Bursa Tabip Odası Başkanı Doç Dr Alpaslan Türkkan: Başta hekimler olmak üzere çok kırgınız, üzgünüz ve öfkeliyiz. Bu süreci çok kötü yönettiler. Hekimler, hemşireler, diğer sağlık çalışanları çok özverili çalıştılar. Savaşa gidiyorsunuz ve askerlerinizin morali düşük. Onları yeterince korumuyor, siper kazmıyor, kurşun geçirmez malzeme vermiyorsunuz ve onların savaşmasını bekliyorsunuz. Askerini koruyamayan ülkesini de koruyamaz. Sağlık personelini koruyamayan koronavirüsle savaşamaz, halkını da koruyamaz.
Haber Giriş Tarihi: 30.08.2020 15:18
Haber Güncellenme Tarihi: 30.08.2020 15:18
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.bursaport.com
ZAFER OPSAR / BURSAPORT
Dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgınında önlemlerin gevşemesiyle birlikte ölüm ve vaka sayıları yeniden artışa geçti. Vaka sayıları ve ölümlerdeki artış korkuturken, sağlık çalışanları yorgun, moralsiz. Peş peşe gelen hekim ölümleri sağlık çalışanlarının psikolojisini olumsuz etkiliyor.
Ülkeler çeşitli mücadele yöntemleri ile salgını kontrol altında tutmaya çalışıyor. Aşı konusunda umut verici gelişmeler var ancak henüz somut bir sonuç yok. Türkiye'de Sağlık Bakanlığının açıkladığı sayılar tartışma konusu oluyor. Türk Tabipler Birliği ve illerdeki Tabip Odalarının yaptığı açıklamalara göre salgının boyutları kaygı verici.
Türkiye salgınla mücadeleyi ekonominin durumunu da dikkate alan bir yol izleyerek sürdürüyor. Bu durum tartışmaları beraberinde getirirken, siyasi iktidar mücadele konusunda Türk Tabipler Birliği'ni, Tabip Odalarını tamamen dışlamış durumda.
Bakanlık ve Sağlık Müdürlükleri Tabip Odaları'nın tüm girişimlerine, başvurularına rağmen kendilerini muhatap almıyor, onlarla bilgi paylaşımında bulunmuyor, Sağlık Bakanı TTB'ye randevu bile vermiyor. İktidarın Bilim Kurulu'nun önerilerini ne kadar uyguladığı da tartışma konusu.
Halbuki mücadele bilimin ışığında Tabip Odalarının da katkısıyla sürdürülmesi gereken bir mücadele. Bursa Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Alpaslan Türkkan ile salgın sürecini ve yaşananları konuştuk...
-Bursa Tabip Odası'nda son yapılan Genel Kurulda Başkanlığa seçildiniz. Odada daha önce Genel Sekreterdiniz. Bursa Tabip Odası'nda durum nasıl, sorunlar var mı? Neler söyleyeceksiniz?
- Odada katılımın az olmasından şikayetçiyiz. Aslında sivil toplum örgütü diye geçiyor, ben ona karşıyım. Demokratik kitle örgütüyüz. Meslektaşlarımızın ilgisi çok az. Şöyle bir algıları var; Her şey çok iyi gidiyor, iyi yönetiliyor biz de onları dışarıdan destekliyoruz, gitmesek de olur. Bunu dile getirdikleri için rahatlıkla söylüyorum. Dünyadaki duruma bakınca da katılım hep böyle, üye sayısının belli seviyesinde kalıyor. Bizimkine bakınca katılım çok kötü değil.
-Bursa Tabip Odası'na kayıtlı ne kadar doktor var, etkinliklere katılım nasıl?
- Bizim Odaya kayıtlı doktor sayısı 3 bini geçti. Hekimlerin sahada ihtiyaç duydukları şeyleri karşılayan eğitimler olduğunda katılımlar yüksek. Hekimlerin günlük yaşamlarında sorun yaşadıkları tıbbi konularda salon tıklım tıklım doluyor, Tabip Odası'na hiç gelmemiş meslektaşlarımız geliyor. Bursa Tabip Odası Türkiye'deki Tabip Odaları içinde bir dönem hariç bugüne kadar hep aynı ekip tarafından yönetilmiş bir oda. Tabip Odaları arasında ve Türk Tabipler Birliği'nde saygın bir yeri olan, sözünü dinleten bir Tabip Odası olarak tarihe geçti. Çok farklı, aktif çalışmalarımız nedeniyle böyle bir yerimiz var
- Tüm hekimler için Tabip Odalarına üye olma şartı var mı?
-Özelde çalışan doktorların üye olması zorunlu. Kamuda çalışanlar için zorunluluk yok. 12 Eylül'den önce bütün hekimler üye olmak zorundaydı. 12 Eylül'den sonra hekimlerin örgütünü zayıflatmak için üyelik zorunluluğu kalktı.
-İktidarın akademik odalara bakışını biliyoruz. En son barolara ilişkin düzenleme bunun somut örneği. İktidar bu düzenlemenin bir benzerini akademik odalar için yapar mı?
-Demokratik bir yöntemle seçilen meslek örgütlerinin yönetimleri o meslek grubunu temsil etme hakkına sahiptir. Temsil edilememe, katılmama ya da her ne nedenle olursa olsun meslek odalarının ayrıştırılması, bölünmesi doğru değil. Meslek örgütlerinde her üyenin seçilme hakkı var. Bizim yasamız gereği Tabip Odaları yönetim kurulu üyeleri sadece 2 dönem (4 yıl ) aday olabiliyor. Bunun çok değerli olduğunu, her üyenin yönetimde yer almasının önünü açtığını görmeliyiz. Bu siyasi partilerde bile yok. Baronun başına geldiği gibi bir uygulama, her seçilen yapıda muhalefette kalan için temsil edilmediği algısı oluşturabilir. O zaman temsil edilmediğini düşünen vatandaş, alternatif belediye meclis üyesi talebinde bulunabilir. Demokrasiye güvenmemiz gerekiyor.
BAKAN TTB'YE RANDEVU BİLE VERMİYOR
-Esas konumuz olan koronavirüs salgınına geçecek olursak... Dünyayı sarsan koronavirüs salgını ile mücadelede Türk Tabipler Birliği yok sayılıyor. Türk Tabipler Birliği ile Sağlık Bakanlığı arasında sürecinin yönetilmesi ile ilgili hiçbir bağ yok. Böylesine ciddi salgında yaşanan bu durum nedir?
-Bırakın bir arada olmayı, Bakanlık Türk Tabipler Birliği ile görüşmüyor bile. Türk Tabipleri Birliği Bakan'dan randevu istiyor, görüşelim buluşalım diyor, görüşmüyorlar, randevu bile vermiyor. Defalarca talepte bulunduk, bulunmaya devam ediyoruz. Bize Bursa İl Sağlık Müdürlüğü'nden yanıt bile vermediler. Hiç olmazsa sağlık çalışanlarının ne kadarı hasta oldu onu bilelim dedik, o bilgiyi de vermediler. Şu anda İl Hıfzıssıhha Kurulu'nda da yokuz.
-Kanunen Tabip Odası'nın İl Hıfzıssıhha Kurulu'nda olması gerekiyor değil mi?
-Evet kanunen olmamız gerekiyor, ona rağmen yokuz. İl Pandemi Kurulu'nda da yokuz. Defalarca söyledik, bizi pandemi kuruluna almaları için, ama nafile. Biz çok güçlü bir yapıyız, bakın pandemi ile ilgili olarak hazırladığımız şu kitap (Koronavirüse ilişkin hazırladıkları kitabı gösteriyor) çok önemli. Üyelerimizin bu kitaptaki yazdıkları bilgi birikim ve deneyimlerini Pandemi Kuruluna aktarsaydık bu kadar sorun yaşamazdık diye düşünüyorum. Bunu bile kabul etmediler. Bilgi akışı zaten hiç yok. Neden? Siyasi olarak düşünülüyor. Herkes böyle düşünüyor. Daha önceki iktidarlar da Türk Tabipleri Birliğini sevmezdi
-Neden peki, iktidarlar Türk Tabipler Birliğini neden sevmiyor?
-Çünkü Tabipler Odasının iki önceliği var. Bir; halkın sağlığı. İki; hekimlerin hakları. Halkın yanında olunca ister istemez iktidarların karşısında oluyorsunuz. Hekimlerin yanında olunca ister istemez iktidarlara karşıt oluyorsunuz. Yani gelen siyasi iktidarın görüşü ne olursa olsun hep bizi muhalif olarak gördüler. Öyle de olacak, çünkü biz halkın yanındayız. Halkın sağlığını etkileyen olumsuz kararlarda biz hep karşı çıkıyoruz, çıkacağız da, susmayacağız.
-Peki Bursa Tabip Odası bütün bunlara rağmen koronavirüs sürecini nasıl takip ediyor?
-Biz kendi aramızda toplantılar yapıyor, sık sık görüşüyoruz. Türkiye'de açıklanan rakamlar var. Biz Bursa olarak hiç rakam vermedik. Çünkü kanıta dayalı konuşmak gerekir. Ben bir halk sağlığı uzmanı olarak kanıta dayalı konuşmak isterim. Kanıtım yok ama ne var elimde? Meslektaşlarımızdan gelen bilgiler var. Bizim hastanede yatacak yer kalmadı, yoğun bakım tıklım tıklım.
