SON DAKİKA
Hava Durumu

TÜSİAD'dan iktidara, ekonomi, hukuk devleti ve demokrasi eleştirileri

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği'nin (TÜSİAD) Genel Kurulunda Başkan Orhan Turan ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras, iktidara, ekonomi, hukuk devleti ve demokrasi konusunda eleştirilerde bulundular. TÜSİAD yöneticileri son günlerde yaşanan gelişmelerin endişe kaynağı olduğunu söylediler.

Haber Giriş Tarihi: 13.02.2025 17:58
Haber Güncellenme Tarihi: 14.02.2025 21:43
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursaport.com
TÜSİAD'dan iktidara, ekonomi, hukuk devleti ve demokrasi eleştirileri

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği'nin (TÜSİAD) Genel Kurulu'nun açılışında konuşan Başkan Orhan Turan ve Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras’ın ekonomi, siyaset ve sosyal ortamla ilgili olarak iktidara yönelik eleştirileri gündeme damga vurdu.

Konuşmasına "Ülke olarak moralimiz bozuk. Güven bunalımı yaşıyoruz" diyerek başlayan TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras, "Kartalkaya'da 78 canımız yanarak hayatını kaybetti. Yangın çıkabilir ama 78 kişi ölmez. Ölüyorsa nedeni usulüne uygun yapılmayan binalar ve denetimsizliktir" dedi.

"Çöken bir sistemdir" ifadelerini kullanan Ömer Aras, şunları söyledi:

"Bu olay yakın tarihte olduğu için henüz yüreklerimizde.Ancak unutmayalım ki geçen sene tam bugün Erzincan'ın İliç ilçesindeki altın madeninde oluşan heyelan sonucu 9 işçi hayatını kaybetmişti. İki yıl önce yaşadığımız büyük depremde on binlerce insanımızı usulüne uygun yapılmadığı için çöken binalar altında kaybettik. 2014 yılında Soma kömür madeninde çıkan yangında 301 işçi hayatını kaybetti. Tüm bu ve benzer ölümlerin arkasında tesis sahiplerinin yönetmeliklere uygun yatırımları maliyet nedeniyle yapmaması ve denetim eksikliği var."

ABD'nin Los Angeles şehrinde günlerce süren büyük bir yangın olduğunu, Japonya'da çok daha şiddetli depremler meydana geldiğini hatırlatarak, "Kaç kişi öldü?" diye soran Aras, şöyle devam etti:

"Lütfen bakın ve mukayese edin. Bizdeki ölümlerin nedeni maliyet odaklı kural tanımazlık ve denetimsizliktir. Kurallarımız vardır ama uymayan çoktur, yeterli denetim yoktur. Bu ölümlerin ana nedeni sistem bozukluğudur. Maliyeti güvenliğin önüne koyan iş sahipleri, hak etmediği koltuğa oturan özel sektör iş insanları ve kamu yöneticileridir. Onların yarattığı ve uyguladığı sistemdir. Bu sistemin nasıl düzeleceği çok net bellidir. Sistemin kendi kendini düzeltme mekanizması olmalıdır. Sorumlular görevden ayrılmalı, hesap vermeli ve yerlerine yetkin kişiler gelmelidir.

Son haftalarda politik hayatta da olağanüstü olaylar yaşıyoruz. Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor yerlerine kayyum atanıyor. Bir siyasi parti lideri hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor. Birçok sanatçının menajerliğini yapan bir iş kadını hakkında önce soruşturma başlatılıyor sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor. Bir büyükşehir belediye başkanı hakkında, yaptığı konuşmalar nedeniyle basın toplantısından dakikalar sonra soruşturmalar açılıyor. Bilir kişi görüşmesini yayınlayan gazeteciler göz altına alınıyor, genel yayın yönetmeni tutuklanıyor. Yeni mezun teğmenler ordudan ihraç ediliyor.

