İki dönemdir Bursa Barosu Başkanlığı yapan Zeki Kahraman CHP'den milletvekili aday adayı olmak için bugün görevinden istifa ediyor.
Haber Giriş Tarihi: 10.03.2011 03:47
Haber Güncellenme Tarihi: 10.03.2011 03:47
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.bursaport.com
RÖPORTAJ: ZAFER OPSAR
"Baro başkanlığım döneminde bizim birçok söylemimizle CHP'nin söylemlerinin örtüştüğü dönemler oldu. Hukukun siyasetini yapmak için aday adayı oluyorum"
CHP'nin halkla kucaklaşması gerektiğini söyleyen Kahraman bir hukukçu olarak, kendi tanımıyla "halkın avukatı" olarak bu sürece katkı yapmak istiyor.
"CHP bir yapılanma içerisinde, artık Türk halkının tamamına yeni şeyler söylemek istiyor. Partide herkes takkesini önüne koydu. Vereceğiz, yapacağızla olmaz. Bu halk aptal değil"
Hukukun yıllardır ayaklar altına alındığını geçmişin yanlışlarının iktidar tarafından kadrolaşmak amacıyla kullanıldığını savunuyor.
"Yargıçlar vicdanlarıyla yalnızca Tanrı'ya bağlıdırlar. Bir yargı görevlisinin askerden brifing alması kadar korkunç, insanı dehşete düşüren bir şey olamaz."
"Ben yasayı çıkartıyorum, yeterli çoğunluğum var; öyleyse kimseyle tartışmak zorunda değilim. Bu, sivil diktadır. Yasama, yürütme ve yargı tek elde."
"Ergenekon davası 25 yıl sürer. Bu dava bir derin devlet operasyonu değil, öyle olsaydı Susurluk dosyası açılırdı. Mehmet Ağar, Sedat Bucak ifade vermiş değil."
"Son gözaltılardan Hükümet de mutlu değil, yapılanlar bumerang gibi bazen kendine dönüyor. Açıklamalar vahim. "
Bursa'nın rant kavgasından kurtarılmasını istiyor ve her partiden seçilecek Bursa milletvekillerini bu konuda ortak davranmaya çağırıyor.
Bursa Adliyesi 5 yılda yetersiz hale geldi.Tek sebebi var öngörüsüzlük. Aynı hata tekrarlanırsa yeni Adliye de 5 yılda yetersiz hale gelecek."
Bursa Barosu Başkanı Zeki Kahraman'la politikaya atılışını, CHP adaylığını ve Türkiye gündemine ilişkin son sıcak gelişmeleri konuştuk.
NEDEN ADAY ADAYI OLUYORUM?
-Söyleşimize yaklaşan seçimlerle başlamak istiyorum. Türkiye 12 Haziran seçimlerine hazırlanıyor. Seçimlerde milletvekili aday adayı olacak mısınız?
Genel seçimlerde CHP'den aday adayı olacağım. Ama aday gösterilir miyim, nasıl olur, sırası nedir, bu konuda bir temasım yok. Hukukun bu kadar ayaklar altına alındığı bir ülkede hukuk için bir çözüm bulamadık ya da 20 yıllık hukuk adamı olarak bunların çözümüne katkı sunamadık açıkçası. Buna da izin verilmedi. Ama siyaseten bu işlerin çözümüne katkımız olabilir mi? Bu amaçla aday adayı olacağım. Onun dışında tabi ki ülkenin genel anlamda meselelerin çözümü konusundaki fikirlerimize de ihtiyaç duyulursa paylaşırız.
-Aday adayı olabilmek için10 Mart Perşembe(bugün)günü saat 17.00'ye kadar istifa etmeniz gerekiyor. Ayrıca aday adaylığı için en az altı ay öncesinden CHP üyeliğinizin olması gerekiyor. CHP'ye üye değilsiniz sanırım.
Hayır, üyeliğim var. Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası'nın aradığı şartlar bakımından benim aday adaylığımda bir sorun yok. Baro gibi Türkiye'de saygınlığı olan bir kurumun yöneticisi olarak bugüne kadar söylediğimiz her sözü ölçerek, biçerek, tartarak söyledik. Bir kurum adına, bir meslek grubu adına, kendi ifademle halkın avukatı olmak adına konuşuyorsunuz. Bu CHP değil bir başka parti de olabilir.
'YENİ CHP'YLE SÖYLEMİMİZ ÖRTÜŞÜYOR'
-CHP Bursa il yönetimiyle temaslarınız nasıl, onlar sizin aday adaylığınız konusunda ne düşünüyor?
Baro başkanlığım döneminde bizim birçok söylemimizle CHP'nin söylemlerinin örtüştüğü dönemler oldu. Bunlar daha çok hukuk merkezli tartışmalardı. Biz referandum sürecinde CHP ile aynı şeyler söylediğimizi gördük. Ergenekon davalarıyla ilgili kaygılarımız aynı, son gelişmeler ve basın özgürlüğüyle ilgili de aynı. Bu konularda hukuk penceresinden bakıldığında parti politikalarıyla bizim söylemlerimiz örtüştü. Bu anlamda zaten CHP ile ilişkilerimiz vardı. Ayrıca dünya görüşü itibariyle bir yakınlığım olduğunu herkes biliyor. Ama konum itibariyle tabii ki biz AKP, CHP ve MHP'ye eşit mesafede durmaya özen gösterdik. Saygı temelinde hem CHP ile hem diğer partilerle aynıyız.
Beni sevindiren bir şey sadece CHP değil, bazı MHP ve AKP'lilerin gündemine gelmemiz. Biz çalışmalarımızda hukukun siyasetini yaptık. Ne CHP il yönetimiyle ne genel başkan yardımcısıyla olumsuz bir temasım olmadı. Varsa bir çekişme o çekişmede de taraf olmadığım için olumsuz bir tavırla karşılaşmadım. Hemfikir olduğumuz konular olduğu gibi geçmişte yani baro başkanlığım dolayısıyla ayrıştığımız konular da olmuş olabilir.
'CHP YENİ YAPILANMA İÇİNDE'
-Kendinizi CHP'nin aday listesinde ne kadar şanslı görüyorsunuz?
Siyasetin ince bir çizgide yapıldığı Türkiye'de bu bakımdan genel merkez benim aday adaylığımı nasıl değerlendirir, net bir fikrim yok açıkçası. Ama şunu tahmin ediyorum, CHP bir yapılanma içerisinde, CHP artık Türk halkının tamamına yeni şeyler söylemek istiyor ve gerçekten somut projeler üretme telaşında olduğunu görüyorum. Bu benim yaşam biçimimle ve siyasete bakış açımla örtüşüyor.
Böyle bakıldığında şansımın yüksek olduğunu düşünüyorum. Ama birtakım siyasi kaygı ve mülahazalarla hareket edilirse hiç şansım da olmayabilir. Ama şu an partide herkes takkesini önüne koydu diye düşünüyorum. Şimdi artık ülkenin meselelerine çözüm üretmek gerekiyor. O zaman uzmanlıkları olan, bugüne kadar eğilip bükülmemiş hayattaki sınavlardan başarıyla geçmiş insanlar olmalı. Halkın karşısına çıkarttığınızda utanmayacağınız, çekinmeyeceğiniz, küçük şeylerle eleştirilemeyecek bir insan olmak zorunda. Bu konuda kendime güvenebilirim. Kendimi çok gerilerde de görmüyorum açıkçası. Ama dediğim gibi bu siyasettir, siyasetin kendi kuralları vardır. Benim bilemediğim, düşünemediğim kuralları vardır. O kurallar bizi dışarıda tutarsa, Türkiye Cumhuriyeti'nin evlatları olarak biz başka bir yerde başka bir şekilde hizmetimize devam ederiz.
