Özgür Özel: 'Darbe bu kez savcı cüppesi ile geldi'
Özgür Özel: 'Darbe bu kez savcı cüppesi ile geldi'
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Düzce'de yaptığı "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinginde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın diplomasını sorgulattı. Ekrem İmamoğlu'nun adalet arayışına destek çıktı ve Düzce'nin sadece halkın kalesi olduğunu vurguladı.
Haber Giriş Tarihi: 31.05.2025 16:38
Haber Güncellenme Tarihi: 31.05.2025 20:55
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.bursaport.com
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ''Sayın Erdoğan, etme bulma dünyası. Sen, 31 yıl önce gidilmiş, bol bol fotoğraf çektirilmiş, mezuniyet törenine katılmış, havaya kep atılmış, namusluca alınmış diplomaya dil uzatınca, Düzce gibi güzelim bu memlekette Ekrem’in diplomasını sorgulayanlara, 'Benim diplomamı da sorgulayın' diyenler sana sesleniyor: 'Diplomasız Erdoğan' diye'' dedi.
CHP’nin Silivri’de tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na özgürlük ve erken seçim talebiyle her hafta Türkiye’nin başka bir ilinde düzenlediği “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinglerinin bu haftaki adresi Düzce oldu.
Mitingte konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Yüreğinde vatanı, millet, bayrak ve Atatürk sevgisi olan, Cumhuriyet’e bağlı, vatanına bağlı, birbirine bağlı Düzce, merhaba. Tarih boyunca haksızlığa susmayan, bugün de bu meydanlara sığmayan Düzce’ye selam olsun" ifadelerini kullandı. Özel'in konuşması şöyle:
''Bugün bütün zulümlere karşı Düzce’nin vicdanına sığınmaya, yapılanları anlatmaya ve buradan, Düzce’den tüm Anadolu’ya bir kez daha sesimizi yükseltmeye geldik. 19 Mart darbesinden sonra Türkiye’nin dört bir yanı ayağa kalktı. Yedi gün yedi gece, biz Saraçhane’de, siz memleketlerinizde bu büyük haksızlığa, iftiraya karşı büyük bir mücadele verdiniz. Sabahın erken saatinde kayyum diye kalkanlar, karşısında milleti buldular. Yedi gün yedi gece direndik, sonra Maltepe’de 2 milyon 500 bin ile tarihe geçtik. Ardından her hafta sonu bir ilimizde bir büyük miting yapmaya başladık.
CHP lideri Özgür Özel bugün Düzce'deydi
"Artık Düzce ne AK Parti’nin ne bir başkasının, değil sadece milletin kalesidir"
Yarın Antalya’dayız ve bu hafta sonunun mitingi Antalya'daydı Ancak Düzce, bizi öyle çok, öyle içten çağırdı ki, öyle yürekten çağırdı ki buraya gelmeden, sizinle göz göze gelmeden, omuz omuza durmadan bu itirazı buradan yükseltmeden edemedik. 'Nereye gidiyorsun?', 'Düzce’ye' deyince 'Gitme' dediler. 'AK Parti’nin kalesidir' dediler. Düzce’yi tanımamışlar. Düzce’nin koca yüreğini, engin vicdanını, adalet duygusunu unutmuşlar. Buradan ifade edeyim: O eski siyaset, o kutuplaşmalar, o geride kaldı. O kaleler geride kaldı. Artık Düzce ne AK Parti’nin ne bir başkasının, değil sadece milletin kalesidir. 'O kale senin, bu kale benim' öyle bir siyaseti geride bıraktık. Biz artık Türkiye’nin bütün demokratları, bir otokrata karşı birleştik. Sosyal demokratlar, muhafazakâr demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar, Aleviler, Sünniler, Düzce’deki bütün renkler, bütün demokratlar bir aradayız. Kaleler geride kaldı. Varsa benim bir kalem, o da bu millete feda olsun.
Düzce Belediyesi’ni en son 1963’te, Bolu’nun ilçesi iken kazanmıştık. O gün bugündür Düzce’de bir belediye kazanamadık. Düzce’de o günden beri çok iyi sonuçlar alamadık. Sağ olsun, emeğiyle, gayretiyle Talih Özcan vekilimizi 2023’te Ankara’ya gönderdiniz, teselli bulduk. Ancak şunu söyleyelim: Artık Düzce, ne eski Düzce; artık Cumhuriyet Halk Partisi, ne eski gücünde; artık biz Düzce’yi tanıdık. Plaka numarası son sırada olsa da bizim gönlümüzde bir numara. Düzce’de düşük oy da alsak, 'kusur bizde' dedik. Düzce’ye küsmedik, kimseye küsmedik. Bundan sonra da kenara, küstürenlere, kavga ettirenlere, kutuplaştıranlara inat; gönül gönüle, göz göze, omuz omuzayız. Biz kazanacağız, iyilik kazanacak, kötüler kaybedecek.
"Düzce’de düşük oy da alsak, 'kusur bizde' dedik"
Düzce Belediyesi’ni en son 1963’te, Bolu’nun ilçesi iken kazanmıştık. O gün bugündür Düzce’de bir belediye kazanamadık. Düzce’de o günden beri çok iyi sonuçlar alamadık. Sağ olsun, emeğiyle, gayretiyle Tali Özcan vekilimizi 2023’te Ankara’ya gönderdiniz, teselli bulduk. Ancak şunu söyleyelim: Artık Düzce ne eski Düzce, artık Cumhuriyet Halk Partisi ne eski gücünde, artık biz Düzce’yi tanıdık. Plaka numarası son sırada olsa da bizim gönlümüzde bir numara. Düzce’de düşük oy da alsak, 'kusur bizde' dedik. Düzce’ye küsmedik, kimseye küsmedik. Bundan sonra da küstürenlere, kavga ettirenlere, kutuplaştıranlara inat; gönül gönüle, göz göze, omuz omuzayız. Biz kazanacağız, iyilik kazanacak, kötüler kaybedecek.
"Bizim derdimiz bu ülkenin güzel insanlarıyla değil; varsa bir haksızlık yapan, onlar düşünsün"
Zaman zaman bir slogan, 'Aman' diyorum, 'Yapmayın, yanlış anlaşılmasın' Diyorlar ki: 'Gün gelecek, devran dönecek, AK Parti hesap verecek'. Buradan açık söylüyorum: Evet, gün gelecek, devran dönecek ama hırsızlar, uğursuzlar, darbeciler hesap verecek. Ben AK Parti üyesiyim, eyvallah. Torun mülakata girecekti, AK Partili oldum, eyvallah. Geçmişte çok beğendim, oy verdim, eyvallah. Ancak şimdi yokluk var, yoksulluk, işsizlik, enflasyon... Televizyonda gördüklerime gönlümde rıza yok ve bundan sonra ben aslında 'AK Parti gitsin istiyorum ama ya gelince bana bir şey olursa?' Düzce’den bütün AK Partililere şunu söylüyorum: AK Parti üyesi olmak, geçmişte oy vermek, onun döneminde işe girmiş olmak... Bunlardan kimse endişe etmesin. Bizim derdimiz bu ülkenin güzel insanlarıyla değil; varsa bir haksızlık yapan, onlar düşünsün. Sizi kucaklıyoruz.
Bu iktidar yıllarca Düzce’nin oyunu aldı. Hizmet etmeye gelince de pek ortalarda görünmedi. Düzce’yi yalnız bırakmayan biri vardı. 2002’deki son depremin ardından koşup Düzce’ye gelen, Düzce’nin ihtiyaçlarını saptayan, sekiz ilçesinde projeler geliştiren, 42 bin 300 metre su şebekesi ve kollektör hattı yapan, 2 bin 500 metre deşarj hattını yapan, çok sayıda projesi burada devam eden Ekrem İmamoğlu’ndan başkası değildi. Düzce, söz verip de unutanları çok gördü. Kanal İstanbul’un peşine düşenler, Melen Barajı’nı yapmıyorlar, yapamıyorlar. Yapım kararı 1990’da alındı, 2012’de imzalar atıldı. Bitmeyen barajdaki çatlakları Ekrem Başkan’ın ekipleri ortaya çıkardı. Milletin 1 milyar lirasını — o günün parasıyla — çarçur ettiler. Hem de hiçbir şey ortaya koymadılar. Ama Düzce ve sekiz ilçesinde harıl harıl çalışan, hem de yapmasa 'neden yapmadın' denmeyecek olan Ekrem Başkan ile İSKİ’nin Genel Müdürü Şafak Başak maalesef şimdi Silivri Cezaevindeler. Buradan hem Şafak Bey’e hem Ekrem Başkan’a yürekten bir selam yolluyoruz.
