Bu ülkede varsa eğer eceliyle ölmek, mümkün müdür? Belki burada doğmuş olmakla ecelimize kavuşmuşuzdur bilemeden. Farkına vardığımızda da geç olmuştur çoktan.
Ailecek ölüyoruz Bayım! Yaşayamamaktan. Hayat bilgisi kitaplarında öğrendiğimiz anne, baba, çocuk, kardeşler, yaşlılardan oluşan toplumun en küçük mutluluk yapı taşı aile, ölmeyi seçiyor Bayım!
O aile, kendi içinde kenetlenip, ölüme elele giderlerken belki en son ve en mutlu anı yaşıyorlarken, bizim içimize taş gibi oturan acı bir keder bırakıyorlar. Üzülüyoruz. Hem de çok.
Birbirimize bu kadar yabancı olmaktan, halden anlayamamaktan, yapayalnızlıklarımızı paylaşamamaktan, yoksulluktan, okusak dahi işsizlikten, kitaplara gömülsek de birbirimize kapalı gözlerimizden utanıyoruz.
Baş yastıkta ölmek hayal bile edilemezken, böylesi karar ve umutsuzlukla, böylesi kardeş ve dayanışmayla yaratılan ölümlerden utanıyoruz Bayım!
"İnsan" kime denir o zaman? Biz neciyiz yaşarken? El vermezken, bir yaraya merhem olmazken, bir derdi dinleyip, bir fincan kahvenin telvesinde güzel sözcükler bulamıyorken biz neyiz?
Dört kardeşin çocukluk umutları birlikte ölmeye karar vermek olamazdı elbette. Çocuk yaşamak içindir. Her ne kadar yaşam ölmekten daha acı verici olsa da. Belki de bize öğretilen budur genlerimize kadar işleyen. Kaza da ölmek, hastalıktan ölmek, yaşlılıktan ölmek başka bir acı; böylesi bir çaresizliğin yarattığı ve muhakkak çözülebilir bir yoksulluktan doğan omuz birliğiyle ölmek daha ağır bir acı insanlık adına.
Hiçbir insan yoksulluktan ölmemeli Bayım! Paranın yarattığı insanın bataklığı yutuyor insanlığı. Bunca dışlanmışlık, yalıtılmışlık, kimsesizlik yakışıyor mu insana? Hele ki parasızlık? Bir ülkede bir kişiye onlarca ev, bark, para, pul düşerken diğeri bu yüzen ölmemeli Bayım!
İntihar başlı başına incelenmesi gereken komplike bir konuyken, sevgi ve bağlılıkla, yoksunluğun yarattığı bir güçle toplu halde gerçekleştirilmesi daha da incitiyor kalplerimizi. Hiç mi birbirimize çare olamıyoruz? Bu kadar kötüyüz Bayım!
Adına dram, trajedi ne denirse hiçbir anlamı yok artık. Bir ülke 48 yaşındaki Cüneyt Yetişkin, 54 yaşındaki Oya Yetişkin, 60 yaşındaki Kamuran Yetişkin ve 56 yaşındaki Yaşar Yetişkin'i koruyamamıştır Bayım!
Elektriği ödenmeyen faturalar, her gün bakkala ödenemeyen biriken veresiye borçlar, boşluk duygusuyla bir başlarına koca dünyanın ortasında kalakalmalar ve bütün bunlarla utanç içinde yaşayamaz olmanın verdiği gururun kararıyla ölmeyi seçmek. Bile isteye. Kardeşçe yaşanamayan bir dünyaya kardeşçe veda etmek. Bunca incinmişliği kim daha sağlıklı bir ruhla hangimiz atlatabilirdik ki zaten. Ölüm her yerdedir doğduğumuzdan beri. Asıl olmayan yaşamdır. Cıoran'ın dediği gibi "En büyük evet, ölüme evettir."
Ve bu ülkede "Dikkat siyanür var" Bayım!