Bursa'da lise rehber öğretmenine tepkiler

İstanbul Sözleşmesi'nin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından bir kararname ile feshedilmesini kutlayan lise rehber öğretmeni Yasin Kuruçay hakkında daha önce görev yaptığı okuldaki öğrenciler tarafından ortaya atılan iddialar tepkilere neden olurken, eğitim sendikaları konuyu gündeme taşıdılar.

Eğitim İş Sendikası Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, konuyla ilgili olarak Kuruçay hakkında idari işlem yapılması için İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne başvuruda bulunduklarını belirtti. İMKB Fen Lisesi Rehber Öğretmeni Yasin Kuruçay'ın, İstanbul Sözleşmesi üzerinden siyasi ve toplumsal tartışmaya aleni bir şekilde taraf olmasının beraberinde birtakım gerçekleri gün yüzüne çıkardığını belirten Toy, "Gazeteler, sosyal medya platformları ve çeşitli iletişim kanalları ile yayınlanan sosyal medya paylaşımları göstermiştir ki Yasin Kuruçay yalnızca İstanbul Sözleşmesi karşıtı değil, aynı zamanda mesleğinin temel sorumlulukları ve mesleğin etik kuralları konularında da yetersiz bir kamu görevlisidir" dedi.

"Anayasal güvence altındaki cinsiyet eşitliğine karşıt fikir ve yaklaşımlar gösteren; Milli Eğitim Temel Kanunu'nda belirlenmiş temel ilkelere ve mesleğinin etik kurallarına aykırı davrandığını" ileri sürdükleri Yasin Kuruçay hakkında İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne idari sürecin başlatılması için başvuru yaptıklarını belirten Toy, şöyle devam etti:

"Bizler bugün, bir meslektaşımız hakkında idari işlem talep ederken derin bir mahcubiyet yaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz çağa, bu çağın getirdiği değerlere böylesine yabancı birinin, çağ dışı fikirleri ile öğretmenlik yapıyor olması bile bir tartışma konusu iken, bu anlayışta birisinin Bursa'nın en çok tercih edilen okuluna cımbızla seçilerek atanmış olmasını da anlamakta güçlük çekiyoruz.

Soruyoruz Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü'ne: Yasin Kuruçay'ı hangi referanslar ile Bursa'nın en gözde okuluna Rehber Öğretmen olarak atadınız? Bu kişi hakkında mesleki yeterlilik bakımından daha önce görev yaptığı okullarda göze çarpan bir çalışması da olmadığına göre, özellikle tercih edilmesini sağlayan referansları kimlerdir?

'Talimatı kimden aldınız?'

Rehberlik hizmetleri alanında bilimsel düzeyde çalışmalar yapması gereken bir öğretmenin, devlete bağlılık esaslarını hiçe sayarak inançları siyasallaştıran bir platformda sürekli olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin en temel kuruluş ilkelerinden birisi olan laiklik ilkesine aleni bir şekilde saldırıyor olması sizin için yeterli bir referans mıdır?

Öyle anlaşılıyor ki Yasin Kuruçay'ın referansı, fikren içinde yer aldığı, İran molla rejimine özenen, Pakistan'da faaliyet gösteren dinci yapılanları öven, destekleyen bir oluşumdur. Bu oluşumun yayın organlarında köşe yazarlığı yaparak, kadını ötekileştiren, toplumu ayrıştıran ve kamplaştıran düşüncelerini Rehber Öğretmenliğin meslek etik değerlerinden uzak şekilde çirkin bir dille yaymaktadır."

'Bu kişi çocuklarımıza eğitim veremez'

Veli-Der Bursa Şubesi Yöneticisi Barış Dinga da Yasin Kuruçay'ın cinsiyetçi ve ayrımcı tavırlarına devam ettiğini ileri sürerek şunları dile getirdi:

"Neredeyse tacize varacak şekilde öğrencilerin hayatına müdahale ediyor. Gerici bir adamın gerçek yüzünü ortaya koyan bir hikâye var bu işin arkasında. Biz de Veli der olarak bu işin peşini bırakmayacağız. Hem akademik yetkinliği olmayan hem de cinsiyetçi ve ayrımcı bir kişinin çocuklarımıza eğitim vermesini istemiyoruz. Hele bir de rehber öğretmen olması oldukça garip. Yasal olarak gerekli başvuruları da yapacağız. Doğrudan baskısına maruz kalan öğrencilerin velileri de şikâyet etmeye hazırlanıyor."

