CHP lideri Özgür Özel: 'Bu millet Ekrem Başkanı sana telef ettirmez'
CHP lideri Özgür Özel: 'Bu millet Ekrem Başkanı sana telef ettirmez'
CHP lideri Özgür Özel, Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun serbest kalması talebiyle başlatılan mitinglerin dördüncüsünü Konya'da gerçekleştirdi. Özel, Konya'nın adalet, vicdan ve huzuruna sığınarak birlik mesajı verdi.
Haber Giriş Tarihi: 03.05.2025 23:19
Haber Güncellenme Tarihi: 03.05.2025 23:25
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.bursaport.com
CHP'nin Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun serbest bırakılması ve erken seçim talebiyle başlattığı ''Millet İradesine Sahip Çıkıyor'' mitinglerinin dördüncü adresi adresi Konya oldu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, mitingde yaptığı konuşmada şunları söyledi:
''İtmeyen, çeken Konya; kovmayan, çağıran Konya; uzak değil yakın tutan, bağrına basan Konya, sana geldik. Zalimin kibirinden sana sığındık. Kibirden, böbürlenmeden bıkan, yukarıdan bakanlara karşı milleti oy zamanı baş tacı yapıp sonra unutanlara karşı, yukarıdan milleti karınca gibi görenlere, o milletin yanına geldik. Karıncanın kardeşi olmaya geldik Konya. Bugün dostun evindeyiz. Adalet önünde düğmesi olmayan cübbesini ilikleyenlerle değil, Konya’nın vicdanıyla, hakka niyetiyle gelecek bu topraklara… Buna inanıyoruz. Konya’ya gideceğiz dediğimizde, Kılıçarslan Kent Meydanı’nı istediğimizde, şaşıranlar, uyaranlar oldu. Dediler ki 'Kılıçarslan mı?' Evet, dedik. 'Tayyip Bey bile artık kaçıyor oradan. Tayyip Bey İstasyon Meydanı’na kaçarken, Kılıçarslan’da miting mi olur?' dediler. 'Olur' dedik. Çünkü biz Konya’ya inanıyoruz. Bir büyük adaletsizlikten Konya’ya sığınıyoruz. Konya’nın vicdanına, Konya’nın huzuruna, Hazreti Mevlana’nın huzuruna gidiyoruz. 'Bağrına basar bizi' dedik Konya.
Konya’ya, İstanbul’dan, Başakşehir’den, geçen hafta Mersin’den, Yozgat’tan, Samsun’dan, Maltepe’den, Saraçhane’den selam getirdik. Yozgat’a gidince de, İstanbul’da Başakşehir’de toplanacağız deyince de, Konya’yı da özleyince de dediler ki, 'Oralar birilerinin kalesi, orada toplanılmaz, orada kalabalık olmaz'. Bir şeyde anlaşalım: Ben siyasette kimseyi yuhalatmıyorum. Belli ki yuhalamak istiyorsunuz, o zaman bir kişiyi yuhalayalım. Volkan Konak rahmetli olup da onun arkasından söven, sayan, Çatalca Müftüsü var ya, onu yuhalayın. Ölenin arkasından iyi konuşulur; beddua etmek, kötü konuşmak ona değil, kalanlara da ama en çok Yaradan’a saygısızlıktır. O yüzden sizden ricam: Bu meydanda o saygısızlığı yapan dışında, Yaradan’ın yarattığı kimseye, hiçbir siyasetçiye yuh çekmeyelim. Biz buraya kavgaya değil, biz buraya kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik.
"Kötülük yapana dahi biz dost elini uzatmaya, en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız"
Yıllarca 'Konya’da yüzde 7 oy da aldık, yüzde 9'da aldık, yüzde 11-12 aldık' dedik. 'Millet takdir etti' dedik, bir milletvekili çıkardık. Millet takdir etti, hiç belediye kazanamadık ama suçu hiç başkasına atmadık. Konyalı’ya çatmadık. Derdin, sorunun, kusurun kendimizde olduğunu bildik. 'Daha çok çalışacağız, mücadele edeceğiz, anlayacağız, kendimizi doğru anlatacağız' dedik. 31 Mart seçimlerinde Konya’da bir olan Tuzlukçu Belediyesinin yanına Akşehir’i eklerken, Seydişehir’i eklerken, bir gün Ereğli’yi eklerken, Cihanbeyli’yi eklerken, Konya’nın dört kapısında birer büyük ilçeyi alırken, artık adım adım Konya’da gönüllere girerken de kibre, kavgaya zerre kıymet vermedik.
Geçtiğimiz gün miting için gezen aracımıza birileri kötü söz söyleyip, önüne çıkıp olmayacak bir şey yapmışlar. Bunun telefonu geldi, il başkanımız aradı. Dedi ki, 'Asla büyütmeyin'. Oradan çok sayıda haber geldi. Hatta 'Şikayetçi bile olmayın' dedim. Ama bir yandan bu kentin şehremini, bu kenti 31 Mart’ta Konyalıların emanet ettiği Belediye Başkanı, tuttu dün, 'Haberler yalandır, CHP’nin uydurmasıdır, böyle bir şey yoktur' demeye geldi. Sonra çıktı ki iki kişi, elinde silahla, havaya ateş edip küfürlere de, olmadık bir iş yapmışlar. Bana sorarsanız, eğer başkaca kusurları, başkaca sabıkası yoksa o kişilerin biz buradan gittikten sonra serbest kalmasını isterim. Kimse kötü olsun istemem. Kötülük yapana dahi biz dost elini uzatmaya, en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız. Ama seçilmiş, Mevlana’nın türbesine, ailesine ev sahipliği yapan bir belediye başkanına, bizim görmezden geldiğimiz, duyurmadığımız, 'şikayetçi olmayalım' dediğimiz bir vakayı 'yalan' diye söylemek yakışmadı. Bunu da buradan açıkça ifade ediyorum.
"Tayyip Bey de kurduğu parti ile ilk yenilgiyi tadıyordu"
31 Mart seçimleri Konya’da büyük bir başarıyı yakalayamasak da kabuğumuzu kırdığımız, dört köşesinden, dört kapısından birer büyük kadim belediyeyi kazandığımız, önemli adımlar attığımız bir gün oldu. O gün, 47 yıldır olamadığımız bir şekilde ekranlara baktığımızda gördük ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi. Nüfusun yüzde 65’ine, ekonominin yüzde 80'ini yönetecektik. Bu büyük başarı, bizim 50 yıllık, 47 yıllık hasretimizi bitiren bu büyük başarı, Türkiye Cumhuriyeti’nde yerel seçimler tarihinin en büyük başarısı bize nasip olurken, Tayyip Bey de kurduğu parti ile ilk yenilgiyi, ilk kez ikinciliği tadıyordu. Orada herkes gözünü Cumhuriyet Halk Partisi’ne çevirdi. O akşam, seçim gecesi yaptığım ilk konuşmada hepiniz şahitsiniz ki kibir değil, tevazu göstereceğimizi; bunu bir zafer olarak değil, bir görev olarak algıladığımızı; milletin aslında Cumhuriyet Halk Partisi’ne belki de bir yatırım kredisi verdiğini, nasıl yöneteceğini görmek istediğini söyledim. 'Kornalara basmayalım, davullar çalmayalım, bize yapılanları yapmayalım, kimseyi rahatsız etmeyelim' dedim. Dedim ki, 'Bu seçimin kazananı, kaybedeni yoktur. Kazananı millettir, Türkiye Cumhuriyeti’dir, herkestir' dedim.
"Madem ki birinci partiydik, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik"
O gece şunu hatırladım: Tayyip Bey’den rövanş almamızı bekleyenler vardı. Çok da hak etmişti. Örneğin referandum günü, daha itirazlar sürerken, gevrek bir gülüş atıp 'Atı alan Üsküdar’ı geçti' demişti. Hâkimlerin önünü kesmiş, hem alay etmiş hem de yargıya istikamet vermişti. Daha son seçimde hatırlayın; seçimi kazanmışsın, evinin önüne otobüsü çekmişler, çıkıp da 'Bir kusur ettiysek affola' demek, güzel sözler kurmak, herkesi kucaklamak yerine rakibiyle alay eden, ona 'bay bay' diyen, onunla alay eden ve oradaki kitleyle birlikte rakibiyle alay eden bu üsluptan biz çok çekmiştik. Kimseye çektirmemeye, bize yapılanı kimseye etmemeye kararlıydık.
Ertesi gün seçilen 412 belediye başkanımızı Ankara’da topladığımızda onlara şunu söyledik: Sizin elinizde, sizin cebinizde, sizin çantanızda birer anahtar var. Bu anahtar ne şehrin anahtarıdır, ne belediyenin kapısının, kasasının anahtarıdır. Doğru, dürüst yönettiğinizde, çalışkan yönettiğinizde, yoksula, garibana sahip çıktığınızda, kentin ihtiyaçlarını gördüğünüzde, kimseyi ayırmadığınızda, kısaca halkçı belediyecilik yaptığınızda, o anahtar Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarının anahtarıdır.
Madem birinci parti olduk, artık hizmeti konuşmalıydık. Madem birinci parti olduk, bizden kavga, polemik değil, hizmet bekleniyordu. Madem birinci partiydik, artık emekli maaşını, açlık sınırının yarısındaki emekli maaşını, açlık sınırının altındaki asgari ücreti, Konyalı çiftçinin sulama sorununu, fiyat sorununu, maliyet sorunlarını konuşmalıydık. Madem ki birinci partiydik, gençlerin umutlarını artırmalıydık. Madem ki birinci partiydik, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik.
"İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan siyaset olmaz"
Böyle düşünerek yapılmayanı yaptık. Biz genel başkan seçildik, bir telefon almadık. Yeni yıl oldu, Cumhurbaşkanı herkesi aradı, bizi arayıp bir hatır sormadı. Seçimi kazandım, tebrik etmedi. Ama artık ikinci parti değildik; artık iktidar partisiydik. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak ilk bayramda bütün liderleri ve Recep Tayyip Erdoğan’ı aradım. Partinin üyelerine, seçmenine, makamın kendisine hürmeten Sayın Erdoğan’ı aradım, konuştum, randevulaştık. Makamına gittim, davet ettim, partimizde ağırladım.
Bunu soranlara, 'Ne yapıyorsunuz acaba?' diye soranlara 'normali budur' dedim. 'Normalleşme' dediler. 'Evet, normalleşmeliyiz' dedim. Şehit cenazesinde birbirinin elini sıkmayan iktidarla muhalefet olamaz. İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan siyaset olmaz. Birbirine hakaret eden, küfür eden genel başkanlar olmaz. Konya’da yok ki… Konya’da AK Parti’nin üyesi CHP’linin cenazesine koşturur, CHP’nin üyesi AK Partililerin iyi gününde, kötü gününde, komşusunun yanında durur. Bizim bu yaklaşımımız Türkiye’de çok konuşuldu ama en çok da Konya’da, Kayseri’de karşılık buldu. Bunun devam etmesi, hizmetlerin aksamaması, milletin birbiriyle kavga eden değil, birbiriyle hizmette yarışan bir iktidar-muhalefet ilişkisi görmesi milletin takdirini kazanıyordu.
"'Deprem belası gelmeden gel, el ele verelim' dedim"
Maalesef geçen zaman şöyle bir şey yaşattı. Geçen sene temmuzda Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyları yerel seçimde üstüne çıkınca, emanet denen oylar kalıcılaşınca, AK Parti yüzde 30’ların altına doğru yuvarlanınca dediler ki: 'Millet bu normalleşmeyi, bu kucaklaşmayı, bu kavgayı değil; hizmeti düşünen, birbiriyle polemik yerine hizmet üreten, günü geldiğinde önerilerde bulunan, ‘daha iyisi nasıl yapılır’ diye söyleyen muhalefet anlayışını takdir ediyor.'
Dün soruyor bana, 'Ey CHP Genel Başkanı, deprem için ne yaptın?.' Ben ana muhalefet lideriyim. Bütün belediyeleri kentsel dönüşüm için dirençli kentler için elbette talimatlandırdım. Üzerlerine düşen her şeyi yapıyorlar. Ama ben esas Erdoğan ile görüşmemde, 'Türkiye deprem ülkesi. İstanbul’u bir felaket bekliyor. Türkiye’nin alanında en iyisini Deprem Bakanı diye ata, depreme bakanlık kur. Dön, bizden bakan yardımcısı iste. Sırf bizden değil, MHP’den, DEM’den, Saadet’ten, Meclis’te grubu bulunan partilerden de al ve bu meseleyi siyasetin içinde değil, üstünde tartışalım. Hep birlikte güç birliği yapalım, çalışalım. Belediyeler bende, genel idare sende. Deprem belası gelmeden gel, el ele verelim' dedim. Notu aldılar, ses etmediler. Bir dahaki görüşmede, 'Ne oldu Deprem Bakanlığı?' dedim. Dönüp de bakmadılar. Ama şunu söylüyorum ama bu kasımda ama gelecek sene… Elbette gelecek o sandık ve elbette milletimiz takdir edecek. Cumhurbaşkanımız, Ekrem Başkan’ı seçecek.''
