TMMOB Bursa'nın Deprem Haftası'na ilişkin açıklamasında Jeoloji Mühendisi Engin Er, "Doğa kaynaklı olan depremleri önlememiz mümkün değildir, ancak, depremlerin birer afete dönüşmesini engellemek bizim elimizdedir. Biz biliyoruz ki, Doğal olan depremdir, doğal olmayan ise afettir." dedi.
Haber Giriş Tarihi: 02.03.2022 14:29
Haber Güncellenme Tarihi: 02.03.2022 14:29
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.bursaport.com
TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu “1 – 7 Mart Deprem Haftası”na ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklama, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi Başkanı Engin Er tarafından yapıldı.
"Biz biliyoruz ki, Doğal olan depremdir, doğal olmayan ise afettir" diyen Er, "Ülkemizde afet yönetimi konusunda çağdaş ülkelerinde uygulanan strateji değişikliği benimsenmesine rağmen, deprem zararlarını azaltma çalışmaları yerine, yine eski alışkanlarımıza dönerek günü kurtarma ve yara sarma politikalarının uygulandığına tanık olmaya başladık." uyarısında bulunarak konuşmasına başladı.
Türkiye'nin aktif bir tektonik kuşak üzerinde yer aldığını ve geçmişte olduğu gibi gelecekte de büyük depremlerin yaşanacağını vurgulayan Er, şöyle konuştu:
"Aslında bir doğa olayı olan deprem, düşük standartlarda sağlıksız ve yasadışı bir yapılaşma, ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşme, bilimsel normlara dayalı olarak yapılması gereken arazi kullanım ve yer seçimi kararlarının rantsal kaygılara yenik düşmesi gibi faktörler nedeniyle afete dönüşmektedir. Biliyoruz ki, doğa kaynaklı olan depremleri önlememiz mümkün değildir, ancak, depremlerin birer afete dönüşmesini engellemek bizim elimizdedir. Bu güne kadar tercih edilmeyen, depremlere karşı hazırlıklı olma ve yüksek düzeyde zarar azaltma politikaları bu ülkenin önceliği olmalıdır."
Er, depreme karşı hazırlıklı olma eksikliklerini şöyle sıraladı:
"Bugün, 1999 öncesine göre kentlerimiz depremlere karşı daha güvenli değildir.
Afet risklerini azaltmaya yönelik ulusal afet politikaları hala oluşturulmamıştır.
Afetlerle doğrudan ilintili yasalarda birçok eksiklik bulunmaktadır.
Afet ve İmar kanunlarının yeniden düzenlenmesi konusunda aradan geçen sürede hala birliktelik sağlanamamıştır.
Denetlemek devletin göreviyken, yapı denetim yönetmeliklerinde mutlaka yapılması gereken değişiklikler yapılmamıştır.
"6306 sayılı yasa ve Kentsel Dönüşüm Projeleri" depreme dirençli kentlerimiz yerine "kentsel imar rantlarını" dönüştürmenin bir aracı olmanın ötesine geçememiştir.
Afet risklerini azaltmaya yönelik bütçe kalemleri, fonlar oluşturulmamış, ayrılan bütçeler de depremi önceden tespit etmek veya Kandilli’ den 1 dk. önce ölçebilmek gibi üzerine elzem olmayan konulara lüzumsuzca aktarılmıştır.
Halkın afet bilinci ve afetlerle mücadele kültürünün geliştirilmesi için gerekli ve yeterli çaba gösterilmemiştir.
1/100.000 lik planlar Bursa’da henüz tamamlanmamıştır.
Fay hatları 1/1000 lik planlara işlenmemiştir.
Heyelan oluşmadan hiçbir tedbir alınmamakta ama her sene heyelanlar oluştuktan sonra gündeme gelmektedir.
Ruhsat maliyetlerini azaltılarak vatandaşa kolaylık sağlanmalıdır.
Üniversiteler, TÜBİTAK ve kent bileşenleri ile yapılan çalışmalar maalesef kentin güvenliğini sağlayacak sonuçların alınmasını sağlamamıştır. Aksine kendimizi tatmin edici çalışmalar şeklinde kalmıştır.
Alınan bazı kararlar ise işin özüne, işin aslına uzak sonuçlardır. Mesela birçok belediyemizin depremleri önceden bilmek gibi çalışmalara binlerce lira harcaması, asli görevlerinin dışındadır.
Devletin resmi haritalarla açıkladığı fay hatları ile ilgili hiçbir önlem alınmadığı halde, birçok çalışmanın yeni fay hatlarını bulma gayretine harcanması doru değildir."
Depremlerin jeolojik nedenlerle meydana gelen doğa olayları olduğunu söyleyen Er, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Depremlerin afete dönüşmesini "takdir-i İlahi", "doğanın fıtratı", "Doğal Afet" gibi görerek, önlem alınmasını engelleyen, ölümleri kaderimizmiş gibi gösteren anlayıştan kurtulmak; depremleri önlemenin mümkün olmadığını, ancak zararlarını ortadan kaldırmanın veya azaltmanın mümkün ve bizim elimizde olduğu anlayışını toplumsal bilince çıkarmak önem taşımaktadır."