Veli-Der Bursa Şubesi Yasin Kuruçay'ın görevden alınması için Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) başvurarak suç duyurusunda bulundu.

Şermin Külahoğlu'ndan Yasin Kuruçay'a açık mektup

Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şermin Külahoğlu da Yasin Kuruçay'a açık mektup yazdı. Mektup şöyle:

Meslektaş olduğumuza göre sana ortak anlayışta olacağımızı umduğum iki temel meslek ilkesi üzerinden sesleneceğim: Etik ve empati. Etik düzeyde davranabilmek için iyi -kötü, doğru-yanlış, erdem,ahlak, adalet konularında kendini ve düşüncelerini merkeze almadan, sürekli sorgulama içinde olmak gerekir. Empati ise kişinin kendisini duygu ve düşüncelerinden soyutlayarak bir başkasının inançlarını, arzularını ve özellikle duygularını farkına varabilme ve anlayabilme becerisidir. Buradan, etik davranabilmek için empatik olmak gerektiğini anladığını umuyorum. Felsefe eğitimi aldığına göre sorgulama ve düşünme sorumluluğunu göstermeni bekliyorum.

Şimdi senden bir an için kadın olarak dünyaya geldiğini düşünmeni istesem, bu kadın kimliği içinde etik ve empatik olmaya çalışarak baktığında, kadın hakları, istismarı engellemek, kadına şiddete karşı olmak konularında yine aynı düşünceleri savunur muydun? Sen kadın olsaydın, kadına yönelik şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesini istemez miydin? Kadın-erkek eşitliğini sağlamaya dönük düzenlemelerin, aile yapısını bozmak, sapkınlıkları arttırmak ve sömürü düzenini geliştirmek olduğu konusunda hala ısrar eder miydin? Ya da şöyle bakalım: Sevdiğin veya çok yakının olan bir kadına, Afganistan'daki, Pakistan'daki, Suudi Arabistan'daki kadınlar gibi yaşamak isteyip istemediğini sordun mu acaba? Kız kardeşine şiddet uygulayan kocasını evden uzaklaştırmak için kız kardeşinin beyanının esas alınması neden yanlış olsun? Kız kardeşinin, ailenin parçalanmaması için arabuluculuk ve uzlaştırma ile baskı altında koca esaretine geri dönmesini doğru bulur muydun? Eğer kadın penceresinden bakacak olsan, toplumsal cinsiyet eşitliğini düzenleyen İstanbul Sözleşmesi'ne bir kadının neden karşı çıkmayacağını anlayabilirsin. Zaten, aralarında muhafazakar kesimin önde gelen kadın derneklerinin de bulunduğu çok sayıda kişi ve kurumun (Hazar Derneği Başkanı Ayla Kerimoğlu, gazeteci Ayşe Böhürler ve Prof. Dr. Emel Topçu ve hatta KADEM) sözleşmeden çıkılmasına itiraz ettiğini göreceksin.

Sizin "Güçlü aile, güçlü devlet" sloganınız karşısında,"aileyi güçlü yapan erkek egemenliği midir, bunun yerine, K-E eşitliği üzerine kurulu olması, aileyi güçlü yapmaz mı", sorusu kafama takılıyor? Toplumun yarısını oluşturan kadınların baskılandığı, engellendiği yasaklarla sınırlandığı, mutsuz kılındığı bir toplum güçlü olabilir mi, sorusuna da takılıyorum. Bence bu soruların yanıtını şu söz veriyor gibi: 'Bir ülkenin ekonomisi beşeri sermayesine dayanır. Eğer kadınlara yeterli sağlık, eğitim ve iş olanakları sunmuyorsanız, potansiyelinizin yarısını kaybedersiniz. Cinsiyet eşitliği ve kadın hakları ekonomik kalkınmanın temelidir. 'Michelle Bachelet. Sen, bu görüşün neresine katılmazdın?