"Ülkemizin geleceği ile ilgili umudumuzu hiç kaybetmiyoruz"

Bu olaylarda suç vardır yoktur diyemeyiz. Ancak çok kısa sürede arka arkaya gelen bu olayların toplumda endişe yarattığını ve güveni sarstığını söyleyebiliriz. Ayrıca tutukluluğun istisna değil kural haline gelmesi gibi kangrenleşmiş bir sorunun kanunlar değişse de çözülmediğini görüyoruz. Kişiyi, bir gün dahi olsa, özgürlüğünden mahrum edecek tutuklama ve adli kontrol kararlarının, hatta gözaltı kararlarının ne denli titiz verilmesi gerektiğini yıllar sonra gelen tahliyelerde, beraat kararlarında görüyoruz. Ancak bugünkü endişe ve güvensizlik ortamına rağmen ülkemizin geleceği ile ilgili umudumuzu hiç kaybetmiyoruz. Çünkü biliyoruz ki doğru politikalarla ülkemiz kalkınır ve vatandaşlarımız kendilerini mutlu ve huzurlu hisseder.

Bu nedenle inandığımız doğruları bıkmadan usanmadan dile getireceğiz. 'Söylesek de hiçbir şey değişmiyor' zihniyetine kapılamayız. Bizim görevimiz doğru bildiklerimizi söylemektir. Mevcut uygulamaları eleştirmekle kalmayıp yeni politikalar önermektir. TÜSİAD'ın bu amaçla hazırladığı ve bugün sizlere dağıtılan 'Perspektif: 2025 Dönüşüm ve Gelecek için Yol Haritası & Öneriler' adlı kitapçık 11 temel maddeyle dönüşümlere hazır ve küresel rekabette öne çıkan bir ülke yaratmamız için yol gösteriyor.

Dünyada ve ülkemizde geçtiğimiz yılın bir değerlendirmesini yapmak ve daha iyi bir Türkiye'ye nasıl hazırlanmamız gerektiğini, hangi yapısal reformlara öncelik vermemiz gerektiğini, ele almak istiyorum. 2024 yılına baktığımızda öncelikle jeopolitik dengelerdeki değişimin hız kazandığını görüyoruz. Dünyada güç mücadelesi şiddetlendi, ticaret, teknoloji, enerji, sermaye hareketleri gibi birçok alana yayıldı. Bölgemiz, Ukrayna, Gazze ve Suriye'de yaşanan savaşların yıkıcı etkilerini en derin şekilde yaşadı. Hatta bugünlerde ABD Başkanı Trump'ın Gazze'yle ilgili söylemleri, bölgedeki hassas dengeleri ve insan haklarını göz ardı eden bir yaklaşımı yansıtmakta. Bu tür öneriler, bölgedeki mevcut sorunları çözmek bir yana, zaten kutuplaşmış dünyada krizleri daha da derinleştirebilir ve kalıcı barış umutlarını zedeleyebilir.

2024 yılı dünya demokrasi tarihi açısından önemli bir yıl oldu. Dünyanın yarısından fazlası sandık başına gitti. Farklı ülkelerdeki seçmenlerin verdiği mesaj geçmiş dönemin kurumsal yapılarının bugünün sorunlarına çare olmadığını ortaya koydu. Milliyetçi, korumacı ve popülist politikalar giderek daha fazla destek bulmaya başladı. Küresel düzlemde enflasyonla mücadelede gösterilen başarılı performans, ekonomik büyümede ve gelir dağılımında gösterilemedi. Avrupa ve Çin gibi büyük ekonomilerdeki farklı yapısal sorunlar ciddi bir yavaşlamaya neden oldu. Amerika'da enflasyon kontrol altına alınsa da gelir dağılımı bozulmaya devam etti. 2024 yılında enerji kullanımında önemli bir dönüşüm yaşadık. Yenilenebilir enerji üretimi, özellikle güneş ve rüzgar santrallerinin ekonomik olarak daha cazip hale gelmesiyle, ciddi şekilde arttı. Uluslararası Enerji Ajansı Direktörü Fatih Birol'un belirttiği gibi dünya 2024 yılından itibaren hızla elektrik çağına giriyor. Fosil yakıt üretimi artarken talebi düşüyor. Bu değişim, küresel güç dengelerini de ciddi şekilde etkileyecek. Gerekli önlemleri almamız halinde net enerji ithalatçısı olan ülkemizin dış açığına olumlu katkı yapacak.