"31 yıl önce kendisine verilen diplomayı sırf 'Cumhurbaşkanı adayı olamasın' diye İstanbul Üniversitesi’nden iptal ettirdiler"
Düzce’nin, Karadeniz’in, Anadolu’nun Ekrem Başkanı ile muhabbeti birilerini rahatsız etti. O zamanlar kendi söyledi: 'Birilerinin Ekrem ağrısı tuttu' diye. Ekrem İmamoğlu ile sandıktan yarışmaya korkanlar, demokrasi tarihimize kara bir leke sürdüler. Aynı 27 Mayıs gibi, 12 Mart gibi, 12 Eylül gibi, 15 Temmuz gibi bir darbe kalkıştılar. Darbe bu kez postalla, tankla değil; savcı cübbesi ile geldi. 18 Mart’ta, bir iftar vakti Ekrem Başkan İstanbul’da iftar sofrasındayken, 31 yıl önce kendisine verilen diplomayı sırf 'Cumhurbaşkanı adayı olamasın' diye İstanbul Üniversitesi’nden iptal ettirdiler. Buradan diplomayı gerçekte veren, iptaline direnen İşletme Fakültesi’nin dekanına, hocalarına teşekkür ediyoruz. Ancak onlar iptal etmeyince, üniversitenin yönetimini toplayıp ring araçları, duvarın boyasını, çevre temizliğini yapmaya yetkilendirenlerin diplomayı iptal ettiğini unutmadık. Onu yapanlardan bunun hesabını er geç soracağız.''
''O öyle değil, 'Diplomasız Erdoğan'''
Bu sırada vatandaşlar ''Hak, hukuk, adelet'' sloganları attı. Özel, ''Diploma deyince 'Diplomasız Tayyip diyenler' var o öyle değil... 'Diplomasız Erdoğan''' diyerek, atılan slogana eşlik etti. Özel, şöyle devam etti:
''Sayın Erdoğan, etme bulma dünyası. Sen, 31 yıl önce gidilmiş, bol bol fotoğraf çektirilmiş, mezuniyet törenine katılmış, havaya kep atılmış, namusluca alınmış diplomaya dil uzatınca, Düzce gibi güzelim bu memlekette Ekrem’in diplomasını sorgulayanlara, 'Benim diplomamı da sorgulayın' diyenler sana sesleniyor: 'Diplomasız Erdoğan' diye. 19 Mart sabahı ise, bu kez sahur vaktinde, yüzlerce polis aracı, binlerce polisle Ekrem Başkan’ın kapısına dayandılar. Evinden, ailesinin yanından, daha bir yıl önce bütün İstanbul’da her iki oydan birinden fazlasını alan, 'Şehrin emin insanı, biz Murat Kurum değil, ona güveniyoruz' diyen, beş yıl önce de 'Başbakan, Meclis Başkanı tanımam, Ekrem Başkan’a güveniyorum' diyen, İstanbul’un iradesine sabahın köründe darbe yaptılar, gözaltı yaptılar.
"Erdoğan, kendisine yapılmayanları bugün masum rakibine yapmaktadır"
Düzce’nin güzel insanları, adil insanları, vicdanlı insanları, size bunu hatırlatmak isterim ki Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken, Ekrem Başkan’a atılan bu iftiraların her birine muhataptı ve yargılandı. Rüşvetten, ihaleye fesat karıştırmaktan, terör örgütüne yardım etmekten yargılandı. Ama bir gün evine sabah polis yollamadılar. Çoluğunun çocuğunun, eşinin yanından alarak, koluna girerek emniyete götürmediler. Emniyette, nezarette tutmadılar. Yargılamayı bir gün bile tutuklu yapmadılar. Erdoğan yargılandı, ceza aldı, yine tutuklamadılar. Ta ki ceza kesinleşene kadar beklediler. Ceza kesinleşmişken bile polis göndermediler. Çağırdılar, Saraçhane’ye çıktı, miting yaptı, davul ile zurna ile Pınarhisar Cezaevi’ne yollandı. Orada da dört ay boyunca kim istiyorsa yanında kaldı. Türkiye’nin dört bir yanından ziyaretine geldiler. Kendi deyimiyle, Pınarhisar Cezaevi’nde dedi ki: 'Pınarhisar’ı milletimizle kucaklaşmak için medreseye dönüştürdük'. Günde yüzlerce ziyaretçi… Pınarhisar’da bir şiir albümü çıkardı, imzaladı Türkiye’ye yolladı. Albüm bütün Türkiye’de satıldı, kimse engellemedi.
Oysa Ekrem Başkan’ın sosyal medya hesaplarına kadar engel getiriyorlar. Milletvekilleri dışında ziyaretlere engel oluyorlar. Ben buradan bütün Düzce’ye hatırlatmak isterim ki, dünün mağduru Erdoğan, bugünün zalimi olmuştur. Erdoğan, kendisine yapılmayanları bugün masum rakibine yapmaktadır. Şu an Ekrem Başkan için yalnızca iddia var, iddianame yok; iftira var, kanıtı yok; cezaevi var, yargılama yok. Olsa karar yok, olsa kesinleşme yok. Ama sanki suçluymuş gibi Ekrem Başkan’ın resimlerine, posterlerine, afişlerine yasak getiren, onun resminden bile korkan bir anlayış var. İşte 'İmamoğlu’na özgürlük' yazan bu görselleri ellerinden toplamaya çalışanlara, bugün bile gençlik kolunun elindeki resimleri polise toplattıranlara, kalkanlara şunu söylüyoruz: Afişleri, posterleri toplamakla bir sonraki Cumhurbaşkanını bu gençlerin yüreklerinden, gönüllerinden sökemezsiniz."
"Değerli Düzceliler, ellerinde hiçbir delil, hiçbir ispat yok. Tam 8 aydır başsavcı ki kanuna göre bir hâkim siyasete girerse geri dönemez. Bu kişi eskiden hâkimdi, yapmadığı kötülük kalmadı. Sonra ödüllendirildi, bakan yardımcısı oldu, siyasete geçti. O makamdan tekrar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına getirildi. 9 Ekim gününden bugüne kadar sürekli Ekrem Başkan’dan bir suçlu yaratmaya, olmayan deliller, olmayan tanıklar yaratmaya çalışıyor. Biz de buna karşı sabırla, inançla, dirençle mücadele ediyoruz.''