"Gençler diyor ki, 'Ceketi çıkar, kolları sıva.' Benim işim ceketi çıkarıp kolları sıvayacak olanı içerden çıkarmak, Ekrem Başkan'ı çıkartacağız. Ekrem Başkan, duyuyor musun? Konya'da yüz binler 'Ekrem Başkan' diye bağırıyor. O zaman bunun zamanı geldi. Şunu tekrar edelim, ey Erdoğan, adayımı bırak, sandığı getir. Adayım yanımda, sandığı önümde istiyorum. Ekrem Başkan, Cumhurbaşkanı olsun istiyorum. Alkışlar Ekrem Başkan'a. O da hücresinden Konya’yı alkışlıyor doya doya.
Ekrem Başkan Cumhurbaşkanı olduğunda elbette ondan hepimiz hizmet bekleyeceğiz, birçok şey isteyeceğiz. Benim isteyeceğim tek şey, Ekrem Başkandan isteyeceğim bir bakanlık var. O da Deprem Bakanlığı'dır. O bakanlığın yardımcılarının da tüm partilerden olmasıdır. Çünkü depremin siyaseti olmaz, şakası olmaz. Bu sadece bir örnek. 'Emekliye asgari ücret verin' dedim. 'Veremeyiz' dediler. 'Asgari ücreti 30 bin yapalım' dedik, 'Para yok' dediler. 'Gençlerin ümidini tüketmeyin, gençlerin kredilerine geçirecek kadar bir para yapın' dedik, 'Yapamayız' dediler. 'Barınma sorununu çözün' dedik, 'Kaynak yok' dediler. Ne zaman Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu öneren, uyaran ve tüm toplumu kucaklayan siyaseti AK Parti ile farkı açtı, 'Bu iş CHP’ye yarıyor' dediler. O günden sonra ilk iş, çoğunu AK Parti'den aldığımız belediyelerin SSK ve vergi borçlarını faizleriyle birlikte altı yıl, sekiz yıl, 10 yıl faiziyle birlikte bir kerede tahsil etmeye kalktılar. Belediyelere haciz yolladılar. Aşevlerinin bağışına, kent lokantalarına, kreşlere, anne kart uygulamasına, Mansur Başkan'ın sosyal projelerine, desteklerine engel olmak için ellerinden geleni yaptılar, yetmedi.
"O günün Saraçhane’nin o günkü mağduru, bugün olmuş Saraçhane’nin zalimi"
Konya'ya açık açık konuşmaya geldim, dertleşmeye geldim. Kendine oy verince baş tacı yaptığım milli iradeyi yok sayanları şikayete geldim, Konya'ya şikayete geldim. Geçmişte birçok tartışmalı kararı almış, sonra siyasete atılmış, bakan yardımcılığı yapmış birisini İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı yaptılar. Anayasa'ya açıkça aykırı. Hakimler, savcılar siyasete girerse geri dönemezler. Ama Cumhurbaşkanı eliyle Anayasa'yı ayaklar altında çiğneyerek İstanbul'a AK Partili bir siyasetçiyi Başsavcı yaptılar. O günden beri belediyeler, madden manen silkelendiği gibi hukuken de taciz altındadır, saldırı altındadır. Namuslu bir soruşturmaya kimsenin söyleyecek sözü yok. Hatırlayın, Tayyip Bey de dünya kadar suçlamayla; rüşvetten, irtikaptan, yolsuzluktan, Akbil’den, ondan bundan sorgulandı mı? Yargılandı mı? Suçlu bulundu mu? Ancak bir günden bir güne Tayyip Bey'in kapısına polis gönderildi mi? Bir günden bir güne gözaltına alınıp emniyete götürüldü mü? Orada tutuldu, sorgulandı mı? Yollanıp da tutuklanıp cezaevine kondu mu? Sadece ve sadece birinci kademe bitmiş, Yargıtay bitmiş, ceza kesinleşmiş; o durumda bile Tayyip Bey İBB’den çıktı, Saraçhane’de mitingini yaptı. Davulla, zurnayla cezaevine uğurlandı. Yanında kim yatacak, ona bile karar verdiler. Ama o günün Saraçhane’nin o günkü mağduru, bugün olmuş Saraçhane’nin zalimi. O gün kendine yapılmayanları, bugün rakibine yapanla karşı karşıyayız. Soruyorum Konya’ya, güzel Konya, adil Konya, yüreği temiz Konya, vicdanı yüksek Konya... Bu yapılanlar yakışır mı Ekrem Başkan'a, yakışır mı? Bu yapılanlar vicdan mı, insaf mı?
"Mahkemeyi yayınlayın TRT'den, görsün millet ne iftira ne gerçek"
Şimdi, o zamanlarda olmayan işler bugün her gün tekrarlanıyor. Eve gelme var, polisle götürme var, itibarsızlaştırma var, tutuklu yargılama var, aileyle, çocukla, eşle, kayınbiraderle uğraşma var. TRT’den, hepimizin vergileriyle ayakta olan TRT’den her gün yalan ve iftira var. Biraz önce yolda Mansur Başkan'ımızla konuştuk. Kendisi hukukçu. Hepimizin bildiği bir gerçeği bir kez daha hatırlatalım. Hazırlık soruşturması gizlidir. Ayrıca bu dosyada ekstradan gizlilik kararı da vardır. Ama gidip de bir TRT’yi, A Haber’i, CNN TÜRK’ü açarsanız her türlü yalan, her türlü iftira... Gizli olanı bırakın, dosyada olmayan dünya kadar yalan gerçekmiş gibi anlatılıyor. Buradan bir kez daha sesleniyorum, biz kendimize, adayımıza, başkanımıza, arkadaşlarımıza güveniyoruz. Eğer siz de savcınıza güveniyorsanız, onun gerçekten yargılama yaptığına güveniyorsanız, iddiaların iftira değil de gerçek olduğunu iddia ediyorsanız, hodri meydan. Mahkemeyi yayınlayın TRT'den, görsün millet ne iftira ne gerçek.
"Darbe her zaman kamuflajdan gelmez, bazen de böyle savcı cübbesiyle gelir''
İşte o AK Partili siyasetçiden savcı yapınca, 'hadi bakalım' deyip onu akıncılar gibi Ekrem Başkan’la savaşa yollayınca, 19 Mart darbesi geldi. 19 Mart, hem bir yıl önce İstanbul’un 16 milyona hizmet etsin diye seçtiği Belediye Başkanı'na darbedir hem de 23 Mart günü 15,5 milyon vatandaşımızın oylarıyla, hem de zorunlu olmadan, ellerinde bastonları ya da karnında bebesiyle sandığa koşturan 15,5 milyon vatandaşın adayı gösterdiği Cumhurbaşkanı adayımıza, milletimiz takdir ederse bir sonraki Cumhurbaşkanımıza darbe yapılmaya çalışılmaktadır. Her zaman darbeler askerden gelmez, bazen de böyle sivillerden gelir. Darbe her zaman kamuflajdan gelmez, bazen de böyle savcı cübbesiyle gelir. Darbenin her zaman bir karargahı vardır. Bugünkü darbenin karargahı Beştepe’dir, saraydır. Her darbenin silahları vardır. Maalesef bu darbenin silahı yalandır, iftiradır. Her silahın attığı kurşun yaralar. Ama devletin televizyonunun yaptığı bu haksızlık, bu ihanet unutulmaz. Yaralansak da acı duysak da gün gelince bunun hesabını soracağız TRT’yi yönetenlerden. Ancak elbette hukuk önünde, adil yargılanarak...
CHP’li birini savcı yaparak değil. En başarılı, en çalışkanların geldiği, siyasetin yargıdan elini eteğini çektiği, bugünkü gibi yargıya güvenin yüzde 20 değil, AK Parti geldiğinde olduğu gibi yüzde 80’leri bulduğu günlerde bu ülkeyi adil yöneteceğiz. Hesap verecekler de yargının önünde hesap verecekler. CHP’ye değil, yargıya hesap verecekler. Hatırlayalım, mübarek Ramazan gününde iftar sofrasında iken hepimiz; ben Ankara’da şehit aileleriyle, Ekrem Başkan bir ev iftarında, siz Konya’nın merkezinde ya da dört bir tarafında iftardayken, Ekrem Başkan’ın 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal ettiler. Ertesi sabah, evinin kapısına yüzlerce polis aracıyla, binlerce polisimizle dayandılar. Onu aldılar, içeriye koydular. O günlerde Tayyip Erdoğan şöyle söylüyordu, 'Bir ay geçsin, deliller ortaya çıksın, bunlar birbirlerinin ya da ailelerinin gözünün içine bakamayacak hale geldiler' Şimdi bir ay değil, bugün 45 gün verdiği sürenin üzerinden 15 gün geçti. Sayın Erdoğan, ben Konya’dayım, ben meydandayım, ben Kılıçaslan’dayım. Konyalıların gözünün içine bakıyorum. Gözünün içine bakıyorum. Peki, sen gerçekten senden korkmayan, Allah’tan korkan birinin gözünün içine bakıp 'Bu yapılanlar siyasi değildir, bu yapılanlar hukukidir' diyebiliyor musun? Sen sokağa çıkabiliyor musun, pazara gidebiliyor musun, Konya’ya gelip bu milletin hali nicedir sorabiliyor musun? İşte öyle bir noktadayız.
Gürtuna'nın sözlerini hatırlattı
Şimdi Konya’da bir şey yapacağız. Tayyip Bey’in gözünün içine bakıp, ondan değil Allah’tan korkan birinin şahitliğini, değerlendirmesini sizlerle paylaşacağım. Bu kişi, Tayyip Erdoğan belediye başkanıyken İstanbul’da Belediye Meclis üyesi. Tayyip Bey yargılanıp ceza alınca Saraçhane’de yanı başında, onu cezaevinden yollarken yanı başında. Ardından yerine bir belediye başkanı seçilecek çünkü mevcut başkan ceza almış, hapse gitmiş. Almamalıydı, gitmemeliydi. Üç aylığına hapse gitmiş. Yerine seçilen belediye başkanı Ali Müfit Gürtuna. Hatırlıyor musunuz? 1998’den 2004’e kadar altı yıl belediye yönetti. Bir yıl belediye meclisinden seçilerek, beş yıl İstanbullular tarafından seçilerek. Ali Müfit Bey bir açıklama yaptı. Diyor ki, 'Bu soruşturmaya millet ikna değil, tutuklama kararı doğru değil. Bugün yapılan iş, ‘Al onu gözaltına alın, nasılsa delil bulursunuz.’ denmiş, olmamış. 'Deliller sonradan bulunur, yola çıkalım denmiş ama bu iş yanlış olmuş' diyor. Burada Konya’da, Ali Müfit Gürtuna’nın nereden geldiği belli, siyasi kararı belli. Ancak bugünkü durumu; Tayyip Bey’in yerine gelen ve bir seferde İstanbullu'lar tarafından seçilen bu belediye başkanı, bütün her şeye bakıp da 'Bu iş yanlış olmuş' diyorsa, işte vicdan, işte insaf, işte ahlak Konya...
"Tayyip Bey’in bile dolduramayıp kaçtığı bu meydanda, Konya’nın vicdan sahibi bütün demokratları var"
Burada Konya’nın pırıl pırıl gençleri var. Bunları duyunca bağırıyorlar, seslerini duyurmak istiyorlar. Belki bu slogana sadece CHP’liler değil. Hiç şüphe yok ki il başkanım da bahsediyor, bu meydanda sadece CHP’liler yok. Artık Tayyip Bey’in bile dolduramayıp kaçtığı bu meydanda, Konya’nın vicdan sahibi bütün demokratları var. Sosyal demokratlarla muhafazakar demokratlar kol kola. Milliyetçi demokratlarla Kürt demokratlar yan yana. Burada her partiden, her görüşten, tüm Konya’dan vicdan sahibi güzel insanlar var ve gençler diyor ki, 'Hak, hukuk, adalet.' Buradan, 45 gün sonra, Ekrem Başkan hem ailesinin hem eşinin dostunun gözüne bakabilirken, meydanlar 100 binler, milyonlar olup ona destek olurken, bugün bu iftiraların altında kalıp da utanmayanlar var. Bakın bir anket yapıldı. Bu iddialara inananlar sadece yüzde 25. Dört kişiden biri. Dokuz ankette ortalama yüzde 26,5. En yüksek olanında yüzde 29, bilemedin yüzde 30. Milletin, 10 kişiden 2,5 kişinin, zorlarsan üç kişinin inanıp, gerisinin inanmadığı bu iddialardan öyle rezil iftiralar duyduk ki insan diyor ki: 'Bu nasıl terazi, kefesi yok; bu nasıl harman, mahsulü yok.'"