Ben senin şu görüşüne katılıyorum: "Hiçkimse ile aynı düşünmek zorunda değiliz" ama bu dünyayı paylaşmak zorundayız" diyorsun. Ancak, bu cümlenin yanındaki, öfkeli "mücadele" çağrısıyla, Allah'ı yalnızca kendinden yana sayan, ben merkezci bakışla, bu paylaşım nasıl sağlanacak, göremiyorum.

Thomas Jefferson'a bir kulak ver istersen: 'Şu gerçeği aşikar kabul ederiz: Bütün insanlar yaratıcıları tarafından eşit yaratılmıştır ve bazı vazgeçilemez haklara sahiptir. Yaşamak, özgürlük ve kendi mutluluğunu arama hakkı böyle haklardandır.'

Şu sözlere de empatik olmaya çalışarak bakmakta yarar var: Hayır.. Kadınların temel haklarını elinden alıp buna "din özgürlüğü" diyemezsiniz. ... kimseyi sizin inançlarınıza göre hareket etmeye mecbur edemezsiniz.' Barack Obama

"Eğer erkekler fiziksel olarak daha güçlü oldukları için kadınlardan üstünse o zaman hükümeti neden Sumo Güreşçileri yönetmiyor?" Toshiko Kishida

Sonuç olarak; Kadınlar, tüm baskı ve zulüm zincirlerinden kurtulmadıkça özgür insan, güçlü aile, güçlü toplumdan söz edilemez. Nokta.

Yasin Kuruçay'dan açıklama

Bu arada İMKB Fen Lisesi Rehber Öğretmeni Yasin Kuruçay, kendisine yönelik tepkilere Facebook hesabı üzerinden yanıt verdi.

Kuruçay'ın açıklaması şöyle:

"20 Mart Cumartesi günü, İstanbul Sözleşmesinin iptal edilmesi üzerine, sosyal medya hesaplarımdan sözleşmenin feshedilmesinden duyduğum memnuniyetimi paylaştım. İnsanlar farklı düşüncelere sahip olabilir. Bugüne kadar hiç kimseye hakaret ve aşağılamada bulunmadım. Hiç kimseyi ötekileştirmedim ve hiç kimseye karşı nefret dili kullanmadım. İnsanların kişilik haklarına saldırı amacı taşımayan her türlü eleştiri ve fikrin özgürce ifade edilmesinden yanayım.

Sosyal medya hesaplarıma yazdığım paylaşımdan kısa bir süre sonra; önce facebook sonra da Twitter hesabımdaki paylaşımlarımın altına hakaret, aşağılama ve iftira dolu ifadeler yazıldı. Yazılanlar ve ithamlar ne düşüncemi ne konuşma tarzımı ne de tavrımı ifade etmektedir. Tümüyle gerçek dışıdır.

23 yıllık eğitimciyim. Bugüne kadar buna benzer hiçbir süreç yaşamış değilim. Bu itibar suikastı ve algı operasyonu, İstanbul Sözleşmesi'nin iptal edilmesine olan desteğimi ifade ettikten sonra örgütlenmiştir.

İstanbul Sözleşmesinin dayandığı "toplumsal cinsiyet" ideolojisi ve dayandığı mantık on yıllardır Batı ve Türkiye toplumunda sorunları çözememiştir. Şiddet, istismar ve cinayet küresel sorunlardır. Bu sorunlara cinsiyetçi mantıkla değil, kendi medeniyetimizin değerleri bağlamında çözüm getirilebileceğine inanıyorum. Kadınları, kızları ve bir bütün olarak aileyi korumanın en önemli yolunun bu olduğunu düşünüyorum.

Kişilik haklarıma saldırı taşıyan asılsız iddia, hakaret ve tehditlere karşı yasal yollarla hakkımı aramam insani vazifemdir. Konuyu avukatlarımla değerlendirmeye devam ediyoruz.

Bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da adil ve erdemli bir dünya için mücadele etmeye devam edeceğim."