''Kandıra Cezaevi'nde tutuklu bir kişi avukatına haber verilmeden Çağlayan Adliyesi'nde ifadeye götürülmüş''
Özel, partisinden bir milletvekilinin dün Kandıra Cezaevi'ne bir tutukluyu ziyarete gittiğini, ancak söz konusu tutuklunun ''cezaevinde olmadığı'' yanıtı verildiğini söyledi. Bu konuda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'tan yanıt beklediğini ifade eden Özel, şöyle devam etti:
''Dün Kandıra Cezaevi’ne bir milletvekilimiz, bir tutuklu arkadaşımıza ziyarete gider. Sorar. 'Cezaevinde yok' Nasıl yok? Cezaevi burası. Firar mı etti?' Hayır. 'Doktorda mı?' Bilmiyoruz, araştırılır. Sorunca: 'Mahkemeye gitti' Mahkemesi yok. Avukatı aranır, 'Haberim yok' Avukat fırlar Çağlayan Adliyesi’ne gider. Çağlayan Adliyesi’nde savcıya gidince, 'Biz çağırdık, ifade vermek istemeyince geri yolladık' der. 'Benim niye haberim yok?' Cevap yok. Arkadaşımızı Kandıra Cezaevi’nden Çağlayan Adliyesi’ne getirip bir odada başsavcı, 2 savcı… Avukat yok, kâtip yok. 'Benim avukatım nerede?' deyince, 'Yanında rahat konuşamıyorsun. İyi ifade vermiyorsun, bak bazıları konuştu, başkasına iftira attı, çocuğuna kavuştu. Senin eşin, dostun, akraban var, gel bak onları da düşün, düzgün bir ifade ver, evine dön' diyor. 'Nasıl vereyim? Olmayan şeyi nasıl söyleyeyim? Ekrem Başkan’a, arkadaşlarıma nasıl iftira atayım?' Deyince 'Sen bilirsin, dön o zaman cezaevine' diyorlar. 12-13 yaşında çocuğu ile kadınları tehdit edenler, 'Bir daha 20 sene kimsenin yüzünü göremezsin' diyenler yargılama yapmıyorlar, savcılık yapmıyorlar. Size açıkça söylüyorum ki kul hakkı yiyorlar, kul hakkına giriyorlar. Bu insanlara attıkları iftira ve yaptıkları bu haksızlık, tarih önünde yapılmış en büyük kötülüklerden biridir. Bir yandan ya sabır çekiyoruz, bir yandan sabrediyoruz. Ama kimse şöyle düşünmesin: Bu yapılanları yanınıza kâr bırakmayacağım, hesap soracağım.
"Sırf Düzce ile kucaklaşmamızı gölgelemek için sahte ihbarlar yapanlara, huzuru bozanlara diyorum ki..."
Bana diyor ki: 'Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanına, meydanlardan çekil, sokaktan çekil, partiye git, orada otur' Yani diyor ki, 'Sokağa çıkarsan, meydana çıkarsan, mücadele edersen seni de yerinden ederim' Buradan, bu tehdidi yapanlara, sokaktayız diye evlat katillerini üstümüze salanlara, bugün bile bu meydanda saldırı olacak diye, sırf katılımı düşürmek, sırf Düzce ile kucaklaşmamızı gölgelemek için sahte ihbarlar yapanlara, huzuru bozanlara diyorum ki: Ben iki emekli öğretmenin oğluyum. Yatılı okulda büyümüş; boğazından geçen her lokma ya devletin anama, babama verdiği maaşla ya da karavanadan çıkanla olmuş bir çocuğum. Bu çocuk, normalde bu kadar koca koca adamların tehditlerinden korkardı… Eğer oturduğu koltuk Gazi Mustafa Kemal’in koltuğu olmayaydı.
"Bilirim ki biz bir santim eğilirsek, millete bunlar diz çöktürecek. Buna izin vermeyeceğiz"
Bugün Cumhuriyet Halk Partisi, bir siyasi parti olmaktan öte, ileri… 100 yıl sonra bir kez daha mağdurların, mazlumların, ezilenlerin, zor durumda olanların tek umududur. O yüzden bu partiye, bu partinin Cumhurbaşkanı adayına, partinin adayı olmaktan çıkmış, 15 milyon oyla halkın adayı hâline gelmiş Ekrem İmamoğlu’na, partinin kurumsal kimliğine, Genel Başkanına saldırılar kurmaktadırlar. Ancak karşılarında bir santim geri adım atacak, bir santim eğilecek, bir kelime eksik konuşacak kimse yoktur. Bilirim ki biz bir santim eğilirsek, millete bunlar diz çöktürecek. Buna izin vermeyeceğiz.
"Biz savaş meydanlarından geliyoruz. Senden mi korkacağız?"
Parti, 47 yıl sonra 1. parti olacak. Türkiye’de belediyelerin nüfusa göre yüzde 65’ini, ekonominin yüzde 80’ini kazanacak. 1 yıllık hizmetin sonunda memnuniyet oranı yüzde 60’ları aşacak. Ondan sonra birileri, 'Koltuğum gidiyor' diye hesap kitap içerisine girecekler, Cumhuriyet Halk Partisi’ne operasyon çekecekler. Ne Ekrem Başkanı bırakırız, ne Cumhuriyet Halk Partisi’ni. Biz Kuvayımilliye’yiz. Biz savaş meydanlarından geliyoruz. Senden mi korkacağız?
"12 yaşındaki Çınar’ın da tertemiz devlet memuru Kadriye Hanım’ın da gözyaşlarında boğulacaksınız"
Buraya gelirken Gümüşova’da, Halilbey Köyü’ndeydim. Halilbey Köyü’nde Kafkaslardan gelmiş Abaz bir ailenin çayını içtim, sohbet ettim. O ev, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun özel kalem müdürü, sizin evladınız Kadriye Kasapoğlu’nun evidir. Kadriye Hanım bir siyasetçi değil; sizin yetiştirdiğiniz, tertemiz bir insan, bir devlet memuru. Özel kalem müdürü… Yıllardır bu görevi yapan, kimseyi incitmeyen, “öf” demeyen, bir kuruşa zaten işi olmuş, temas etmeyen; telefona bakan, randevuları ayarlayan nazik bir insan. Ekrem Başkan’a yapılan saldırılarda; kendisi, mesai arkadaşları, belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz, bürokratlarımız, Ekrem Başkan’ın ailesi… Yetmedi, sıra özel kalem müdürü Kadriye Hanım’a kadar geldi. Geçtiğimiz günlerde onu alıp 4 gün tuttular. Sonra 'Araban 3 yıl önce yurt dışına çıkmış' diye sordular. Cevap: 'Arabayı bir yıl önce aldım, elden düşme aldım, o zaman bende değildi' deyince bir şey yapamayıp saldılar. Daha doğrusu, o şartta bile savcı tutuklama istedi de utanmadan… Vicdanlı bir hâkim, evladının yanına yolladı. Bu sefer, bir iki hafta sonra bir daha… Kanun bir daha yapamazsın demesine rağmen, doğrudan aynı savcıya gidecek demesine rağmen gözaltı, 4 gün tutma, emniyette sorgu… Başka bir hâkimin yanına çıkarıp oradan tutuklama yaptılar. O tutuklamayı yaptıkları gün, evladının 13. yaş günüydü. Alırken evden çocuğu tek başına bıraktılar. Dört gün tutup, Çınar’ın yaş gününde annesini alıp Silivri’ye koydular. Hemşerinizi ziyaret ettim. Gözleri yaşlı ama dimdik ayakta, alnı açık, başı dik. Buradan, hemşerinize bu zulmü yapanlara diyorum ki: 12 yaşındaki Çınar’ın da, tertemiz devlet memuru Kadriye Hanım’ın da gözyaşlarında boğulacaksınız. Siz kaybedeceksiniz. Adalet kazanacak, iyiler kazanacak, biz kazanacağız.
"Aç, yoksul bıraktığınız emeklinin, çiftçinin, emekçinin iki yakası elinizdedir"
Meydanda olmaz dediler, doldu taştı. Bir de bariyerlerin arkasına Düzceli yanaştı. Hepinizi yürekten selamlıyorum. Oraya bakınca ben, 19 Mart darbesinin faturasını ödeyenleri görüyorum. 19 Mart darbesi, 82 milyon insanın her birinin cebinden 28 bin lira aldı. Bu darbe yapıldığında harcanan, yakılan rezerv 60 milyar doları aşmıştır. Dünyada itibarlı sayılan, o güne kadar 'saygın bir ekonomist' diye bilinen Mehmet Şimşek’in aslında darbenin mali ayağı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu 60 milyar dolar niye gitti denince, 'Bu günler için biriktirmiştik, bugünler için harcadık' diyebilmiştir. Bariyerlerin kenarında bizi izleyen Düzcelilerden 14 bin 500 lira emekli maaşı alanlar var. 14 bin 500 liralık maaşları, bu parayla 30 bin lira yapılabilirdi. Bariyerlerin arkasından bakan Düzce’nin çiftçilerinin bütün borçlarını, Türkiye’deki bütün çiftçilerin borçlarını kapatabilir, faiziyle bir o kadarını da onlara verebilirdik. Bugün için Türkiye’de işsiz olanların tamamına 15’er bin lira işsizlik maaşı bağlayabilirdik. Atanmayan öğretmenlerin, bir milyon öğretmenin hepsini atayabilir, 3 yıllık maaşını peşin verebilirdik. İşte böyle bir parayı, sırf Ekrem İmamoğlu’ndan güya kurtulabilmek için harcadılar, yaktılar. Emeklime mi çiftçime mi işsizime mi asgari ücretlime mi, değil. Tayyip Bey’in korkularına harcadılar. Ama bundan kurtulamazsınız. Bunu yaparak ne Ekrem Başkan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığından, milletimizin takdiriyle bir sonraki cumhurbaşkanı olacak olmasından kurtulursunuz, ne de günü gelince mahşerde bunun hesabını verirsiniz. Aç, yoksul bıraktığınız emeklinin, çiftçinin, emekçinin iki yakası elinizdedir. Seçim sandığı gelince hesabı görmek onların elindedir. Sonunuz yakındır."