Enerji dönüşümü yanı sıra dünyada büyük bir 'Yapay Zeka' yarışı var. Kısa süre önce Çin'den çıkan bir uygulamanın Amerikan şirketlerinde trilyon dolarlık değer kayıplarına yol açtığını gördük. Bu yarışın da küresel güç paylaşımında büyük etkileri olacak. 2024'te dünyada fiziksel, ekonomik ve teknolojik savaşlar nedeniyle tedarik zincirlerinde önemli değişiklikler oldu. Ucuzluk yerine güven ön plana çıktı. Korumacılık artış trendine girdi.

Avrupa başta olmak üzere tüm coğrafyalarda "verimlilik arttırarak rekabetçi olmak" hedefi global norm haline geldi. 2025 yılı politik belirsizliklerin yanı sıra dünya ticaretinde enerji ve teknolojinin yarattığı verimlilik farkları ve artan korumacılık nedeniyle yükselen gümrük duvarlarının öne çıktığı bir yıl olacak. Akılcı politikalar üretebilirsek önemli ekonomik fırsatlar yakalayabiliriz. Bu noktada, Türkiye'nin AB entegrasyon sürecinin yeniden canlandırılmasının önemini hatırlatmak isterim. Halen en önemli ekonomik ortağımız olan AB ile Gümrük Birliğimizin güncellenmesi başta olmak üzere, adımların her iki tarafta hızlandırılması gerekiyor. Çünkü bu, her iki tarafın da menfaatine.

2024 yılını ülkemizde ne şekilde geçirdik diye baktığımızda Mart ayında yapılan yerel seçimler sonucunda birçok ilimizde belediye yönetiminin el değiştirdiğini gördük. Politik gücün barış içinde el değiştirmesi ülkemizde demokrasinin gücünü tekrar tüm dünyaya göstermiş oldu. Ancak, seçimler sonrasında seçilmişlerin görevden alınarak atanmışların göreve getirilmesi demokrasimizi zedeledi. 2024 yılında ekonomi yönetiminin uyguladığı program olumlu sonuçlar vermeye başladı. Enflasyon beklenen hızda olmasa da geriliyor, cari açık sürdürülebilir seviyelerde, Merkez Bankası rezervleri güçleniyor, CDS ülke risk primi düşüyor. Uluslararası derecelendirme şirketleri de bu olumlu gelişimi görüp ülke kredi notumuzu yükseltti. Ancak, doğrudan yabancı sermaye girişleri sınırlı. Yatırımcılar için güven ortamını henüz oluşturamadık. Enflasyonla mücadele kararlılığı 2025 yılında da devam etmeli. Ancak, ihracatçılarımızın pazarlarını kaybetmemelerine de azami özen göstermeliyiz, destek vermeliyiz. Türkiye'nin güçlü ihracat olmadan sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme gerçekleştiremeyeceğini bilmeliyiz.

Uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme ve sağlam bir ekonomik yapı için elbette birçok alanda yapılacak reformlar var ancak en önemlileri TUSİAD kitapçığında da belirtilen iki ana yapısal reform. Birincisi, insana değer katan eğitim ve liyakat. İkincisi, hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargı. Hedefimiz bu reformların yarattığı güven ortamıyla beslenen ekonomik kalkınma olmalıdır. Bu iki reformu hakkıyla gerçekleştirebilirsek diğer tüm reformlar kolaylıkla yapılabilecektir. Dünya ile rekabet edebilmemiz için özel sektörde ve kamu bürokrasisinde iyi eğitilmiş yüksek vasıflara sahip ve liyakate uygun atanmış insanlar olması şart. Ayrıca bilimde, sanatta, sporda, tüm alanlarda ileri gitmek için her şeyden önce nitelikli insan gerekiyor.

İyi yetişmiş insanlar hukukun üstünlüğünün ve adil yargının olduğu bir ortamda çalıştığı taktirde ekonomi başta olmak üzere her konuda başarının yolu açılacaktır. Bu konuda toplumsal fikir birliğine ihtiyacımız var. Yapmamız gereken en önemli yapısal reform, gençlerimizi iyi yetiştirmek, layık oldukları yere getirmek ve mevcut işgücünü de tekrar eğitip çağın gerektirdiği yetkinliklerle donatmaktır. Şimdi soruyoruz...