"Diyor ki, '560 milyar yolsuzluk var.' TRT'ye yazdı bunu, A Haber'e yazdı, CNN TÜRK'E yazdı. Gündüz gece onu konuşturdu. Çıktık, açıkladık, dedik ki bu ne? Büyük yalan. İBB'yi 6 yıldır yönetiyoruz. 6 yıllık bütçesinin toplamı 497 milyar. 560 milyar çaldılar diyorsun. Yüzde 70'i personel ücreti. Ücretler ödenmiş. Hiç asfaltı dökülmese, personele hiç maaş verilmezse, o kadar hizmet yapılmasa, bu kadar yardım yapılmazsa hepsi toplasan 497. Sen 560 milyar yazmışsın ekrana. Sustular, ama özür yok, tövbe yok, sustular. Diyor ki, İBB'nin bütçesinden bin 200 telefon aldılar, CHP delegelerine dağıttılar. bin 200 değil dedik, 120 değil, 12 değil. Bir tanesini ispat edin, hepimiz gereğini yapacağız dedik.
Özel'den Erdoğan'a "jammer" yanıtı: "Sen niye açıyorsan, Tayyip Bey, gelecek Cumhurbaşkanı da o yüzden açıyor kardeşim"
Sustular. Özür yok, tövbe yok. Ama at yalanı, dönüp sayalım inananı. Bir tane valiz çıkmış kameraya, bunu görmüş, diyor ki 'bunun içinde para var.' Üç gün, gece gündüz para var. Açtık valizi, içinden ne çıktı? Ali Müfit Gürtuna zamanında değil, ondan hemen sonraki yönetim zamanındaki alınmış jammerlar çıktı. AK Parti, büyükşehiri yönetirken jammerlı araç geziyor, ta ki biz alana kadar. İçinde jammer var dedik. Başladılar, jammer kullanmak doğru mu yanlış mı, onu tartışıyorlar gündüz gece. İki şey söyleyeceğim: Bir, neden jammer kullanıyor? Mevcut Cumhurbaşkanı neden jammer kullanıyorsa, gelecek Cumhurbaşkanı da o yüzden jammer kullanıyor. Kardeşim, bu memlekette senin etle tırnak oldukların seni dinlediler, jammer açtın. Şimdi bu memlekette anket yapıyorsun, yüzde yetmişi 'dinleniyorum' diyor. Köşede adam poğaça satıyor, 'Telefonum dinleniyor' diye WhatsApp'tan konuşuyor. Ekrem İmamoğlu’na neden jammer açıyorsun? Seni rahat rahat dinleyemiyorum diyor. Sen niye açıyorsan, Tayyip Bey, gelecek Cumhurbaşkanı da o yüzden açıyor kardeşim.
Bre yalancılar, bre iftiracılar, bre kul hakkı yiyenler. Allah'tan korkmazlar. Hani günlerce 'çantada para' diyordunuz, hani nerede para? Bu nasıl iftira! Rahmetli Kadir Topbaş'ın aldığı jammerı kullanıyor diye Ekrem Başkan’a hesap sormaya kalkanlara şunu söylüyorum: Siz, onun içerisinde jammer olduğunu bile bile, 3-4 gün bir yalanla bu millete attığınız iftira var ya, eninde sonunda Mahkeme-i Kübra’da sizin karşınıza çıkacak kardeşim, eninde sonunda.
"Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar''
Bugün Konya’ya geldik. Hazreti Mevlana’nın Konya’ya gelişinin 797. yılı. Huzura vardık, huzur bulduk. Ve Konya yolculuğundan önce, dün akşam Mesnevi’ye bakarken, bakın ne okuduk. Okuyana ne çok şey söylüyor, ne çok şey anlatıyor hepimize. Der ki Mevlana, Mesnevi’de: 'Kendine yapılmasını istemediğin şeyi kardeşine nasıl yapıyorsun? Sen bunu bilmiyor musun ki benim için kuyu kazıyorsun? Ama kazdığın kuyuya en sonunda sen düşeceksin.' Ben buradan Sayın Erdoğan’a şunu hatırlatıyorum: Kuyu kazma ki kazdığın kuyuya düşmeyesin. Nasıl ki eskiden Ergenekon, Balyoz dediler, dedik ayıptır, iftiradır, kumpastır. Ben kitap yazdım 'Balyoz Kumpası' diye. O günlerde o savcıya kendi arabasını veriyordu. 'O değil savcı, bunun savcısı benim' diyordu. Ne zaman ki gerçekler ortaya çıktı, bizim kitabın adını kullandı. Ama ne hakkımızı teslim etti, ne telif hakkına saygı duydu. Dedi ki: 'Milli ordumuza kumpas kurmuşlar.' Dedi ki: 'Aldatıldım, milletim ve Rabbim beni affetsin.' O gün yaptığından af görmesi için, bugün ıslah olmuş olması, bundan caymış olması lazım. O gün Zekeriya Öz vardı, bugün Akın Gürlek var. O gün yalancı şahitler vardı, bugün yine var. O gün gizli tanıklar vardı, bugün yine var. Ama bir de şunu söyleyeyim ki, o gün olduğu gibi. Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar. O kazdığın çukura sen düşersin. Bu millet bu sefer seni kurtarmaz ondan.
"Polis, kendisine kim sahip çıkıyor onu da biliyor, kim eziyet ediyor onu da biliyor"
Bu güzelim meydana gelin diye, burada güvenle toplanın diye emniyet mensuplarımız üstün gayret gösterdiler. Bu polis kardeşlerimden bir tanesinin sanki bu otobüs ezmiş gibi, yalandan bir görüntü yayınlıyorlar. Dosyadan görüntüyü istedik, vermemek için kaçıyorlar. Emniyetten görüntüyü istedik, bizden aldılar. Savcılıkta diyorlar. Arabanın gerçek görüntülerinde, polis kardeşimize hiçbir şey olmadığı ortada. Ama gündüz gece bir yalanı büyütüyorlar. Buradan şunu söylüyorum. Bir gün cesaretin varsa, bir gün polis lojmanlarının olduğu yerde sandık sonuçlarına birlikte bakacağız. O sandık gelecek, sonucu birlikte göreceğiz. Devletin polisi, kaskını yastık yapıp uyuyor. 12 saat çalıştırıp, 12 saatte 'dinlen, geri gel' diyorsun. Fazla mesai yapıyor, bir kuruş fazla vermiyorsun. Karnı acıkıyor, kumanyayı geciktiriyorsun. Hep aynı kumanya ile, kuru ekmekle, yarım ekmekle, ayranla öğün geçiştiriyorsun. Bu polis, kendisine kim sahip çıkıyor onu da biliyor, kim eziyet ediyor onu da biliyor.
"Barikatı yıkanların da polislerin de alnından öpüyorum"
Polisimizin de alnından öpüyorum, tüm parti emekçilerimizin de alnından öpüyorum. Sen, utanmadan, hem de ders almadan İstanbul’da yasakladın. Saraçhane’de milyonlar toplandık. Çağlayan’a bir milyon 200 bin kişi gitti. Vapur yok, metro yok, otobüs yok, köprüleri kaldırmışsın. 1 milyon 200 bin kişi gitmiş. 81 ilde sokaklarda olmuş, taşmış. Konya’da cesaret her türlü, korkuyor, açmış. Onun üstüne 23 Nisan geliyor. Atatürk’ün kurduğu parti, Atatürk’ün açtığı Birinci Meclis’ten, Atatürk’ün kabrine yürüyecek. 'Burada toplanamazsın, buradan yürüyemezsin' diyor. Orada toplanacağımız, yürüyeceğimiz belli. Yürürken diyoruz ki, polisleri sakının. Ama önünüzde barikat varsa, onları da yıkın, açın. Onu yıkanların da alnından öpüyorum, polislerin de alnından öpüyorum.
"Telef lafını artık bırak"
Televizyonlar bu anketler yüzde 25 çıkınca, yani bu kadar yalan, bu kadar iftira, bu kadar televizyon. Sayın Erdoğan'ın atadığı dolma kalemi mürekkebinden mürekkep bakanlar var ya, sekreterler… Bu sistem sekreterleri: İçişleri sekreteri, Dışişleri sekreteri… Koşturuyorlar televizyonlara, anlatmaya çalışıyorlar: 'Efendim, yapılan bu iş hukukidir, yargılama bağımsızdır, bizimle ilgisi yoktur.' Tam bunlar bunu söylerken ne oldu biliyor musunuz? Allah şaşırttı ve çıktı dedi ki 'Bakalım cumhurbaşkanlığı yolunda daha kaç CHP'li telef olacak?' Allah'ın adamı, 'telef' lafını artık bırak. İnsanlar için kullanılmasın diyor hayvanseverler. '50 tane hayvanımızı kaybettik, hayatını kaybetti deyin, telef oldu demeyin' diyor. O, Ekrem Başkanı telef ettim, gerekirse Özgür’ü de ederim, karşıma kim çıkacaksa hepsini telef ederim diyor. Ben olacağı söyleyeyim. Bir kere bütün Konyalılardan, bilhassa bariyerlerin dışarısında belki parti üyesi olmayan, hiç oy vermeyen ama bugün bize kulak veren güzel insanların huzurunda diyorum: Bu 'telef', 'itlaf' aynı kökten gelen kelimeler. İnsana söylenmesi ayıplı, asla söylemeyiz, ağzımız varmaz birilerini telef etmeye. Yani yok yere öldürmek, boşu boşuna ölmek… Bu manaları da geliyor. Şu kadarını söyleyeyim: Bu millet büyüktür. Bu millet Ekrem Başkanı sana telef ettirmez ama taltif eder, senin yerine Cumhurbaşkanı eder onu.
"Aynı anda kendini hem ihbar ediyor hem de itiraf ediyor"
Dün değil, evvelsi gün Ekrem Başkanın yanındaydım. Perşembe günü, saat 15.16 suları… Tam da bu lafı etmiş, birkaç gün olmuş. Girdim, 'Duydun mu Başkan?' dedim. 'Duydum, ben utandım' dedi. Dedim ki, 'Böyle laf olmaz, ne yapıyor bu?' Dedi ki: 'Aynı anda hem kendini ihbar ediyor hem de itiraf ediyor.' Artık hiçbirimizin bu dosyanın siyasi olduğuna, savcısının siyasi olduğuna, talimatı Erdoğan’dan aldığına ve bu meselenin bir sonraki Cumhurbaşkanına, Cumhurbaşkanı adayımıza darbe olduğuna dair hiçbir şüphesi yok artık. Şimdi, miting meydanının içindeki kimse elini kaldırmasın. Dışarıdan izleyenlere sesleniyorum: Dışarıdan izleyenler. Bu yargılama hukuki ise hiçbir şey yapmayın. İnanmıyorsanız, darbe ise bu kardeşinize el sallayın. Çekin bakalım Konya’nın vicdanını.''
CHP'lilere eleştiri...
Özel, miting alanının dışından kendisine el sallayanları da göstererek, Konya CHP il örgütünden yöneticileri eleştirdi. Özel, mitingi ses aracının yanından takip eden il ve ilçe yöneticilerine, ''Madem bu kalabalığa karışmazsın, 6 ay buradaki kimseye randevu yok. Sanki para alıyoruz, gelmiş biletsiz buradan izliyor. Birinizi almayacağım yanıma hepinizi gördüm'' diye seslendi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu'nun ''küçücük bir zindanda gönlünün yedi kat yukarıda olduğunu'' belirterek, ''Çünkü neden? İçi rahat, kendinden emin. Sizin ona sahip çıkmanızdan da çok memnun. Ama biri var, sarayda oturuyor ama yerin yedi kat dibinde gibi davranıyor. Çünkü biliyor, kul hakkı yiyor, iftira ediyor, günaha giriyor" dedi.
''Erdoğan bu hafta İtalya'ya gitti Meloni ile görüştü. Meloni kendisine özel olarak teşekkür etti. Dedi ki Meloni ,'Sığınmacıları Türkiye'de tuttuğu için Erdoğan'a teşekkür ediyorum.Türkiye olmasa Suriyeli sığınmacılar, Avrupa'yı istila edecekti'. Konya'dan Erdoğan'a sesleniyorum. Sana Meloni'nin teşekkür etmesi değil Konyalıların teşekkür etmesi lazım. Niye o teşekkür ediyor? Sen işini iyi yapsan Meloni'den değil, Konyalılardan teşekkür alırsın. Dünya kadar sığınmacı buraya geldi.
Donald Trump diyor ki, 'Gazze'yi boşaltacağım, Filistinleri etraftaki 4-5 ülkeye dağıtacağım, buraya Las Vegas yapacağım'. Gazze'yi, Filistinlilerden alacakmış. Trump öyle deli numarası yapıyor ama Gazze'nin önünde Avrupa'ya yetecek 100 yıllık hidrokarbon var, doğal gaz var. Onun peşinde koşuyor Trump. Bunu bilelim. Trump öyle, 'deli, deli konuşuyor' demeyelim. Trump, Filistin'in önündeki doğal gaza göz dikti. Netanyahu ile birlikte oraya çökecekler' diyelim. Filistin davası rahmetli Ecevit'ten beri, Yaser Arafat ile olan muhabbetten bizim davamızdır.
