SON DAKİKA
Hava Durumu

Oğluma

Yazının Giriş Tarihi: 23.06.2019 10:40
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.06.2019 10:40

23 Haziran 95 Pazartesi Saat: 10:40. Benim anne sıfatını aldığım zaman. Oysaki anne olmayı başarabilmek için yıllar gerekti. Hayatta çoğu beklediğim şeyler gerçekleşmemiştir aslında.

Çocukları sevmeme rağmen anne olma önceliğim, hevesim çok da olmadı nedense. Çocukken bile bebek yerine küçük tava ve tencere oyuncaklarım vardı. Ama eğer olacaksa bir tane oğlum, adı da Sarp olsun istemiştim her zaman. Ne hikmetse yıldızların sesimi, kalbimi duyduğu bir ana denk gelmiş olsa gerek. İyi ki doğmuş ve ben iyi ki Sarp'ın annesi olmuşum.

Öyle anneliğe büyük atıflarda bulunmayı anlamsız gördüğümü de belirtmeden geçemeyeceğim. Çocuklarımızla birlikte öğreniyoruz, onlarla başka bir boyut yaşıyoruz ve kalbimizin haberimiz bile olmayan binbir kapısını onlar için bile isteye açıyoruz. Öğreniyoruz. Tamamlanıyoruz. Bazen eksiliyoruz. Ama onlarla hep bir şeylere dönüşüyoruz. Cömertçe verebileceğimiz tek şey sevgimiz. Hiç esirgemeden, üstüne daha da ekleyerek çoğalttığımız. René Char "Bir kaya gibi doğmuşum, yarıklarıyla birlikte." derken ben hep o yarıkların sevgiyle dolması gerektiğine inandım. Çünkü hayatın ne yaralar açabileceğini öğrenecek kadar tecrübelerim var.

Ben doğduğu an hemen görmekten korktum Sarp'ı. Bekledim. Biraz zaman geçsin istedim o büyük tanışma için. Aslında onu hak ettiği kadar sevip sevemeyeceğimdendi korkum.

İlk anım korkuyla başladı onunla. Ama bugüne değin hep artan bir sevginin başlangıcıymış bu meğer. Onun için ne yapsam hep azmış gibi gelir hala bana. Belki tek başıma büyütmüş olmamın da etkisi vardır bunda ama pek çok anne böyledir bence.

Kolay büyütmedim ben onu ve bundan ötürü sanırım ona söylenecek en ufak bir olumsuz söz beni çok yaralar. Küçükken onunla çok sohbetler ettiğimizi, çok güldüğümüzü anımsıyorum.

İlkokul çok zordu bizim için. Okumayı ve okulu hiç sevemedi oldu olası. "Okula gitmeden evden okul işini tamamlasak olmuyor mu?", "Niye acele ediyoruz, daha okumak için çok zamanımız var." sözleriyle boğuşmakla geçti o yıllarımız. Adını tersten yazıp düz yazamayan bir çocuğa okulu sevdirmek için sürekli kitapçılarda onun kendi seçtiği kitapları kasada kendisi para ödeyerek büyük ve önemli işler yaptığını düşünsün teşvikleriyle geçti o yıllar.

Küçük ama büyük icatlar oyunu oynarken (örneğin fermuar vb.) "İcat edecek şey düşünüyorum ama zaten her şey icat edilmiş anne."  diyeli yıllar geçti üzerinden. "Bugün bile bana takılmak için ben okuyamadım sen oku anne." diyerek benimle şakalaşmalarını gülümseyerek anımsıyorum. 

Soru cevap oyunu oynarken, dört yaşlarında ya vardı ya yoktu yuvada duymuş sanıyorum bana Tanrı'yı sordu. "Nasıl bir şey hem her yerdeymiş hem görünmüyormuş?"  "Ben bilmiyorum, sen düşün bakalım." dediğimde, birkaç dakika düşünüp "Buldum ben, hava gibi. Hem her yerde ama hiç gözükmüyor." cevabıyla, "Vicdan nedir Sarp sence?" soruma "Vicdan, kaderin günlüğüdür." yorumuyla beni şaşırtan bir çocuk oldu hep.

Okulu oldum olası hiç sevmemesine rağmen sorumluluk duygusuyla hiç de başarısız bir genç olmadı bugüne kadar. "Anne bak haberin olsun bugün okuldan kaçıyoruz arkadaşlarla." diyerek de aramızdaki dürüstlük anlaşmasını bugüne değin devam ettirdiğimiz için de ne beni üzmüş ne de güvenimi incitmiştir.