"Niye darbe yapıyor? Akçakoca’nın sahil yolunu bitirmedi. Onu konuşmayın, başka şeyler konuşun istiyor. Balıkçı barınağını, liman projesini yapmıyor, bunun hesabını vermiyor başka şeyler konuşulsun istiyor. Yeni devlet hastanesini bitirmediler, demiryolu yok, turizm ve lojistik aksıyor. Düzce fındık üretiminde ilk beşte. Üretici iyi bir fiyat bekliyor. Geçen sene 130 lira verdiler, fındık üreticisini mahvettiler. Bu sene maliyetlerin ne durumda olduğunu görüp, hakkaniyetli bir fiyatı bekliyoruz. Düzce’nin fındık üreticisinin beklentisinin arkasındayız, sonuna kadar yanınızdayız. Artık o eski siyaset dönemi bitti diye ilk başta söyledik. Kimse vesayetle, baskıyla bir ülkeyi yönetemez. Patron millettir, millet ne söylerse o olur. Milletin kafasını karıştırmak için attığınız iftiralara karşı benim bir teklifim var. Düzce’den, Düzceliler’in gözünün içine bakarak, televizyondan bütün Türkiye’nin gözünün içine bakarak sesleniyorum. Biz adayımıza, belediye başkanlarımıza, arkadaşlarımıza güveniyoruz, kefiliz. Eğer siz de savcınıza güveniyorsanız, hodri meydan. Mahkemeyi TRT’den canlı yayınlayın, millet iftirayı da duysun cevabını da duysun."
"Borsa düşmesin, dolar fırlamasın diye operasyonları cumartesi yapıyorlar"
"Bugün sabah kalktık. Televizyonları açtık. Ben 6’ya 10 kala il başkanının telefonuyla uyandım ve yeni bir operasyon dalgasından haberdar olduk. Operasyonu cumartesi yapıyorlar. Niye? Borsa düşmesin, dolar fırlamasın diye. Borsa ne ister, dolar ne ister, yatırımcı ne ister? Güven ister, huzur ister, hukuk devleti ister. Yaptığın işe güveniyorsan neden çarşamba öğlen değil de cumartesi sabah yapıyorsun? Yaptığın iş kanuni olsa, hukuki olsa, savunulacak tarafı olsa hafta sonu sabahın köründe çıkıp da bu operasyonları yapmazsın. Büyükçekmece Belediye Başkanımız Hasan Akgün, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanımız Hakan Bahçetepe, Avcılar Belediye Başkanımız Utku Caner Çaykara, Seyhan Belediye Başkanımız Oya Tekin, Ceyhan Belediye Başkanımız Kadir Aydar, önceki dönem milletvekilimiz Aykut Erdoğdu, Parti Meclisi üyemiz Baki Aydöner ve çok sayıda arkadaşımıza üç aydır tuttukları, iftiraya zorladıkları, ‘Şu isimleri ver ki seni bırakalım’ dedikleri birisi onların dediği iftiraları atmış, kendisi serbest kalmış.
"Aziz İhsan Aktaş, THY, TBMM, Devlet Hava Meydanları, Elektrik Üretim AŞ gibi pek çok kurumun ihalesini de almış"
Bakın Düzce’den Türkiye’ye ilan ederiz ki bu iftiraları atan kişi Aziz İhsan Aktaş. Bizim bu belediyelerimizde, örneğin Adana’dakilerde seçimden önce iş almış, seçimden sonra bizim başkanlar bıraktırmış. Ama bu kişi bu belediyelerde bu ihaleleri aldı diye belediye başkanlarımızı içeri alıyorlar. Yargıtay’ın, Türk Hava Yolları’nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ihalesini bu almış. Devlet Hava Meydanları’nın, Elektrik Üretim Anonim Şirketi’nin ihalelerini bu almış. Trabzon Büyükşehir, AK Parti’de. Şanlıurfa Büyükşehir, geçen dönem AK Parti’de, Yeniden Refah’ta yeniden AK Parti’de. Elazığ Belediyesi, İstanbul Bahçelievler Belediyesi, 20 farklı ildeki kamu hastaneleri, Haliliye Belediyesi, Isparta Belediyesi, Pamukkale Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi hepsinin ihaleleri bu kişide ama bizim belediye başkanlarımıza ‘Neden bu kişi ihaleyi almış?’ diyorlar. Türkiye’de bu ihalelere girebilen belli başlı firmalar var. Biri giriyor. Biri çekiliyor. Biri alıyor. Biri devriliyor. Ama en sonunda en büyük yerleri yönetenler, ihalesini alanlar, CHP’den aldıysa bizim başkan suçlu oluyor. Bu adam serbest kalıyor. Aylardır ‘at iftirayı, çık dışarıya.’ Çünkü bir tek amaç var. Amaç; hukuk değil. Bakın gözünüzün içine baka baka söylüyorum. Düzce’nin vicdanına sesleniyorum. Bir savcı, adalet arayan bir savcı, 2019 sonrası yani ‘Varsa Ekrem Başkan dönemine bakıp da AK Parti dönemine bakmayacağım’ diyorsa, ‘2019 öncesini alın, götürün’ diyorsa, ‘Benim işim Ekrem’in dönemi’ diyorsa bu adam adaletin peşinde değildir, hırsızlığın peşinde değildir. Bir hırsızlık peşindedir, o da Türkiye’nin geleceğini çalmaya çalışmaktır.
"Erdoğan 19 Mart’tan itibaren Cumhurbaşkanı değil, cunta başkanıdır"
Bu yapılan iş bir darbedir. Darbeler yönetene yapılır, muhalefetin gözünün içine bakılır. Geçmişte bunlar darbe yaptılar, biz karşı durduk. Dedik ki, ‘Milletin getirdiğini millet götürür. Asker götüremez. Darbeci götüremez.’ Şimdi bunlar darbe yapıyorlar. Bugünkü iktidar, geleceğin iktidarına; bugünkü Cumhurbaşkanı, geleceğin Cumhurbaşkanı’na; bugünkü saray rejimi, Ekrem İmamoğlu’na darbe yapmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar milletten aldığı oylarla Cumhurbaşkanı’dır. Ama 19 Mart sonrası yaptığı darbeyle artık Cumhurbaşkanı değil; cuntanın başı, cunta başkanıdır. Peki ne yapacağız? Susacak mıyız, sinecek miyiz? Teslim olacak mıyız? Arkadaşlarımızı orada bırakacak mıyız? İşte ben buradan çıkıp Antalya’ya gidecekken, buradan İstanbul’a hareket ediyorum. Bugün akşam İstanbul’da bu yapılanlara karşı bütün belediyelerimizde ve ailelerle dayanışma içinde mümkün olan en büyük mücadele için İstanbul’daki arkadaşlarımızı motive edeceğim. Onlarla birlikte mücadele edeceğim. Durmayacağız. Gerekirse uyumayacağız. Bu kötülüğe teslim olmayacağız. Gençliğe Hitabe’de söylediği gibi ‘Bir gün istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen vazifeye atılmak için içinde bulunduğun vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin.’ Biz hep beraber bu ülkeyi bir kez daha kurtarmak için yollara düşüyoruz. Var mısınız? Ben İstanbul’a doğru, siz adalete ve iktidara doğru yürüyelim arkadaşlar."