-Bursa için sayılar veremiyor musunuz?
-Evet, sayı vermekten çekiniyoruz, güvenilir olmaz. Ama şöyle bir durum var; hastalar evlerine yollanıyor, hastaneye yatırılmıyor. Çünkü yatacak yer yok. Salgında ciddi bir artış var. Bundan zaten Bursa'nın üst düzey yöneticileri de rahatsızlıklar duyduklarını açıkladılar. İl Sağlık Müdürü Sağlık Bakanı ile Bursa özelinde görüşme yaptı. Bursa'da ciddi bir sorun olduğu ile ilgili en son Bursa'yı da içine alan bir genelge yayınladı. Düğünler yasaklandı, bazı kısıtlamalar geldi.
-Bursa'da istifa eden hekim ya da sağlık çalışanlarının sayılarına ilişkin elinizde bilgi var mı?
-Son 3 ayda 21 kişi kamudan istifa etmişti, sanırım 6 kişi daha eklendi. İstifa ederek kamudan özele geçen hekimler.
-Bursa'daki hastanelerin yoğun bakımları ne durumda? Bu konuda elinizde bilgi var mı?
-Yoğun bakımlarının dolu olduğunu duyuyoruz. Bursa'nın sağlık sorunları çok fazla bunu defalarca belgeledik. Bursa gelişmişlik seviyesinde üç, dört ve beşinci sıralarda iken sağlıkla ilgili göstergelerde bunların altında. Yani Bursa gelişmiş olduğu kadar iyi bir sağlık düzenine sahip değil. Hastaneleri ile yatak kapasiteleri ile geride.
-Koronavirüse ilişkin sayılar konusunda her gün farklı şeyler duyuyoruz. Bu konuda bir karmaşa var? Vatandaş kime inanacak?
-Türk Tabipler Birliği'nin Covid-19 İzleme Komisyonundaki arkadaşlarımızdan birisinin bu konudaki çalışması yayınlandı. Kendisinin çalışmalarına güveniriz. Verileri 9.9 ile çarpın diyor. Bu basın bildirisiyle de duyuruldu.
-Aşının bulunması yakın mı yoksa daha uzun süre beklememiz mi gerekecek? Bazı ülkeler aşıyı geliştirdiklerini ve uygulamaya başladıklarını duyurdu. Bu aşamada aşıya güvenebilir miyiz?
-Dünyada çok sayıda aşı çalışması var. Türkiye'de vatandaşlarda da denenmeye başlandı. Mesela Rusya'nın açıkladığı aşıya ben çok güvenemedim. Çünkü Putin açıkladı, yani bir siyasi değil de bir bilim insanı açıklasaydı bana daha inandırıcı gelirdi. Putin'in açıkladığı aşıda kaygılarım var. Aşı iki yıldan önce olmaz. Bu arada coronavirüs de kendisini sürekli değiştiriyor.
-Evet buna ilişkin bilim insanlarının açıklamalarını okuyoruz. Virüsün bulaşıcılığı artıyor, öldürücü etkisi azalıyor deniyor. Neler oluyor?
-Bilimsel bir yayın, 1,5 ay kadar oldu. Amerika'da mutasyona uğradığı ve 5 kat öldürücü, 7 kat bulaşıcı özelliği kazandığına ilişkin. Ama pek ilgi görmedi. İyi yönde, kötü yönde mutasyonları da var. Bunu ölçmek değerlendirmek çok zor henüz. Yıllar sonra bunları anlayacağız.
-Aşının bulunması ne kadar zaman alır tahminen? Sokağa maske takmadan ne zaman daha rahat çıkabiliriz ?
-Herhalde maskelerimizi 2 yıl daha yanımızda taşıyacağız. Aşının bulunması için çok ciddi çalışmalar gerekiyor. Bunun fazları var. İnsan üzerinde uzun denemeler yapılması gerekir. Bu arada virüs mutasyona uğramayacak, aşı etkili olacak.
CORONA BİZİ ÖLDÜRÜNCE KENDİSİ DE ÖLÜR, KAFASINI KULLANMALI!
-Mutasyon olursa yeniden başa mı dönülüyor?
-Evet mutasyon olduğunda aşının bir etkisi kalmıyor. 60'lı yıllarda corona insana hiç zarar vermiyordu. Mutasyona uğradı ve insana bulaşıyor artık. Aşı üretildikten sonra tekrar mutasyona uğrayabilir, aşı etkisiz kalabilir. Keşke başarılsa, iki yıldan önce olsa da insanlar rahat etse. Ama iki yıldan önce bir rahatlık yok gibi görünüyor. Aslında corona da kafasını kullansa bizi öldürmese. Çünkü kendisine de zarar veriyor tıpkı kanser gibi. Ürüyorsun, çoğalıyorsun birlikte yaşamayı beceremiyorsun ve onu öldürüyorsun. İnsan öldüğünde ne oluyor? Coronanın kendisi de ölüyor. Birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. O bizim kökümüzü kazıyamayacak biz de onun kökünü kazıyamayacağız sonuçta.
TÜRKİYE'DE ÖLDÜRÜCÜ ETKİSİ DÜŞÜK
-Virüsün etkisi ülkelere göre farklı özellikler mi gösteriyor?
-Türkiye'de öldürücülüğü düşük gibi görünüyor. Bizde bu oran yüzde 2,7 gibi, bazı ülkelerde yüzde 15 mesela. Acaba bizde öldürücülüğü neden az çünkü farklılıklar var. Mesela tüberküloz aşısı yaptırmayan ülkelerde daha çok ölümcül olabiliyor. Hepatit-B diye diye bir hastalık var. Türkiye'de bizim kuşak geçirdi, aşısı sonradan bulundu. Bu aşıların da koruyucu olabildiği konusu var. Vücudun immün sistemi aşılara bağlı olarak gelişmiş olabilir. Mesela bazı bitkisel ürünler etkili olabilir ama bu bilgiler henüz ham bilgiler. Ama çok net söyleyeceğim bir şey var. Hayatevesığar'a baktığınızda sosyo ekonomik yönden geri kalmış bölgelerde hastalık daha fazla. Dezavantajlı gruplarda daha fazla olduğu söylenebilir.
-Koronavirüsün bulaşması ve etkisinin kan grubu ile ilgisi var mı?
-İlgisi olduğu söyleniyor ama ortaya konulmuş bir bilimsel çalışma yok şu ana kadar.
-1 Haziran'da başlayan "kontrollü normalleşme" sonrası bugünlerde ölüm ve vaka sayılarının artışına bağlı olarak nisan ayına geri döndüğümüze ilişkin açıklamalar yapılıyor. Ne diyorsunuz?
-Nisan ayına döndük iyimser bir yaklaşım. Nisanı ayını hızla geçeceğiz gibi görünüyor, gidişat öyle. Kaldırdı kafasını gidiyor, biz daha ilk dalgadayız, ikinci dalgaya giremedik. İlk dalganın ikinci zirvesi ilk zirveyi geçecek gibi görünüyor. Çok dikkatli olmak zorundayız. Bu süreç tehlikeli bir süreç.
-Okulların açılması konusunda ne diyorsunuz? Okullar açılmalı mı?
-Yüz yüze eğitim şart ama yeterince önem alınabiliyor mu? Buraya gelmeden önce oğlumun okulunu gezdim. Muhteşem önlem almışlar, nasıl bulduğumu sordular. Harika, yani yapılabilecek her şeyi yapıyorsunuz ama korumanız mümkün değil. Yemek kuyruğu var şu var bu var. Yani şurada dur, burada dur dediğin çocuk 10 yaşında 12 yaşında. Koruyamazsınız, keşke koruyabilsek. Bu haftanın başında öğretmenler çalışmaya başladılar, öğretmenler zümre toplantıları yapıyor. Bu bir haftalık dönemde öğretmenlerin virüsü birbirlerine bulaştırmalarından kaygılıyım. Okulları açtığınızda bu öğretmenler virüsü çocuklara bulaştıracak. En büyük korkum da şu; Sadece testi pozitif değil, hiçbir şikayeti olmadan dolaşan çok insan var. Yüzde sekseni pozitif olduğu halde hiç bir bulgu vermiyor. Hiç şikayeti olmayan neden gitsin ki doktora. Bunlar hastalığın yayılmasında etkili.
HASTALAR EVLERİNE METRO İLE YOLLANIYOR
-Onlar sadece virüsü taşıyor değil mi?
-Hastalığı geçirmiyorlar, geçirmedikleri ve bulgu olmadığı için antikor da gelişmiyor. İnsanlara bulaştırmaya devam ediyorlar. Bu gibi hastaların evlerine metro ile yollandığını biliyorum. O insan metroda kaç kişiye bulaştırdı kim bilir?
-Ne yapmak gerekiyor bu virüsle mücadelede başarılı olmak için?
-Yapılacaklar kamunun görevi. Bu görevlerden biri de denetim. Denetim olmazsa olmaz ve çok sıkı yapılması lazım. Vatandaş düğün yaptı, vatandaş asker uğurladı hastalık oldu açıklamaları kolaycılık. Kamunun buna kısıtlama getirip bunu denetlemesi gerekiyor.
-Salgın tam olarak hangi koşullarda kontrol altına alınır, bunun için yapılması gereken şeyler nedir?
