Edebiyatın filizlenmiş, köklenmiş hemen hemen her alanında okuyucusuyla buluşmalarından biri daha dersiniz "ley hatları" kitabını okurken. Bildiği, bulduğu, eriştiği, kesiştiği koordinatları, gizli kapıları, şifreleri çözmüş, şiirin sere serpe, nü resmini çizmiştir kelimeleriyle Murathan Mungan.
Dip doruk, köşe bucak her noktası ruhta elenmiş yol haritasını ele geçirmenin heyecanıyla okuyadurursunuz.
Şiirin fiziki ve siyası haritası çıkarılmış, imge kazısı, metafizik var oluşu didiklenmiş, frekansları, titreşimleri, güzelliğinin boyutları, enlemleri, endamı, edası, sedası, ibrişim parlaklığından kayarak, iğne çiçeği işlemeleriyle ruhumuzu nakışlamaya başlamıştır daha ilk baştan.
Her kelimesi özenle seçilmiş, başlıkları titiz bir matematikçinin şaşmaz hesaplarıyla yerleştirilmiş, her perspektiften, her açıdan ışığın, karanlığın eğilip bükülüşü ayarlanmış cümlelerin içinden geçerken şiire doğru yola çıkarsınız.
“Şiir Okuması, Şiirin Doğası Gereği, Şiirsel Algı, Şiiri Parlatan Şeyler, Sözcüklerin İkili Bir Hayatı Vardır, Şiir Sözcüklerin Vitrinidir, Yakalanan Bir Şey Olarak Şiir, Şiirin İşitsel Mimarisi, Çoğu Şiirde Ben’in Sesinin Cinsiyet Kimliği, Şimal Şairleri, Zar Hokkası” gibi okuyucuyu peşine taktıran, oldukça heyecanlandıran başlıkların arasında metafizik kapılardan felsefeye, oradan sese ve renge, olmadı ilhamdan simgelere kadar olmadık yollara, yönlere götüren okumalardır serüveninizin adı. Bir pusula kitabı sayılmalıdır hatta.
Şiirin iklimine göre soyunup dökülürsünüz. Az hüner değildir bu, bilen bilir. Şiirden anlamasa bile iyi bir okur havanın basıncını, nemini sızlayan kemiklerinden anlamıştır çoktan, hangi mevsimlerin içinden geçeceğini. Çünkü “Şair, sözünü ley hatları üzerine kurar.” (s.9)

“ley hatları” tüm kutsal duygulardan, kelimelerden, dizelerden geçerek gökleri toprağa indiren şiir hakkındadır ve dünyada olan her şeyi unutturmamak için yazılmıştır ve hatırlatmak için. Dünyadaki tüm şiirlerin, şairlerin enerjisini taşıyan güçlü tespitler akımına kapılıp çarpılmaya hazır olunmalıdır.
Tanrıdan çalınmış bir yücelik, ipeklere sarmalanmışsa da kesif bir sandık kokusuyla gelir okuyucunun burnuna. Ne gam! Aslında bir burun yoktur çoğu zaman. Burunsuz okuyucuya kim talip olur bilinmez.
Tebbeti tersten okutan hayatın içinden geçenlere yazılmış yazılardır okuduklarımız. Kulaksız seslere şiir duyulsun diye yazılmış olsa gerektir her biri.
Okuruz. Kutlu sayarız dilin toprağa gömülüp yeniden doğacağı zamanı.
Bir kara kaplumbağasının çatırdayan kabuğunun sessizliğiyle yazılmıştır yazılanlar. Yaşamanın, yaşayamamanın içinden usulca bize doğru gelirken, yanındakileri taşımanın gururu ve yorgunluğu sezilir inceden.
Dökülmüş beton öykülerin ağırlığından kaçıp metafizik kapıdan yüzümüze uçuşan şiir kendini anlatadurur Mungan’nın kaleminden kirpiklerimize doğru.
“Hiçbir anne ve babanın ömrü evladından uzun olmamalı” dileğinizin yanına “hiçbir şairin ömrü şiirinden kısa olmamalı” isteğinizi de alıp bitirirsiniz kitabı.
Tanpınar ley hattından fısıldar kulağınıza: “Ben zamanı gördüm, / İçimde ve dışımda sessiz çalışıyordu, / Bir mezar böyle kazılırdı ancak, / Yıldırımsız ve baltasız,”
Dağlar kıpırdanırsa şiir doğmaya başlar ve çığ düştüğünde şiir göze gelir dilin kundağında. Anlayabildiğimiz budur.
Hangi iklimdir? Şiir hangi mevsimdir? Kimin külleridir üzerimize yağan? Mungan hesaplamış da yazmıştır bütün bunları. Unutulma biçareliğine merhem niyetine.
(*) Murathan Mungan, ley hatları, Metis Yayınları, İlk Basım, İstanbul, Ekim 2025