'PROJE ÜRETEREK MUHALEFET YAPILMALI'
-CHP'nin muhalefette yetersiz kaldığı, Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye'nin can yakıcı sorunları konusunda dik duruş sergileyemediği konusunda eleştiriler var. Bu konuda siz neler düşünüyorsunuz?
Yalnızca CHP değil, tüm muhalefet partileri için bu kadar acımasız olmamak gerektiğini düşünüyorum. Yani Türkiye'de muhalefet partisinin ya da sivil toplum örgütlerinin elindeki enstrümanlara bakıldığında iktidar kadar güçlü olma şansları yok. Ama söylediğiniz meselelerle ilgili ben de, şu andaki CHP'nin de böyle baktığını görüyorum ve seviniyorum açıkçası. Yalnızca yapılanlar üzerinden eleştiri getiren değil, proje üreten, proje üretmekle de kalmayan bunu halka doğru anlatabilen bir yapıyı özledi benim gibi sosyal demokratlar. CHP'de bilgi olarak, birikim olarak, donanım olarak bunu yapabilecek insanlar da var. Bence de Kürt meselesiyle ilgili CHP daha doyurucu şeyler söylemek zorundadır . Çünkü Türkiye'nin üniter devlet yapısından vazgeçemeyeceğini söylüyorsanız Kürtler'i dışarıda bırakarak üniter olamazsınız. O zaman Kürt kardeşlerinizi de kucaklamak zorundasınız.
Türkiyenin sorunu işsizlik ise istihdamla ilgili gerçekten proje üretmeniz gerekir. Dünya siyasetini de doğru tanımlayan bir CHP olursa iktidar olmaması için hiçbir sebep yok. Bakın AKP iktidar olduğunda bu kadar bilgisi, birikimi , donanımı yoktu, ama CHP'nin var. Yalnızca "vereceğiz, alacağız, edeceğiz" ile olacak işler değil bunlar. Kaynaklarını da belirledikten sonra halka doğru ulaşmalı.
'BU HALK CAHİL' DİYEREK OLMUYOR; CHP HALKIYLA KUCAKLAŞMALI...
"Bu halk cahil, bu halk bilmiyor" diyerek, bu işin hallolmayacağı görüldü. Bu halkın eğitim seviyesi düşük olabilir ama bu halk aptal değil. Kimin kendisi için ne istediğini takdir edebilecek durumda, hatta bazen siyasilerden daha kolay dünyanın nereye, hangi noktaya gittiği konusunda görebilen bir yapısı var. O zaman CHP bunları değerlendirip halkıyla yeniden kucaklaşmak zorunda. Bakın 1960'lardan bu yana ciddi bir kucaklaşma sağlayamamış CHP bunu yapabilmeli. CHP mevcut liberal politikalarla devam edebilir ama sosyal devlet ilkesini çok doğrudan hayata geçirirse o zaman sağ partilerden bir adım öne çıkma şansı olur diye düşünüyorum.
-İstifanızla Baro'da nasıl bir süreç işleyecek, yeniden bir seçim mi yapılacak?
Baro'da Başkan ve Yönetim Kurulu ayrı ayrı seçiliyor. Yönetim Kurulu'ndan istifa olduğunda onların yerini yedekler dolduruyor. Başkan istifa ettiğinde seçime kadar başkan yardımcımız başkanlık görevini yürütüyor ve sadece başkan seçimi için mutlaka genel kurula götürülmesi gerekiyor. Her görüşten arkadaşım, benim artık Bursa açısından misyonumu tamamladığımı aktarıp başka bir boyutta üretkenliğimi devam ettirmem konusunda ciddi bir destek veriyor.
-Listede iyi bir yerde olur ve seçilirseniz neler yapmayı düşünüyorsunuz? Bursa ve Türkiye'ye ilişkin nasıl projeleriniz var?
Tabii ki bu sistematik olarak anlatılabilecek bir şey değil. İşkembe-i kübradan atmamak gerekir. Bu tek başına bir milletvekilinin beş milletvekilinin yapacağı bir şey değil. Tek vücut olmak gerekiyor. Bursalılar'ın da bu kentteki hukuksuz rant kavgasında tek vücut olması gerekiyor. Dünyanın her yerinde rant vardır. Önemli olan adil olmaktır. Bir pasta varsa bu pastadan yararlanma koşulları objektif olmalı ve her hak eden yararlanabilmeli. Bunun da sınırları yasayla tespit edilir. Yani Bursa'da siyaseten adam kayrılmasından tutun da bazı hizmetlerin bazı kimselere sadece ve sadece siyasi kaygılarla verilmesi, bazı planların sadece siyaseten yapılması Bursa'ya ihanet olmuştur. Ben Zeki Kahraman olarak bununla mücadele etmeyi görev bilirim. Bursa'da seçilecek her partinin milletvekilleri de Bursa'nın meseleleri konusuna mutlaka konsensusla hareket etmelidirler. Bursa Avrupa kenti falan değil kimse kimseyi kandırmasın. Ama Bursa kültürel, düşünsel bakımlardan sanayisi ve tarımı ile çok rahat bir Avrupa kenti olabilir. Planın programın doğru yapılması halinde Türkiye'ye önder bir kent de olabilir, İstanbul'dan sonra.
Bursa'ya artık sanayi yeter. Artık Bursa'ya artı bir şey katmıyor, aksine kaybettirir hale geldi. Tarım alanlarını muhafaza etmemiz lazım.
Türkiye'deki etnik grupların birbirinin içine geçmişliği dünya gibi değil. Çok daha derin bağları var. Bu derin bağları sökmeye çalışırsanız, Anadolu'da ne bir Türkiye, ne de bir Kürdistan'dan bahsedemezsiniz, Anadolu bambaşka bir yer olur. Türkiye'de ezilenler vardır, bu işin kaymağını yiyenler vardır. İnsanımızın demokratikleşmeyle ilgili, refahıyla ilgili taleplerini belli bir noktaya getirdiğimizde bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Türkiye'de barış içinde yaşamanın koşulu demokrasi. Yani bireyin hak ve özgürlüklerini devletin hak ve özgürlüklerine tercih etmediğiniz sürece Ergenekon'u da tartışırsınız, bizim de söylediğimiz sivil dikta olup olmadığını da tartışırsınız; hangi dönem hangi iktidar olursa olsun..
-Sivil dikta var mı şu anda Türkiye'de?
Evet. İşte onu diyorum, diktanın asker mi, sivil mi olduğunun bir önemi yoktur. Elbette ki şu anda seçilmiş meşru bir iktidar var; ama devlet aygıtının tamamına egemen olup -hukuk dahil buna, ki bizim en büyük sancılarımızdan biridir bu- kendinizi denetleyecek mekanizmayı bile kendinize benzetirseniz, denetim altında olmazsınız. O zaman da demokrasi olmaz, hukuk devleti olmaz. Demokrasinin ön koşulu hukuk devleti olacaksınız. Bu, yasama yürütme ve yargının bağımsız ama birbirini denetleyebiliyor olmasıdır. Ama Türkiye'de siyasiler her dönemde kendi elemanlarını yargıya, başka alanlara kendisi gibi düşünen insanları koyarak sorgulanmanın önüne geçtiler. Bu anlamda bakıldığında Türkiye'de şu anda sivil dikta vardır ama sivil dikta da kendi derin devletini yarattı.