Hukukun üstünlüğüne ve adil yargıya kim sahip çıkacak?

Sanayide ve hizmet sektöründe ülkemizin rekabetçi gücünü kim ön plana çıkaracak?

Gelişen teknolojiye, yapay zeka çağına, kim ayak uyduracak?

Sanatta, kültürde ve sporda dünya çapında başarılara kim imza atacak?

Eşitliği, etik değerleri, dayanışmayı ve paylaşımcılığı kim savunacak?

Gelir dağılımını kim düzeltecek?

Bağımsız kurumlarla devletin kurumsal yapısını kim güçlendirecek?

Kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge mekanizmalarını kim etkinleştirecek?

Demokratik, laik ve sosyal hukuk devletine kim sahip çıkacak?

Bu soruların cevabını 'Liyakatla atanan iyi yetişmiş insanımız' diyerek cevaplayabilirim.

Eğer geleceğimizin teminatı gençlerimizse, temel vazifemiz, gençlerimizi bilim ve etik değerler temelinde iyi yetiştirmek olmalıdır.

Eğitimi okul öncesinden başlayan ve hayat boyu devam eden bir süreç olarak görmeliyiz.

Öncelikle, okul öncesi eğitimin zorunlu ve ücretsiz olmasını sağlamalıyız.

Bunun için eğitim sistemine büyük iş düşüyor.

Eğitimde dünya ile rekabet edebilmek için öğretmen ve akademisyen kalitemizi yükseltmeliyiz.

Eleştirel düşünen, iyi yönetişim için üniversitelerinde uygulanan yönetime tepki veren öğretim üyelerine kulak vermeliyiz. Değerli hocalarımızı kaybetmemeliyiz.

Türkiye'nin PISA araştırmasına dahil olduğu 2003 yılından bu yana okuma, matematik ve fen bilimleri alanlarının tümünde OECD ortalamasının altında kaldığını görüyoruz.

Eğer bizim çocuklarımızın performansı sürekli olarak gelişmiş ülkelerin çocuklarının gerisinde kalıyorsa, bilelim ki bu çocukların değil bizim hatamızdır.

Müfredat değişikliklerini şeffaf ve katılımcı bir yaklaşımla yapmalıyız.

Geri bildirimler için bu alanda çalışan uzmanlara ve sivil toplum örgütlerine makul süreler vermeliyiz.

Tüm kademelerde, çocuklarımız için, laik Cumhuriyet değerlerine, bilimsel düşünce ve akla dayalı, 21. yüzyıl becerilerini kazandıran sosyal etkileşim ve etik temelli, fırsat eşitliğine dayalı, çağdaş bir eğitim eko sistemini hayata geçirmeliyiz.

Eğitim sistemini, siyasetin, siyasi partilerle ilişkilendirilen yapıların ve tarikatların etki alanının dışına taşımalıyız.

Bunun taşıdığı hayati önemi 15 Temmuz darbe girişimi hepimize öğretmiş olmalı.

Ayrıca, verimliliği yüksek bir ekonomi için üniversitelerle teknoloji üreten sanayi iş birliğinde araştırma geliştirmeyi ve girişimciliği desteklemeliyiz.

2024 yılında ülkemizde farklı aşamalardaki yeni girişimlere 469 farklı işlemle 1 milyar 100 milyon dolar yatırım yapıldı.

Bu büyüklükle Avrupa'da 11. sıradayız.

Önümüzdeki dönemde girişimci ekosistemini hızla büyütmeliyiz.

Eğitim ekosistemimizin iyileştirilmesi konusunda hepimizin üstüne düşen sorumluluklar var.

Yaşadığımız teknolojik gelişim bilgiye erişimi demokratikleştirdiği gibi kaliteli ve etkili öğrenme sistemlerine ulaşmayı da kolaylaştırdı.

Gençlerin okul dışında, hafta sonlarında, yaz tatillerinde kendilerini dünyadaki yaşıtları ile rekabet edebilecek şekilde geliştirmesi için imkanlar yaratılması gerekiyor.