"Kıbrıs'ı kurtaran sağda Erbakan, solda Ecevit, bugün Kıbrıs'ı satan Recep Tayyip Erdoğan"
Ecevit'i anınca Konya'da, Necmettin Erbakan'ı anmamak olmaz. 1974'te Kıbrıs işgaldedir. EOKA çeteleri Kıbrıs'ta cinayetler işlemektedir. Her gün Kıbrıs'ta kan dökülmekte, zulüm olmaktadır. Bir anne üç çocuğunu kesilmiş halde küvette bulmaktadır. Başka bir çocuk, 'anne bize de mi gelecekler?' dediğinde, annesi ona, 'merak etme kızım, onlardan önce bizimkiler gelecek' diyor. Ve işte 1974 Temmuz'unda O çeteler gelip de bu kızı da kesmesin diye, İngiltere olmaz dedikçe, Amerika 'sakın ha' dedikçe, bütün dünya, 'sizin karşınızdayız, operasyon yaptırtmayız' dedikçe Dışişleri Bakanı aralarında anlaştıkları, 'Ayşe tatile çıksın' parolasını söylüyor. O kız bir bakıyor yukarıdan yağmur gibi Mehmetçik yağıyor. Paraşüt indirme tugayı, canım Kıbrıs'ın üstüne yağmur gibi yağıyor. O kız dönüp ne diyor biliyor musun annesine? 'Anne, bizimkiler' diyor, O gün Kıbrıs'ı kurtaran sağda Erbakan, solda Ecevit. Bugün Kıbrıs'ı satan Recep Tayyip Erdoğan. Bugün gitmiş Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yapmıış açılışını yapıyor. Kıbrıs'a da kendince akıl veriyor, güya bir taraftan da ayar veriyor Kardeşim biz Türki Cumhuriyetler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanısın diye beklerken, bunun için çalışırken, bunun için didinirken Türki Cumhuriyetler, Güney Kıbrıs'ı tanıyor, Türkiye'yi işgalci sayıyor Bu Erdoğan da Trump'tan korkusuna sustukça susuyor. Yazıklar olsun bu işe. Bu yüzden Konya'ya geldi arkadaşlarımız 4-5 gündür Konya'dalar. Sokakta geziyorlar. Cami avlusunda da sohbet ediyorlar, kır kahvesine gidiyorlar, parkta oturan amcanın da yanında oturuyorlar. Diyorlar ki 'Özgür Özel geliyor, gider dinler misin?' Kimi diyor, 'giderim'. Kimi diyor, 'televizyondan izlerim'. Kimi diyor, 'gidemem'. 'Ne konuşsun?' diye sorulunca, 'Özgür Bey Filistin'i konuşsun, Kıbrıs'ı konuşsun' diyorlar. Bu Konya'nın duygusuyla duygulanmayanlar artık evlerinde otursun.
Ekrem Başkan ve arkadaşlarımızın içeri atılması bir sebepten yapıldı. Tayyip Erdoğan'ın bundan önce atadığı dört kişiyi biri Beylikdüzü'nde, iki kez Binali Bey'i, bir kez de Murat Kurumu her seferinde farkı arttırarak yendiği için ve bir milyonun üzerinde fark ile yine İstanbul'u kazandığı için Tayyip Erdoğan için büyük tehlike Ekrem İmamoğlu olduğu için bu operasyon yapıldı. Peki bedelini kim ödüyor? Ekrem Bey yatarak ödüyor. Ama içeride çalışıyor, didiniyor, hazırlanıyor. Aileleri ödüyor, çoluk çocukları ödüyor Ama esas bedeli bu ülkedeki herkes ödüyor Tam 55 milyar dolar sattılar şu ana kadar. Ne için? Ekrem Başkan'ı içeride tutmanın bedeli 2.2 trilyon demek. Dün Konya'da yeni doğan çocuğu da, Bugün 104 yaşında Konya'da evinde oturan amcayı da hepimize, 86 milyona bölüşürsek kişi başı 25 bin lira para yapıyor. Asgari ücretten daha fazla. Yani hepimizin cebinden bir asgari ücretten fazlasını aldılar. Sırf bu korku için harcadılar. Bu paranın sadece onda biriyle bütün emeklilere 30 bin lira maaş verebilirdik. Yani en düşük emekli maaşını 30 bin lira yapardık. Bu paranın yarısıyla Türkiye'deki bütün çiftçilerin bankalara olan borçlarını ve faizlerini kapatırdık. Yani 2.2 trilyonun 1 trilyonu bütün borçları silmeyi yeterdi. Daha önce atanmayan 64 bin öğretmen vardı. Tayyip Bey, Bülent Ecevit'e çatardı, 'madem atamayacaksın, neden okuttun be adam? diye. Bugün bir milyon atanmayan öğretmen var. 'Madem atamayacaksın, niye okuttun be adam?.' Bu parayla bir milyon öğretmeni atar, 3 yıllık maaşını da peşin olarak yatırabilirdik. Bu kadar büyük bir para sadece koltukta kalmak için, rakibini elemek için, kendi ifadesiyle telef etmek için harcadığı bir paradır. Ama bu paranın da hesabı sorulur. O civan, yiğit, mert adam da günü gelir Cumhurbaşkanlığı koltuğuna da oturur.
"Konya'da su ne kadar? 32 lira, Manisa'da ne kadar? 20 lira"
Konya yıllarca AK Parti'ye Erdoğan'a oy verdi. Bunlar oy aldıkları şehirleri kendi kaleleri bildiler. Ayıptır söylemesi çantada keklik bildiler. O yüzden Konya'nın sorunlarını çözmek yerine, 'nasılsa Konya bizden' diyip Konya ile pek fazla ilgilenmediler. Bu sorunların en başında Konya'nın su sorunu geliyor. Kentlerin birbirine benzer sorunları var. Bu iktidar değişmeden çözülmeyecek. Yoksulluk, işsizlik, gençlerin gelecek kaygısı. Ama bir de şehirlerin kendine özgü sorunları var. Bu iktidar değişmezse Konya'da bu sorunlar kesinlikle çözülmeyecek. Örneğin bu susuzluğa karşı ben milletvekillerimizden dinliyorum. Meclis'te konuşmalar yapıyor. 'Mavi tünel, Konya Ovası projesi vardı' diyor. Erdoğan, 'Konya'nın 50 yıllık su ihtiyacını çözdük' diyor. Konya'nın yıllık su ihtiyacı 6.5 milyar metre küp, 4.3 milyar metre küp su dışarıdan sağlanıyor. Geri kalan 2.2 milyar metre küp su mecburen yer altından çekiliyor. Yer altından çekilince AK Parti geldiğinde Konya'da 100 tane obruk yoktu. Şimdi 3 bin tane obruk oluştu. AK Parti geldiğinde 18 metreden, 30 metreden, 50 metreden çıkan su, şimdi 500 metreden, 600 metreden derin kuyu sondajları ile zor çıkıyor. Dünya kadar masraf ediliyor. Ve bu sorunları Konyalı çiftçiyi perişan ediyor. Buğdayın maliyet masrafları ortada. Ve maalesef Türkiye Konya'daki buğday üreticisine vermesi gereken desteğin beşte birini bile vermezken yurt dışından bu da ithal ediyor. Daha dün Bu AK Parti'nin yöneticilerinin aklı yerinde olsa bu işi yapmaz. Hele hele ben Konya'ya gelmeden bir gün önce yapmaz. Daha dün bir milyon ton Mısır ithalatı için gümrük vergisini sıfırladılar. O parayı Konya'nın çiftçisine verecek olsalar yüzler gülecek. Ama şimdi bir tane yandaşın yüzü gülecek. Bu kadar adam aç gezecek, borcunu ödeyemeyecek. Yazıklar olsun.
Tayyip Bey güzel bir orta yapmış. Ortayı değerlendirmek lazım. Gerçekten Tayyip Erdoğan'ın etrafında konuşmalarına kim yardım ediyorsa, bu aklı kim verdiyse böyle bir dostu varsa daha düşmana ihtiyaç yok. Dün çıkmış demiş ki, 'Cumhuriyet Halk Partili belediyeler güya suyu ucuz satacaktı, zam yapıyorlar'. Neden? Normalde elektrik maliyeti ortada, otomatikman enflasyon yüzde 80 iken suya tabii ki mecburen zam yapıyor herkes. Konya Büyükşehir suya zam yapma işini otomatiğe bağlamak için hakikaten yemin etse başı ağrımaz. Çünkü şöyle bir karar var. Üç ayda bir su kendi kendine yılda dört kez zamanıyor. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı zam yapmıyor. Karar almış. Üç ayda bir su kendi kendine zamlanıyor. Konya'da su ne kadar? 32 lira, Manisa'da ne kadar? 20 lira. Manisa Büyükşehir CHP'li 20 lira, Konya Büyükşehir AK Partili 32 lira. Erdoğan da diyor ki, 'CHP'li belediyeler suyu pahalıya satıyor'. Konyalılar Tayyip Bey'in adayına oy verdiniz bir yıl önce 32 lirası Manisa'lılar benim adaya oy verdi 20 lira. Bir dahaki sefere sizi de bekleriz. Ayrıca Manisa'da suyun ilk iki tonu da bir lira. Fakir, fukara, garibanın insani kullanım ihtiyacı için gereken sudan hiç para almayacaktı. Sayıştay ceza yazıyormuş. Tenkit yazıyormuş diye bir lira. Bunu inşallah bir dahaki yerel seçimde anlatacağız. Uygun gördüğünüz bir CHP'liye Konya Büyükşehir Belediye Başkanı yapacağız.
"Dolmaz denilen meydan doldu"
Buradan Erdoğan'a sesleniyorum. Ben Konya'ya geldim. Yüz binler ile buluştuk. Dolmaz denilen meydan doldu. Büyük bir ev sahipliği oldu. Ömrümüz boyunca, unutmayacağımız bir günün sonunda, Konya'dan büyük umutlar ile, adayımıza selamlar ile, Konya'dan adalete olan inancımız mahkemelerde tükenirken, Konya meydanında yeniden yeşererek geleceğe umutla bakarak ayrılıyoruz. Erdoğan'a 'karşıma kim aday olursa telef ederim ' diye meydan okuyan, kendini ele veren, ihbar eden, bugüne kadar yaptığı suçu itiraf eden Erdoğan'a, Mevlana'nın... Mesnevi'si ile sesleniyorum, 'Ey varlığa, ikbale erişen kişi aklını başına al da, bu gelen kudretin, kuvvetin geçici olduğunu bil. Zenginliğine , bulunduğun mevkiye sevinme. Sen de sıraya bağlısın. Sıran gelince gideceksin. Yerine başkası geçecek'. Mevlana'yı okuyana, Mesnevi'yi okuyana, okumak yetmez anlayana, daha ne anlatsın Mevlana? Allah akıl fikir vere de Akın Gürlek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Mevlana'ya soruşturma başlatmasa, Tayyip Erdoğan'a karşı bir başka adayı destekleme suçundan...
"13 milyon 700 bin imzaya ulaştık"
Ben buradan her birinize imza kampanyasında imza atan o ellerin bir görevi var. Birer imza zarfı alacağız, konunun komşunun kapısını çalacağız. En az yirmi beş tane ama genel başkan olarak talebimdir, kırmazsanız inşallah; Dört sayfa, yüz tane benim için imza toplayacaksınız. İlçe başkanlıkları, il başkanlıkları, AVM önleri, kent meydanlarında imza topluyoruz. internetten yazdırmak, mail atmak, fotoğraf çekmek mümkün. İmza kampanyasına dahil olmak için CHP'li olmaya veya Ekrem İmamoğlu'na oy vermeye karar vermiş olmaya da gerek yok. Bu kampanya İmamoğlu'na özgürlük hakkının yerine gelmesi ve ayrıca içerideki siyasi tutsakların çıkıp, bir an önce seçim sandığının önümüze gelmesi için bir kampanyadır. Şu ana kadar imzada hedeflediğimiz sayının neredeyse yarısına ulaştık. 13 milyon 700 bin imzaya ulaştık. Emin adımlarla yürüyoruz. Ey Erdoğan adayımı bırak sandığı getir, adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum. Konya'nın cesur insanlarına, adil insanlarına Konya'nın bütün demokratlarına burada bizi yalnız bırakmayan tüm siyasi partilere Sosyal demokratlara, muhafazakar demokratlara, milliyetçi demokratlara, liberal demokratlara, sosyalist demokratlara, Kürt demokratlara, her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Elbette biliyoruz ki kurtuluş yok. Tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz."