-Bu soruyu keşke yöneticiler de sorsa. Yapılacak şeyler iki sayfalık çok net. Özetini ben bazı yöneticilerle paylaştım hiçbir şey yapmadılar. Salgın başladığında risk altında olan grupları biliyoruz. O zaman bizim yapacağımız şey aktif olarak olguları bulmak. Kime test yapacağız ve bu nasıl bir test olmalı? Şu anda uygulanan ve Sağlık Bakanlığının diğerlerine izin vermediği test şöyle: 100 test yapıyorsunuz 40 tanesini hasta görüyor, ama 60 hasta var. Şimdi bununla ne yapabilirsiniz? Benim testim onu görmedi, onlar sokakta dolaşıyor. PCR negatif mi gerçekten? Güvenilir bir test ile aktif olarak olgu bulmalıyım. Şu bölgede çok hasta var gidip kapılarını çalıp sormalıyım ateşin, öksürüğün, halsizliğin falan var mı diyerek örnek almalıyım. Bulduklarımı da başkalarına bulaştırmasın diye izole etmeliyim. Diyelim ki bir işçi ailesini yakaladım ona demeliyim ki; kardeşim sen 14 gün dışarıya çıkma, işinde sorun yaşamayacaksın. Onu evinde ya da sosyal bir tesiste izole etmeliyim. O insanın tedavisini uygulayabilmeli ilaçlarını ücretsiz bir şekilde sağlayabilmeliyim ve sonrasında da takip edebilmeliyim. İyileşene kadar onun peşini bırakmamalıyım. Yaşamından kayba uğramasını engellemeliyim, gelir kaybı nedeniyle sağlığını yitirmemeli. Bunlar yapılırsa salgın kontrol altına alınır.
-Türkiye'de siyasi iktidarın salgınla mücadelede ekonomik kaygıları ön planda tuttuğu dikkat çekiyor. Sokağa çıkma yasaklarının sadece hafta sonları ve tatillerde uygulanması bunu gösteriyor. Bu tercih mücadelede ne kadar başarı getirir?
-İşte tamamen siyasi bir tercih noktasına geldik. 'Türk Tabipleri Birliği ve Tabip Odaları niye neden sevilmiyor'a geliyorsunuz. Çünkü bizde asıl olan insan sağlığıdır. Merkezimizde insan ve onun sağlığı ve refahı vardır. Ekonomi bizi ilgilendirmez. Bir insanın hayatını idame ettirmesi için sağlıklı olması için ne ne kadar paran varsa harcarsın. Genellikle ekonomiyi önceleyerek bu süreci siyasi manevralarla yürütmeye çalışıyorlar. Bu bize ters. O yüzden sevilmiyoruz.
-Burada hatırlatmak istiyorum. Prof. Dr. Kayıhan Pala hakkında salgınla mücadele sürecine ilişkin yaptığı açıklamalar nedeniyle soruşturma açıldı. Ortada bir bilim insanının veriler açıklayarak yaptığı değerlendirme var. Bu soruşturmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Üzücü bir durum. Suç unsuru olarak gösterilen şeyde suç unsuru yok. Kaldı ki Kayıhan Pala'nın açıklamalarının bırakın insanı paniğe sevk etmesini, insanları sakinleştirdiğini birçok kişiden duydum. "Kayıhan hocayı dinleyince rahatlıyoruz" diyorlar. Kayıhan hoca kanıta, bilgiye dayalı konuşur. Adalete güveniyoruz. Ben Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörünün de doğru davrandığını düşünüyorum. Olumlu bir sonuca ulaşacaklarını, soruşturmaya gerek olmadığına karar vereceklerini düşünüyorum.
-Ben böylesi bir soruşturmanın bir bilim insanı olarak Rektörün ve Kayıhan Pala'nın açıklamalarını dinleyen hocaların da içine sindiğini düşünmüyorum...
-Evet Rektörün de içine sinmedi o konuda adil olacağını düşünüyorum. Sonrasını kestiremiyorum. Kaldı ki keşke Kayahan Pala insanları paniğe sevk etseydi, keşke insanlar panik olsaydılar da şu maskelerini taksalardı.
PANDEMİ İLE BİRLİKTE İNFODEMİ DE VAR
-Salgınla mücadelede bir kontrol kaybı yaşandığı gözleniyor. Sürecin yönetimiyle ilgili olarak iktidardan kaynaklanan sorunlar var. Bir de vatandaşların tedbirlere ilişkin umursamazlığı dikkat çekiyor... Bunun sorumlusu sizce kim? Sıkı önlem almayı bırakan kamu yönetimi mi, yoksa uyarıları göz ardı eden yurttaşlar mı?
-Ben yine vatandaşa yüklemiyorum. Bunun adı pandemi. Bir de infodemi diye bir şey yaşıyoruz. Yani yanlış bilgi , bilgi kirliliği. İşte virüsün laboratuardan yayıldığı, biyolojik silah olduğu gibi. Ya da saç kurutma makinesini ağız ve buruna tuttuğunuzda virüsün yanarak yok olacağı gibi... Bilgi kirliliği çok kötü. İnsanların doğru bilgiye ulaşması lazım. Kimdir vatandaşı doğru bilgiye ulaştıracak kişi? İl Sağlık Müdürleridir, Türk Tabipler Birliğidir, Sağlık Bakanlığıdır. Ama doğru bilgiye ulaşamıyoruz ki biz, rakamların doğru olduğuna inanamıyoruz. Zonguldak Valisi Nisan ayında inanılmaz rakamlar söyledi, "Bizde 137 sağlık çalışanı pozitif" dedi. Rize ve Konya Valilerinin söyledikleri rakamlarla Bakanlığın rakamları örtüşmüyor. Şimdi böyle bir belirsizliğin olduğu bir ortamda insanlar panik oluyorlar. Kime inanacak? Ben halkımıza çok net bir şey söylüyorum. Türk Tabipleri Birliği'ne, Tabip Odalarına güvenebilirler. Biz gerçekten hassasiyetle bu konunun üzerine gidiyoruz. Ben İl Sağlık Müdürlüğünden hep bilgi talep ediyorum, ama bilgi gelmiyor. Şeffaf bir yönetim ve bilgilendirme olursa panik olmaz. Paniği önlemenin yolu doğru halkın doğru bilgiye ulaşmasıdır.
-Çok ilginç, dünya büyük bir salgın felaketi ile karşı karşıya ve Türkiye'de Bakanlık ve il sağlık müdürlükleri ortak bir mücadele platformunda Tabip Odaları ile temas kurmuyor.
-Böyle bir şey olamaz. Ben Halk Sağlığı Uzmanıyım, Bursa Tabip Odasının Başkanıyım, bu konuda çalışıyorum ve İl Pandemi Kurulunda değilim.
-Bu süreç nereye gidiyor bu şekilde?
-Sürü bağışıklığı dediğimiz şey, oraya gider...
-Sürü bağışıklığını biraz açıklar mısınız. İngiltere Başbakanı salgının ilk zamanları bunu dile getirdi ama sonra durumun vehameti ortaya çıkınca sıkı tedbirler aldılar. Sürü bağışıklığı bir çözüm olabilir mi?
-Onun Türkçe karşılığı, "ölen ölür kalan sağlar bizimdir". Bu insani değil, bilimsel değil.
ÇOK KIRGINIZ, ÜZGÜNÜZ, ÖFKELİYİZ
-Son dönemde sağlık çalışanlarına ilişkin önemli açıklamalar geliyor, çok yorgun düştüklerine, depresyon yaşadıklarına ilişkin. Çok sayıda doktor ve sağlık çalışanı bu mücadelede virüse yakalanarak hayatını kaybetti. Böyle giderse sağlık sisteminin çökeceği iddiaları da var. Neler söyleyeceksiniz?
-Başta hekimler olmak üzere çok kırgınız üzgünüz ve öfkeliyiz. Bu süreci çok kötü yönettiler. Hekimler, hemşireler, diğer sağlık çalışanları çok özverili çalıştılar. Pandemi nedeniyle ek bir ücret ödeyeceğiz dediler. Her yerde meslek grubuna göre farklı paralar ödendi çok ciddi bir adaletsizlik yapıldı. 2-3 ay ödediler sonra hepsini birden kestiler. Bizler çok büyük risk altındayız. Koronavirüslü biriyle sürekli beraberiz. Bu aslında bir meslek hastalığı ama meslek hastalığı olarak kabul etmiyorlar. Sağlık çalışanları hastalanıyorlar ve ölüyorlar. Son bir haftada 5 meslektaşımın hayatını kaybetti. Bu bizi çok üzdü. Sağlık çalışanlarını 3 gün alkışlattılar. Kaç gün alkışlanacağını da bakanımız belirledi. Üç gün alkışlama ile olacak iş değil. Sağlık çalışanlarının moralleri düşüyor.
ASKERİNİZİ KORUYAMAZSANIZ SAVAŞAMAZSINIZ
Tedbirler iyi yürümez ise sağlık sisteminde zafiyete yol açacak o zaman durum daha da vahimleşecek. Şöyle düşünün; Savaşa gidiyorsunuz ve askerlerinizin morali düşük. Onları yeterince korumuyor, siper kazmıyor, kurşun geçirmez malzeme vermiyorsunuz ve onların savaşmasını bekliyorsunuz. Askerini koruyamayan ülkesini de koruyamaz. Sağlık personelini koruyamayan koronavirüsle savaşamaz, halkını da koruyamaz.