'BUMERANG GİBİ KENDİNE DÖNÜYOR'
Ben her yapılan şeyden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın mutlu olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bumerang gibi bu bazen kendisine de dönüyor. Mesela son yaşanan olaylar. Israrla "işin içinde kendilerinin olmadığını" söylüyor; ama oraya atadığınız savcı, yargıç kimse onlar düne kadar sizin talimatlarınızla hareket ediyordu. Ama korkarım geçmişte başka iktidarların yarattığı kontrgerilla gibi. Zannediyor musunuz ki onlar iktidardan bağımsızlardı.
Onlar iktidarın adamlarıydılar, ama bir noktaya geldikten sonra o güç artık kendisinden başka bir güç tanımaz hale geliyor bu siyasi erk bile olsa. Korkarım AKP için de böyle bir durum olabilir ileride, bugün yoksa bile. O anlamda Türkiye'de sivil dikta vardır. Mesela şu da bir sivil diktadır: Ben yasayı çıkartıyorum, yeterli çoğunluğum var öyleyse kimseyle tartışmak zorunda değilim. Demokrasilerde sistem böyle işlemez.
Türkiye'de ileri demokrasiye gidildiği söyleniyor. Siyaset biliminde ileri demokrasi diye bir tanım yok. Son birkaç yılda özellikle demokrasinin olduğundan bile şüphe ederim ben çünkü sokaktaki vatandaş bile sabah ezanında her an göz altına alınabileceğini düşünüyorsa orada faşist bir uygulama vardır. Yani bunu hükümet kabul etse de böyledir, etmese de.
-Burada gazetecilere yönelik son gözaltı ve tutuklamalara gelmek istiyorum.
Soruşturmayı yürüten Savcı Zekeriya Öz'ün beyanı çok kötü. Hükümet de benzer bir beyan kullandı. "Gazetecilik faaliyetleri dolayısıyla gözaltına alınmamışlardır." Buna insaf demek gerekir, dünyanın hiçbir yerinde yok. Zaten gazetecilik faaliyeti yüzünden bir insanın alınabilir mi? Yani bu açıklama bile başlı başına olayın vehametini ortaya koyuyor. Gelen tepkiler üzerine diyor ki "Ben Nedim Şener'i gazetecilik faaliyetinden almadım." Saçmalama sayın savcı, avukatlık faaliyetimden dolayı beni alabilir mi? Gazeteci gazeteciliğini yapar; bu gayet yasal bir faaliyet. Siz zaten neden aldığınızı söylemek zorundasınız.
- Savcı gelen tepkiler üzerine açıklanmayacak delillerden söz etti. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, ne olabilir?
Söylem hukukidir, hazırlık soruşturması gizlidir, savcılık makamı da bu delilleri kimseye açıklamak zorunda değil; mahkemenin önüne koyar, mahkeme de bunu değerlendirir. Ama bu açıklamayı yapması alışılmış değildir. Çünkü bu soruşturmayı yürüten savcı şunu biliyor, daha önceki operasyonlarda deliller, ifadeler, sorular ertesi gün tefrika halinde yayınlandı gazetelerde. Şimdi hiç kimse ve hiçbir savcı "bunu ben beğenmedim" diyemez. Sizin beğenmediğiniz belge gazetenin elinde olmaz. Kendileri vermiştir. Şimdi basın, sivil toplum örgütleri ve kamuoyunun önemli bir kesimi 'yanlış bir şeyler yapılıyor' diye yüklenince sayın savcı da açıklanamayacak belgelerden bahsetti. Açıklanamayacak belgeleri daha önce açıkladı. Daha önce insanların özel hayatına ilişkin konuşmaları bile açıkladılar. Toplumun önünde küçük düşürmek kastıyla yapıldığını düşünüyoruz biz bunun, burada da açıklanabilirdi yasaların el verdiği ölçüde. O yalnızca işte kafalarda "acaba onlar da bir şey yaptı mı" diye sordurmak için. Yapmış da olabilir ve yargılanması gerekir biz ısrarla söylüyoruz. Paşa da, gazeteci de, avukat da, hakim de, yasalara aykırı davranan herkes yargılanacak.
'BU BİR DERİN DEVLET OPERASYONU DEĞİL'
-Gelen ilk açıklamalardan Hükümet'in de son göz altıların bilgileri dışında olduğu yolunda bir izlenim var. Bu davanın bir derin devleti açığa çıkarma operasyonu olduğunu savunanlar oldu. Ne diyorsunuz?
Bu bir derin devlet operasyonu değil. Bunu neden söylüyorum, geçmişte Susurluk'la ilgisi olan hiç kimse yok şu anda içeride. Eğer iktidar bu konuda samimi olsaydı, derin devleti mahkum etmek gibi bir niyeti olsaydı bence Susurluk dosyasını yeniden açardı. Mehmet Ağar ifade bile vermemiştir. İşte Sedat Bucak. Oysa daha çok Cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik ve muhalif, iktidarla ilgili belge bilgi yayınlayan insanların çoğunlukta olduğu bir kesim var.
- Ergenekon davası nereye gidiyor?
Ergenekon gibi kapsamlı bir davanın herhalde 20-25 yıldan az sürmesi de beklenmez Türkiye koşullarında. Şimdi bu senaryoların üretilmesinde bulunan insanlar diyelim ki darbe hazırlığı içerisindeler. Ceza hukukçularının söylediği ve benim bilebildiğim kadarıyla bunu hükümete yönelik aktif bir eylem haline getirmemişlerse biz hukukta ihtiyari vazgeçme diyoruz, bir şekilde hayata dökme yani, 7 yıl boyunca işte 5 yıl boyunca yapmamışlar.
Dediğim gibi ciddi bir darbe planı varsa tabi ki hukuk karşısında bunların hesabını versin. Şimdi neyin delilini karartacaklar, yani o güçleri de yok. Güçleri varken yapamamışlar, şimdi mi yapabilecekler?
O yüzden burada sadece ve sadece biz, haklılık payı olsa bile davada etraftaki o halkanın genişletilmesinde çok siyasi davranıldığını düşünüyoruz. Ankara Baro Başkanı'nın söylediği gibi 'yeter artık' noktasına geldi.
Buldukları söylenen telefon kayıtlarının da ciddiye alınır bir tarafı yok. Hatta sayın savcının da neden onları tutuklatma istemiyle sevk ettiği konusunda da fazla bir bilgisi olduğunu da düşünmüyorum. İşte hukuk böyle kullanılmaya başlanırsa biraz önce dediniz ya "sivil dikta var mıdır" hatta faşizm vardır.
İşte hukuku siz hukuk dışılık için kullanırsanız bir süre sonra kamuoyunda hukuka olan inancı tamamen sarsarsınız. Başbakan da başbakan yardımcıları da isyan ettiğine göre bu göstermelik bir isyan değilse galiba onların da kontrolünden kaçıyor. Sadece ve sadece AKP muhaliflerinin içeride olması, başka bu tür davalar olmaması, cemaatlerle ilgili iddiaların hiç araştırılmaması, Deniz Feneri gibi bir davanın hala ne olduğunun anlaşılamaması, bu toplumda hükümetin bu operasyonları en azından başlangıçta kendi yönettiği izlenimini bırakıyor bende.
'YARGIÇ VE SAVCILARIMIZ SİYASİ İRADENİN ETKİSİNDE KALDI'
-HSYK Yasası değiştirildi, yeni daireler eklendi yüksek yargıya. HSYK seçimlerinde sayıca daha fazla Adalet Bakanlığı bürokratları aday oldu ve seçim sonuçlarından da şunu gördük ki gizli yapılan bu oylamada daha çok bürokrat adaylara oy çıktı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Referandum sürecinde bu yapılanların yanlış olduğunu söyledik . Biz burada dedik ki bunların hepsi siyaseten yapılıyor. "Hayır" demişlerdi. İktidar özellikle "yargıda statükocu bir yapı var, bu statükocu yapıyı değiştirmek gerekiyor" diyordu. Biz oralarda aynı şeyi söylüyorduk. Ama şunu biliyorduk iktidar kendi yandaşlarını getirmek için yıllardır yavaş yavaş yaptı bunu. Bu konuda hiç inkar edebilecekleri bir şey yok. Korkutur ve insanları sindirirseniz kapalı oy kullanmalarına rağmen istediğiniz sonucu alabilirsiniz. Nitekim orada da öyle olmuştur.