İlkokuldaydı sanırım, "Benim adıma niye postaneden hiçbir şey gelmiyor?" diye öyle lafı geçen konuşma olmuştu aramızda. Ben de onu mutlu etmek için yaşadığımız ilçenin postanesinden üzerinde onun adı ve kendi ev adresimizin yazılı olduğu pulu yapıştırılmış, içinde kitap gibi açıldığında müzik çalan benim çocukluğumda zor bulunan karta ona ait bir iki şey karalayıp yolladım. Ve ne oldu? Kartı aldığında ağlayarak, "Sen bana bunu nasıl yaparsın, günün birinde sen olmadığında ben bunlara nasıl bakacağım hiç düşündün mü?" dediğinde anneliğin hiç de kolay bir iş olmadığını bir kez daha anladım. Buna benzer bir anı ona ilk kemanını aldığımda yaşamıştık yine.

İlk havaalanından uğurladığımda kendimi durduramadığım saatlerce süren ağlamalarımı anımsıyorum bir de. Ben onu teselli edecekken, "Anne biliyorsun bütün çocuklar bir gün evden gider, hem yine görüşeceğiz." diye beni avutmaya çalışan oydu, sanki kendi pek çok ayrılık tecrübesi yaşamış gibi.

Hep içimde bugünleri bir daha yaşayamayız korkusuyla, elimden geldiğince özenli olmaya çalışıyorum hala. Meğer ben hep özlem ve ayrılık yaşayacakmışım içim bilmiş bunu. "Böyle uzaklık olsun, yeter ki sağ olsun da" diyorum içimden yine.

Belki kendi hatırlamaz bunca küçük ama benim için çok önemli anıları. Yazmak biraz da hayatın tozunu almak gibi. Görünmeyeni parlatıyorum sanki yazarak. Hep bir unutulma, unutma korkusu bende nedense.

Doğduğu günden bu yana belki söyleyeceklerim için zamanım olmaz diye, onsekiz yaşında açılmak üzere her doğum gününde ona mektup yazıp sakladım. Henüz hiç birini okumadı. Zamanını bekliyor kendi içinde biliyorum.

Tabi arada gerginliklerimiz olsa da büyük çatışmalarımız olmadı hiç. Lisedeyken "Anne ben ergenliğe girdim mi girmesek olmuyor mu?" gibi sorularıyla beni güldürdüğünü unutmuyorum.

Hastalığımın teşhisi konulduğunda ilk aklıma gelen Sarp'ın nasıl üzüleceği oldu. Yanımda olmadığı için ilk kez memnundum. Yaşayacağım o ağır süreçlere tanık olmayacağı için ve ona bu konudan hiç söz etmedim. Dört ay sonra kısa bir ara tatilinde geldiğinde beni saçları olmayan anne olarak gördüğünde tek söylediği şey, "Karıncayı bile incitmemiş birinin bunları yaşamasını haklı bulmuyorum." demek oldu.

Beni hiçbir zaman yatarken ve güçsüz görmediği için hastalanmak değil, en çok onu üzmüş olmak daha çok incitti beni. Victor Hugo'nun "Kadınlar zayıftır ama anneler kuvvetlidir."  sözünü getirir aklıma o an.

Bütün annelerin ortak duyguları şu ana kadar yazdıklarım. Sadece bana özgü değil biliyorum. Ama annelik zor zanaat. Emerson, "İnsanlar, anneleri onlara ne yaptıysa odurlar." der.

Umarım onun için hep güzel şeyler yapmışımdır ve umarım ki beni evi kokutan vanilyalı kurabiyelerimle, bir kitabı okurken ki dalgınlığımla, onun saçını okşarken kelimelere dökemediğim şefkatimle hatırlar. Sadece annesi olduğum için beni sevmesi ne kadar acı olur aslında. Ben hep herhangi bir kişiyi sevip sevmediğimi kendimce test etmek için şu soruyu sorarım kendime. "Bir daha dünyaya gelsem yine aynı kişiyi sever miydim?" diye. Cevabım evetse doğru sevgideyimdir. Ve ben dünyaya gelsem yine Sarp'ın annesi olmak isterdim.

Hayat karşısında güçlü, ne istediğini bilen, ruhunu kirletmeden yaşamayı başarabilen bir yetişkin olmasını, sevgiyle ve sağlıkla yaş almasını ümit ediyorum bütün kalbimle.

Onu Sarp olduğu için seviyorum. Sadece benim oğlum olduğu için sevmek ona haksızlık etmek olur. Kendisinden isteyeceğim tek şey var. Kalbini incitmeden, kedersiz bu hayatı tamamlaması. Her zaman mutlu olamayabilir, ama her şeye rağmen neşesini kaybetmesin. Hepsi bu.

Ve biliyorum ki ve gönülden kabulümdür ki Haydar Ergülen'in dediği gibi, "Bütün oğullar anneyi bir şiire terk eder! Etsin! Buna en çok da ben sevinirim.

Ve ona doğum gününde Wolf Albach-Retty 'den son bir tavsiyem olabilir ancak, "Çocukluğunu cebine sıkıştırıp kaç buralardan, çünkü sadece senin olan tek şeydir o!"

Doğum günün kutlu olsun Sarp. Bütün kalbimle. Annen...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.