var.
AKP artık devlet olmuştur.
Hala eski alışkanlık bazen "mazluma yatmıyorlar mı" bunun da bir toplu iftarda izaha ihtiyacı var galiba.
Sayın Arınç açıklar, biz dinleriz artık.