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
CHP lideri Özgür Özel: 'Bu millet Ekrem Başkanı sana telef ettirmez'
CHP lideri Özgür Özel, Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun serbest kalması talebiyle başlatılan mitinglerin dördüncüsünü Konya'da gerçekleştirdi. Özel, Konya'nın adalet, vicdan ve huzuruna sığınarak birlik mesajı verdi.
CHP'nin Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun serbest bırakılması ve erken seçim talebiyle başlattığı ''Millet İradesine Sahip Çıkıyor'' mitinglerinin dördüncü adresi adresi Konya oldu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, mitingde yaptığı konuşmada şunları söyledi:
''İtmeyen, çeken Konya; kovmayan, çağıran Konya; uzak değil yakın tutan, bağrına basan Konya, sana geldik. Zalimin kibirinden sana sığındık. Kibirden, böbürlenmeden bıkan, yukarıdan bakanlara karşı milleti oy zamanı baş tacı yapıp sonra unutanlara karşı, yukarıdan milleti karınca gibi görenlere, o milletin yanına geldik. Karıncanın kardeşi olmaya geldik Konya. Bugün dostun evindeyiz. Adalet önünde düğmesi olmayan cübbesini ilikleyenlerle değil, Konya’nın vicdanıyla, hakka niyetiyle gelecek bu topraklara… Buna inanıyoruz. Konya’ya gideceğiz dediğimizde, Kılıçarslan Kent Meydanı’nı istediğimizde, şaşıranlar, uyaranlar oldu. Dediler ki 'Kılıçarslan mı?' Evet, dedik. 'Tayyip Bey bile artık kaçıyor oradan. Tayyip Bey İstasyon Meydanı’na kaçarken, Kılıçarslan’da miting mi olur?' dediler. 'Olur' dedik. Çünkü biz Konya’ya inanıyoruz. Bir büyük adaletsizlikten Konya’ya sığınıyoruz. Konya’nın vicdanına, Konya’nın huzuruna, Hazreti Mevlana’nın huzuruna gidiyoruz. 'Bağrına basar bizi' dedik Konya.
Konya’ya, İstanbul’dan, Başakşehir’den, geçen hafta Mersin’den, Yozgat’tan, Samsun’dan, Maltepe’den, Saraçhane’den selam getirdik. Yozgat’a gidince de, İstanbul’da Başakşehir’de toplanacağız deyince de, Konya’yı da özleyince de dediler ki, 'Oralar birilerinin kalesi, orada toplanılmaz, orada kalabalık olmaz'. Bir şeyde anlaşalım: Ben siyasette kimseyi yuhalatmıyorum. Belli ki yuhalamak istiyorsunuz, o zaman bir kişiyi yuhalayalım. Volkan Konak rahmetli olup da onun arkasından söven, sayan, Çatalca Müftüsü var ya, onu yuhalayın. Ölenin arkasından iyi konuşulur; beddua etmek, kötü konuşmak ona değil, kalanlara da ama en çok Yaradan’a saygısızlıktır. O yüzden sizden ricam: Bu meydanda o saygısızlığı yapan dışında, Yaradan’ın yarattığı kimseye, hiçbir siyasetçiye yuh çekmeyelim. Biz buraya kavgaya değil, biz buraya kucaklaşmaya, helalleşmeye geldik.
"Kötülük yapana dahi biz dost elini uzatmaya, en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız"
Yıllarca 'Konya’da yüzde 7 oy da aldık, yüzde 9'da aldık, yüzde 11-12 aldık' dedik. 'Millet takdir etti' dedik, bir milletvekili çıkardık. Millet takdir etti, hiç belediye kazanamadık ama suçu hiç başkasına atmadık. Konyalı’ya çatmadık. Derdin, sorunun, kusurun kendimizde olduğunu bildik. 'Daha çok çalışacağız, mücadele edeceğiz, anlayacağız, kendimizi doğru anlatacağız' dedik. 31 Mart seçimlerinde Konya’da bir olan Tuzlukçu Belediyesinin yanına Akşehir’i eklerken, Seydişehir’i eklerken, bir gün Ereğli’yi eklerken, Cihanbeyli’yi eklerken, Konya’nın dört kapısında birer büyük ilçeyi alırken, artık adım adım Konya’da gönüllere girerken de kibre, kavgaya zerre kıymet vermedik.
Geçtiğimiz gün miting için gezen aracımıza birileri kötü söz söyleyip, önüne çıkıp olmayacak bir şey yapmışlar. Bunun telefonu geldi, il başkanımız aradı. Dedi ki, 'Asla büyütmeyin'. Oradan çok sayıda haber geldi. Hatta 'Şikayetçi bile olmayın' dedim. Ama bir yandan bu kentin şehremini, bu kenti 31 Mart’ta Konyalıların emanet ettiği Belediye Başkanı, tuttu dün, 'Haberler yalandır, CHP’nin uydurmasıdır, böyle bir şey yoktur' demeye geldi. Sonra çıktı ki iki kişi, elinde silahla, havaya ateş edip küfürlere de, olmadık bir iş yapmışlar. Bana sorarsanız, eğer başkaca kusurları, başkaca sabıkası yoksa o kişilerin biz buradan gittikten sonra serbest kalmasını isterim. Kimse kötü olsun istemem. Kötülük yapana dahi biz dost elini uzatmaya, en fenasına bile dost elini uzatmaya hazırız. Ama seçilmiş, Mevlana’nın türbesine, ailesine ev sahipliği yapan bir belediye başkanına, bizim görmezden geldiğimiz, duyurmadığımız, 'şikayetçi olmayalım' dediğimiz bir vakayı 'yalan' diye söylemek yakışmadı. Bunu da buradan açıkça ifade ediyorum.
"Tayyip Bey de kurduğu parti ile ilk yenilgiyi tadıyordu"
31 Mart seçimleri Konya’da büyük bir başarıyı yakalayamasak da kabuğumuzu kırdığımız, dört köşesinden, dört kapısından birer büyük kadim belediyeyi kazandığımız, önemli adımlar attığımız bir gün oldu. O gün, 47 yıldır olamadığımız bir şekilde ekranlara baktığımızda gördük ki Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi. Nüfusun yüzde 65’ine, ekonominin yüzde 80'ini yönetecektik. Bu büyük başarı, bizim 50 yıllık, 47 yıllık hasretimizi bitiren bu büyük başarı, Türkiye Cumhuriyeti’nde yerel seçimler tarihinin en büyük başarısı bize nasip olurken, Tayyip Bey de kurduğu parti ile ilk yenilgiyi, ilk kez ikinciliği tadıyordu. Orada herkes gözünü Cumhuriyet Halk Partisi’ne çevirdi. O akşam, seçim gecesi yaptığım ilk konuşmada hepiniz şahitsiniz ki kibir değil, tevazu göstereceğimizi; bunu bir zafer olarak değil, bir görev olarak algıladığımızı; milletin aslında Cumhuriyet Halk Partisi’ne belki de bir yatırım kredisi verdiğini, nasıl yöneteceğini görmek istediğini söyledim. 'Kornalara basmayalım, davullar çalmayalım, bize yapılanları yapmayalım, kimseyi rahatsız etmeyelim' dedim. Dedim ki, 'Bu seçimin kazananı, kaybedeni yoktur. Kazananı millettir, Türkiye Cumhuriyeti’dir, herkestir' dedim.
"Madem ki birinci partiydik, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik"
O gece şunu hatırladım: Tayyip Bey’den rövanş almamızı bekleyenler vardı. Çok da hak etmişti. Örneğin referandum günü, daha itirazlar sürerken, gevrek bir gülüş atıp 'Atı alan Üsküdar’ı geçti' demişti. Hâkimlerin önünü kesmiş, hem alay etmiş hem de yargıya istikamet vermişti. Daha son seçimde hatırlayın; seçimi kazanmışsın, evinin önüne otobüsü çekmişler, çıkıp da 'Bir kusur ettiysek affola' demek, güzel sözler kurmak, herkesi kucaklamak yerine rakibiyle alay eden, ona 'bay bay' diyen, onunla alay eden ve oradaki kitleyle birlikte rakibiyle alay eden bu üsluptan biz çok çekmiştik. Kimseye çektirmemeye, bize yapılanı kimseye etmemeye kararlıydık.
Ertesi gün seçilen 412 belediye başkanımızı Ankara’da topladığımızda onlara şunu söyledik: Sizin elinizde, sizin cebinizde, sizin çantanızda birer anahtar var. Bu anahtar ne şehrin anahtarıdır, ne belediyenin kapısının, kasasının anahtarıdır. Doğru, dürüst yönettiğinizde, çalışkan yönettiğinizde, yoksula, garibana sahip çıktığınızda, kentin ihtiyaçlarını gördüğünüzde, kimseyi ayırmadığınızda, kısaca halkçı belediyecilik yaptığınızda, o anahtar Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarının anahtarıdır.
Madem birinci parti olduk, artık hizmeti konuşmalıydık. Madem birinci parti olduk, bizden kavga, polemik değil, hizmet bekleniyordu. Madem birinci partiydik, artık emekli maaşını, açlık sınırının yarısındaki emekli maaşını, açlık sınırının altındaki asgari ücreti, Konyalı çiftçinin sulama sorununu, fiyat sorununu, maliyet sorunlarını konuşmalıydık. Madem ki birinci partiydik, gençlerin umutlarını artırmalıydık. Madem ki birinci partiydik, emekliyi, emekçiyi, çiftçiyi, esnafı, gençleri biz düşünmeliydik.
"İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan siyaset olmaz"
Böyle düşünerek yapılmayanı yaptık. Biz genel başkan seçildik, bir telefon almadık. Yeni yıl oldu, Cumhurbaşkanı herkesi aradı, bizi arayıp bir hatır sormadı. Seçimi kazandım, tebrik etmedi. Ama artık ikinci parti değildik; artık iktidar partisiydik. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı olarak ilk bayramda bütün liderleri ve Recep Tayyip Erdoğan’ı aradım. Partinin üyelerine, seçmenine, makamın kendisine hürmeten Sayın Erdoğan’ı aradım, konuştum, randevulaştık. Makamına gittim, davet ettim, partimizde ağırladım.
Bunu soranlara, 'Ne yapıyorsunuz acaba?' diye soranlara 'normali budur' dedim. 'Normalleşme' dediler. 'Evet, normalleşmeliyiz' dedim. Şehit cenazesinde birbirinin elini sıkmayan iktidarla muhalefet olamaz. İyi günü, kötü günü birlikte karşılamayan siyaset olmaz. Birbirine hakaret eden, küfür eden genel başkanlar olmaz. Konya’da yok ki… Konya’da AK Parti’nin üyesi CHP’linin cenazesine koşturur, CHP’nin üyesi AK Partililerin iyi gününde, kötü gününde, komşusunun yanında durur. Bizim bu yaklaşımımız Türkiye’de çok konuşuldu ama en çok da Konya’da, Kayseri’de karşılık buldu. Bunun devam etmesi, hizmetlerin aksamaması, milletin birbiriyle kavga eden değil, birbiriyle hizmette yarışan bir iktidar-muhalefet ilişkisi görmesi milletin takdirini kazanıyordu.
"'Deprem belası gelmeden gel, el ele verelim' dedim"
Maalesef geçen zaman şöyle bir şey yaşattı. Geçen sene temmuzda Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyları yerel seçimde üstüne çıkınca, emanet denen oylar kalıcılaşınca, AK Parti yüzde 30’ların altına doğru yuvarlanınca dediler ki: 'Millet bu normalleşmeyi, bu kucaklaşmayı, bu kavgayı değil; hizmeti düşünen, birbiriyle polemik yerine hizmet üreten, günü geldiğinde önerilerde bulunan, ‘daha iyisi nasıl yapılır’ diye söyleyen muhalefet anlayışını takdir ediyor.'
Dün soruyor bana, 'Ey CHP Genel Başkanı, deprem için ne yaptın?.' Ben ana muhalefet lideriyim. Bütün belediyeleri kentsel dönüşüm için dirençli kentler için elbette talimatlandırdım. Üzerlerine düşen her şeyi yapıyorlar. Ama ben esas Erdoğan ile görüşmemde, 'Türkiye deprem ülkesi. İstanbul’u bir felaket bekliyor. Türkiye’nin alanında en iyisini Deprem Bakanı diye ata, depreme bakanlık kur. Dön, bizden bakan yardımcısı iste. Sırf bizden değil, MHP’den, DEM’den, Saadet’ten, Meclis’te grubu bulunan partilerden de al ve bu meseleyi siyasetin içinde değil, üstünde tartışalım. Hep birlikte güç birliği yapalım, çalışalım. Belediyeler bende, genel idare sende. Deprem belası gelmeden gel, el ele verelim' dedim. Notu aldılar, ses etmediler. Bir dahaki görüşmede, 'Ne oldu Deprem Bakanlığı?' dedim. Dönüp de bakmadılar. Ama şunu söylüyorum ama bu kasımda ama gelecek sene… Elbette gelecek o sandık ve elbette milletimiz takdir edecek. Cumhurbaşkanımız, Ekrem Başkan’ı seçecek.''