Çoğunluğu ileride kendileriyle ilgili sorunlar olabileceğini düşünerek, iktidarın bu gücünün kendilerinin başına da bela olabileceğini düşünerek ki bir yargı mensubunun korkması kadar korkunç bir şey olamaz, çünkü o zaman istediğiniz yere çekebilirsiniz. Yargıç ve savcılarımız maalesef siyasi iradenin etkisi altında kalmıştır. Siyasi irade doğrudan "şunları seçin" dememiştir. Siyasi yargı sadece kendi adaylarını ortaya koymuştur. Ama ona yaranmaya çalışan ya da korkan çok sayıda insan da maalesef o insanları sadece bu vasıfları dolayısıyla oy vermiştir.
İktidar kendi eliyle götürüp oy kullandırsaydı bu kadar çok oy alamazlardı. Ama biraz önce siz dediniz ya sivil dikta var mıdır diye işte korkuyu insanların içine bu kadar yerleştirirseniz, üzülerek söylediğim bir şey hakim ve savcıya bile yerleşirse bu sokaktaki insanın hiçbir güvenliği kalmamış anlamına gelir. Bakın yasal anlamda olabilir hukuk güvenliğiniz ama psikolojik düzeyde artık sokaktaki vatandaş bir mahkeme önüne çıktığında kendisini güvende hissetmiyor. İşte bu reform, reform olmamıştır. Yasama, yürütme ve yargı 12 Haziran'a kadar hepsi birleşti tek güç haline geldi. Bu kadar bir kadrolaşmanın Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri olduğunu zannetmiyorum.
'CHP DE YAPSAYDI YANLIŞTI'
-İstinaf mahkemeleri yargıyı hızlandıracak mı?
İstinaf mahkemelerini biz barolar ve avukatlar hep istedik. Bursa'daki bir davanın Bursa'daki bir itiraz merciinde görülmesi tabi ki çok daha kısa bir sürede halledilebilecek bir şey yoksa Yargıtay'a gidiyor; iki üç yılda gelmeyen dosyalarımız var. Bu bakımdan istinaf mahkemeleri doğru bir yöntemdir ama tabi ki hiçbir iktidarın kadrolaşma yeri olmamalıydı. Şunu çok net söyleyelim, AKP değil de bunu CHP yapsaydı da yanlıştı. Mümkün olduğu kadar yargıyı siyasetten ayıracaksınız.
- Şimdi buradan biraz geçmişe gideceğim. Özellikle 28 Şubat dönemi ve diğer askeri müdahaleler ya da muhtıralar döneminde yargı mensuplarına ve medyaya topluca brifingler verildiği oldu. Bugün gelinen noktada yargının da kendini sorgulaması gereken şeyler yok muydu?.
Katılıyorum. Yargı mensupları, savcılar yargıçlar hatta avukatları da koyabilirim bunun içine, yalnızca ve yalnızca vicdanları bakımından da Tanrı'ya bağlıdırlar. Bir yargı görevlisinin askerden brifing alması kadar korkunç, insanı dehşete düşüren bir şey olamaz. En son söylediğinize gelince yargının kendisini sorgulaması gerektiğini biz çok söyledik. Hatta Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak mıdır görevi yoksa hukukun temel ilkelerini korursa zaten Türkiye Cumhuriyeti korunmuş mu olacaktır. Şimdi yargı bu konuda kendini sorgulamalı ve doğru işleri doğru zamanda yapmalıydı. Yalnızca askerden brifing almayla ilgili değil, en sıradan davalarda bile çözüm üretmeyerek, geç çözüm üreterek. Bu konuda daha çok tavır koymalıydılar. Geçmiş iktidarlara da koymalıydılar bu tavrı. Ülkenin vatandaşı mağdur oluyor diye gerekirse sokağa çıkmalıydılar.
'SEZER YANLIŞ YAPTI DİYE, GÜL DE YANLIŞ YAPMAK ZORUNDA DEĞİL
-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde en çok mahkum olan ülke durumundayız. Türk yargısının içler acısı hali burada da ortaya çıkmıyor mu?
Adil yargılanma hakkı bakımından en çok mahkum olan ülkelerden biri biziz ama bunu düzeltmenin yolu kendi adamını koymak değil. Zaten bu kendi adamlığından kaynaklandı. Liyakat sahibi, demokrasiye, cumhuriyete, hukuka inanan insanlar yerine ona buna inanan insanları koyarsanız, ister bu insanlara "cumhuriyetçi deyin, ister şeriatçı geri kafalı ya da dinci" deyin hiçbir farkı yok aralarında. Hukukçu değillerdir. Hukukçu ondan bunda talimat almaz. Vicdanen Tanrı'ya bağlı hisseder kendini ve kurallara göre, kanunlara göre, kitaba göre, o kara kaplıya göre karar verir.
Cumhurbaşkanı Sezer bazı atamalarda yanlış yapmış ise, ki bence yanlış yaptı, Abdullah Gül'e yanlış yapma hakkı vermezdi bu. Yani "o gün siz yaptınız, bugün biz yaparız" diye ne yargı idare edilebilir ne de ülke idare edilebilir. .
'GÖRECEKSİNİZ, 10 YIL İÇİNDE YENİ ADLİYE TARTIŞMASI BAŞLAYACAK'
-Bursa Adliyesi'ne gelelim. Bursa'daki son durum nedir, yeni adliye binası yapılması ve taşınması gündemde.
Bursa'da yeni bir Adliye'ye ihtiyaç vardır. 2000'de açıldı bu adliye. 5 yıl içinde buranın yetmemesi düşündürücü. Tek sebebi var öngörüsüzlük. Türkiye'nin koşullarını Bursa'nın gelişim yönünü doğru tahlil edememenin üründür bu adliyenin 5 yıl içinde yetersiz hale gelmesi. Yalnızca hedefiniz bir adliye dikmekse bir yere, işte o zaman 5 yıl değil 3 yılda da fiyaskoyla sonuçlanabilir.
Çok önemli bir iddiada bulunuyorum şu anda; Otosansit yakınına yapmak istedikleri adliye bundan çok daha büyük olmayacak. Göreceksiniz 5 yıl bilemediniz 10 yıl içinde "Bursa Adliyesi nereye yapılmalı" gibi başka bir soruyla karşılaşacağız. Bursa'nın gelişim planına baktığınızda "Nilüfer ilçesinde olsun" dedik. Ama kentin en doğusuna en ücra köşesine atmanız doğru değil. Siyaseten karar alamazsınız. Benim size menfaat temin etmek gibi bir amacım varsa dağın başına da yapabilirsiniz.
- Çok teşekkür ediyorum, son söz olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ne hukukla, ne hukuk adamlarıyla fazla oynamamak gerekir. Bu ciddi tehlikeler yaratır. Türkiye'yi bir arada tutan adalet duygusu olmalıdır. Diğer işleri zamanla halledebilirsiniz; yolları daha güzel yaparsınız. Ama adalet duygusunu kaybettiğinizde bunu yeniden sağlamak birkaç kuşak alabiliyor. O yüzden bu konuda hangi iktidar olursa olsun fazla müdahale etmemeli.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Zeki Kahraman: CHP halkla kucaklaşmalı
İki dönemdir Bursa Barosu Başkanlığı yapan Zeki Kahraman CHP'den milletvekili aday adayı olmak için bugün görevinden istifa ediyor.