Maske satışının yasaklandığı dönemde bizim çok sıkıntımız oldu. Hekimlere maskeyi kurumları verecek dediler. Muayenehanesi olarak kim verecek peki? Bize maske verin muayenehanesi olan hekimlere biz dağıtalım dedik vermediler. Onun bağlı olduğu kurum sensin, Sağlık Müdürlüğü. Sen dağıt o zaman. Dağıtmadı da. Biz bu dönemde en çok Nilüfer Belediyesi'nden destek aldık. Belediyenin verdiği maskeleri dağıttık. Maskeye çok ihtiyaç olduğu dönemde satmıyorsun, vermiyorsun... Çok ciddi problem yaşadık bu dönemde. Bunlar bizi kırıyor. Şu an kaç arkadaşımız hasta? Hasta olan arkadaşlarımıza destek olmak istiyoruz onu bile öğrenemiyoruz.
-Salgında Bursa'da sağlık çalışanlarından vefat eden var mı?
-Bildiğimiz kadarıyla Bursa'da sağlık kuruluşlarında vefat eden yok. Diyarbakır'dan bir kadın doğum uzmanı Bursa'da vefat etti.
-1 Haziran'da "kontrollü normalleşme"ye geçilmesi erken mi oldu?
-Topluma bu işin ne kadar önemli olduğunu anlatamadık. Siz AVM'leri açarsanız, düğünleri serbest bırakırsanız toplum bunun ciddiyetini algılamaz. Ciddiyetini algılatamadık . O nedenle kurallara uymadılar.
-AVM'ler açılıp, düğünler, etkinlikler, camilerde toplu ibadetler serbest bırakılınca vatandaş birşey olmuyormuş diye mi düşünmeye başladı acaba? Bulaşmıyor algısına mı kapıldılar?
-Buna algısal uyum diyorlar. Algısal uyum gerçekleşti ve normalin yenisini algılamadılar ve normale döndüler. Bu durum sayıları yeniden artırdı.
-Şikayeti yoksa test yapılacak insanlar nasıl belirleniyor?
-Yurt dışına çıkana yapmak zorunda. Yurt dışına kim çıkıyor, sağlıklı insan çıkıyor, hiçbir şikayeti yok. O zaman bu testlerin pozitif çıkma olasılığı çok düşük. Risk grubunda olan, evinde testi pozitif olan birisi varsa diğer kişilere test yapılmıyor. Onlara da yapalım bakalım, yüksek çıkacak .
-İstanbul'da benim bir yakınımın testi pozitif çıktı. Tedavisi evde sürüyor ama eşi ve çocuklarına şikayetleri yok diye test yapılmadı.
-Onlara test yapsınlar pozitif çıkar. Zaten hastalık yüzde 80 semptomsuz.
-Bu durumu nasıl açıklamak gerekir?
-Pozitif çıkarsa hasta sayısı yükselir, halkı paniğe sevk etmiş oluruz diye düşünülüyor herhalde. Biz sağlıkçılar risk altındayız, bize test yapmaları lazım. Ben daha test yaptırmadım, ben aktif olarak pandeminin içindeyim bana test yapılmadı. Kime yapıldı? Milletvekilinin biri 8 defa, diğeri 5 defa yaptırmış kendisi söylüyor. Hastanelerin yoğun bakımlarında yatan hastaları vatandaşlara gösterebilsek kendilerini çok güzel korurlar. Müthiş korkutucu bir hastalık, gerçekten kime denk geliyor bilmiyoruz. Aynı aileden yakalanıyorlar, birisi perişan diğerlerine hiçbir şey olmayabiliyor. Genetik etkenin önemli olduğunu düşünüyorum, bireysel görüşüm bu. Bir doktor arkadaşımız öldü, bir ay önce abisi ölmüş aynı genetik yapıdan, ama farklı genetik yapıdan olan eşi sağlıklı.
KORONAVİRÜSÜN PSİKİYATRİK SONUÇLARI OLACAK
-Bursa Tabip Odası koronavirüs konusunda önemli bir çalışma yaptı ve hekimlere sağlık çalışanlarına başvuru kaynağı olacak bir kitap hazırladı. Bu kitaptan bahseder misiniz, neler var kitapta?
-Çeşitli branşlardaki meslektaşlarımız kendi uzmanlık alanlarına ilişkin olarak koronavirüsü ele aldılar. Mesela Prof. Dr. Kayıhan Pala koronavirüsün epidemiyolojisini anlatarak kimde ne zaman nerede hangi yerde daha çok görünüyor onu anlattı. Enfeksiyon hastalıkları uzmanı meslektaşlarımızın Covid nedir, özellikleri nedir? Laboratuarda nasıl tanırsınız, hangi testi yaparsınız? Mesela çocuk anabilim dalında, çocuklarda Corona nasıl seyrediyor? Mesela göğüs hastalıklarından, akciğerde Covid nasıl seyrediyor? Yoğun bakım sorumlusu hocamız mesela Ferda Kahveci, yoğun bakımdaki durumu anlattı. Mesela Farmakoloji, tedavide neler kullanılmalı? Bunun yanı sıra bir veteriner hekim hocamızın yazısı var. Mesela hastalığın psikiyatrik tarafı. Bundan sonrası koronavirüsün psikiyatrik sorunlarına tanık olacağız. Oğlumun ana okulundan beri arkadaşları var. İki kız bize geldiler, onların birbirlerine sarılmaları görmeliydiniz. Uzun zamandır ilk kez görüşüyorlar çok özlemişler birbirlerini. Bu durum onların psikolojisini bozacak. Prof. Dr. Aysun Yılmazlar, "hastane yönetimi nasıl olmalı, Covid-19'la ilgili aile hekimleri ne yapmalı?" Onları yazdı. Ben de işçi sağlığını yazdım. İş yeri hekimlerimiz bu konuda çok sorun yaşıyor ne yapacaklarını kendileri öğreniyorlar, onları kimse desteklemiyor.
-Sağlıkçılar ya da ilgilenenler bu kitabı yararlanmak için nasıl edinecekler?
-Çok maliyetli bir şey. Biz bundan 500 adet bastırdık. Bütün Tabip Odalarına, üniversite kütüphanelerine, YÖK'e yolladık. Yararlanmak isteyenler kitabı internetten pdf olarak indirebilirler.
-Eklemek istediğiniz şeyler var mı?
-Birçok şeye hazırlıklı olmamız gerekiyor. İnsanlar hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sözünden rahatsız oluyor. Gerçekten bu bir başlangıç, Covid-19 bittikten sonra başka salgınlar olabilir, başka enfeksiyonlar olabilir. Dünya sıtma ile uğraştı onu halletmiştik ama yeniden görülmeye başlandı. Eskiden savaştığımız ve hallettiğimizi düşündüğümüz bazı hastalıklar hortluyor. Tüberküloz başımızın belası olabilir, her an sıtma başımızın belası olabilir, bizim değil sadece tüm dünyanın. Bunun yanı sıra hiç bilmediğimiz hastalıklar var. Ebola, Batı Nil Ateşi dediğimiz hastalık. Küresel ısınma bütün her şeyin dengesini bozdu. Dünyada sıcak hat değişiyor kuzeye çıkıyor, biz de artık o ısınmanın tehlikeli olduğu yerlere geldik. Bir kaynakta 1500 tane daha corona olduğunu okudum yeni yeni coronalar çıkabilir. Bizim artık bu maskeye hijyene mesafeye özen göstermemiz şart. Bu dünyanın sahibiymiş gibi davranıyoruz. Aslında böyle değil doğanın bir parçasıyız diğer canlılarla birlikte ve dünyaya saygı göstererek yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. 80 tane kömürlü termik santral planımız var. Havası kirlenecek, ısınma artacak, insanların ciğerleri hastalanacak, doğanın da dengesi bozulacak. Doğa bir şekilde intikamını alıyor. İşte corona bize hiçbir şeyin önemli olmadığını öğretti, deprem dönemi gibi. O dönemde de hiçbir şey önemli değildi şimdi de öyle.
-O zaman corona ile birlikte yeni bir dünya düzeni kuruluyor, birtakım şekillenmeler olacak. İnsanın kendisine çeki düzen vermesi doğa ile barışık yaşaması gerekiyor.
-Doğa ile barışık dijital ortamı çok iyi kullanabilen insanlar doğal seleksiyona uğrayacaklar ve onlar kalacaklar.
-Teşekkür ediyorum.
DOÇ DR ALPASLAN TÜRKKAN
1965 yılında doğan Alpaslan Türkkan, 1983 yılında Bursa Erkek Lisesi'nden, 1988 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Mezuniyet sonrası zorunlu hizmetini Sivas SSK Hastanesi'nde tamamlayan Alpaslan Türkkan, 1999 yılına kadar Bursa Osmangazi Belediye'sinde çalıştı. 12 yıl işyeri hekimliği yapan Türkkan Bursa Tabip Odası'nın çeşitli komisyonlarında görev yaptı. 2005 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalında doktorasını tamamladı. 2014 yılında doçent unvanı aldı. 2013-2018 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürlüğü yaptı. Halen Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı'nda öğretim üyesi olan Doç Dr. Türkkan, geçtiğimiz ay yapılan Bursa Tabip Odası Genel Kurulu'nda başkanlığa seçildi.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
BTO Başkanı: Çok kırgınız, üzgünüz ve öfkeliyiz!