"Gençler diyor ki, 'Ceketi çıkar, kolları sıva.' Benim işim ceketi çıkarıp kolları sıvayacak olanı içerden çıkarmak, Ekrem Başkan'ı çıkartacağız. Ekrem Başkan, duyuyor musun? Konya'da yüz binler 'Ekrem Başkan' diye bağırıyor. O zaman bunun zamanı geldi. Şunu tekrar edelim, ey Erdoğan, adayımı bırak, sandığı getir. Adayım yanımda, sandığı önümde istiyorum. Ekrem Başkan, Cumhurbaşkanı olsun istiyorum. Alkışlar Ekrem Başkan'a. O da hücresinden Konya’yı alkışlıyor doya doya.
Ekrem Başkan Cumhurbaşkanı olduğunda elbette ondan hepimiz hizmet bekleyeceğiz, birçok şey isteyeceğiz. Benim isteyeceğim tek şey, Ekrem Başkandan isteyeceğim bir bakanlık var. O da Deprem Bakanlığı'dır. O bakanlığın yardımcılarının da tüm partilerden olmasıdır. Çünkü depremin siyaseti olmaz, şakası olmaz. Bu sadece bir örnek. 'Emekliye asgari ücret verin' dedim. 'Veremeyiz' dediler. 'Asgari ücreti 30 bin yapalım' dedik, 'Para yok' dediler. 'Gençlerin ümidini tüketmeyin, gençlerin kredilerine geçirecek kadar bir para yapın' dedik, 'Yapamayız' dediler. 'Barınma sorununu çözün' dedik, 'Kaynak yok' dediler. Ne zaman Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu öneren, uyaran ve tüm toplumu kucaklayan siyaseti AK Parti ile farkı açtı, 'Bu iş CHP’ye yarıyor' dediler. O günden sonra ilk iş, çoğunu AK Parti'den aldığımız belediyelerin SSK ve vergi borçlarını faizleriyle birlikte altı yıl, sekiz yıl, 10 yıl faiziyle birlikte bir kerede tahsil etmeye kalktılar. Belediyelere haciz yolladılar. Aşevlerinin bağışına, kent lokantalarına, kreşlere, anne kart uygulamasına, Mansur Başkan'ın sosyal projelerine, desteklerine engel olmak için ellerinden geleni yaptılar, yetmedi.
"O günün Saraçhane’nin o günkü mağduru, bugün olmuş Saraçhane’nin zalimi"
Konya'ya açık açık konuşmaya geldim, dertleşmeye geldim. Kendine oy verince baş tacı yaptığım milli iradeyi yok sayanları şikayete geldim, Konya'ya şikayete geldim. Geçmişte birçok tartışmalı kararı almış, sonra siyasete atılmış, bakan yardımcılığı yapmış birisini İstanbul’a Cumhuriyet Başsavcısı yaptılar. Anayasa'ya açıkça aykırı. Hakimler, savcılar siyasete girerse geri dönemezler. Ama Cumhurbaşkanı eliyle Anayasa'yı ayaklar altında çiğneyerek İstanbul'a AK Partili bir siyasetçiyi Başsavcı yaptılar. O günden beri belediyeler, madden manen silkelendiği gibi hukuken de taciz altındadır, saldırı altındadır. Namuslu bir soruşturmaya kimsenin söyleyecek sözü yok. Hatırlayın, Tayyip Bey de dünya kadar suçlamayla; rüşvetten, irtikaptan, yolsuzluktan, Akbil’den, ondan bundan sorgulandı mı? Yargılandı mı? Suçlu bulundu mu? Ancak bir günden bir güne Tayyip Bey'in kapısına polis gönderildi mi? Bir günden bir güne gözaltına alınıp emniyete götürüldü mü? Orada tutuldu, sorgulandı mı? Yollanıp da tutuklanıp cezaevine kondu mu? Sadece ve sadece birinci kademe bitmiş, Yargıtay bitmiş, ceza kesinleşmiş; o durumda bile Tayyip Bey İBB’den çıktı, Saraçhane’de mitingini yaptı. Davulla, zurnayla cezaevine uğurlandı. Yanında kim yatacak, ona bile karar verdiler. Ama o günün Saraçhane’nin o günkü mağduru, bugün olmuş Saraçhane’nin zalimi. O gün kendine yapılmayanları, bugün rakibine yapanla karşı karşıyayız. Soruyorum Konya’ya, güzel Konya, adil Konya, yüreği temiz Konya, vicdanı yüksek Konya... Bu yapılanlar yakışır mı Ekrem Başkan'a, yakışır mı? Bu yapılanlar vicdan mı, insaf mı?
"Mahkemeyi yayınlayın TRT'den, görsün millet ne iftira ne gerçek"
Şimdi, o zamanlarda olmayan işler bugün her gün tekrarlanıyor. Eve gelme var, polisle götürme var, itibarsızlaştırma var, tutuklu yargılama var, aileyle, çocukla, eşle, kayınbiraderle uğraşma var. TRT’den, hepimizin vergileriyle ayakta olan TRT’den her gün yalan ve iftira var. Biraz önce yolda Mansur Başkan'ımızla konuştuk. Kendisi hukukçu. Hepimizin bildiği bir gerçeği bir kez daha hatırlatalım. Hazırlık soruşturması gizlidir. Ayrıca bu dosyada ekstradan gizlilik kararı da vardır. Ama gidip de bir TRT’yi, A Haber’i, CNN TÜRK’ü açarsanız her türlü yalan, her türlü iftira... Gizli olanı bırakın, dosyada olmayan dünya kadar yalan gerçekmiş gibi anlatılıyor. Buradan bir kez daha sesleniyorum, biz kendimize, adayımıza, başkanımıza, arkadaşlarımıza güveniyoruz. Eğer siz de savcınıza güveniyorsanız, onun gerçekten yargılama yaptığına güveniyorsanız, iddiaların iftira değil de gerçek olduğunu iddia ediyorsanız, hodri meydan. Mahkemeyi yayınlayın TRT'den, görsün millet ne iftira ne gerçek.
"Darbe her zaman kamuflajdan gelmez, bazen de böyle savcı cübbesiyle gelir''
İşte o AK Partili siyasetçiden savcı yapınca, 'hadi bakalım' deyip onu akıncılar gibi Ekrem Başkan’la savaşa yollayınca, 19 Mart darbesi geldi. 19 Mart, hem bir yıl önce İstanbul’un 16 milyona hizmet etsin diye seçtiği Belediye Başkanı'na darbedir hem de 23 Mart günü 15,5 milyon vatandaşımızın oylarıyla, hem de zorunlu olmadan, ellerinde bastonları ya da karnında bebesiyle sandığa koşturan 15,5 milyon vatandaşın adayı gösterdiği Cumhurbaşkanı adayımıza, milletimiz takdir ederse bir sonraki Cumhurbaşkanımıza darbe yapılmaya çalışılmaktadır. Her zaman darbeler askerden gelmez, bazen de böyle sivillerden gelir. Darbe her zaman kamuflajdan gelmez, bazen de böyle savcı cübbesiyle gelir. Darbenin her zaman bir karargahı vardır. Bugünkü darbenin karargahı Beştepe’dir, saraydır. Her darbenin silahları vardır. Maalesef bu darbenin silahı yalandır, iftiradır. Her silahın attığı kurşun yaralar. Ama devletin televizyonunun yaptığı bu haksızlık, bu ihanet unutulmaz. Yaralansak da acı duysak da gün gelince bunun hesabını soracağız TRT’yi yönetenlerden. Ancak elbette hukuk önünde, adil yargılanarak...
CHP’li birini savcı yaparak değil. En başarılı, en çalışkanların geldiği, siyasetin yargıdan elini eteğini çektiği, bugünkü gibi yargıya güvenin yüzde 20 değil, AK Parti geldiğinde olduğu gibi yüzde 80’leri bulduğu günlerde bu ülkeyi adil yöneteceğiz. Hesap verecekler de yargının önünde hesap verecekler. CHP’ye değil, yargıya hesap verecekler. Hatırlayalım, mübarek Ramazan gününde iftar sofrasında iken hepimiz; ben Ankara’da şehit aileleriyle, Ekrem Başkan bir ev iftarında, siz Konya’nın merkezinde ya da dört bir tarafında iftardayken, Ekrem Başkan’ın 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal ettiler. Ertesi sabah, evinin kapısına yüzlerce polis aracıyla, binlerce polisimizle dayandılar. Onu aldılar, içeriye koydular. O günlerde Tayyip Erdoğan şöyle söylüyordu, 'Bir ay geçsin, deliller ortaya çıksın, bunlar birbirlerinin ya da ailelerinin gözünün içine bakamayacak hale geldiler' Şimdi bir ay değil, bugün 45 gün verdiği sürenin üzerinden 15 gün geçti. Sayın Erdoğan, ben Konya’dayım, ben meydandayım, ben Kılıçaslan’dayım. Konyalıların gözünün içine bakıyorum. Gözünün içine bakıyorum. Peki, sen gerçekten senden korkmayan, Allah’tan korkan birinin gözünün içine bakıp 'Bu yapılanlar siyasi değildir, bu yapılanlar hukukidir' diyebiliyor musun? Sen sokağa çıkabiliyor musun, pazara gidebiliyor musun, Konya’ya gelip bu milletin hali nicedir sorabiliyor musun? İşte öyle bir noktadayız.
Gürtuna'nın sözlerini hatırlattı
Şimdi Konya’da bir şey yapacağız. Tayyip Bey’in gözünün içine bakıp, ondan değil Allah’tan korkan birinin şahitliğini, değerlendirmesini sizlerle paylaşacağım. Bu kişi, Tayyip Erdoğan belediye başkanıyken İstanbul’da Belediye Meclis üyesi. Tayyip Bey yargılanıp ceza alınca Saraçhane’de yanı başında, onu cezaevinden yollarken yanı başında. Ardından yerine bir belediye başkanı seçilecek çünkü mevcut başkan ceza almış, hapse gitmiş. Almamalıydı, gitmemeliydi. Üç aylığına hapse gitmiş. Yerine seçilen belediye başkanı Ali Müfit Gürtuna. Hatırlıyor musunuz? 1998’den 2004’e kadar altı yıl belediye yönetti. Bir yıl belediye meclisinden seçilerek, beş yıl İstanbullular tarafından seçilerek. Ali Müfit Bey bir açıklama yaptı. Diyor ki, 'Bu soruşturmaya millet ikna değil, tutuklama kararı doğru değil. Bugün yapılan iş, ‘Al onu gözaltına alın, nasılsa delil bulursunuz.’ denmiş, olmamış. 'Deliller sonradan bulunur, yola çıkalım denmiş ama bu iş yanlış olmuş' diyor. Burada Konya’da, Ali Müfit Gürtuna’nın nereden geldiği belli, siyasi kararı belli. Ancak bugünkü durumu; Tayyip Bey’in yerine gelen ve bir seferde İstanbullu'lar tarafından seçilen bu belediye başkanı, bütün her şeye bakıp da 'Bu iş yanlış olmuş' diyorsa, işte vicdan, işte insaf, işte ahlak Konya...
"Tayyip Bey’in bile dolduramayıp kaçtığı bu meydanda, Konya’nın vicdan sahibi bütün demokratları var"
Burada Konya’nın pırıl pırıl gençleri var. Bunları duyunca bağırıyorlar, seslerini duyurmak istiyorlar. Belki bu slogana sadece CHP’liler değil. Hiç şüphe yok ki il başkanım da bahsediyor, bu meydanda sadece CHP’liler yok. Artık Tayyip Bey’in bile dolduramayıp kaçtığı bu meydanda, Konya’nın vicdan sahibi bütün demokratları var. Sosyal demokratlarla muhafazakar demokratlar kol kola. Milliyetçi demokratlarla Kürt demokratlar yan yana. Burada her partiden, her görüşten, tüm Konya’dan vicdan sahibi güzel insanlar var ve gençler diyor ki, 'Hak, hukuk, adalet.' Buradan, 45 gün sonra, Ekrem Başkan hem ailesinin hem eşinin dostunun gözüne bakabilirken, meydanlar 100 binler, milyonlar olup ona destek olurken, bugün bu iftiraların altında kalıp da utanmayanlar var. Bakın bir anket yapıldı. Bu iddialara inananlar sadece yüzde 25. Dört kişiden biri. Dokuz ankette ortalama yüzde 26,5. En yüksek olanında yüzde 29, bilemedin yüzde 30. Milletin, 10 kişiden 2,5 kişinin, zorlarsan üç kişinin inanıp, gerisinin inanmadığı bu iddialardan öyle rezil iftiralar duyduk ki insan diyor ki: 'Bu nasıl terazi, kefesi yok; bu nasıl harman, mahsulü yok.'"