RÖPORTAJ: ZAFER OPSAR
"Baro başkanlığım döneminde bizim birçok söylemimizle CHP'nin söylemlerinin örtüştüğü dönemler oldu. Hukukun siyasetini yapmak için aday adayı oluyorum"
CHP'nin halkla kucaklaşması gerektiğini söyleyen Kahraman bir hukukçu olarak, kendi tanımıyla "halkın avukatı" olarak bu sürece katkı yapmak istiyor.
"CHP bir yapılanma içerisinde, artık Türk halkının tamamına yeni şeyler söylemek istiyor. Partide herkes takkesini önüne koydu. Vereceğiz, yapacağızla olmaz. Bu halk aptal değil"
Hukukun yıllardır ayaklar altına alındığını geçmişin yanlışlarının iktidar tarafından kadrolaşmak amacıyla kullanıldığını savunuyor.
"Yargıçlar vicdanlarıyla yalnızca Tanrı'ya bağlıdırlar. Bir yargı görevlisinin askerden brifing alması kadar korkunç, insanı dehşete düşüren bir şey olamaz."
"Ben yasayı çıkartıyorum, yeterli çoğunluğum var; öyleyse kimseyle tartışmak zorunda değilim. Bu, sivil diktadır. Yasama, yürütme ve yargı tek elde."
"Ergenekon davası 25 yıl sürer. Bu dava bir derin devlet operasyonu değil, öyle olsaydı Susurluk dosyası açılırdı. Mehmet Ağar, Sedat Bucak ifade vermiş değil."
"Son gözaltılardan Hükümet de mutlu değil, yapılanlar bumerang gibi bazen kendine dönüyor. Açıklamalar vahim. "
Bursa'nın rant kavgasından kurtarılmasını istiyor ve her partiden seçilecek Bursa milletvekillerini bu konuda ortak davranmaya çağırıyor.
Bursa Adliyesi 5 yılda yetersiz hale geldi.Tek sebebi var öngörüsüzlük. Aynı hata tekrarlanırsa yeni Adliye de 5 yılda yetersiz hale gelecek."
Bursa Barosu Başkanı Zeki Kahraman'la politikaya atılışını, CHP adaylığını ve Türkiye gündemine ilişkin son sıcak gelişmeleri konuştuk.
NEDEN ADAY ADAYI OLUYORUM?
-Söyleşimize yaklaşan seçimlerle başlamak istiyorum. Türkiye 12 Haziran seçimlerine hazırlanıyor. Seçimlerde milletvekili aday adayı olacak mısınız?
Genel seçimlerde CHP'den aday adayı olacağım. Ama aday gösterilir miyim, nasıl olur, sırası nedir, bu konuda bir temasım yok. Hukukun bu kadar ayaklar altına alındığı bir ülkede hukuk için bir çözüm bulamadık ya da 20 yıllık hukuk adamı olarak bunların çözümüne katkı sunamadık açıkçası. Buna da izin verilmedi. Ama siyaseten bu işlerin çözümüne katkımız olabilir mi? Bu amaçla aday adayı olacağım. Onun dışında tabi ki ülkenin genel anlamda meselelerin çözümü konusundaki fikirlerimize de ihtiyaç duyulursa paylaşırız.
-Aday adayı olabilmek için10 Mart Perşembe(bugün)günü saat 17.00'ye kadar istifa etmeniz gerekiyor. Ayrıca aday adaylığı için en az altı ay öncesinden CHP üyeliğinizin olması gerekiyor. CHP'ye üye değilsiniz sanırım.
Hayır, üyeliğim var. Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası'nın aradığı şartlar bakımından benim aday adaylığımda bir sorun yok. Baro gibi Türkiye'de saygınlığı olan bir kurumun yöneticisi olarak bugüne kadar söylediğimiz her sözü ölçerek, biçerek, tartarak söyledik. Bir kurum adına, bir meslek grubu adına, kendi ifademle halkın avukatı olmak adına konuşuyorsunuz. Bu CHP değil bir başka parti de olabilir.
'YENİ CHP'YLE SÖYLEMİMİZ ÖRTÜŞÜYOR'
-CHP Bursa il yönetimiyle temaslarınız nasıl, onlar sizin aday adaylığınız konusunda ne düşünüyor?
Baro başkanlığım döneminde bizim birçok söylemimizle CHP'nin söylemlerinin örtüştüğü dönemler oldu. Bunlar daha çok hukuk merkezli tartışmalardı. Biz referandum sürecinde CHP ile aynı şeyler söylediğimizi gördük. Ergenekon davalarıyla ilgili kaygılarımız aynı, son gelişmeler ve basın özgürlüğüyle ilgili de aynı. Bu konularda hukuk penceresinden bakıldığında parti politikalarıyla bizim söylemlerimiz örtüştü. Bu anlamda zaten CHP ile ilişkilerimiz vardı. Ayrıca dünya görüşü itibariyle bir yakınlığım olduğunu herkes biliyor. Ama konum itibariyle tabii ki biz AKP, CHP ve MHP'ye eşit mesafede durmaya özen gösterdik. Saygı temelinde hem CHP ile hem diğer partilerle aynıyız.
Beni sevindiren bir şey sadece CHP değil, bazı MHP ve AKP'lilerin gündemine gelmemiz. Biz çalışmalarımızda hukukun siyasetini yaptık. Ne CHP il yönetimiyle ne genel başkan yardımcısıyla olumsuz bir temasım olmadı. Varsa bir çekişme o çekişmede de taraf olmadığım için olumsuz bir tavırla karşılaşmadım. Hemfikir olduğumuz konular olduğu gibi geçmişte yani baro başkanlığım dolayısıyla ayrıştığımız konular da olmuş olabilir.
'CHP YENİ YAPILANMA İÇİNDE'
-Kendinizi CHP'nin aday listesinde ne kadar şanslı görüyorsunuz?
Siyasetin ince bir çizgide yapıldığı Türkiye'de bu bakımdan genel merkez benim aday adaylığımı nasıl değerlendirir, net bir fikrim yok açıkçası. Ama şunu tahmin ediyorum, CHP bir yapılanma içerisinde, CHP artık Türk halkının tamamına yeni şeyler söylemek istiyor ve gerçekten somut projeler üretme telaşında olduğunu görüyorum. Bu benim yaşam biçimimle ve siyasete bakış açımla örtüşüyor.
Böyle bakıldığında şansımın yüksek olduğunu düşünüyorum. Ama birtakım siyasi kaygı ve mülahazalarla hareket edilirse hiç şansım da olmayabilir. Ama şu an partide herkes takkesini önüne koydu diye düşünüyorum. Şimdi artık ülkenin meselelerine çözüm üretmek gerekiyor. O zaman uzmanlıkları olan, bugüne kadar eğilip bükülmemiş hayattaki sınavlardan başarıyla geçmiş insanlar olmalı. Halkın karşısına çıkarttığınızda utanmayacağınız, çekinmeyeceğiniz, küçük şeylerle eleştirilemeyecek bir insan olmak zorunda. Bu konuda kendime güvenebilirim. Kendimi çok gerilerde de görmüyorum açıkçası. Ama dediğim gibi bu siyasettir, siyasetin kendi kuralları vardır. Benim bilemediğim, düşünemediğim kuralları vardır. O kurallar bizi dışarıda tutarsa, Türkiye Cumhuriyeti'nin evlatları olarak biz başka bir yerde başka bir şekilde hizmetimize devam ederiz.