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Özgür Özel: 'Darbe bu kez savcı cüppesi ile geldi'
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Düzce'de yaptığı "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinginde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın diplomasını sorgulattı. Ekrem İmamoğlu'nun adalet arayışına destek çıktı ve Düzce'nin sadece halkın kalesi olduğunu vurguladı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ''Sayın Erdoğan, etme bulma dünyası. Sen, 31 yıl önce gidilmiş, bol bol fotoğraf çektirilmiş, mezuniyet törenine katılmış, havaya kep atılmış, namusluca alınmış diplomaya dil uzatınca, Düzce gibi güzelim bu memlekette Ekrem’in diplomasını sorgulayanlara, 'Benim diplomamı da sorgulayın' diyenler sana sesleniyor: 'Diplomasız Erdoğan' diye'' dedi.
CHP’nin Silivri’de tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na özgürlük ve erken seçim talebiyle her hafta Türkiye’nin başka bir ilinde düzenlediği “Millet İradesine Sahip Çıkıyor” mitinglerinin bu haftaki adresi Düzce oldu.
Mitingte konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Yüreğinde vatanı, millet, bayrak ve Atatürk sevgisi olan, Cumhuriyet’e bağlı, vatanına bağlı, birbirine bağlı Düzce, merhaba. Tarih boyunca haksızlığa susmayan, bugün de bu meydanlara sığmayan Düzce’ye selam olsun" ifadelerini kullandı. Özel'in konuşması şöyle:
''Bugün bütün zulümlere karşı Düzce’nin vicdanına sığınmaya, yapılanları anlatmaya ve buradan, Düzce’den tüm Anadolu’ya bir kez daha sesimizi yükseltmeye geldik. 19 Mart darbesinden sonra Türkiye’nin dört bir yanı ayağa kalktı. Yedi gün yedi gece, biz Saraçhane’de, siz memleketlerinizde bu büyük haksızlığa, iftiraya karşı büyük bir mücadele verdiniz. Sabahın erken saatinde kayyum diye kalkanlar, karşısında milleti buldular. Yedi gün yedi gece direndik, sonra Maltepe’de 2 milyon 500 bin ile tarihe geçtik. Ardından her hafta sonu bir ilimizde bir büyük miting yapmaya başladık.
CHP lideri Özgür Özel bugün Düzce'deydi
"Artık Düzce ne AK Parti’nin ne bir başkasının, değil sadece milletin kalesidir"
Yarın Antalya’dayız ve bu hafta sonunun mitingi Antalya'daydı Ancak Düzce, bizi öyle çok, öyle içten çağırdı ki, öyle yürekten çağırdı ki buraya gelmeden, sizinle göz göze gelmeden, omuz omuza durmadan bu itirazı buradan yükseltmeden edemedik. 'Nereye gidiyorsun?', 'Düzce’ye' deyince 'Gitme' dediler. 'AK Parti’nin kalesidir' dediler. Düzce’yi tanımamışlar. Düzce’nin koca yüreğini, engin vicdanını, adalet duygusunu unutmuşlar. Buradan ifade edeyim: O eski siyaset, o kutuplaşmalar, o geride kaldı. O kaleler geride kaldı. Artık Düzce ne AK Parti’nin ne bir başkasının, değil sadece milletin kalesidir. 'O kale senin, bu kale benim' öyle bir siyaseti geride bıraktık. Biz artık Türkiye’nin bütün demokratları, bir otokrata karşı birleştik. Sosyal demokratlar, muhafazakâr demokratlar, milliyetçi demokratlar, Kürt demokratlar, Aleviler, Sünniler, Düzce’deki bütün renkler, bütün demokratlar bir aradayız. Kaleler geride kaldı. Varsa benim bir kalem, o da bu millete feda olsun.
Düzce Belediyesi’ni en son 1963’te, Bolu’nun ilçesi iken kazanmıştık. O gün bugündür Düzce’de bir belediye kazanamadık. Düzce’de o günden beri çok iyi sonuçlar alamadık. Sağ olsun, emeğiyle, gayretiyle Talih Özcan vekilimizi 2023’te Ankara’ya gönderdiniz, teselli bulduk. Ancak şunu söyleyelim: Artık Düzce, ne eski Düzce; artık Cumhuriyet Halk Partisi, ne eski gücünde; artık biz Düzce’yi tanıdık. Plaka numarası son sırada olsa da bizim gönlümüzde bir numara. Düzce’de düşük oy da alsak, 'kusur bizde' dedik. Düzce’ye küsmedik, kimseye küsmedik. Bundan sonra da kenara, küstürenlere, kavga ettirenlere, kutuplaştıranlara inat; gönül gönüle, göz göze, omuz omuzayız. Biz kazanacağız, iyilik kazanacak, kötüler kaybedecek.
"Düzce’de düşük oy da alsak, 'kusur bizde' dedik"
Düzce Belediyesi’ni en son 1963’te, Bolu’nun ilçesi iken kazanmıştık. O gün bugündür Düzce’de bir belediye kazanamadık. Düzce’de o günden beri çok iyi sonuçlar alamadık. Sağ olsun, emeğiyle, gayretiyle Tali Özcan vekilimizi 2023’te Ankara’ya gönderdiniz, teselli bulduk. Ancak şunu söyleyelim: Artık Düzce ne eski Düzce, artık Cumhuriyet Halk Partisi ne eski gücünde, artık biz Düzce’yi tanıdık. Plaka numarası son sırada olsa da bizim gönlümüzde bir numara. Düzce’de düşük oy da alsak, 'kusur bizde' dedik. Düzce’ye küsmedik, kimseye küsmedik. Bundan sonra da küstürenlere, kavga ettirenlere, kutuplaştıranlara inat; gönül gönüle, göz göze, omuz omuzayız. Biz kazanacağız, iyilik kazanacak, kötüler kaybedecek.
"Bizim derdimiz bu ülkenin güzel insanlarıyla değil; varsa bir haksızlık yapan, onlar düşünsün"
Zaman zaman bir slogan, 'Aman' diyorum, 'Yapmayın, yanlış anlaşılmasın' Diyorlar ki: 'Gün gelecek, devran dönecek, AK Parti hesap verecek'. Buradan açık söylüyorum: Evet, gün gelecek, devran dönecek ama hırsızlar, uğursuzlar, darbeciler hesap verecek. Ben AK Parti üyesiyim, eyvallah. Torun mülakata girecekti, AK Partili oldum, eyvallah. Geçmişte çok beğendim, oy verdim, eyvallah. Ancak şimdi yokluk var, yoksulluk, işsizlik, enflasyon... Televizyonda gördüklerime gönlümde rıza yok ve bundan sonra ben aslında 'AK Parti gitsin istiyorum ama ya gelince bana bir şey olursa?' Düzce’den bütün AK Partililere şunu söylüyorum: AK Parti üyesi olmak, geçmişte oy vermek, onun döneminde işe girmiş olmak... Bunlardan kimse endişe etmesin. Bizim derdimiz bu ülkenin güzel insanlarıyla değil; varsa bir haksızlık yapan, onlar düşünsün. Sizi kucaklıyoruz.
"Kanal İstanbul’un peşine düşenler, Melen Barajı’nı yapmıyorlar"
Bu iktidar yıllarca Düzce’nin oyunu aldı. Hizmet etmeye gelince de pek ortalarda görünmedi. Düzce’yi yalnız bırakmayan biri vardı. 2002’deki son depremin ardından koşup Düzce’ye gelen, Düzce’nin ihtiyaçlarını saptayan, sekiz ilçesinde projeler geliştiren, 42 bin 300 metre su şebekesi ve kollektör hattı yapan, 2 bin 500 metre deşarj hattını yapan, çok sayıda projesi burada devam eden Ekrem İmamoğlu’ndan başkası değildi. Düzce, söz verip de unutanları çok gördü. Kanal İstanbul’un peşine düşenler, Melen Barajı’nı yapmıyorlar, yapamıyorlar. Yapım kararı 1990’da alındı, 2012’de imzalar atıldı. Bitmeyen barajdaki çatlakları Ekrem Başkan’ın ekipleri ortaya çıkardı. Milletin 1 milyar lirasını — o günün parasıyla — çarçur ettiler. Hem de hiçbir şey ortaya koymadılar. Ama Düzce ve sekiz ilçesinde harıl harıl çalışan, hem de yapmasa 'neden yapmadın' denmeyecek olan Ekrem Başkan ile İSKİ’nin Genel Müdürü Şafak Başak maalesef şimdi Silivri Cezaevindeler. Buradan hem Şafak Bey’e hem Ekrem Başkan’a yürekten bir selam yolluyoruz.