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
'Doğal olan deprem, doğal olmayan afettir'
TMMOB Bursa'nın Deprem Haftası'na ilişkin açıklamasında Jeoloji Mühendisi Engin Er, "Doğa kaynaklı olan depremleri önlememiz mümkün değildir, ancak, depremlerin birer afete dönüşmesini engellemek bizim elimizdedir. Biz biliyoruz ki, Doğal olan depremdir, doğal olmayan ise afettir." dedi.
TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu “1 – 7 Mart Deprem Haftası”na ilişkin basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklama, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi Başkanı Engin Er tarafından yapıldı.
"Biz biliyoruz ki, Doğal olan depremdir, doğal olmayan ise afettir" diyen Er, "Ülkemizde afet yönetimi konusunda çağdaş ülkelerinde uygulanan strateji değişikliği benimsenmesine rağmen, deprem zararlarını azaltma çalışmaları yerine, yine eski alışkanlarımıza dönerek günü kurtarma ve yara sarma politikalarının uygulandığına tanık olmaya başladık." uyarısında bulunarak konuşmasına başladı.
Türkiye'nin aktif bir tektonik kuşak üzerinde yer aldığını ve geçmişte olduğu gibi gelecekte de büyük depremlerin yaşanacağını vurgulayan Er, şöyle konuştu:
"Aslında bir doğa olayı olan deprem, düşük standartlarda sağlıksız ve yasadışı bir yapılaşma, ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşme, bilimsel normlara dayalı olarak yapılması gereken arazi kullanım ve yer seçimi kararlarının rantsal kaygılara yenik düşmesi gibi faktörler nedeniyle afete dönüşmektedir. Biliyoruz ki, doğa kaynaklı olan depremleri önlememiz mümkün değildir, ancak, depremlerin birer afete dönüşmesini engellemek bizim elimizdedir. Bu güne kadar tercih edilmeyen, depremlere karşı hazırlıklı olma ve yüksek düzeyde zarar azaltma politikaları bu ülkenin önceliği olmalıdır."
Er, depreme karşı hazırlıklı olma eksikliklerini şöyle sıraladı:
"Bugün, 1999 öncesine göre kentlerimiz depremlere karşı daha güvenli değildir.
Afet risklerini azaltmaya yönelik ulusal afet politikaları hala oluşturulmamıştır.
Afetlerle doğrudan ilintili yasalarda birçok eksiklik bulunmaktadır.
Afet ve İmar kanunlarının yeniden düzenlenmesi konusunda aradan geçen sürede hala birliktelik sağlanamamıştır.
Denetlemek devletin göreviyken, yapı denetim yönetmeliklerinde mutlaka yapılması gereken değişiklikler yapılmamıştır.
"6306 sayılı yasa ve Kentsel Dönüşüm Projeleri" depreme dirençli kentlerimiz yerine "kentsel imar rantlarını" dönüştürmenin bir aracı olmanın ötesine geçememiştir.
Afet risklerini azaltmaya yönelik bütçe kalemleri, fonlar oluşturulmamış, ayrılan bütçeler de depremi önceden tespit etmek veya Kandilli’ den 1 dk. önce ölçebilmek gibi üzerine elzem olmayan konulara lüzumsuzca aktarılmıştır.
Halkın afet bilinci ve afetlerle mücadele kültürünün geliştirilmesi için gerekli ve yeterli çaba gösterilmemiştir.
1/100.000 lik planlar Bursa’da henüz tamamlanmamıştır.
Fay hatları 1/1000 lik planlara işlenmemiştir.
Heyelan oluşmadan hiçbir tedbir alınmamakta ama her sene heyelanlar oluştuktan sonra gündeme gelmektedir.
Ruhsat maliyetlerini azaltılarak vatandaşa kolaylık sağlanmalıdır.
Üniversiteler, TÜBİTAK ve kent bileşenleri ile yapılan çalışmalar maalesef kentin güvenliğini sağlayacak sonuçların alınmasını sağlamamıştır. Aksine kendimizi tatmin edici çalışmalar şeklinde kalmıştır.
Alınan bazı kararlar ise işin özüne, işin aslına uzak sonuçlardır. Mesela birçok belediyemizin depremleri önceden bilmek gibi çalışmalara binlerce lira harcaması, asli görevlerinin dışındadır.
Devletin resmi haritalarla açıkladığı fay hatları ile ilgili hiçbir önlem alınmadığı halde, birçok çalışmanın yeni fay hatlarını bulma gayretine harcanması doru değildir."
Depremlerin jeolojik nedenlerle meydana gelen doğa olayları olduğunu söyleyen Er, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Depremlerin afete dönüşmesini "takdir-i İlahi", "doğanın fıtratı", "Doğal Afet" gibi görerek, önlem alınmasını engelleyen, ölümleri kaderimizmiş gibi gösteren anlayıştan kurtulmak; depremleri önlemenin mümkün olmadığını, ancak zararlarını ortadan kaldırmanın veya azaltmanın mümkün ve bizim elimizde olduğu anlayışını toplumsal bilince çıkarmak önem taşımaktadır."
En Çok Okunan Haberler