'PROJE ÜRETEREK MUHALEFET YAPILMALI'
-CHP'nin muhalefette yetersiz kaldığı, Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye'nin can yakıcı sorunları konusunda dik duruş sergileyemediği konusunda eleştiriler var. Bu konuda siz neler düşünüyorsunuz?
Yalnızca CHP değil, tüm muhalefet partileri için bu kadar acımasız olmamak gerektiğini düşünüyorum. Yani Türkiye'de muhalefet partisinin ya da sivil toplum örgütlerinin elindeki enstrümanlara bakıldığında iktidar kadar güçlü olma şansları yok. Ama söylediğiniz meselelerle ilgili ben de, şu andaki CHP'nin de böyle baktığını görüyorum ve seviniyorum açıkçası. Yalnızca yapılanlar üzerinden eleştiri getiren değil, proje üreten, proje üretmekle de kalmayan bunu halka doğru anlatabilen bir yapıyı özledi benim gibi sosyal demokratlar. CHP'de bilgi olarak, birikim olarak, donanım olarak bunu yapabilecek insanlar da var. Bence de Kürt meselesiyle ilgili CHP daha doyurucu şeyler söylemek zorundadır . Çünkü Türkiye'nin üniter devlet yapısından vazgeçemeyeceğini söylüyorsanız Kürtler'i dışarıda bırakarak üniter olamazsınız. O zaman Kürt kardeşlerinizi de kucaklamak zorundasınız.
Türkiyenin sorunu işsizlik ise istihdamla ilgili gerçekten proje üretmeniz gerekir. Dünya siyasetini de doğru tanımlayan bir CHP olursa iktidar olmaması için hiçbir sebep yok. Bakın AKP iktidar olduğunda bu kadar bilgisi, birikimi , donanımı yoktu, ama CHP'nin var. Yalnızca "vereceğiz, alacağız, edeceğiz" ile olacak işler değil bunlar. Kaynaklarını da belirledikten sonra halka doğru ulaşmalı.
'BU HALK CAHİL' DİYEREK OLMUYOR; CHP HALKIYLA KUCAKLAŞMALI...
"Bu halk cahil, bu halk bilmiyor" diyerek, bu işin hallolmayacağı görüldü. Bu halkın eğitim seviyesi düşük olabilir ama bu halk aptal değil. Kimin kendisi için ne istediğini takdir edebilecek durumda, hatta bazen siyasilerden daha kolay dünyanın nereye, hangi noktaya gittiği konusunda görebilen bir yapısı var. O zaman CHP bunları değerlendirip halkıyla yeniden kucaklaşmak zorunda. Bakın 1960'lardan bu yana ciddi bir kucaklaşma sağlayamamış CHP bunu yapabilmeli. CHP mevcut liberal politikalarla devam edebilir ama sosyal devlet ilkesini çok doğrudan hayata geçirirse o zaman sağ partilerden bir adım öne çıkma şansı olur diye düşünüyorum.
-İstifanızla Baro'da nasıl bir süreç işleyecek, yeniden bir seçim mi yapılacak?
Baro'da Başkan ve Yönetim Kurulu ayrı ayrı seçiliyor. Yönetim Kurulu'ndan istifa olduğunda onların yerini yedekler dolduruyor. Başkan istifa ettiğinde seçime kadar başkan yardımcımız başkanlık görevini yürütüyor ve sadece başkan seçimi için mutlaka genel kurula götürülmesi gerekiyor. Her görüşten arkadaşım, benim artık Bursa açısından misyonumu tamamladığımı aktarıp başka bir boyutta üretkenliğimi devam ettirmem konusunda ciddi bir destek veriyor.
-Listede iyi bir yerde olur ve seçilirseniz neler yapmayı düşünüyorsunuz? Bursa ve Türkiye'ye ilişkin nasıl projeleriniz var?
Tabii ki bu sistematik olarak anlatılabilecek bir şey değil. İşkembe-i kübradan atmamak gerekir. Bu tek başına bir milletvekilinin beş milletvekilinin yapacağı bir şey değil. Tek vücut olmak gerekiyor. Bursalılar'ın da bu kentteki hukuksuz rant kavgasında tek vücut olması gerekiyor. Dünyanın her yerinde rant vardır. Önemli olan adil olmaktır. Bir pasta varsa bu pastadan yararlanma koşulları objektif olmalı ve her hak eden yararlanabilmeli. Bunun da sınırları yasayla tespit edilir. Yani Bursa'da siyaseten adam kayrılmasından tutun da bazı hizmetlerin bazı kimselere sadece ve sadece siyasi kaygılarla verilmesi, bazı planların sadece siyaseten yapılması Bursa'ya ihanet olmuştur. Ben Zeki Kahraman olarak bununla mücadele etmeyi görev bilirim. Bursa'da seçilecek her partinin milletvekilleri de Bursa'nın meseleleri konusuna mutlaka konsensusla hareket etmelidirler. Bursa Avrupa kenti falan değil kimse kimseyi kandırmasın. Ama Bursa kültürel, düşünsel bakımlardan sanayisi ve tarımı ile çok rahat bir Avrupa kenti olabilir. Planın programın doğru yapılması halinde Türkiye'ye önder bir kent de olabilir, İstanbul'dan sonra.
Bursa'ya artık sanayi yeter. Artık Bursa'ya artı bir şey katmıyor, aksine kaybettirir hale geldi. Tarım alanlarını muhafaza etmemiz lazım.
Türkiye'deki etnik grupların birbirinin içine geçmişliği dünya gibi değil. Çok daha derin bağları var. Bu derin bağları sökmeye çalışırsanız, Anadolu'da ne bir Türkiye, ne de bir Kürdistan'dan bahsedemezsiniz, Anadolu bambaşka bir yer olur. Türkiye'de ezilenler vardır, bu işin kaymağını yiyenler vardır. İnsanımızın demokratikleşmeyle ilgili, refahıyla ilgili taleplerini belli bir noktaya getirdiğimizde bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum. Türkiye'de barış içinde yaşamanın koşulu demokrasi. Yani bireyin hak ve özgürlüklerini devletin hak ve özgürlüklerine tercih etmediğiniz sürece Ergenekon'u da tartışırsınız, bizim de söylediğimiz sivil dikta olup olmadığını da tartışırsınız; hangi dönem hangi iktidar olursa olsun..
-Sivil dikta var mı şu anda Türkiye'de?
Evet. İşte onu diyorum, diktanın asker mi, sivil mi olduğunun bir önemi yoktur. Elbette ki şu anda seçilmiş meşru bir iktidar var; ama devlet aygıtının tamamına egemen olup -hukuk dahil buna, ki bizim en büyük sancılarımızdan biridir bu- kendinizi denetleyecek mekanizmayı bile kendinize benzetirseniz, denetim altında olmazsınız. O zaman da demokrasi olmaz, hukuk devleti olmaz. Demokrasinin ön koşulu hukuk devleti olacaksınız. Bu, yasama yürütme ve yargının bağımsız ama birbirini denetleyebiliyor olmasıdır. Ama Türkiye'de siyasiler her dönemde kendi elemanlarını yargıya, başka alanlara kendisi gibi düşünen insanları koyarak sorgulanmanın önüne geçtiler. Bu anlamda bakıldığında Türkiye'de şu anda sivil dikta vardır ama sivil dikta da kendi derin devletini yarattı.
'BUMERANG GİBİ KENDİNE DÖNÜYOR'
Ben her yapılan şeyden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın mutlu olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bumerang gibi bu bazen kendisine de dönüyor. Mesela son yaşanan olaylar. Israrla "işin içinde kendilerinin olmadığını" söylüyor; ama oraya atadığınız savcı, yargıç kimse onlar düne kadar sizin talimatlarınızla hareket ediyordu. Ama korkarım geçmişte başka iktidarların yarattığı kontrgerilla gibi. Zannediyor musunuz ki onlar iktidardan bağımsızlardı.