"31 yıl önce kendisine verilen diplomayı sırf 'Cumhurbaşkanı adayı olamasın' diye İstanbul Üniversitesi’nden iptal ettirdiler"
Düzce’nin, Karadeniz’in, Anadolu’nun Ekrem Başkanı ile muhabbeti birilerini rahatsız etti. O zamanlar kendi söyledi: 'Birilerinin Ekrem ağrısı tuttu' diye. Ekrem İmamoğlu ile sandıktan yarışmaya korkanlar, demokrasi tarihimize kara bir leke sürdüler. Aynı 27 Mayıs gibi, 12 Mart gibi, 12 Eylül gibi, 15 Temmuz gibi bir darbe kalkıştılar. Darbe bu kez postalla, tankla değil; savcı cübbesi ile geldi. 18 Mart’ta, bir iftar vakti Ekrem Başkan İstanbul’da iftar sofrasındayken, 31 yıl önce kendisine verilen diplomayı sırf 'Cumhurbaşkanı adayı olamasın' diye İstanbul Üniversitesi’nden iptal ettirdiler. Buradan diplomayı gerçekte veren, iptaline direnen İşletme Fakültesi’nin dekanına, hocalarına teşekkür ediyoruz. Ancak onlar iptal etmeyince, üniversitenin yönetimini toplayıp ring araçları, duvarın boyasını, çevre temizliğini yapmaya yetkilendirenlerin diplomayı iptal ettiğini unutmadık. Onu yapanlardan bunun hesabını er geç soracağız.''
''O öyle değil, 'Diplomasız Erdoğan'''
Bu sırada vatandaşlar ''Hak, hukuk, adelet'' sloganları attı. Özel, ''Diploma deyince 'Diplomasız Tayyip diyenler' var o öyle değil... 'Diplomasız Erdoğan''' diyerek, atılan slogana eşlik etti. Özel, şöyle devam etti:
''Sayın Erdoğan, etme bulma dünyası. Sen, 31 yıl önce gidilmiş, bol bol fotoğraf çektirilmiş, mezuniyet törenine katılmış, havaya kep atılmış, namusluca alınmış diplomaya dil uzatınca, Düzce gibi güzelim bu memlekette Ekrem’in diplomasını sorgulayanlara, 'Benim diplomamı da sorgulayın' diyenler sana sesleniyor: 'Diplomasız Erdoğan' diye. 19 Mart sabahı ise, bu kez sahur vaktinde, yüzlerce polis aracı, binlerce polisle Ekrem Başkan’ın kapısına dayandılar. Evinden, ailesinin yanından, daha bir yıl önce bütün İstanbul’da her iki oydan birinden fazlasını alan, 'Şehrin emin insanı, biz Murat Kurum değil, ona güveniyoruz' diyen, beş yıl önce de 'Başbakan, Meclis Başkanı tanımam, Ekrem Başkan’a güveniyorum' diyen, İstanbul’un iradesine sabahın köründe darbe yaptılar, gözaltı yaptılar.
"Erdoğan, kendisine yapılmayanları bugün masum rakibine yapmaktadır"
Düzce’nin güzel insanları, adil insanları, vicdanlı insanları, size bunu hatırlatmak isterim ki Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken, Ekrem Başkan’a atılan bu iftiraların her birine muhataptı ve yargılandı. Rüşvetten, ihaleye fesat karıştırmaktan, terör örgütüne yardım etmekten yargılandı. Ama bir gün evine sabah polis yollamadılar. Çoluğunun çocuğunun, eşinin yanından alarak, koluna girerek emniyete götürmediler. Emniyette, nezarette tutmadılar. Yargılamayı bir gün bile tutuklu yapmadılar. Erdoğan yargılandı, ceza aldı, yine tutuklamadılar. Ta ki ceza kesinleşene kadar beklediler. Ceza kesinleşmişken bile polis göndermediler. Çağırdılar, Saraçhane’ye çıktı, miting yaptı, davul ile zurna ile Pınarhisar Cezaevi’ne yollandı. Orada da dört ay boyunca kim istiyorsa yanında kaldı. Türkiye’nin dört bir yanından ziyaretine geldiler. Kendi deyimiyle, Pınarhisar Cezaevi’nde dedi ki: 'Pınarhisar’ı milletimizle kucaklaşmak için medreseye dönüştürdük'. Günde yüzlerce ziyaretçi… Pınarhisar’da bir şiir albümü çıkardı, imzaladı Türkiye’ye yolladı. Albüm bütün Türkiye’de satıldı, kimse engellemedi.
Oysa Ekrem Başkan’ın sosyal medya hesaplarına kadar engel getiriyorlar. Milletvekilleri dışında ziyaretlere engel oluyorlar. Ben buradan bütün Düzce’ye hatırlatmak isterim ki, dünün mağduru Erdoğan, bugünün zalimi olmuştur. Erdoğan, kendisine yapılmayanları bugün masum rakibine yapmaktadır. Şu an Ekrem Başkan için yalnızca iddia var, iddianame yok; iftira var, kanıtı yok; cezaevi var, yargılama yok. Olsa karar yok, olsa kesinleşme yok. Ama sanki suçluymuş gibi Ekrem Başkan’ın resimlerine, posterlerine, afişlerine yasak getiren, onun resminden bile korkan bir anlayış var. İşte 'İmamoğlu’na özgürlük' yazan bu görselleri ellerinden toplamaya çalışanlara, bugün bile gençlik kolunun elindeki resimleri polise toplattıranlara, kalkanlara şunu söylüyoruz: Afişleri, posterleri toplamakla bir sonraki Cumhurbaşkanını bu gençlerin yüreklerinden, gönüllerinden sökemezsiniz."
"Değerli Düzceliler, ellerinde hiçbir delil, hiçbir ispat yok. Tam 8 aydır başsavcı ki kanuna göre bir hâkim siyasete girerse geri dönemez. Bu kişi eskiden hâkimdi, yapmadığı kötülük kalmadı. Sonra ödüllendirildi, bakan yardımcısı oldu, siyasete geçti. O makamdan tekrar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına getirildi. 9 Ekim gününden bugüne kadar sürekli Ekrem Başkan’dan bir suçlu yaratmaya, olmayan deliller, olmayan tanıklar yaratmaya çalışıyor. Biz de buna karşı sabırla, inançla, dirençle mücadele ediyoruz.''