"Diyor ki, '560 milyar yolsuzluk var.' TRT'ye yazdı bunu, A Haber'e yazdı, CNN TÜRK'E yazdı. Gündüz gece onu konuşturdu. Çıktık, açıkladık, dedik ki bu ne? Büyük yalan. İBB'yi 6 yıldır yönetiyoruz. 6 yıllık bütçesinin toplamı 497 milyar. 560 milyar çaldılar diyorsun. Yüzde 70'i personel ücreti. Ücretler ödenmiş. Hiç asfaltı dökülmese, personele hiç maaş verilmezse, o kadar hizmet yapılmasa, bu kadar yardım yapılmazsa hepsi toplasan 497. Sen 560 milyar yazmışsın ekrana. Sustular, ama özür yok, tövbe yok, sustular. Diyor ki, İBB'nin bütçesinden bin 200 telefon aldılar, CHP delegelerine dağıttılar. bin 200 değil dedik, 120 değil, 12 değil. Bir tanesini ispat edin, hepimiz gereğini yapacağız dedik.
Özel'den Erdoğan'a "jammer" yanıtı: "Sen niye açıyorsan, Tayyip Bey, gelecek Cumhurbaşkanı da o yüzden açıyor kardeşim"
Sustular. Özür yok, tövbe yok. Ama at yalanı, dönüp sayalım inananı. Bir tane valiz çıkmış kameraya, bunu görmüş, diyor ki 'bunun içinde para var.' Üç gün, gece gündüz para var. Açtık valizi, içinden ne çıktı? Ali Müfit Gürtuna zamanında değil, ondan hemen sonraki yönetim zamanındaki alınmış jammerlar çıktı. AK Parti, büyükşehiri yönetirken jammerlı araç geziyor, ta ki biz alana kadar. İçinde jammer var dedik. Başladılar, jammer kullanmak doğru mu yanlış mı, onu tartışıyorlar gündüz gece. İki şey söyleyeceğim: Bir, neden jammer kullanıyor? Mevcut Cumhurbaşkanı neden jammer kullanıyorsa, gelecek Cumhurbaşkanı da o yüzden jammer kullanıyor. Kardeşim, bu memlekette senin etle tırnak oldukların seni dinlediler, jammer açtın. Şimdi bu memlekette anket yapıyorsun, yüzde yetmişi 'dinleniyorum' diyor. Köşede adam poğaça satıyor, 'Telefonum dinleniyor' diye WhatsApp'tan konuşuyor. Ekrem İmamoğlu’na neden jammer açıyorsun? Seni rahat rahat dinleyemiyorum diyor. Sen niye açıyorsan, Tayyip Bey, gelecek Cumhurbaşkanı da o yüzden açıyor kardeşim.
Bre yalancılar, bre iftiracılar, bre kul hakkı yiyenler. Allah'tan korkmazlar. Hani günlerce 'çantada para' diyordunuz, hani nerede para? Bu nasıl iftira! Rahmetli Kadir Topbaş'ın aldığı jammerı kullanıyor diye Ekrem Başkan’a hesap sormaya kalkanlara şunu söylüyorum: Siz, onun içerisinde jammer olduğunu bile bile, 3-4 gün bir yalanla bu millete attığınız iftira var ya, eninde sonunda Mahkeme-i Kübra’da sizin karşınıza çıkacak kardeşim, eninde sonunda.
"Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar''
Bugün Konya’ya geldik. Hazreti Mevlana’nın Konya’ya gelişinin 797. yılı. Huzura vardık, huzur bulduk. Ve Konya yolculuğundan önce, dün akşam Mesnevi’ye bakarken, bakın ne okuduk. Okuyana ne çok şey söylüyor, ne çok şey anlatıyor hepimize. Der ki Mevlana, Mesnevi’de: 'Kendine yapılmasını istemediğin şeyi kardeşine nasıl yapıyorsun? Sen bunu bilmiyor musun ki benim için kuyu kazıyorsun? Ama kazdığın kuyuya en sonunda sen düşeceksin.' Ben buradan Sayın Erdoğan’a şunu hatırlatıyorum: Kuyu kazma ki kazdığın kuyuya düşmeyesin. Nasıl ki eskiden Ergenekon, Balyoz dediler, dedik ayıptır, iftiradır, kumpastır. Ben kitap yazdım 'Balyoz Kumpası' diye. O günlerde o savcıya kendi arabasını veriyordu. 'O değil savcı, bunun savcısı benim' diyordu. Ne zaman ki gerçekler ortaya çıktı, bizim kitabın adını kullandı. Ama ne hakkımızı teslim etti, ne telif hakkına saygı duydu. Dedi ki: 'Milli ordumuza kumpas kurmuşlar.' Dedi ki: 'Aldatıldım, milletim ve Rabbim beni affetsin.' O gün yaptığından af görmesi için, bugün ıslah olmuş olması, bundan caymış olması lazım. O gün Zekeriya Öz vardı, bugün Akın Gürlek var. O gün yalancı şahitler vardı, bugün yine var. O gün gizli tanıklar vardı, bugün yine var. Ama bir de şunu söyleyeyim ki, o gün olduğu gibi. Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar. O kazdığın çukura sen düşersin. Bu millet bu sefer seni kurtarmaz ondan.
"Polis, kendisine kim sahip çıkıyor onu da biliyor, kim eziyet ediyor onu da biliyor"
Bu güzelim meydana gelin diye, burada güvenle toplanın diye emniyet mensuplarımız üstün gayret gösterdiler. Bu polis kardeşlerimden bir tanesinin sanki bu otobüs ezmiş gibi, yalandan bir görüntü yayınlıyorlar. Dosyadan görüntüyü istedik, vermemek için kaçıyorlar. Emniyetten görüntüyü istedik, bizden aldılar. Savcılıkta diyorlar. Arabanın gerçek görüntülerinde, polis kardeşimize hiçbir şey olmadığı ortada. Ama gündüz gece bir yalanı büyütüyorlar. Buradan şunu söylüyorum. Bir gün cesaretin varsa, bir gün polis lojmanlarının olduğu yerde sandık sonuçlarına birlikte bakacağız. O sandık gelecek, sonucu birlikte göreceğiz. Devletin polisi, kaskını yastık yapıp uyuyor. 12 saat çalıştırıp, 12 saatte 'dinlen, geri gel' diyorsun. Fazla mesai yapıyor, bir kuruş fazla vermiyorsun. Karnı acıkıyor, kumanyayı geciktiriyorsun. Hep aynı kumanya ile, kuru ekmekle, yarım ekmekle, ayranla öğün geçiştiriyorsun. Bu polis, kendisine kim sahip çıkıyor onu da biliyor, kim eziyet ediyor onu da biliyor.
"Barikatı yıkanların da polislerin de alnından öpüyorum"
Polisimizin de alnından öpüyorum, tüm parti emekçilerimizin de alnından öpüyorum. Sen, utanmadan, hem de ders almadan İstanbul’da yasakladın. Saraçhane’de milyonlar toplandık. Çağlayan’a bir milyon 200 bin kişi gitti. Vapur yok, metro yok, otobüs yok, köprüleri kaldırmışsın. 1 milyon 200 bin kişi gitmiş. 81 ilde sokaklarda olmuş, taşmış. Konya’da cesaret her türlü, korkuyor, açmış. Onun üstüne 23 Nisan geliyor. Atatürk’ün kurduğu parti, Atatürk’ün açtığı Birinci Meclis’ten, Atatürk’ün kabrine yürüyecek. 'Burada toplanamazsın, buradan yürüyemezsin' diyor. Orada toplanacağımız, yürüyeceğimiz belli. Yürürken diyoruz ki, polisleri sakının. Ama önünüzde barikat varsa, onları da yıkın, açın. Onu yıkanların da alnından öpüyorum, polislerin de alnından öpüyorum.
"Telef lafını artık bırak"
Televizyonlar bu anketler yüzde 25 çıkınca, yani bu kadar yalan, bu kadar iftira, bu kadar televizyon. Sayın Erdoğan'ın atadığı dolma kalemi mürekkebinden mürekkep bakanlar var ya, sekreterler… Bu sistem sekreterleri: İçişleri sekreteri, Dışişleri sekreteri… Koşturuyorlar televizyonlara, anlatmaya çalışıyorlar: 'Efendim, yapılan bu iş hukukidir, yargılama bağımsızdır, bizimle ilgisi yoktur.' Tam bunlar bunu söylerken ne oldu biliyor musunuz? Allah şaşırttı ve çıktı dedi ki 'Bakalım cumhurbaşkanlığı yolunda daha kaç CHP'li telef olacak?' Allah'ın adamı, 'telef' lafını artık bırak. İnsanlar için kullanılmasın diyor hayvanseverler. '50 tane hayvanımızı kaybettik, hayatını kaybetti deyin, telef oldu demeyin' diyor. O, Ekrem Başkanı telef ettim, gerekirse Özgür’ü de ederim, karşıma kim çıkacaksa hepsini telef ederim diyor. Ben olacağı söyleyeyim. Bir kere bütün Konyalılardan, bilhassa bariyerlerin dışarısında belki parti üyesi olmayan, hiç oy vermeyen ama bugün bize kulak veren güzel insanların huzurunda diyorum: Bu 'telef', 'itlaf' aynı kökten gelen kelimeler. İnsana söylenmesi ayıplı, asla söylemeyiz, ağzımız varmaz birilerini telef etmeye. Yani yok yere öldürmek, boşu boşuna ölmek… Bu manaları da geliyor. Şu kadarını söyleyeyim: Bu millet büyüktür. Bu millet Ekrem Başkanı sana telef ettirmez ama taltif eder, senin yerine Cumhurbaşkanı eder onu.
"Aynı anda kendini hem ihbar ediyor hem de itiraf ediyor"
Dün değil, evvelsi gün Ekrem Başkanın yanındaydım. Perşembe günü, saat 15.16 suları… Tam da bu lafı etmiş, birkaç gün olmuş. Girdim, 'Duydun mu Başkan?' dedim. 'Duydum, ben utandım' dedi. Dedim ki, 'Böyle laf olmaz, ne yapıyor bu?' Dedi ki: 'Aynı anda hem kendini ihbar ediyor hem de itiraf ediyor.' Artık hiçbirimizin bu dosyanın siyasi olduğuna, savcısının siyasi olduğuna, talimatı Erdoğan’dan aldığına ve bu meselenin bir sonraki Cumhurbaşkanına, Cumhurbaşkanı adayımıza darbe olduğuna dair hiçbir şüphesi yok artık. Şimdi, miting meydanının içindeki kimse elini kaldırmasın. Dışarıdan izleyenlere sesleniyorum: Dışarıdan izleyenler. Bu yargılama hukuki ise hiçbir şey yapmayın. İnanmıyorsanız, darbe ise bu kardeşinize el sallayın. Çekin bakalım Konya’nın vicdanını.''
CHP'lilere eleştiri...
Özel, miting alanının dışından kendisine el sallayanları da göstererek, Konya CHP il örgütünden yöneticileri eleştirdi. Özel, mitingi ses aracının yanından takip eden il ve ilçe yöneticilerine, ''Madem bu kalabalığa karışmazsın, 6 ay buradaki kimseye randevu yok. Sanki para alıyoruz, gelmiş biletsiz buradan izliyor. Birinizi almayacağım yanıma hepinizi gördüm'' diye seslendi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu'nun ''küçücük bir zindanda gönlünün yedi kat yukarıda olduğunu'' belirterek, ''Çünkü neden? İçi rahat, kendinden emin. Sizin ona sahip çıkmanızdan da çok memnun. Ama biri var, sarayda oturuyor ama yerin yedi kat dibinde gibi davranıyor. Çünkü biliyor, kul hakkı yiyor, iftira ediyor, günaha giriyor" dedi.
''Erdoğan bu hafta İtalya'ya gitti Meloni ile görüştü. Meloni kendisine özel olarak teşekkür etti. Dedi ki Meloni ,'Sığınmacıları Türkiye'de tuttuğu için Erdoğan'a teşekkür ediyorum.Türkiye olmasa Suriyeli sığınmacılar, Avrupa'yı istila edecekti'. Konya'dan Erdoğan'a sesleniyorum. Sana Meloni'nin teşekkür etmesi değil Konyalıların teşekkür etmesi lazım. Niye o teşekkür ediyor? Sen işini iyi yapsan Meloni'den değil, Konyalılardan teşekkür alırsın. Dünya kadar sığınmacı buraya geldi.
Donald Trump diyor ki, 'Gazze'yi boşaltacağım, Filistinleri etraftaki 4-5 ülkeye dağıtacağım, buraya Las Vegas yapacağım'. Gazze'yi, Filistinlilerden alacakmış. Trump öyle deli numarası yapıyor ama Gazze'nin önünde Avrupa'ya yetecek 100 yıllık hidrokarbon var, doğal gaz var. Onun peşinde koşuyor Trump. Bunu bilelim. Trump öyle, 'deli, deli konuşuyor' demeyelim. Trump, Filistin'in önündeki doğal gaza göz dikti. Netanyahu ile birlikte oraya çökecekler' diyelim. Filistin davası rahmetli Ecevit'ten beri, Yaser Arafat ile olan muhabbetten bizim davamızdır.