Bu imkanları merkezi hükümet, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve şirketler olarak hep birlikte yaratmak zorundayız.

Gençler arasında beyin göçü her sene hızlanıyor.

Yurt dışına göç eden 25-29 yaş arası nüfus geçen sene 110 bine yaklaşmış.

İyi eğittiğimiz gençleri ülkemizde tutmak için başta ekonomik özgürlükler olmak üzere tüm özgürlük alanlarını genişletmeliyiz.

Gençlerin arzu ettiği kültürel, sosyal ve sportif hayatın koşullarını oluşturmalıyız.

İyi yetiştirdiğimiz genç kuşakları başka ülkelere kaptırmamalıyız.

Tüm atamalarda liyakat ilkesini gözetmeli, kayırmacılığa ve nepotizme geçit vermemeliyiz.

Bu gençlerimize karşı ahlaki sorumluluğumuz olduğu kadar, ülkemizin geleceğinin, kurumlarımızın sağlamlığının da teminatıdır.

Son olarak üzerinde durmak istediğim nokta hukuk devleti ve adil yargının ayrılmaz bir parçasını oluşturan eşitlik konusu.

Cumhuriyetin, demokrasinin, hukuk devletinin, laikliğin tanımları eşitlik kavramı üzerinde yükselir.

Bu kavramların gerçek anlamda hayata geçirilmesi adil ve huzurlu bir toplumsal yapıyı mümkün kılar.

Aksi halde, toplumsal gerilimler, kutuplaşma, ekonomik kaynakların verimsiz kullanılması, refah kaybı, beyin göçü, demokrasiye inancın zayıflaması, radikal akımların güçlenmesi gibi sorunların önü alınamaz.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kalkınmanın tüm boyutlarını negatif etkiliyor.

Kadınların ekonomik, siyasi ve toplumsal hayatta erkeklerle eşit şekilde temsil edilmesi ekonomik kalkınma, adaletsizlikle mücadele ve toplumsal refah yaratarak ilerlemenin olmazsa olmaz koşuludur.

"Sosyal devlet ilkesi gözetilmeli"

Ülkemizde gelir dağılımındaki eşitsizlik son yıllarda artmaktadır. Yüksek enflasyon herkese eşit uygulanan adil olmayan bir vergidir ve gelir dağılımını bozmaktadır. Emeklilere yapılan zammın, hayat pahalılığını telafi edemediği ortadadır. Bu durum hep söylediğimiz, enflasyonla mücadele yükünün adil paylaşılması ilkesinin daha etkili uygulanması gerektiğine işaret ediyor. Ekonomik politikalarda bu konu dikkate alınmalı, sosyal devlet ilkesi gözetilmelidir.

2025 yılında dünya için olduğu kadar Türkiye açısından da önemli bir kavşaktayız. Yurt dışında ve yurt içinde ekonomik ve siyasi gelişmeler hem büyük fırsatlar hem de büyük riskler yaratıyor. Bu süreci mutlaka çok iyi yönetmeliyiz. Türkiye'mizin, dünyada sözü geçen, bölgesinde istikrarın teminatı olan, ekonomisi istikrarlı, demokrasisi sağlam, hukuk devleti ilkeleri yerleşmiş, toplumu huzurlu bir ülke olması yönünde elbirliği ile çalışmalıyız. Bunu ancak hukukun üstünlüğü ve bağımsız yargının yarattığı güven ortamında iyi yetişmiş, liyakatla göreve gelmiş insanlar ve eşitlikçi bir yaklaşımla yapabiliriz. Bunu yaptığımız taktirde en önemli yapısal reformu gerçekleştirmiş olacağız.

Bizi yönetenlere iyi niyetle önerilerimizi aktarmak görevimizdir. Hepimiz bu doğrultuda üstümüze düşeni yerine getirmeliyiz.

TÜSİAD Başkanı Orhan Turan

TÜSİAD Başkanı Turan: Türkiye'nin en önemli sorunu eğitim ve hukuk

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan da konuşmasında, bugüne kadar tesbit ve önerilerini kamuoyu ile açık ve şeffaf biçimde paylaştıklarını belirtti. Kendisinden önceki TÜSİAD başkanlarının da aynı şeyi yaptığını ifade eden Turan, "Bundan sonra da paylaşmaya devam edeceğiz" dedi.

Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Ömer Aras'ın da konuşmasında bütün sorunları etraflıca ele aldığını kaydeden Orhan Turan, "Gündem çok ağır. Hangi birisini sayayım. Depremlerde, yangınlarda, iş kazalarında çok sayıda vatandaşımızı kaybediyoruz. Demek ki, hata, suistimal ve kayırmacılık çok yaygın" ifadelerini kullandı.

Eleştirel ifadelere ve habercilik faaliyetlerine açılan soruşturma haberlerinin sıklaştığını yıllar öncesindeki olaylara ilişkin olarak bazı kişilere şimdi yeni soruşturmalar açıldığını anlatan Turan, şunları söyledi:

"Tutuklu milletvekillerine, siyasi parti liderlerine ve belediye başkanlarına sürekli yenileri ekleniyor. Disiplinsizlik suçuyla teğmenler hakkında ihraç kararı alınıyor. Fakat, deprem, yangın taciz, kadın cinayeti, iş kazası, gibi kamuoyunda infial yaratan nice olayda, ya suçlular bulunmuyor ya da kısa sürede serbest kalıyorlar. Kamuoyu vicdanında suç ve ceza arasında orantısızlık kanaati oluşuyor.

İster seçimle, ister atamayla gelen kamu görevlilerinin görevlerinden alınmasının, yeni örneklerine şahit oluyoruz. Üstelik, yeni yasal düzenlemelerle, kamu görevlilerinin Devlet Denetleme Kurulu tarafından görevden alınması ve TMSF’nin şirketlere kayyum olarak atanması mümkün oluyor. Yolsuzluk, dolandırıcılık, karaborsa haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, galiba artık şirket kurmaktan daha kolay.

"Hukuka olan güven sarsıldı"

Kadın cinayetlerinin de, çocuk tacizlerinin de sonu gelmiyor. Nedir bu tırmanma? Biz niye bu hale geldik? Hangisini ele alsak günlerce, belki de aylarca konuşmak gerekiyor. Tüm bu sorunların arkasında, hukuka olan güvenin sarsılması var.

Hep söyledik, söyleyeceğiz. Modern devletin temelinde hukukun üstünlüğü vardır. Tüm vatandaşlar kanun önünde eşittir.

Devlet de hukukla bağlıdır. Her kademede yönetim keyfi değil, hukuk kurallarına göre yapılır. Burada sorun varsa her yerde sorun çıkar. Hukuka güven kalmazsa güvensizlik, istikrarsızlık ve belirsizlik her yere sirayet eder. Sistemik risk oluşur. Günü kurtarmak mümkün olsa da yarınlar tehlike altına girer.

Bakın biz sanayici ve iş insanlarıyız. TÜSİAD üyesiyiz. Ama her şeyden önce insanız, bu ülkenin vatandaşıyız. İnsani değerleri ekonomik değerlerin önüne koyarız. Çocuklarımıza, torunlarımıza daha büyük bir miras değil, daha iyi bir gelecek bırakmak isteriz.

Daha iyi bir geleceği, hukuka güven olmadan kuramayız. Hukukun üstünlüğünü, hemen ve tam olarak tesis etmeden; ne Ekonomide ne toplumda ne iç, ne de dış politikadaki sorunlar çözülebilir. Ayrıca toplumsal kutuplaşmanın yerini, toplumsal uyuma bırakması, siyasette yumuşama ve siyasi alanın genişlemesi, sorunlarımızın çözümünü mutlaka kolaylaştıracaktır.

Bu noktada, terör sorununun kalıcı olarak ortadan kalkması en büyük dileğimizdir. Ancak şunu da görelim: izlenmekte olan sürecin başarısı ile, hukuk devleti ve demokratik standartların iyileştirilmesi arasında birbirini besleyen karşılıklı bir etkileşim vardır. Biri olmadan diğeri eksiktir. Hukukun üstünlüğünü tesis edersek, tüm sorunlarımızı konuşarak, ortak akılla çözebiliriz.