''Kandıra Cezaevi'nde tutuklu bir kişi avukatına haber verilmeden Çağlayan Adliyesi'nde ifadeye götürülmüş''
Özel, partisinden bir milletvekilinin dün Kandıra Cezaevi'ne bir tutukluyu ziyarete gittiğini, ancak söz konusu tutuklunun ''cezaevinde olmadığı'' yanıtı verildiğini söyledi. Bu konuda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'tan yanıt beklediğini ifade eden Özel, şöyle devam etti:
''Dün Kandıra Cezaevi’ne bir milletvekilimiz, bir tutuklu arkadaşımıza ziyarete gider. Sorar. 'Cezaevinde yok' Nasıl yok? Cezaevi burası. Firar mı etti?' Hayır. 'Doktorda mı?' Bilmiyoruz, araştırılır. Sorunca: 'Mahkemeye gitti' Mahkemesi yok. Avukatı aranır, 'Haberim yok' Avukat fırlar Çağlayan Adliyesi’ne gider. Çağlayan Adliyesi’nde savcıya gidince, 'Biz çağırdık, ifade vermek istemeyince geri yolladık' der. 'Benim niye haberim yok?' Cevap yok. Arkadaşımızı Kandıra Cezaevi’nden Çağlayan Adliyesi’ne getirip bir odada başsavcı, 2 savcı… Avukat yok, kâtip yok. 'Benim avukatım nerede?' deyince, 'Yanında rahat konuşamıyorsun. İyi ifade vermiyorsun, bak bazıları konuştu, başkasına iftira attı, çocuğuna kavuştu. Senin eşin, dostun, akraban var, gel bak onları da düşün, düzgün bir ifade ver, evine dön' diyor. 'Nasıl vereyim? Olmayan şeyi nasıl söyleyeyim? Ekrem Başkan’a, arkadaşlarıma nasıl iftira atayım?' Deyince 'Sen bilirsin, dön o zaman cezaevine' diyorlar. 12-13 yaşında çocuğu ile kadınları tehdit edenler, 'Bir daha 20 sene kimsenin yüzünü göremezsin' diyenler yargılama yapmıyorlar, savcılık yapmıyorlar. Size açıkça söylüyorum ki kul hakkı yiyorlar, kul hakkına giriyorlar. Bu insanlara attıkları iftira ve yaptıkları bu haksızlık, tarih önünde yapılmış en büyük kötülüklerden biridir. Bir yandan ya sabır çekiyoruz, bir yandan sabrediyoruz. Ama kimse şöyle düşünmesin: Bu yapılanları yanınıza kâr bırakmayacağım, hesap soracağım.
"Sırf Düzce ile kucaklaşmamızı gölgelemek için sahte ihbarlar yapanlara, huzuru bozanlara diyorum ki..."
Bana diyor ki: 'Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Başkanına, meydanlardan çekil, sokaktan çekil, partiye git, orada otur' Yani diyor ki, 'Sokağa çıkarsan, meydana çıkarsan, mücadele edersen seni de yerinden ederim' Buradan, bu tehdidi yapanlara, sokaktayız diye evlat katillerini üstümüze salanlara, bugün bile bu meydanda saldırı olacak diye, sırf katılımı düşürmek, sırf Düzce ile kucaklaşmamızı gölgelemek için sahte ihbarlar yapanlara, huzuru bozanlara diyorum ki: Ben iki emekli öğretmenin oğluyum. Yatılı okulda büyümüş; boğazından geçen her lokma ya devletin anama, babama verdiği maaşla ya da karavanadan çıkanla olmuş bir çocuğum. Bu çocuk, normalde bu kadar koca koca adamların tehditlerinden korkardı… Eğer oturduğu koltuk Gazi Mustafa Kemal’in koltuğu olmayaydı.
"Bilirim ki biz bir santim eğilirsek, millete bunlar diz çöktürecek. Buna izin vermeyeceğiz"
Bugün Cumhuriyet Halk Partisi, bir siyasi parti olmaktan öte, ileri… 100 yıl sonra bir kez daha mağdurların, mazlumların, ezilenlerin, zor durumda olanların tek umududur. O yüzden bu partiye, bu partinin Cumhurbaşkanı adayına, partinin adayı olmaktan çıkmış, 15 milyon oyla halkın adayı hâline gelmiş Ekrem İmamoğlu’na, partinin kurumsal kimliğine, Genel Başkanına saldırılar kurmaktadırlar. Ancak karşılarında bir santim geri adım atacak, bir santim eğilecek, bir kelime eksik konuşacak kimse yoktur. Bilirim ki biz bir santim eğilirsek, millete bunlar diz çöktürecek. Buna izin vermeyeceğiz.
"Biz savaş meydanlarından geliyoruz. Senden mi korkacağız?"
Parti, 47 yıl sonra 1. parti olacak. Türkiye’de belediyelerin nüfusa göre yüzde 65’ini, ekonominin yüzde 80’ini kazanacak. 1 yıllık hizmetin sonunda memnuniyet oranı yüzde 60’ları aşacak. Ondan sonra birileri, 'Koltuğum gidiyor' diye hesap kitap içerisine girecekler, Cumhuriyet Halk Partisi’ne operasyon çekecekler. Ne Ekrem Başkanı bırakırız, ne Cumhuriyet Halk Partisi’ni. Biz Kuvayımilliye’yiz. Biz savaş meydanlarından geliyoruz. Senden mi korkacağız?
"12 yaşındaki Çınar’ın da tertemiz devlet memuru Kadriye Hanım’ın da gözyaşlarında boğulacaksınız"
Buraya gelirken Gümüşova’da, Halilbey Köyü’ndeydim. Halilbey Köyü’nde Kafkaslardan gelmiş Abaz bir ailenin çayını içtim, sohbet ettim. O ev, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun özel kalem müdürü, sizin evladınız Kadriye Kasapoğlu’nun evidir. Kadriye Hanım bir siyasetçi değil; sizin yetiştirdiğiniz, tertemiz bir insan, bir devlet memuru. Özel kalem müdürü… Yıllardır bu görevi yapan, kimseyi incitmeyen, “öf” demeyen, bir kuruşa zaten işi olmuş, temas etmeyen; telefona bakan, randevuları ayarlayan nazik bir insan. Ekrem Başkan’a yapılan saldırılarda; kendisi, mesai arkadaşları, belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz, bürokratlarımız, Ekrem Başkan’ın ailesi… Yetmedi, sıra özel kalem müdürü Kadriye Hanım’a kadar geldi. Geçtiğimiz günlerde onu alıp 4 gün tuttular. Sonra 'Araban 3 yıl önce yurt dışına çıkmış' diye sordular. Cevap: 'Arabayı bir yıl önce aldım, elden düşme aldım, o zaman bende değildi' deyince bir şey yapamayıp saldılar. Daha doğrusu, o şartta bile savcı tutuklama istedi de utanmadan… Vicdanlı bir hâkim, evladının yanına yolladı. Bu sefer, bir iki hafta sonra bir daha… Kanun bir daha yapamazsın demesine rağmen, doğrudan aynı savcıya gidecek demesine rağmen gözaltı, 4 gün tutma, emniyette sorgu… Başka bir hâkimin yanına çıkarıp oradan tutuklama yaptılar. O tutuklamayı yaptıkları gün, evladının 13. yaş günüydü. Alırken evden çocuğu tek başına bıraktılar. Dört gün tutup, Çınar’ın yaş gününde annesini alıp Silivri’ye koydular. Hemşerinizi ziyaret ettim. Gözleri yaşlı ama dimdik ayakta, alnı açık, başı dik. Buradan, hemşerinize bu zulmü yapanlara diyorum ki: 12 yaşındaki Çınar’ın da, tertemiz devlet memuru Kadriye Hanım’ın da gözyaşlarında boğulacaksınız. Siz kaybedeceksiniz. Adalet kazanacak, iyiler kazanacak, biz kazanacağız.
"Aç, yoksul bıraktığınız emeklinin, çiftçinin, emekçinin iki yakası elinizdedir"
Meydanda olmaz dediler, doldu taştı. Bir de bariyerlerin arkasına Düzceli yanaştı. Hepinizi yürekten selamlıyorum. Oraya bakınca ben, 19 Mart darbesinin faturasını ödeyenleri görüyorum. 19 Mart darbesi, 82 milyon insanın her birinin cebinden 28 bin lira aldı. Bu darbe yapıldığında harcanan, yakılan rezerv 60 milyar doları aşmıştır. Dünyada itibarlı sayılan, o güne kadar 'saygın bir ekonomist' diye bilinen Mehmet Şimşek’in aslında darbenin mali ayağı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu 60 milyar dolar niye gitti denince, 'Bu günler için biriktirmiştik, bugünler için harcadık' diyebilmiştir. Bariyerlerin kenarında bizi izleyen Düzcelilerden 14 bin 500 lira emekli maaşı alanlar var. 14 bin 500 liralık maaşları, bu parayla 30 bin lira yapılabilirdi. Bariyerlerin arkasından bakan Düzce’nin çiftçilerinin bütün borçlarını, Türkiye’deki bütün çiftçilerin borçlarını kapatabilir, faiziyle bir o kadarını da onlara verebilirdik. Bugün için Türkiye’de işsiz olanların tamamına 15’er bin lira işsizlik maaşı bağlayabilirdik. Atanmayan öğretmenlerin, bir milyon öğretmenin hepsini atayabilir, 3 yıllık maaşını peşin verebilirdik. İşte böyle bir parayı, sırf Ekrem İmamoğlu’ndan güya kurtulabilmek için harcadılar, yaktılar. Emeklime mi çiftçime mi işsizime mi asgari ücretlime mi, değil. Tayyip Bey’in korkularına harcadılar. Ama bundan kurtulamazsınız. Bunu yaparak ne Ekrem Başkan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığından, milletimizin takdiriyle bir sonraki cumhurbaşkanı olacak olmasından kurtulursunuz, ne de günü gelince mahşerde bunun hesabını verirsiniz. Aç, yoksul bıraktığınız emeklinin, çiftçinin, emekçinin iki yakası elinizdedir. Seçim sandığı gelince hesabı görmek onların elindedir. Sonunuz yakındır."