Bursa Tabip Odası Başkanı Doç Dr Alpaslan Türkkan: Başta hekimler olmak üzere çok kırgınız, üzgünüz ve öfkeliyiz. Bu süreci çok kötü yönettiler. Hekimler, hemşireler, diğer sağlık çalışanları çok özverili çalıştılar. Savaşa gidiyorsunuz ve askerlerinizin morali düşük. Onları yeterince korumuyor, siper kazmıyor, kurşun geçirmez malzeme vermiyorsunuz ve onların savaşmasını bekliyorsunuz. Askerini koruyamayan ülkesini de koruyamaz. Sağlık personelini koruyamayan koronavirüsle savaşamaz, halkını da koruyamaz.
ZAFER OPSAR / BURSAPORT
Dünyayı kasıp kavuran koronavirüs salgınında önlemlerin gevşemesiyle birlikte ölüm ve vaka sayıları yeniden artışa geçti. Vaka sayıları ve ölümlerdeki artış korkuturken, sağlık çalışanları yorgun, moralsiz. Peş peşe gelen hekim ölümleri sağlık çalışanlarının psikolojisini olumsuz etkiliyor.
Ülkeler çeşitli mücadele yöntemleri ile salgını kontrol altında tutmaya çalışıyor. Aşı konusunda umut verici gelişmeler var ancak henüz somut bir sonuç yok. Türkiye'de Sağlık Bakanlığının açıkladığı sayılar tartışma konusu oluyor. Türk Tabipler Birliği ve illerdeki Tabip Odalarının yaptığı açıklamalara göre salgının boyutları kaygı verici.
Türkiye salgınla mücadeleyi ekonominin durumunu da dikkate alan bir yol izleyerek sürdürüyor. Bu durum tartışmaları beraberinde getirirken, siyasi iktidar mücadele konusunda Türk Tabipler Birliği'ni, Tabip Odalarını tamamen dışlamış durumda.
Bakanlık ve Sağlık Müdürlükleri Tabip Odaları'nın tüm girişimlerine, başvurularına rağmen kendilerini muhatap almıyor, onlarla bilgi paylaşımında bulunmuyor, Sağlık Bakanı TTB'ye randevu bile vermiyor. İktidarın Bilim Kurulu'nun önerilerini ne kadar uyguladığı da tartışma konusu.
Halbuki mücadele bilimin ışığında Tabip Odalarının da katkısıyla sürdürülmesi gereken bir mücadele. Bursa Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Alpaslan Türkkan ile salgın sürecini ve yaşananları konuştuk...
-Bursa Tabip Odası'nda son yapılan Genel Kurulda Başkanlığa seçildiniz. Odada daha önce Genel Sekreterdiniz. Bursa Tabip Odası'nda durum nasıl, sorunlar var mı? Neler söyleyeceksiniz?
- Odada katılımın az olmasından şikayetçiyiz. Aslında sivil toplum örgütü diye geçiyor, ben ona karşıyım. Demokratik kitle örgütüyüz. Meslektaşlarımızın ilgisi çok az. Şöyle bir algıları var; Her şey çok iyi gidiyor, iyi yönetiliyor biz de onları dışarıdan destekliyoruz, gitmesek de olur. Bunu dile getirdikleri için rahatlıkla söylüyorum. Dünyadaki duruma bakınca da katılım hep böyle, üye sayısının belli seviyesinde kalıyor. Bizimkine bakınca katılım çok kötü değil.
-Bursa Tabip Odası'na kayıtlı ne kadar doktor var, etkinliklere katılım nasıl?
- Bizim Odaya kayıtlı doktor sayısı 3 bini geçti. Hekimlerin sahada ihtiyaç duydukları şeyleri karşılayan eğitimler olduğunda katılımlar yüksek. Hekimlerin günlük yaşamlarında sorun yaşadıkları tıbbi konularda salon tıklım tıklım doluyor, Tabip Odası'na hiç gelmemiş meslektaşlarımız geliyor. Bursa Tabip Odası Türkiye'deki Tabip Odaları içinde bir dönem hariç bugüne kadar hep aynı ekip tarafından yönetilmiş bir oda. Tabip Odaları arasında ve Türk Tabipler Birliği'nde saygın bir yeri olan, sözünü dinleten bir Tabip Odası olarak tarihe geçti. Çok farklı, aktif çalışmalarımız nedeniyle böyle bir yerimiz var
- Tüm hekimler için Tabip Odalarına üye olma şartı var mı?
-Özelde çalışan doktorların üye olması zorunlu. Kamuda çalışanlar için zorunluluk yok. 12 Eylül'den önce bütün hekimler üye olmak zorundaydı. 12 Eylül'den sonra hekimlerin örgütünü zayıflatmak için üyelik zorunluluğu kalktı.
-İktidarın akademik odalara bakışını biliyoruz. En son barolara ilişkin düzenleme bunun somut örneği. İktidar bu düzenlemenin bir benzerini akademik odalar için yapar mı?
-Demokratik bir yöntemle seçilen meslek örgütlerinin yönetimleri o meslek grubunu temsil etme hakkına sahiptir. Temsil edilememe, katılmama ya da her ne nedenle olursa olsun meslek odalarının ayrıştırılması, bölünmesi doğru değil. Meslek örgütlerinde her üyenin seçilme hakkı var. Bizim yasamız gereği Tabip Odaları yönetim kurulu üyeleri sadece 2 dönem (4 yıl ) aday olabiliyor. Bunun çok değerli olduğunu, her üyenin yönetimde yer almasının önünü açtığını görmeliyiz. Bu siyasi partilerde bile yok. Baronun başına geldiği gibi bir uygulama, her seçilen yapıda muhalefette kalan için temsil edilmediği algısı oluşturabilir. O zaman temsil edilmediğini düşünen vatandaş, alternatif belediye meclis üyesi talebinde bulunabilir. Demokrasiye güvenmemiz gerekiyor.
BAKAN TTB'YE RANDEVU BİLE VERMİYOR
-Esas konumuz olan koronavirüs salgınına geçecek olursak... Dünyayı sarsan koronavirüs salgını ile mücadelede Türk Tabipler Birliği yok sayılıyor. Türk Tabipler Birliği ile Sağlık Bakanlığı arasında sürecinin yönetilmesi ile ilgili hiçbir bağ yok. Böylesine ciddi salgında yaşanan bu durum nedir?
-Bırakın bir arada olmayı, Bakanlık Türk Tabipler Birliği ile görüşmüyor bile. Türk Tabipleri Birliği Bakan'dan randevu istiyor, görüşelim buluşalım diyor, görüşmüyorlar, randevu bile vermiyor. Defalarca talepte bulunduk, bulunmaya devam ediyoruz. Bize Bursa İl Sağlık Müdürlüğü'nden yanıt bile vermediler. Hiç olmazsa sağlık çalışanlarının ne kadarı hasta oldu onu bilelim dedik, o bilgiyi de vermediler. Şu anda İl Hıfzıssıhha Kurulu'nda da yokuz.
-Kanunen Tabip Odası'nın İl Hıfzıssıhha Kurulu'nda olması gerekiyor değil mi?
-Evet kanunen olmamız gerekiyor, ona rağmen yokuz. İl Pandemi Kurulu'nda da yokuz. Defalarca söyledik, bizi pandemi kuruluna almaları için, ama nafile. Biz çok güçlü bir yapıyız, bakın pandemi ile ilgili olarak hazırladığımız şu kitap (Koronavirüse ilişkin hazırladıkları kitabı gösteriyor) çok önemli. Üyelerimizin bu kitaptaki yazdıkları bilgi birikim ve deneyimlerini Pandemi Kuruluna aktarsaydık bu kadar sorun yaşamazdık diye düşünüyorum. Bunu bile kabul etmediler. Bilgi akışı zaten hiç yok. Neden? Siyasi olarak düşünülüyor. Herkes böyle düşünüyor. Daha önceki iktidarlar da Türk Tabipleri Birliğini sevmezdi
-Neden peki, iktidarlar Türk Tabipler Birliğini neden sevmiyor?
-Çünkü Tabipler Odasının iki önceliği var. Bir; halkın sağlığı. İki; hekimlerin hakları. Halkın yanında olunca ister istemez iktidarların karşısında oluyorsunuz. Hekimlerin yanında olunca ister istemez iktidarlara karşıt oluyorsunuz. Yani gelen siyasi iktidarın görüşü ne olursa olsun hep bizi muhalif olarak gördüler. Öyle de olacak, çünkü biz halkın yanındayız. Halkın sağlığını etkileyen olumsuz kararlarda biz hep karşı çıkıyoruz, çıkacağız da, susmayacağız.
-Peki Bursa Tabip Odası bütün bunlara rağmen koronavirüs sürecini nasıl takip ediyor?
-Biz kendi aramızda toplantılar yapıyor, sık sık görüşüyoruz. Türkiye'de açıklanan rakamlar var. Biz Bursa olarak hiç rakam vermedik. Çünkü kanıta dayalı konuşmak gerekir. Ben bir halk sağlığı uzmanı olarak kanıta dayalı konuşmak isterim. Kanıtım yok ama ne var elimde? Meslektaşlarımızdan gelen bilgiler var. Bizim hastanede yatacak yer kalmadı, yoğun bakım tıklım tıklım.