Sayın Bakan Mehmet Şimşek’in ekonomi programına destek veriyorsak da, ekonomide her şeyin yolunda olduğunu söyleyemeyiz. Enflasyonla mücadelenin hızlanması gerekiyor. Artık daha hızlı netice almalıyız. Yoksa stres birikiyor. Enflasyonla mücadelenin maliyetine katlanmak zorlaşıyor. Hem girişimciler için hem çalışanlar için. Sanayici çok zorlanıyor, ihracatçı kan ağlıyor, ithalatın cazibesi artıyor.

Başka ülkelerde hammaddeyi daha ucuza alan, krediye daha ucuza erişen, enerji ve işçilik maliyetinin toplam maliyetler içindeki payı daha düşük olan rakiplerimizle biz nasıl rekabet edebiliriz? Bunun matematiği nedir? Verimlilik farkı bu makası kapamaya yeter mi? Peki bugün, işimizi nasıl devam ettireceğiz? Devam ettiremezsek çalışanlarımız ne olacak?

Nüfus artış hızının dramatik biçimde azaldığının farkındayız. Peki bunun verimlilikte çok daha büyük bir artışı gerektirdiğinin ne kadar farkındayız? Çalışan sayısı artmadan, nitelik yükselmeden, verimlilik hızlanmadan, katma değer artmadan nasıl büyüyeceğiz? Bunu açıklayan bir teori var mı? Hem sanayici mutsuz hem çalışanlar. Hem büyük işletmeler zorlanıyor hem KOBİ’ler. Hem Batıdaki girişimciler yakınıyor hem Doğudakiler.

"Sussak gönlümüz razı değil"

Peki kimin yüzü gülüyor? Özdemir Asaf 'Her şeyi zamana bıraktık, zamanımız var mı bilmeden...' demişti. Artık zamanımızın kalmadığını biliyoruz. Yıllardan beri iklim değişikliğine hazırlanalım diyoruz. Teknolojik dönüşümü kaçırmayalım diyoruz. Jeostratejik risklere karşı önlem alalım diyoruz. İşgücümüzü ve gençlerimizi çağın ihtiyaçlarına göre yetiştirelim diyoruz. İşgücü açığını kapatmak için önce kadınlarımızı işgücüne katalım diyoruz. Ticaret savaşlarına hazırlanalım, ithalatın değil, ihracatın cazip olduğu bir ekosistem oluşturalım diyoruz. Tarım ve hayvancılığın stratejik önemini hatırlayalım diyoruz. Dünyada büyük bir değişim yaşanıyorken, önümüzde bir sıçrama fırsatı olduğunu görüyoruz. Bundan yararlanalım diyoruz. Ama enerjimiz boşa gidiyor. Dünyadaki değişimi yakalayamıyoruz. Artık hiçbir şeyi zamana bırakamayız. Bunun için zamanımız kalmadı. Bir an önce enflasyonla mücadelede kalıcı başarıyı sağlayalım. Para politikasını maliye politikasıyla ve yapısal reformlarla destekleyelim.

Sanayiye mutlaka nefes aldırılması lazım. Yatırım, üretim ve ihracat desteklenmeli. Dediğim gibi, neler yapılması gerektiğini defalarca söyledik; ayrıca bugün paylaştığımız bir kitapçık haline getirdik. Çünkü, sussak gönlümüz razı değil."

Açılışın ardından toplantı “Ekonomi, Dış Politika ve Hukuk Perspektifinden Değerlendirmeler” başlıklı panel ile devam etti. Gazeteci Elif Ergu’nun moderatörlüğünü üstlendiği panel oturumunun konuşmacıları Emekli Büyükelçi Şafak Göktürk, Prof. Dr. Hakan Kara ve Prof. Dr. Adem Sözüer oldu.

Genel Kurul gündemi kapsamında Haysiyet Divanı seçimi gerçekleştirildi Genel Kurul Toplantısı’nda TÜSİAD tarafından hazırlanan “Perspektif 2025: Dönüşüm ve Gelecek için Yol Haritası & Öneriler” isimli kitapçık kamuoyu ile paylaşıldı. Kitapçık, 2025 yılı için iş dünyasının öncelikli gördüğü önerileri içeriyor.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.