Onlar iktidarın adamlarıydılar, ama bir noktaya geldikten sonra o güç artık kendisinden başka bir güç tanımaz hale geliyor bu siyasi erk bile olsa. Korkarım AKP için de böyle bir durum olabilir ileride, bugün yoksa bile. O anlamda Türkiye'de sivil dikta vardır. Mesela şu da bir sivil diktadır: Ben yasayı çıkartıyorum, yeterli çoğunluğum var öyleyse kimseyle tartışmak zorunda değilim. Demokrasilerde sistem böyle işlemez.
Türkiye'de ileri demokrasiye gidildiği söyleniyor. Siyaset biliminde ileri demokrasi diye bir tanım yok. Son birkaç yılda özellikle demokrasinin olduğundan bile şüphe ederim ben çünkü sokaktaki vatandaş bile sabah ezanında her an göz altına alınabileceğini düşünüyorsa orada faşist bir uygulama vardır. Yani bunu hükümet kabul etse de böyledir, etmese de.
-Burada gazetecilere yönelik son gözaltı ve tutuklamalara gelmek istiyorum.
Soruşturmayı yürüten Savcı Zekeriya Öz'ün beyanı çok kötü. Hükümet de benzer bir beyan kullandı. "Gazetecilik faaliyetleri dolayısıyla gözaltına alınmamışlardır." Buna insaf demek gerekir, dünyanın hiçbir yerinde yok. Zaten gazetecilik faaliyeti yüzünden bir insanın alınabilir mi? Yani bu açıklama bile başlı başına olayın vehametini ortaya koyuyor. Gelen tepkiler üzerine diyor ki "Ben Nedim Şener'i gazetecilik faaliyetinden almadım." Saçmalama sayın savcı, avukatlık faaliyetimden dolayı beni alabilir mi? Gazeteci gazeteciliğini yapar; bu gayet yasal bir faaliyet. Siz zaten neden aldığınızı söylemek zorundasınız.
- Savcı gelen tepkiler üzerine açıklanmayacak delillerden söz etti. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, ne olabilir?
Söylem hukukidir, hazırlık soruşturması gizlidir, savcılık makamı da bu delilleri kimseye açıklamak zorunda değil; mahkemenin önüne koyar, mahkeme de bunu değerlendirir. Ama bu açıklamayı yapması alışılmış değildir. Çünkü bu soruşturmayı yürüten savcı şunu biliyor, daha önceki operasyonlarda deliller, ifadeler, sorular ertesi gün tefrika halinde yayınlandı gazetelerde. Şimdi hiç kimse ve hiçbir savcı "bunu ben beğenmedim" diyemez. Sizin beğenmediğiniz belge gazetenin elinde olmaz. Kendileri vermiştir. Şimdi basın, sivil toplum örgütleri ve kamuoyunun önemli bir kesimi 'yanlış bir şeyler yapılıyor' diye yüklenince sayın savcı da açıklanamayacak belgelerden bahsetti. Açıklanamayacak belgeleri daha önce açıkladı. Daha önce insanların özel hayatına ilişkin konuşmaları bile açıkladılar. Toplumun önünde küçük düşürmek kastıyla yapıldığını düşünüyoruz biz bunun, burada da açıklanabilirdi yasaların el verdiği ölçüde. O yalnızca işte kafalarda "acaba onlar da bir şey yaptı mı" diye sordurmak için. Yapmış da olabilir ve yargılanması gerekir biz ısrarla söylüyoruz. Paşa da, gazeteci de, avukat da, hakim de, yasalara aykırı davranan herkes yargılanacak.
'BU BİR DERİN DEVLET OPERASYONU DEĞİL'
-Gelen ilk açıklamalardan Hükümet'in de son göz altıların bilgileri dışında olduğu yolunda bir izlenim var. Bu davanın bir derin devleti açığa çıkarma operasyonu olduğunu savunanlar oldu. Ne diyorsunuz?
Bu bir derin devlet operasyonu değil. Bunu neden söylüyorum, geçmişte Susurluk'la ilgisi olan hiç kimse yok şu anda içeride. Eğer iktidar bu konuda samimi olsaydı, derin devleti mahkum etmek gibi bir niyeti olsaydı bence Susurluk dosyasını yeniden açardı. Mehmet Ağar ifade bile vermemiştir. İşte Sedat Bucak. Oysa daha çok Cumhuriyetçi, Atatürkçü, laik ve muhalif, iktidarla ilgili belge bilgi yayınlayan insanların çoğunlukta olduğu bir kesim var.
- Ergenekon davası nereye gidiyor?
Ergenekon gibi kapsamlı bir davanın herhalde 20-25 yıldan az sürmesi de beklenmez Türkiye koşullarında. Şimdi bu senaryoların üretilmesinde bulunan insanlar diyelim ki darbe hazırlığı içerisindeler. Ceza hukukçularının söylediği ve benim bilebildiğim kadarıyla bunu hükümete yönelik aktif bir eylem haline getirmemişlerse biz hukukta ihtiyari vazgeçme diyoruz, bir şekilde hayata dökme yani, 7 yıl boyunca işte 5 yıl boyunca yapmamışlar.
Dediğim gibi ciddi bir darbe planı varsa tabi ki hukuk karşısında bunların hesabını versin. Şimdi neyin delilini karartacaklar, yani o güçleri de yok. Güçleri varken yapamamışlar, şimdi mi yapabilecekler?
O yüzden burada sadece ve sadece biz, haklılık payı olsa bile davada etraftaki o halkanın genişletilmesinde çok siyasi davranıldığını düşünüyoruz. Ankara Baro Başkanı'nın söylediği gibi 'yeter artık' noktasına geldi.
Buldukları söylenen telefon kayıtlarının da ciddiye alınır bir tarafı yok. Hatta sayın savcının da neden onları tutuklatma istemiyle sevk ettiği konusunda da fazla bir bilgisi olduğunu da düşünmüyorum. İşte hukuk böyle kullanılmaya başlanırsa biraz önce dediniz ya "sivil dikta var mıdır" hatta faşizm vardır.
İşte hukuku siz hukuk dışılık için kullanırsanız bir süre sonra kamuoyunda hukuka olan inancı tamamen sarsarsınız. Başbakan da başbakan yardımcıları da isyan ettiğine göre bu göstermelik bir isyan değilse galiba onların da kontrolünden kaçıyor. Sadece ve sadece AKP muhaliflerinin içeride olması, başka bu tür davalar olmaması, cemaatlerle ilgili iddiaların hiç araştırılmaması, Deniz Feneri gibi bir davanın hala ne olduğunun anlaşılamaması, bu toplumda hükümetin bu operasyonları en azından başlangıçta kendi yönettiği izlenimini bırakıyor bende.
'YARGIÇ VE SAVCILARIMIZ SİYASİ İRADENİN ETKİSİNDE KALDI'
-HSYK Yasası değiştirildi, yeni daireler eklendi yüksek yargıya. HSYK seçimlerinde sayıca daha fazla Adalet Bakanlığı bürokratları aday oldu ve seçim sonuçlarından da şunu gördük ki gizli yapılan bu oylamada daha çok bürokrat adaylara oy çıktı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Referandum sürecinde bu yapılanların yanlış olduğunu söyledik . Biz burada dedik ki bunların hepsi siyaseten yapılıyor. "Hayır" demişlerdi. İktidar özellikle "yargıda statükocu bir yapı var, bu statükocu yapıyı değiştirmek gerekiyor" diyordu. Biz oralarda aynı şeyi söylüyorduk. Ama şunu biliyorduk iktidar kendi yandaşlarını getirmek için yıllardır yavaş yavaş yaptı bunu. Bu konuda hiç inkar edebilecekleri bir şey yok. Korkutur ve insanları sindirirseniz kapalı oy kullanmalarına rağmen istediğiniz sonucu alabilirsiniz. Nitekim orada da öyle olmuştur.