-Bursa için sayılar veremiyor musunuz?
-Evet, sayı vermekten çekiniyoruz, güvenilir olmaz. Ama şöyle bir durum var; hastalar evlerine yollanıyor, hastaneye yatırılmıyor. Çünkü yatacak yer yok. Salgında ciddi bir artış var. Bundan zaten Bursa'nın üst düzey yöneticileri de rahatsızlıklar duyduklarını açıkladılar. İl Sağlık Müdürü Sağlık Bakanı ile Bursa özelinde görüşme yaptı. Bursa'da ciddi bir sorun olduğu ile ilgili en son Bursa'yı da içine alan bir genelge yayınladı. Düğünler yasaklandı, bazı kısıtlamalar geldi.
-Bursa'da istifa eden hekim ya da sağlık çalışanlarının sayılarına ilişkin elinizde bilgi var mı?
-Son 3 ayda 21 kişi kamudan istifa etmişti, sanırım 6 kişi daha eklendi. İstifa ederek kamudan özele geçen hekimler.
-Bursa'daki hastanelerin yoğun bakımları ne durumda? Bu konuda elinizde bilgi var mı?
-Yoğun bakımlarının dolu olduğunu duyuyoruz. Bursa'nın sağlık sorunları çok fazla bunu defalarca belgeledik. Bursa gelişmişlik seviyesinde üç, dört ve beşinci sıralarda iken sağlıkla ilgili göstergelerde bunların altında. Yani Bursa gelişmiş olduğu kadar iyi bir sağlık düzenine sahip değil. Hastaneleri ile yatak kapasiteleri ile geride.
-Koronavirüse ilişkin sayılar konusunda her gün farklı şeyler duyuyoruz. Bu konuda bir karmaşa var? Vatandaş kime inanacak?
-Türk Tabipler Birliği'nin Covid-19 İzleme Komisyonundaki arkadaşlarımızdan birisinin bu konudaki çalışması yayınlandı. Kendisinin çalışmalarına güveniriz. Verileri 9.9 ile çarpın diyor. Bu basın bildirisiyle de duyuruldu.
-Aşının bulunması yakın mı yoksa daha uzun süre beklememiz mi gerekecek? Bazı ülkeler aşıyı geliştirdiklerini ve uygulamaya başladıklarını duyurdu. Bu aşamada aşıya güvenebilir miyiz?
-Dünyada çok sayıda aşı çalışması var. Türkiye'de vatandaşlarda da denenmeye başlandı. Mesela Rusya'nın açıkladığı aşıya ben çok güvenemedim. Çünkü Putin açıkladı, yani bir siyasi değil de bir bilim insanı açıklasaydı bana daha inandırıcı gelirdi. Putin'in açıkladığı aşıda kaygılarım var. Aşı iki yıldan önce olmaz. Bu arada coronavirüs de kendisini sürekli değiştiriyor.
-Evet buna ilişkin bilim insanlarının açıklamalarını okuyoruz. Virüsün bulaşıcılığı artıyor, öldürücü etkisi azalıyor deniyor. Neler oluyor?
-Bilimsel bir yayın, 1,5 ay kadar oldu. Amerika'da mutasyona uğradığı ve 5 kat öldürücü, 7 kat bulaşıcı özelliği kazandığına ilişkin. Ama pek ilgi görmedi. İyi yönde, kötü yönde mutasyonları da var. Bunu ölçmek değerlendirmek çok zor henüz. Yıllar sonra bunları anlayacağız.
-Aşının bulunması ne kadar zaman alır tahminen? Sokağa maske takmadan ne zaman daha rahat çıkabiliriz ?
-Herhalde maskelerimizi 2 yıl daha yanımızda taşıyacağız. Aşının bulunması için çok ciddi çalışmalar gerekiyor. Bunun fazları var. İnsan üzerinde uzun denemeler yapılması gerekir. Bu arada virüs mutasyona uğramayacak, aşı etkili olacak.
CORONA BİZİ ÖLDÜRÜNCE KENDİSİ DE ÖLÜR, KAFASINI KULLANMALI!
-Mutasyon olursa yeniden başa mı dönülüyor?
-Evet mutasyon olduğunda aşının bir etkisi kalmıyor. 60'lı yıllarda corona insana hiç zarar vermiyordu. Mutasyona uğradı ve insana bulaşıyor artık. Aşı üretildikten sonra tekrar mutasyona uğrayabilir, aşı etkisiz kalabilir. Keşke başarılsa, iki yıldan önce olsa da insanlar rahat etse. Ama iki yıldan önce bir rahatlık yok gibi görünüyor. Aslında corona da kafasını kullansa bizi öldürmese. Çünkü kendisine de zarar veriyor tıpkı kanser gibi. Ürüyorsun, çoğalıyorsun birlikte yaşamayı beceremiyorsun ve onu öldürüyorsun. İnsan öldüğünde ne oluyor? Coronanın kendisi de ölüyor. Birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. O bizim kökümüzü kazıyamayacak biz de onun kökünü kazıyamayacağız sonuçta.
TÜRKİYE'DE ÖLDÜRÜCÜ ETKİSİ DÜŞÜK
-Virüsün etkisi ülkelere göre farklı özellikler mi gösteriyor?
-Türkiye'de öldürücülüğü düşük gibi görünüyor. Bizde bu oran yüzde 2,7 gibi, bazı ülkelerde yüzde 15 mesela. Acaba bizde öldürücülüğü neden az çünkü farklılıklar var. Mesela tüberküloz aşısı yaptırmayan ülkelerde daha çok ölümcül olabiliyor. Hepatit-B diye diye bir hastalık var. Türkiye'de bizim kuşak geçirdi, aşısı sonradan bulundu. Bu aşıların da koruyucu olabildiği konusu var. Vücudun immün sistemi aşılara bağlı olarak gelişmiş olabilir. Mesela bazı bitkisel ürünler etkili olabilir ama bu bilgiler henüz ham bilgiler. Ama çok net söyleyeceğim bir şey var. Hayatevesığar'a baktığınızda sosyo ekonomik yönden geri kalmış bölgelerde hastalık daha fazla. Dezavantajlı gruplarda daha fazla olduğu söylenebilir.
-Koronavirüsün bulaşması ve etkisinin kan grubu ile ilgisi var mı?
-İlgisi olduğu söyleniyor ama ortaya konulmuş bir bilimsel çalışma yok şu ana kadar.
-1 Haziran'da başlayan "kontrollü normalleşme" sonrası bugünlerde ölüm ve vaka sayılarının artışına bağlı olarak nisan ayına geri döndüğümüze ilişkin açıklamalar yapılıyor. Ne diyorsunuz?
-Nisan ayına döndük iyimser bir yaklaşım. Nisanı ayını hızla geçeceğiz gibi görünüyor, gidişat öyle. Kaldırdı kafasını gidiyor, biz daha ilk dalgadayız, ikinci dalgaya giremedik. İlk dalganın ikinci zirvesi ilk zirveyi geçecek gibi görünüyor. Çok dikkatli olmak zorundayız. Bu süreç tehlikeli bir süreç.
-Okulların açılması konusunda ne diyorsunuz? Okullar açılmalı mı?
-Yüz yüze eğitim şart ama yeterince önem alınabiliyor mu? Buraya gelmeden önce oğlumun okulunu gezdim. Muhteşem önlem almışlar, nasıl bulduğumu sordular. Harika, yani yapılabilecek her şeyi yapıyorsunuz ama korumanız mümkün değil. Yemek kuyruğu var şu var bu var. Yani şurada dur, burada dur dediğin çocuk 10 yaşında 12 yaşında. Koruyamazsınız, keşke koruyabilsek. Bu haftanın başında öğretmenler çalışmaya başladılar, öğretmenler zümre toplantıları yapıyor. Bu bir haftalık dönemde öğretmenlerin virüsü birbirlerine bulaştırmalarından kaygılıyım. Okulları açtığınızda bu öğretmenler virüsü çocuklara bulaştıracak. En büyük korkum da şu; Sadece testi pozitif değil, hiçbir şikayeti olmadan dolaşan çok insan var. Yüzde sekseni pozitif olduğu halde hiç bir bulgu vermiyor. Hiç şikayeti olmayan neden gitsin ki doktora. Bunlar hastalığın yayılmasında etkili.
HASTALAR EVLERİNE METRO İLE YOLLANIYOR
-Onlar sadece virüsü taşıyor değil mi?
-Hastalığı geçirmiyorlar, geçirmedikleri ve bulgu olmadığı için antikor da gelişmiyor. İnsanlara bulaştırmaya devam ediyorlar. Bu gibi hastaların evlerine metro ile yollandığını biliyorum. O insan metroda kaç kişiye bulaştırdı kim bilir?
-Ne yapmak gerekiyor bu virüsle mücadelede başarılı olmak için?
-Yapılacaklar kamunun görevi. Bu görevlerden biri de denetim. Denetim olmazsa olmaz ve çok sıkı yapılması lazım. Vatandaş düğün yaptı, vatandaş asker uğurladı hastalık oldu açıklamaları kolaycılık. Kamunun buna kısıtlama getirip bunu denetlemesi gerekiyor.
-Salgın tam olarak hangi koşullarda kontrol altına alınır, bunun için yapılması gereken şeyler nedir?