"Niye darbe yapıyor? Akçakoca’nın sahil yolunu bitirmedi. Onu konuşmayın, başka şeyler konuşun istiyor. Balıkçı barınağını, liman projesini yapmıyor, bunun hesabını vermiyor başka şeyler konuşulsun istiyor. Yeni devlet hastanesini bitirmediler, demiryolu yok, turizm ve lojistik aksıyor. Düzce fındık üretiminde ilk beşte. Üretici iyi bir fiyat bekliyor. Geçen sene 130 lira verdiler, fındık üreticisini mahvettiler. Bu sene maliyetlerin ne durumda olduğunu görüp, hakkaniyetli bir fiyatı bekliyoruz. Düzce’nin fındık üreticisinin beklentisinin arkasındayız, sonuna kadar yanınızdayız. Artık o eski siyaset dönemi bitti diye ilk başta söyledik. Kimse vesayetle, baskıyla bir ülkeyi yönetemez. Patron millettir, millet ne söylerse o olur. Milletin kafasını karıştırmak için attığınız iftiralara karşı benim bir teklifim var. Düzce’den, Düzceliler’in gözünün içine bakarak, televizyondan bütün Türkiye’nin gözünün içine bakarak sesleniyorum. Biz adayımıza, belediye başkanlarımıza, arkadaşlarımıza güveniyoruz, kefiliz. Eğer siz de savcınıza güveniyorsanız, hodri meydan. Mahkemeyi TRT’den canlı yayınlayın, millet iftirayı da duysun cevabını da duysun."
"Borsa düşmesin, dolar fırlamasın diye operasyonları cumartesi yapıyorlar"
"Bugün sabah kalktık. Televizyonları açtık. Ben 6’ya 10 kala il başkanının telefonuyla uyandım ve yeni bir operasyon dalgasından haberdar olduk. Operasyonu cumartesi yapıyorlar. Niye? Borsa düşmesin, dolar fırlamasın diye. Borsa ne ister, dolar ne ister, yatırımcı ne ister? Güven ister, huzur ister, hukuk devleti ister. Yaptığın işe güveniyorsan neden çarşamba öğlen değil de cumartesi sabah yapıyorsun? Yaptığın iş kanuni olsa, hukuki olsa, savunulacak tarafı olsa hafta sonu sabahın köründe çıkıp da bu operasyonları yapmazsın. Büyükçekmece Belediye Başkanımız Hasan Akgün, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanımız Hakan Bahçetepe, Avcılar Belediye Başkanımız Utku Caner Çaykara, Seyhan Belediye Başkanımız Oya Tekin, Ceyhan Belediye Başkanımız Kadir Aydar, önceki dönem milletvekilimiz Aykut Erdoğdu, Parti Meclisi üyemiz Baki Aydöner ve çok sayıda arkadaşımıza üç aydır tuttukları, iftiraya zorladıkları, ‘Şu isimleri ver ki seni bırakalım’ dedikleri birisi onların dediği iftiraları atmış, kendisi serbest kalmış.
"Aziz İhsan Aktaş, THY, TBMM, Devlet Hava Meydanları, Elektrik Üretim AŞ gibi pek çok kurumun ihalesini de almış"
Bakın Düzce’den Türkiye’ye ilan ederiz ki bu iftiraları atan kişi Aziz İhsan Aktaş. Bizim bu belediyelerimizde, örneğin Adana’dakilerde seçimden önce iş almış, seçimden sonra bizim başkanlar bıraktırmış. Ama bu kişi bu belediyelerde bu ihaleleri aldı diye belediye başkanlarımızı içeri alıyorlar. Yargıtay’ın, Türk Hava Yolları’nın, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ihalesini bu almış. Devlet Hava Meydanları’nın, Elektrik Üretim Anonim Şirketi’nin ihalelerini bu almış. Trabzon Büyükşehir, AK Parti’de. Şanlıurfa Büyükşehir, geçen dönem AK Parti’de, Yeniden Refah’ta yeniden AK Parti’de. Elazığ Belediyesi, İstanbul Bahçelievler Belediyesi, 20 farklı ildeki kamu hastaneleri, Haliliye Belediyesi, Isparta Belediyesi, Pamukkale Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi hepsinin ihaleleri bu kişide ama bizim belediye başkanlarımıza ‘Neden bu kişi ihaleyi almış?’ diyorlar. Türkiye’de bu ihalelere girebilen belli başlı firmalar var. Biri giriyor. Biri çekiliyor. Biri alıyor. Biri devriliyor. Ama en sonunda en büyük yerleri yönetenler, ihalesini alanlar, CHP’den aldıysa bizim başkan suçlu oluyor. Bu adam serbest kalıyor. Aylardır ‘at iftirayı, çık dışarıya.’ Çünkü bir tek amaç var. Amaç; hukuk değil. Bakın gözünüzün içine baka baka söylüyorum. Düzce’nin vicdanına sesleniyorum. Bir savcı, adalet arayan bir savcı, 2019 sonrası yani ‘Varsa Ekrem Başkan dönemine bakıp da AK Parti dönemine bakmayacağım’ diyorsa, ‘2019 öncesini alın, götürün’ diyorsa, ‘Benim işim Ekrem’in dönemi’ diyorsa bu adam adaletin peşinde değildir, hırsızlığın peşinde değildir. Bir hırsızlık peşindedir, o da Türkiye’nin geleceğini çalmaya çalışmaktır.
"Erdoğan 19 Mart’tan itibaren Cumhurbaşkanı değil, cunta başkanıdır"
Bu yapılan iş bir darbedir. Darbeler yönetene yapılır, muhalefetin gözünün içine bakılır. Geçmişte bunlar darbe yaptılar, biz karşı durduk. Dedik ki, ‘Milletin getirdiğini millet götürür. Asker götüremez. Darbeci götüremez.’ Şimdi bunlar darbe yapıyorlar. Bugünkü iktidar, geleceğin iktidarına; bugünkü Cumhurbaşkanı, geleceğin Cumhurbaşkanı’na; bugünkü saray rejimi, Ekrem İmamoğlu’na darbe yapmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar milletten aldığı oylarla Cumhurbaşkanı’dır. Ama 19 Mart sonrası yaptığı darbeyle artık Cumhurbaşkanı değil; cuntanın başı, cunta başkanıdır. Peki ne yapacağız? Susacak mıyız, sinecek miyiz? Teslim olacak mıyız? Arkadaşlarımızı orada bırakacak mıyız? İşte ben buradan çıkıp Antalya’ya gidecekken, buradan İstanbul’a hareket ediyorum. Bugün akşam İstanbul’da bu yapılanlara karşı bütün belediyelerimizde ve ailelerle dayanışma içinde mümkün olan en büyük mücadele için İstanbul’daki arkadaşlarımızı motive edeceğim. Onlarla birlikte mücadele edeceğim. Durmayacağız. Gerekirse uyumayacağız. Bu kötülüğe teslim olmayacağız. Gençliğe Hitabe’de söylediği gibi ‘Bir gün istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen vazifeye atılmak için içinde bulunduğun vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin.’ Biz hep beraber bu ülkeyi bir kez daha kurtarmak için yollara düşüyoruz. Var mısınız? Ben İstanbul’a doğru, siz adalete ve iktidara doğru yürüyelim arkadaşlar."
En Çok Okunan Haberler