"Kıbrıs'ı kurtaran sağda Erbakan, solda Ecevit, bugün Kıbrıs'ı satan Recep Tayyip Erdoğan"
Ecevit'i anınca Konya'da, Necmettin Erbakan'ı anmamak olmaz. 1974'te Kıbrıs işgaldedir. EOKA çeteleri Kıbrıs'ta cinayetler işlemektedir. Her gün Kıbrıs'ta kan dökülmekte, zulüm olmaktadır. Bir anne üç çocuğunu kesilmiş halde küvette bulmaktadır. Başka bir çocuk, 'anne bize de mi gelecekler?' dediğinde, annesi ona, 'merak etme kızım, onlardan önce bizimkiler gelecek' diyor. Ve işte 1974 Temmuz'unda O çeteler gelip de bu kızı da kesmesin diye, İngiltere olmaz dedikçe, Amerika 'sakın ha' dedikçe, bütün dünya, 'sizin karşınızdayız, operasyon yaptırtmayız' dedikçe Dışişleri Bakanı aralarında anlaştıkları, 'Ayşe tatile çıksın' parolasını söylüyor. O kız bir bakıyor yukarıdan yağmur gibi Mehmetçik yağıyor. Paraşüt indirme tugayı, canım Kıbrıs'ın üstüne yağmur gibi yağıyor. O kız dönüp ne diyor biliyor musun annesine? 'Anne, bizimkiler' diyor, O gün Kıbrıs'ı kurtaran sağda Erbakan, solda Ecevit. Bugün Kıbrıs'ı satan Recep Tayyip Erdoğan. Bugün gitmiş Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi yapmıış açılışını yapıyor. Kıbrıs'a da kendince akıl veriyor, güya bir taraftan da ayar veriyor Kardeşim biz Türki Cumhuriyetler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanısın diye beklerken, bunun için çalışırken, bunun için didinirken Türki Cumhuriyetler, Güney Kıbrıs'ı tanıyor, Türkiye'yi işgalci sayıyor Bu Erdoğan da Trump'tan korkusuna sustukça susuyor. Yazıklar olsun bu işe. Bu yüzden Konya'ya geldi arkadaşlarımız 4-5 gündür Konya'dalar. Sokakta geziyorlar. Cami avlusunda da sohbet ediyorlar, kır kahvesine gidiyorlar, parkta oturan amcanın da yanında oturuyorlar. Diyorlar ki 'Özgür Özel geliyor, gider dinler misin?' Kimi diyor, 'giderim'. Kimi diyor, 'televizyondan izlerim'. Kimi diyor, 'gidemem'. 'Ne konuşsun?' diye sorulunca, 'Özgür Bey Filistin'i konuşsun, Kıbrıs'ı konuşsun' diyorlar. Bu Konya'nın duygusuyla duygulanmayanlar artık evlerinde otursun.
"Ekrem Başkan'ı içeride tutmanın bedeli 2.2 trilyon"
Ekrem Başkan ve arkadaşlarımızın içeri atılması bir sebepten yapıldı. Tayyip Erdoğan'ın bundan önce atadığı dört kişiyi biri Beylikdüzü'nde, iki kez Binali Bey'i, bir kez de Murat Kurumu her seferinde farkı arttırarak yendiği için ve bir milyonun üzerinde fark ile yine İstanbul'u kazandığı için Tayyip Erdoğan için büyük tehlike Ekrem İmamoğlu olduğu için bu operasyon yapıldı. Peki bedelini kim ödüyor? Ekrem Bey yatarak ödüyor. Ama içeride çalışıyor, didiniyor, hazırlanıyor. Aileleri ödüyor, çoluk çocukları ödüyor Ama esas bedeli bu ülkedeki herkes ödüyor Tam 55 milyar dolar sattılar şu ana kadar. Ne için? Ekrem Başkan'ı içeride tutmanın bedeli 2.2 trilyon demek. Dün Konya'da yeni doğan çocuğu da, Bugün 104 yaşında Konya'da evinde oturan amcayı da hepimize, 86 milyona bölüşürsek kişi başı 25 bin lira para yapıyor. Asgari ücretten daha fazla. Yani hepimizin cebinden bir asgari ücretten fazlasını aldılar. Sırf bu korku için harcadılar. Bu paranın sadece onda biriyle bütün emeklilere 30 bin lira maaş verebilirdik. Yani en düşük emekli maaşını 30 bin lira yapardık. Bu paranın yarısıyla Türkiye'deki bütün çiftçilerin bankalara olan borçlarını ve faizlerini kapatırdık. Yani 2.2 trilyonun 1 trilyonu bütün borçları silmeyi yeterdi. Daha önce atanmayan 64 bin öğretmen vardı. Tayyip Bey, Bülent Ecevit'e çatardı, 'madem atamayacaksın, neden okuttun be adam? diye. Bugün bir milyon atanmayan öğretmen var. 'Madem atamayacaksın, niye okuttun be adam?.' Bu parayla bir milyon öğretmeni atar, 3 yıllık maaşını da peşin olarak yatırabilirdik. Bu kadar büyük bir para sadece koltukta kalmak için, rakibini elemek için, kendi ifadesiyle telef etmek için harcadığı bir paradır. Ama bu paranın da hesabı sorulur. O civan, yiğit, mert adam da günü gelir Cumhurbaşkanlığı koltuğuna da oturur.
"Konya'da su ne kadar? 32 lira, Manisa'da ne kadar? 20 lira"
Konya yıllarca AK Parti'ye Erdoğan'a oy verdi. Bunlar oy aldıkları şehirleri kendi kaleleri bildiler. Ayıptır söylemesi çantada keklik bildiler. O yüzden Konya'nın sorunlarını çözmek yerine, 'nasılsa Konya bizden' diyip Konya ile pek fazla ilgilenmediler. Bu sorunların en başında Konya'nın su sorunu geliyor. Kentlerin birbirine benzer sorunları var. Bu iktidar değişmeden çözülmeyecek. Yoksulluk, işsizlik, gençlerin gelecek kaygısı. Ama bir de şehirlerin kendine özgü sorunları var. Bu iktidar değişmezse Konya'da bu sorunlar kesinlikle çözülmeyecek. Örneğin bu susuzluğa karşı ben milletvekillerimizden dinliyorum. Meclis'te konuşmalar yapıyor. 'Mavi tünel, Konya Ovası projesi vardı' diyor. Erdoğan, 'Konya'nın 50 yıllık su ihtiyacını çözdük' diyor. Konya'nın yıllık su ihtiyacı 6.5 milyar metre küp, 4.3 milyar metre küp su dışarıdan sağlanıyor. Geri kalan 2.2 milyar metre küp su mecburen yer altından çekiliyor. Yer altından çekilince AK Parti geldiğinde Konya'da 100 tane obruk yoktu. Şimdi 3 bin tane obruk oluştu. AK Parti geldiğinde 18 metreden, 30 metreden, 50 metreden çıkan su, şimdi 500 metreden, 600 metreden derin kuyu sondajları ile zor çıkıyor. Dünya kadar masraf ediliyor. Ve bu sorunları Konyalı çiftçiyi perişan ediyor. Buğdayın maliyet masrafları ortada. Ve maalesef Türkiye Konya'daki buğday üreticisine vermesi gereken desteğin beşte birini bile vermezken yurt dışından bu da ithal ediyor. Daha dün Bu AK Parti'nin yöneticilerinin aklı yerinde olsa bu işi yapmaz. Hele hele ben Konya'ya gelmeden bir gün önce yapmaz. Daha dün bir milyon ton Mısır ithalatı için gümrük vergisini sıfırladılar. O parayı Konya'nın çiftçisine verecek olsalar yüzler gülecek. Ama şimdi bir tane yandaşın yüzü gülecek. Bu kadar adam aç gezecek, borcunu ödeyemeyecek. Yazıklar olsun.
Tayyip Bey güzel bir orta yapmış. Ortayı değerlendirmek lazım. Gerçekten Tayyip Erdoğan'ın etrafında konuşmalarına kim yardım ediyorsa, bu aklı kim verdiyse böyle bir dostu varsa daha düşmana ihtiyaç yok. Dün çıkmış demiş ki, 'Cumhuriyet Halk Partili belediyeler güya suyu ucuz satacaktı, zam yapıyorlar'. Neden? Normalde elektrik maliyeti ortada, otomatikman enflasyon yüzde 80 iken suya tabii ki mecburen zam yapıyor herkes. Konya Büyükşehir suya zam yapma işini otomatiğe bağlamak için hakikaten yemin etse başı ağrımaz. Çünkü şöyle bir karar var. Üç ayda bir su kendi kendine yılda dört kez zamanıyor. Konya Büyükşehir Belediye Başkanı zam yapmıyor. Karar almış. Üç ayda bir su kendi kendine zamlanıyor. Konya'da su ne kadar? 32 lira, Manisa'da ne kadar? 20 lira. Manisa Büyükşehir CHP'li 20 lira, Konya Büyükşehir AK Partili 32 lira. Erdoğan da diyor ki, 'CHP'li belediyeler suyu pahalıya satıyor'. Konyalılar Tayyip Bey'in adayına oy verdiniz bir yıl önce 32 lirası Manisa'lılar benim adaya oy verdi 20 lira. Bir dahaki sefere sizi de bekleriz. Ayrıca Manisa'da suyun ilk iki tonu da bir lira. Fakir, fukara, garibanın insani kullanım ihtiyacı için gereken sudan hiç para almayacaktı. Sayıştay ceza yazıyormuş. Tenkit yazıyormuş diye bir lira. Bunu inşallah bir dahaki yerel seçimde anlatacağız. Uygun gördüğünüz bir CHP'liye Konya Büyükşehir Belediye Başkanı yapacağız.
"Dolmaz denilen meydan doldu"
Buradan Erdoğan'a sesleniyorum. Ben Konya'ya geldim. Yüz binler ile buluştuk. Dolmaz denilen meydan doldu. Büyük bir ev sahipliği oldu. Ömrümüz boyunca, unutmayacağımız bir günün sonunda, Konya'dan büyük umutlar ile, adayımıza selamlar ile, Konya'dan adalete olan inancımız mahkemelerde tükenirken, Konya meydanında yeniden yeşererek geleceğe umutla bakarak ayrılıyoruz. Erdoğan'a 'karşıma kim aday olursa telef ederim ' diye meydan okuyan, kendini ele veren, ihbar eden, bugüne kadar yaptığı suçu itiraf eden Erdoğan'a, Mevlana'nın... Mesnevi'si ile sesleniyorum, 'Ey varlığa, ikbale erişen kişi aklını başına al da, bu gelen kudretin, kuvvetin geçici olduğunu bil. Zenginliğine , bulunduğun mevkiye sevinme. Sen de sıraya bağlısın. Sıran gelince gideceksin. Yerine başkası geçecek'. Mevlana'yı okuyana, Mesnevi'yi okuyana, okumak yetmez anlayana, daha ne anlatsın Mevlana? Allah akıl fikir vere de Akın Gürlek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Mevlana'ya soruşturma başlatmasa, Tayyip Erdoğan'a karşı bir başka adayı destekleme suçundan...
"13 milyon 700 bin imzaya ulaştık"
Ben buradan her birinize imza kampanyasında imza atan o ellerin bir görevi var. Birer imza zarfı alacağız, konunun komşunun kapısını çalacağız. En az yirmi beş tane ama genel başkan olarak talebimdir, kırmazsanız inşallah; Dört sayfa, yüz tane benim için imza toplayacaksınız. İlçe başkanlıkları, il başkanlıkları, AVM önleri, kent meydanlarında imza topluyoruz. internetten yazdırmak, mail atmak, fotoğraf çekmek mümkün. İmza kampanyasına dahil olmak için CHP'li olmaya veya Ekrem İmamoğlu'na oy vermeye karar vermiş olmaya da gerek yok. Bu kampanya İmamoğlu'na özgürlük hakkının yerine gelmesi ve ayrıca içerideki siyasi tutsakların çıkıp, bir an önce seçim sandığının önümüze gelmesi için bir kampanyadır. Şu ana kadar imzada hedeflediğimiz sayının neredeyse yarısına ulaştık. 13 milyon 700 bin imzaya ulaştık. Emin adımlarla yürüyoruz. Ey Erdoğan adayımı bırak sandığı getir, adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum. Konya'nın cesur insanlarına, adil insanlarına Konya'nın bütün demokratlarına burada bizi yalnız bırakmayan tüm siyasi partilere Sosyal demokratlara, muhafazakar demokratlara, milliyetçi demokratlara, liberal demokratlara, sosyalist demokratlara, Kürt demokratlara, her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Elbette biliyoruz ki kurtuluş yok. Tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz."
En Çok Okunan Haberler