SON DAKİKA
Hava Durumu

Beni bekleyen kadim dostum; 'Çocukluğum'

Yazının Giriş Tarihi: 23.04.2015 02:33
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.04.2015 02:33

Ömrümüzce yoklayıp, yerinde eskisi gibi durup durmadığına ikide bir bakıyorken, kenardan bize gülümser.

Asla yalnız olmayacağımızı, yapayalnız kalmayacağımızı içten içe fısıldar orada öylece sessizce bekler dururken. Tıpkı okuldan gelmiş bir çocuğun evde onu bekleyen annesinin varlığından emin kapıyı çalıp, kek kokusuyla karşılanacağının verdiği, hayatta yaşanabilecek o çok kısa mutluluk anları gibi.

Ve insan, ömrü boyunca hep çok sevileceğini zannetmenin verdiği şımarıklıkla, o anı arayarak geçireceğinin farkında değildir, bulamayacağını ise henüz bilmiyordur aslında.

Ve insan, kendi öyküsünü yazamaz aslında. Yazdığı sadece, çocukluğunun etrafında dönenip dururken yakalayıverdikleridir.

Çocukluğundan, inatla büyümeyen, aykırı, bir kurala sığmayarak hala sağ kalabilmiş hatıraların ipuçlarını birbirine düğümleyip durur; usta bir balıkçının ağları onaran hünerli, hızlı elleriyle.

Her düğümde durur bakar, birbirine ordan burdan bulabildikleriyle eklenik ömrüne.

Ne kadar çok düğüm olursa çocukluktan bulunabilmiş, sanki o kadar uzayacakmış ömür, sağlamlaşacakmış duygusuyla.

Giderek kökünden göğe doğru büyüyerek uzaklaşıp yalnızlaşan ağaçların yeni yeşeren dallarını yere eğmesi gibi, çocukluğuna geri döner.

Yazabildiği, yazdığını zannettiği, kendini anlattı saydığı ne varsa aslında yapabildiği, bir ağaç dalının köküne ulaşabildiği kadarıdır.

Ve insan, kendisinden ve çocukluğundan uzağa düşemez aslında. Ne kadar yaşlansa ne kadar uzasa da ömrü, kendisi kadarını yaşamıştır en çok.

Ne kadarsa o kadarını taşıyabilmiştir taştan yurduna. Gölgesinin, kısalıp uzasa da aslında kendi boyu kadar olduğunu biliyor olması gibi.

Ve insan, çocukluğunda olduğundan başkası değildir aslında. Büyümüş, sorumluklarla kuşatılmış, rollere gömülmüş, "biri" olabilmek için yorulmuş olsa da. Büyüdüğünde olduğu kişi, aslında çocukluğundan damıttığı kadardır.

Ve insan, bir daha güneş ışıklarını gözlerine, saçlarına takıp gezemez aslında. Yol kenarlarında böğürtlen toplayamaz ellerini kanatarak; öylesine gamsız, öylesine kedersiz. Damağındaki tat saklayan eskiciden alıp da, bir badem şekerini, ağız dolusu keyifle ısıramaz bir daha.

Ve bir daha öylesine özgür, bir bulutun peşinden koşamaz aslında. Çocukluk, geride unutmak zorunda kalacağımız anılarımızın henüz yığılmamış olması demektir biraz da.

Daha, geçmişin ve geleceğin demirden ayakkabılarının giyilmediği; kuş gibi özgür, çıplak ayakla koşabildiğimiz, hayatın teknesinde neşeyle yoğrulmaya, yuvarlanmaya yeni başladığımız zamanlardır.

Ve bir daha günü ve geceyi hoyratça harcayacak kadar yüce gönüllü, bir bilyeden vazgeçmeyecek kadarda kararlı olamayız aslında. Çünkü biz o vakitler, tahtadan bir atın yelelerine tutunup uzaklara gidebilecek kadar hayalperest, elimizden kaçan balonun peşinden gözyaşı dökecek kadar nazlı, bayramlık ayakkabıları özlemle bekleyecek kadar çocuğuzdur.

Kitap Önerisi: Çocuklar ve Felsefe bağını yalın, anlaşılır ve harika bir dille anlatan vazgeçemediklerimden bir kitap önerisi daha.

"Çocukluk Felsefesi" tıpkı tarih, bilgi, bilim, ahlâk felsefesi gibi ayrı bir alan olarak sorgulanması, felsefe alanında özel bir yeri olması önerisiyle öne çıkıyor.

Bütün büyük filozofların aslında çocuklar olduğu vurgusu ilk satırlarda karşınıza çıkıyor.

Özgürce, sınırsız ve özgün sorularıyla felsefe çocuklarla başlıyor.

Merak, engellenmemiş, henüz toplumun öngörüleriyle kalıplara sığdırılmamış sınırsız hevesle başlayan soruları düşünmeye değer.

Örneğin; "Çünkü harfler olmasaydı, sesler olmazdı. Sesler olmasaydı kelimeler olmazdı. Kelimeler olmasaydı düşünemezdik. Düşünemeseydik, dünya olmazdı." satırlarını okuyacağınız harika bir kitap.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.