Çoğunluğu ileride kendileriyle ilgili sorunlar olabileceğini düşünerek, iktidarın bu gücünün kendilerinin başına da bela olabileceğini düşünerek ki bir yargı mensubunun korkması kadar korkunç bir şey olamaz, çünkü o zaman istediğiniz yere çekebilirsiniz. Yargıç ve savcılarımız maalesef siyasi iradenin etkisi altında kalmıştır. Siyasi irade doğrudan "şunları seçin" dememiştir. Siyasi yargı sadece kendi adaylarını ortaya koymuştur. Ama ona yaranmaya çalışan ya da korkan çok sayıda insan da maalesef o insanları sadece bu vasıfları dolayısıyla oy vermiştir.
İktidar kendi eliyle götürüp oy kullandırsaydı bu kadar çok oy alamazlardı. Ama biraz önce siz dediniz ya sivil dikta var mıdır diye işte korkuyu insanların içine bu kadar yerleştirirseniz, üzülerek söylediğim bir şey hakim ve savcıya bile yerleşirse bu sokaktaki insanın hiçbir güvenliği kalmamış anlamına gelir. Bakın yasal anlamda olabilir hukuk güvenliğiniz ama psikolojik düzeyde artık sokaktaki vatandaş bir mahkeme önüne çıktığında kendisini güvende hissetmiyor. İşte bu reform, reform olmamıştır. Yasama, yürütme ve yargı 12 Haziran'a kadar hepsi birleşti tek güç haline geldi. Bu kadar bir kadrolaşmanın Cumhuriyet tarihinde eşi benzeri olduğunu zannetmiyorum.
'CHP DE YAPSAYDI YANLIŞTI'
-İstinaf mahkemeleri yargıyı hızlandıracak mı?
İstinaf mahkemelerini biz barolar ve avukatlar hep istedik. Bursa'daki bir davanın Bursa'daki bir itiraz merciinde görülmesi tabi ki çok daha kısa bir sürede halledilebilecek bir şey yoksa Yargıtay'a gidiyor; iki üç yılda gelmeyen dosyalarımız var. Bu bakımdan istinaf mahkemeleri doğru bir yöntemdir ama tabi ki hiçbir iktidarın kadrolaşma yeri olmamalıydı. Şunu çok net söyleyelim, AKP değil de bunu CHP yapsaydı da yanlıştı. Mümkün olduğu kadar yargıyı siyasetten ayıracaksınız.
- Şimdi buradan biraz geçmişe gideceğim. Özellikle 28 Şubat dönemi ve diğer askeri müdahaleler ya da muhtıralar döneminde yargı mensuplarına ve medyaya topluca brifingler verildiği oldu. Bugün gelinen noktada yargının da kendini sorgulaması gereken şeyler yok muydu?.
Katılıyorum. Yargı mensupları, savcılar yargıçlar hatta avukatları da koyabilirim bunun içine, yalnızca ve yalnızca vicdanları bakımından da Tanrı'ya bağlıdırlar. Bir yargı görevlisinin askerden brifing alması kadar korkunç, insanı dehşete düşüren bir şey olamaz. En son söylediğinize gelince yargının kendisini sorgulaması gerektiğini biz çok söyledik. Hatta Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak mıdır görevi yoksa hukukun temel ilkelerini korursa zaten Türkiye Cumhuriyeti korunmuş mu olacaktır. Şimdi yargı bu konuda kendini sorgulamalı ve doğru işleri doğru zamanda yapmalıydı. Yalnızca askerden brifing almayla ilgili değil, en sıradan davalarda bile çözüm üretmeyerek, geç çözüm üreterek. Bu konuda daha çok tavır koymalıydılar. Geçmiş iktidarlara da koymalıydılar bu tavrı. Ülkenin vatandaşı mağdur oluyor diye gerekirse sokağa çıkmalıydılar.
'SEZER YANLIŞ YAPTI DİYE, GÜL DE YANLIŞ YAPMAK ZORUNDA DEĞİL
-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde en çok mahkum olan ülke durumundayız. Türk yargısının içler acısı hali burada da ortaya çıkmıyor mu?
Adil yargılanma hakkı bakımından en çok mahkum olan ülkelerden biri biziz ama bunu düzeltmenin yolu kendi adamını koymak değil. Zaten bu kendi adamlığından kaynaklandı. Liyakat sahibi, demokrasiye, cumhuriyete, hukuka inanan insanlar yerine ona buna inanan insanları koyarsanız, ister bu insanlara "cumhuriyetçi deyin, ister şeriatçı geri kafalı ya da dinci" deyin hiçbir farkı yok aralarında. Hukukçu değillerdir. Hukukçu ondan bunda talimat almaz. Vicdanen Tanrı'ya bağlı hisseder kendini ve kurallara göre, kanunlara göre, kitaba göre, o kara kaplıya göre karar verir.
Cumhurbaşkanı Sezer bazı atamalarda yanlış yapmış ise, ki bence yanlış yaptı, Abdullah Gül'e yanlış yapma hakkı vermezdi bu. Yani "o gün siz yaptınız, bugün biz yaparız" diye ne yargı idare edilebilir ne de ülke idare edilebilir. .
'GÖRECEKSİNİZ, 10 YIL İÇİNDE YENİ ADLİYE TARTIŞMASI BAŞLAYACAK'
-Bursa Adliyesi'ne gelelim. Bursa'daki son durum nedir, yeni adliye binası yapılması ve taşınması gündemde.
Bursa'da yeni bir Adliye'ye ihtiyaç vardır. 2000'de açıldı bu adliye. 5 yıl içinde buranın yetmemesi düşündürücü. Tek sebebi var öngörüsüzlük. Türkiye'nin koşullarını Bursa'nın gelişim yönünü doğru tahlil edememenin üründür bu adliyenin 5 yıl içinde yetersiz hale gelmesi. Yalnızca hedefiniz bir adliye dikmekse bir yere, işte o zaman 5 yıl değil 3 yılda da fiyaskoyla sonuçlanabilir.
Çok önemli bir iddiada bulunuyorum şu anda; Otosansit yakınına yapmak istedikleri adliye bundan çok daha büyük olmayacak. Göreceksiniz 5 yıl bilemediniz 10 yıl içinde "Bursa Adliyesi nereye yapılmalı" gibi başka bir soruyla karşılaşacağız. Bursa'nın gelişim planına baktığınızda "Nilüfer ilçesinde olsun" dedik. Ama kentin en doğusuna en ücra köşesine atmanız doğru değil. Siyaseten karar alamazsınız. Benim size menfaat temin etmek gibi bir amacım varsa dağın başına da yapabilirsiniz.
- Çok teşekkür ediyorum, son söz olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ne hukukla, ne hukuk adamlarıyla fazla oynamamak gerekir. Bu ciddi tehlikeler yaratır. Türkiye'yi bir arada tutan adalet duygusu olmalıdır. Diğer işleri zamanla halledebilirsiniz; yolları daha güzel yaparsınız. Ama adalet duygusunu kaybettiğinizde bunu yeniden sağlamak birkaç kuşak alabiliyor. O yüzden bu konuda hangi iktidar olursa olsun fazla müdahale etmemeli.
En Çok Okunan Haberler