-Bu soruyu keşke yöneticiler de sorsa. Yapılacak şeyler iki sayfalık çok net. Özetini ben bazı yöneticilerle paylaştım hiçbir şey yapmadılar. Salgın başladığında risk altında olan grupları biliyoruz. O zaman bizim yapacağımız şey aktif olarak olguları bulmak. Kime test yapacağız ve bu nasıl bir test olmalı? Şu anda uygulanan ve Sağlık Bakanlığının diğerlerine izin vermediği test şöyle: 100 test yapıyorsunuz 40 tanesini hasta görüyor, ama 60 hasta var. Şimdi bununla ne yapabilirsiniz? Benim testim onu görmedi, onlar sokakta dolaşıyor. PCR negatif mi gerçekten? Güvenilir bir test ile aktif olarak olgu bulmalıyım. Şu bölgede çok hasta var gidip kapılarını çalıp sormalıyım ateşin, öksürüğün, halsizliğin falan var mı diyerek örnek almalıyım. Bulduklarımı da başkalarına bulaştırmasın diye izole etmeliyim. Diyelim ki bir işçi ailesini yakaladım ona demeliyim ki; kardeşim sen 14 gün dışarıya çıkma, işinde sorun yaşamayacaksın. Onu evinde ya da sosyal bir tesiste izole etmeliyim. O insanın tedavisini uygulayabilmeli ilaçlarını ücretsiz bir şekilde sağlayabilmeliyim ve sonrasında da takip edebilmeliyim. İyileşene kadar onun peşini bırakmamalıyım. Yaşamından kayba uğramasını engellemeliyim, gelir kaybı nedeniyle sağlığını yitirmemeli. Bunlar yapılırsa salgın kontrol altına alınır.
-Türkiye'de siyasi iktidarın salgınla mücadelede ekonomik kaygıları ön planda tuttuğu dikkat çekiyor. Sokağa çıkma yasaklarının sadece hafta sonları ve tatillerde uygulanması bunu gösteriyor. Bu tercih mücadelede ne kadar başarı getirir?
-İşte tamamen siyasi bir tercih noktasına geldik. 'Türk Tabipleri Birliği ve Tabip Odaları niye neden sevilmiyor'a geliyorsunuz. Çünkü bizde asıl olan insan sağlığıdır. Merkezimizde insan ve onun sağlığı ve refahı vardır. Ekonomi bizi ilgilendirmez. Bir insanın hayatını idame ettirmesi için sağlıklı olması için ne ne kadar paran varsa harcarsın. Genellikle ekonomiyi önceleyerek bu süreci siyasi manevralarla yürütmeye çalışıyorlar. Bu bize ters. O yüzden sevilmiyoruz.
-Burada hatırlatmak istiyorum. Prof. Dr. Kayıhan Pala hakkında salgınla mücadele sürecine ilişkin yaptığı açıklamalar nedeniyle soruşturma açıldı. Ortada bir bilim insanının veriler açıklayarak yaptığı değerlendirme var. Bu soruşturmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Üzücü bir durum. Suç unsuru olarak gösterilen şeyde suç unsuru yok. Kaldı ki Kayıhan Pala'nın açıklamalarının bırakın insanı paniğe sevk etmesini, insanları sakinleştirdiğini birçok kişiden duydum. "Kayıhan hocayı dinleyince rahatlıyoruz" diyorlar. Kayıhan hoca kanıta, bilgiye dayalı konuşur. Adalete güveniyoruz. Ben Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörünün de doğru davrandığını düşünüyorum. Olumlu bir sonuca ulaşacaklarını, soruşturmaya gerek olmadığına karar vereceklerini düşünüyorum.
-Ben böylesi bir soruşturmanın bir bilim insanı olarak Rektörün ve Kayıhan Pala'nın açıklamalarını dinleyen hocaların da içine sindiğini düşünmüyorum...
-Evet Rektörün de içine sinmedi o konuda adil olacağını düşünüyorum. Sonrasını kestiremiyorum. Kaldı ki keşke Kayahan Pala insanları paniğe sevk etseydi, keşke insanlar panik olsaydılar da şu maskelerini taksalardı.
PANDEMİ İLE BİRLİKTE İNFODEMİ DE VAR
-Salgınla mücadelede bir kontrol kaybı yaşandığı gözleniyor. Sürecin yönetimiyle ilgili olarak iktidardan kaynaklanan sorunlar var. Bir de vatandaşların tedbirlere ilişkin umursamazlığı dikkat çekiyor... Bunun sorumlusu sizce kim? Sıkı önlem almayı bırakan kamu yönetimi mi, yoksa uyarıları göz ardı eden yurttaşlar mı?
-Ben yine vatandaşa yüklemiyorum. Bunun adı pandemi. Bir de infodemi diye bir şey yaşıyoruz. Yani yanlış bilgi , bilgi kirliliği. İşte virüsün laboratuardan yayıldığı, biyolojik silah olduğu gibi. Ya da saç kurutma makinesini ağız ve buruna tuttuğunuzda virüsün yanarak yok olacağı gibi... Bilgi kirliliği çok kötü. İnsanların doğru bilgiye ulaşması lazım. Kimdir vatandaşı doğru bilgiye ulaştıracak kişi? İl Sağlık Müdürleridir, Türk Tabipler Birliğidir, Sağlık Bakanlığıdır. Ama doğru bilgiye ulaşamıyoruz ki biz, rakamların doğru olduğuna inanamıyoruz. Zonguldak Valisi Nisan ayında inanılmaz rakamlar söyledi, "Bizde 137 sağlık çalışanı pozitif" dedi. Rize ve Konya Valilerinin söyledikleri rakamlarla Bakanlığın rakamları örtüşmüyor. Şimdi böyle bir belirsizliğin olduğu bir ortamda insanlar panik oluyorlar. Kime inanacak? Ben halkımıza çok net bir şey söylüyorum. Türk Tabipleri Birliği'ne, Tabip Odalarına güvenebilirler. Biz gerçekten hassasiyetle bu konunun üzerine gidiyoruz. Ben İl Sağlık Müdürlüğünden hep bilgi talep ediyorum, ama bilgi gelmiyor. Şeffaf bir yönetim ve bilgilendirme olursa panik olmaz. Paniği önlemenin yolu doğru halkın doğru bilgiye ulaşmasıdır.
-Çok ilginç, dünya büyük bir salgın felaketi ile karşı karşıya ve Türkiye'de Bakanlık ve il sağlık müdürlükleri ortak bir mücadele platformunda Tabip Odaları ile temas kurmuyor.
-Böyle bir şey olamaz. Ben Halk Sağlığı Uzmanıyım, Bursa Tabip Odasının Başkanıyım, bu konuda çalışıyorum ve İl Pandemi Kurulunda değilim.
-Bu süreç nereye gidiyor bu şekilde?
-Sürü bağışıklığı dediğimiz şey, oraya gider...
-Sürü bağışıklığını biraz açıklar mısınız. İngiltere Başbakanı salgının ilk zamanları bunu dile getirdi ama sonra durumun vehameti ortaya çıkınca sıkı tedbirler aldılar. Sürü bağışıklığı bir çözüm olabilir mi?
-Onun Türkçe karşılığı, "ölen ölür kalan sağlar bizimdir". Bu insani değil, bilimsel değil.
ÇOK KIRGINIZ, ÜZGÜNÜZ, ÖFKELİYİZ
-Son dönemde sağlık çalışanlarına ilişkin önemli açıklamalar geliyor, çok yorgun düştüklerine, depresyon yaşadıklarına ilişkin. Çok sayıda doktor ve sağlık çalışanı bu mücadelede virüse yakalanarak hayatını kaybetti. Böyle giderse sağlık sisteminin çökeceği iddiaları da var. Neler söyleyeceksiniz?
-Başta hekimler olmak üzere çok kırgınız üzgünüz ve öfkeliyiz. Bu süreci çok kötü yönettiler. Hekimler, hemşireler, diğer sağlık çalışanları çok özverili çalıştılar. Pandemi nedeniyle ek bir ücret ödeyeceğiz dediler. Her yerde meslek grubuna göre farklı paralar ödendi çok ciddi bir adaletsizlik yapıldı. 2-3 ay ödediler sonra hepsini birden kestiler. Bizler çok büyük risk altındayız. Koronavirüslü biriyle sürekli beraberiz. Bu aslında bir meslek hastalığı ama meslek hastalığı olarak kabul etmiyorlar. Sağlık çalışanları hastalanıyorlar ve ölüyorlar. Son bir haftada 5 meslektaşımın hayatını kaybetti. Bu bizi çok üzdü. Sağlık çalışanlarını 3 gün alkışlattılar. Kaç gün alkışlanacağını da bakanımız belirledi. Üç gün alkışlama ile olacak iş değil. Sağlık çalışanlarının moralleri düşüyor.
ASKERİNİZİ KORUYAMAZSANIZ SAVAŞAMAZSINIZ
Tedbirler iyi yürümez ise sağlık sisteminde zafiyete yol açacak o zaman durum daha da vahimleşecek. Şöyle düşünün; Savaşa gidiyorsunuz ve askerlerinizin morali düşük. Onları yeterince korumuyor, siper kazmıyor, kurşun geçirmez malzeme vermiyorsunuz ve onların savaşmasını bekliyorsunuz. Askerini koruyamayan ülkesini de koruyamaz. Sağlık personelini koruyamayan koronavirüsle savaşamaz, halkını da koruyamaz.
Maske satışının yasaklandığı dönemde bizim çok sıkıntımız oldu. Hekimlere maskeyi kurumları verecek dediler. Muayenehanesi olarak kim verecek peki? Bize maske verin muayenehanesi olan hekimlere biz dağıtalım dedik vermediler. Onun bağlı olduğu kurum sensin, Sağlık Müdürlüğü. Sen dağıt o zaman. Dağıtmadı da. Biz bu dönemde en çok Nilüfer Belediyesi'nden destek aldık. Belediyenin verdiği maskeleri dağıttık. Maskeye çok ihtiyaç olduğu dönemde satmıyorsun, vermiyorsun... Çok ciddi problem yaşadık bu dönemde. Bunlar bizi kırıyor. Şu an kaç arkadaşımız hasta? Hasta olan arkadaşlarımıza destek olmak istiyoruz onu bile öğrenemiyoruz.
-Salgında Bursa'da sağlık çalışanlarından vefat eden var mı?
-Bildiğimiz kadarıyla Bursa'da sağlık kuruluşlarında vefat eden yok. Diyarbakır'dan bir kadın doğum uzmanı Bursa'da vefat etti.
-1 Haziran'da "kontrollü normalleşme"ye geçilmesi erken mi oldu?
-Topluma bu işin ne kadar önemli olduğunu anlatamadık. Siz AVM'leri açarsanız, düğünleri serbest bırakırsanız toplum bunun ciddiyetini algılamaz. Ciddiyetini algılatamadık . O nedenle kurallara uymadılar.
-AVM'ler açılıp, düğünler, etkinlikler, camilerde toplu ibadetler serbest bırakılınca vatandaş birşey olmuyormuş diye mi düşünmeye başladı acaba? Bulaşmıyor algısına mı kapıldılar?
-Buna algısal uyum diyorlar. Algısal uyum gerçekleşti ve normalin yenisini algılamadılar ve normale döndüler. Bu durum sayıları yeniden artırdı.
-Şikayeti yoksa test yapılacak insanlar nasıl belirleniyor?
-Yurt dışına çıkana yapmak zorunda. Yurt dışına kim çıkıyor, sağlıklı insan çıkıyor, hiçbir şikayeti yok. O zaman bu testlerin pozitif çıkma olasılığı çok düşük. Risk grubunda olan, evinde testi pozitif olan birisi varsa diğer kişilere test yapılmıyor. Onlara da yapalım bakalım, yüksek çıkacak .
-İstanbul'da benim bir yakınımın testi pozitif çıktı. Tedavisi evde sürüyor ama eşi ve çocuklarına şikayetleri yok diye test yapılmadı.
-Onlara test yapsınlar pozitif çıkar. Zaten hastalık yüzde 80 semptomsuz.
-Bu durumu nasıl açıklamak gerekir?
-Pozitif çıkarsa hasta sayısı yükselir, halkı paniğe sevk etmiş oluruz diye düşünülüyor herhalde. Biz sağlıkçılar risk altındayız, bize test yapmaları lazım. Ben daha test yaptırmadım, ben aktif olarak pandeminin içindeyim bana test yapılmadı. Kime yapıldı? Milletvekilinin biri 8 defa, diğeri 5 defa yaptırmış kendisi söylüyor. Hastanelerin yoğun bakımlarında yatan hastaları vatandaşlara gösterebilsek kendilerini çok güzel korurlar. Müthiş korkutucu bir hastalık, gerçekten kime denk geliyor bilmiyoruz. Aynı aileden yakalanıyorlar, birisi perişan diğerlerine hiçbir şey olmayabiliyor. Genetik etkenin önemli olduğunu düşünüyorum, bireysel görüşüm bu. Bir doktor arkadaşımız öldü, bir ay önce abisi ölmüş aynı genetik yapıdan, ama farklı genetik yapıdan olan eşi sağlıklı.
KORONAVİRÜSÜN PSİKİYATRİK SONUÇLARI OLACAK
-Bursa Tabip Odası koronavirüs konusunda önemli bir çalışma yaptı ve hekimlere sağlık çalışanlarına başvuru kaynağı olacak bir kitap hazırladı. Bu kitaptan bahseder misiniz, neler var kitapta?
-Çeşitli branşlardaki meslektaşlarımız kendi uzmanlık alanlarına ilişkin olarak koronavirüsü ele aldılar. Mesela Prof. Dr. Kayıhan Pala koronavirüsün epidemiyolojisini anlatarak kimde ne zaman nerede hangi yerde daha çok görünüyor onu anlattı. Enfeksiyon hastalıkları uzmanı meslektaşlarımızın Covid nedir, özellikleri nedir? Laboratuarda nasıl tanırsınız, hangi testi yaparsınız? Mesela çocuk anabilim dalında, çocuklarda Corona nasıl seyrediyor? Mesela göğüs hastalıklarından, akciğerde Covid nasıl seyrediyor? Yoğun bakım sorumlusu hocamız mesela Ferda Kahveci, yoğun bakımdaki durumu anlattı. Mesela Farmakoloji, tedavide neler kullanılmalı? Bunun yanı sıra bir veteriner hekim hocamızın yazısı var. Mesela hastalığın psikiyatrik tarafı. Bundan sonrası koronavirüsün psikiyatrik sorunlarına tanık olacağız. Oğlumun ana okulundan beri arkadaşları var. İki kız bize geldiler, onların birbirlerine sarılmaları görmeliydiniz. Uzun zamandır ilk kez görüşüyorlar çok özlemişler birbirlerini. Bu durum onların psikolojisini bozacak. Prof. Dr. Aysun Yılmazlar, "hastane yönetimi nasıl olmalı, Covid-19'la ilgili aile hekimleri ne yapmalı?" Onları yazdı. Ben de işçi sağlığını yazdım. İş yeri hekimlerimiz bu konuda çok sorun yaşıyor ne yapacaklarını kendileri öğreniyorlar, onları kimse desteklemiyor.
-Sağlıkçılar ya da ilgilenenler bu kitabı yararlanmak için nasıl edinecekler?
-Çok maliyetli bir şey. Biz bundan 500 adet bastırdık. Bütün Tabip Odalarına, üniversite kütüphanelerine, YÖK'e yolladık. Yararlanmak isteyenler kitabı internetten pdf olarak indirebilirler.
-Eklemek istediğiniz şeyler var mı?
-Birçok şeye hazırlıklı olmamız gerekiyor. İnsanlar hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sözünden rahatsız oluyor. Gerçekten bu bir başlangıç, Covid-19 bittikten sonra başka salgınlar olabilir, başka enfeksiyonlar olabilir. Dünya sıtma ile uğraştı onu halletmiştik ama yeniden görülmeye başlandı. Eskiden savaştığımız ve hallettiğimizi düşündüğümüz bazı hastalıklar hortluyor. Tüberküloz başımızın belası olabilir, her an sıtma başımızın belası olabilir, bizim değil sadece tüm dünyanın. Bunun yanı sıra hiç bilmediğimiz hastalıklar var. Ebola, Batı Nil Ateşi dediğimiz hastalık. Küresel ısınma bütün her şeyin dengesini bozdu. Dünyada sıcak hat değişiyor kuzeye çıkıyor, biz de artık o ısınmanın tehlikeli olduğu yerlere geldik. Bir kaynakta 1500 tane daha corona olduğunu okudum yeni yeni coronalar çıkabilir. Bizim artık bu maskeye hijyene mesafeye özen göstermemiz şart. Bu dünyanın sahibiymiş gibi davranıyoruz. Aslında böyle değil doğanın bir parçasıyız diğer canlılarla birlikte ve dünyaya saygı göstererek yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. 80 tane kömürlü termik santral planımız var. Havası kirlenecek, ısınma artacak, insanların ciğerleri hastalanacak, doğanın da dengesi bozulacak. Doğa bir şekilde intikamını alıyor. İşte corona bize hiçbir şeyin önemli olmadığını öğretti, deprem dönemi gibi. O dönemde de hiçbir şey önemli değildi şimdi de öyle.
-O zaman corona ile birlikte yeni bir dünya düzeni kuruluyor, birtakım şekillenmeler olacak. İnsanın kendisine çeki düzen vermesi doğa ile barışık yaşaması gerekiyor.
-Doğa ile barışık dijital ortamı çok iyi kullanabilen insanlar doğal seleksiyona uğrayacaklar ve onlar kalacaklar.
-Teşekkür ediyorum.
DOÇ DR ALPASLAN TÜRKKAN
1965 yılında doğan Alpaslan Türkkan, 1983 yılında Bursa Erkek Lisesi'nden, 1988 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Mezuniyet sonrası zorunlu hizmetini Sivas SSK Hastanesi'nde tamamlayan Alpaslan Türkkan, 1999 yılına kadar Bursa Osmangazi Belediye'sinde çalıştı. 12 yıl işyeri hekimliği yapan Türkkan Bursa Tabip Odası'nın çeşitli komisyonlarında görev yaptı. 2005 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalında doktorasını tamamladı. 2014 yılında doçent unvanı aldı. 2013-2018 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Halk Sağlığı Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürlüğü yaptı. Halen Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı'nda öğretim üyesi olan Doç Dr. Türkkan, geçtiğimiz ay yapılan Bursa Tabip Odası Genel Kurulu'nda başkanlığa seçildi.
En Çok Okunan Haberler