Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez, 2012 yılında iç pazardaki durgunluğun kendilerini zayıflattığını belirterek, "Bir de düşük kur sorunuyla uğraşmayalım" dedi.
Haber Giriş Tarihi: 26.12.2012 16:07
Haber Güncellenme Tarihi: 26.12.2012 16:07
Kaynak:
Haber Merkezi
https://www.bursaport.com
BTSO Başkanı Sönmez'in 2013 yılında da 'Türk Lirası'nın değerlenmesinin' yıla damgasını vuracağı öngörüsünü ifade ederken, "Küresel risk iştahı, Türkiye gibi gelişen ve fırsatların yüksek olduğu ekonomilere kaynak girişini artırıyor. Bu güçlü akıma bir de enflasyon hesabı girince Türk Lirası'ndaki değerlenme, bir risk unsuru olarak karşımız çıkıyor. İç piyasanın yavaşladığı, en büyük pazarımız olan Avrupa Birliği'nin durduğu bir dönemde küresel pazarda rekabet etmek zaten zorken, sanayicinin bir de kur tartışmalarıyla vakit kaybetmemesi lazım. Bu nedenle Merkez Bankası'nın 2013 yılı para politikasının proaktif olması şart" yorumunu yaptı.
2012'nin beklediklerinden zor geçtiğini belirten Celal Sönmez, küresel ekonominin, hiç olmadığı kadar ciddi bir büyüme sıkıntısı yaşadığını ifade etti.
Dünya için öngörülen yüzde 4'lük büyümenin ancak yüzde 3 civarında gerçekleşebileceğinin neredeyse kesinleştiğini kaydeden Sönmez, "Küresel ticaret darald, Çin ve Japonya ekonomileri yavaşladı. Avrupa Birliği, güven krizini azaltıcı adımlar atıp mali kaostan kurtulma yoluna girmeyi bir türlü beceremedi. Amerika'da Obama'nın yeniden seçilmesi ve bu ülke siyasetindeki yumuşama nispi bir güven sağlasa da 600 milyar dolarlık mali uçurum tehdidi henüz ortadan kalkmış değil. Brezilya, Endonezya ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler de küresel ekonomik aktivitedeki daralmadan olumsuz etkilenmeye devam ediyor. Bu yıl yüzde 4 büyümeyi planlayan Türkiye'nin büyümesi, tıpkı dünya ekonomisi gibi yüzde 3'ün altında kalacak gibi görünüyor" dedi.
BTSO Başkanı'nın 2012 ve 2013'e yönelik değerlendirmeleri şöyle:
"Geçen yıl alınan ekonomiyi soğutma önlemleri, yılın ilk çeyreğinden itibaren iç piyasada kendini hissettirmeye başladı. Üçüncü çeyrek itibariyle yıllık olarak baktığımızda kamu yatırım harcamaları artışı yüzde 11.2 olurken özel sektör yatırım harcamalarındaki daralma derinleşerek yüzde 11.1'i buldu. Sanayi sektöründeki büyüme ilk iki çeyrekte yüzde 3.5 ve yüzde 3.9 olarak gerçekleştikten sonra üçüncü çeyrek performansı yüzde 1.7'ye indi.
Nasıl ki tek kanatlı kuş uçamazsa, iç ve dış talep dengesini sağlam kuramayan ülke ekonomileri de istenen ölçüde büyüyemez. Türkiye bu yıl tam olarak bu problemi yaşadı. Bir yandan küresel krize rağmen ihracatta ülke ve ürün çeşitlemesine giderek dış ticaretimizi artırırken diğer yandan iç piyasada ayağımızı hep frende tuttuk. Sonuçta ekonomi yılın ilk üç çeyreğinde dış talebin katkısıyla büyürken, iç talebin büyümeye etkisi 2009'dan bu yana ilk kez eksiye düştü. Merkez Bankası'nın yıl ortasında attığı adımlarla üçüncü çeyrekten itibaren iç talebin hareketleneceği beklentisinin ise henüz istenen oranda gerçekleşmediğini görüyoruz. Özellikle özel sektör yatırımlarında ne yazık ki geriye gidişin sürdüğünü gözlemliyoruz. Sonuç olarak, iç talebi baskılayan bir ekonomi politikası büyümeyi yüzde 3'ün altına çekerken cari açığın hala milli gelirin yüzde 7-7.5'i oranında seyretmesi düşündürücü. Sürdürülebilir bir büyüme için iç ve dış talebin desteği aynı anda ve paralel oranlarda sürdürülmeli.
Altını ısrarla çizdiğimiz gibi, eğer dünya patinaj yaparken bu dönüşümü sağlayabilirsek, büyüme başta olmak üzere tüm önemli rakamsal hedefler doğal olarak gerçekleşir. Ama reform yapmak yerine bürokratik oligarşiye teslim olur, bir işçi çalıştıran işyerine bile hekim istihdam etme zorunluluğu getirmeye kalkarsak işimiz zor.
Evet, 2012 yılının temel belirleyicisi, iç talepte öngörülenden daha fazla gerçekleşen yavaşlama oldu. 2013 yılının temel tartışma konusunun da daha şimdiden Türk Lirası'nın değerlenmesi olacağı anlaşılıyor. Küresel risk iştahı, Türkiye gibi gelişen ve fırsatların yüksek olduğu ekonomilere kaynak girişini artırıyor. Bu güçlü akıma bir de enflasyon hesabı girince Türk Lirası'ndaki değerlenme, bir risk unsuru olarak karşımız çıkıyor. İç piyasanın yavaşladığı, en büyük pazarımız olan Avrupa Birliği'nin durduğu bir dönemde küresel pazarda rekabet etmek zaten zorken, sanayicinin bir de kur tartışmalarıyla vakit kaybetmemesi lazım. Bu nedenle Merkez Bankası'nın 2013 yılı para politikasının proaktif olması şart."
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sönmez: 2012 zor geçti, 2013'ü kaybetmeyelim
Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez, 2012 yılında iç pazardaki durgunluğun kendilerini zayıflattığını belirterek, "Bir de düşük kur sorunuyla uğraşmayalım" dedi.
BTSO Başkanı Sönmez'in 2013 yılında da 'Türk Lirası'nın değerlenmesinin' yıla damgasını vuracağı öngörüsünü ifade ederken, "Küresel risk iştahı, Türkiye gibi gelişen ve fırsatların yüksek olduğu ekonomilere kaynak girişini artırıyor. Bu güçlü akıma bir de enflasyon hesabı girince Türk Lirası'ndaki değerlenme, bir risk unsuru olarak karşımız çıkıyor. İç piyasanın yavaşladığı, en büyük pazarımız olan Avrupa Birliği'nin durduğu bir dönemde küresel pazarda rekabet etmek zaten zorken, sanayicinin bir de kur tartışmalarıyla vakit kaybetmemesi lazım. Bu nedenle Merkez Bankası'nın 2013 yılı para politikasının proaktif olması şart" yorumunu yaptı.
2012'nin beklediklerinden zor geçtiğini belirten Celal Sönmez, küresel ekonominin, hiç olmadığı kadar ciddi bir büyüme sıkıntısı yaşadığını ifade etti.
Dünya için öngörülen yüzde 4'lük büyümenin ancak yüzde 3 civarında gerçekleşebileceğinin neredeyse kesinleştiğini kaydeden Sönmez, "Küresel ticaret darald, Çin ve Japonya ekonomileri yavaşladı. Avrupa Birliği, güven krizini azaltıcı adımlar atıp mali kaostan kurtulma yoluna girmeyi bir türlü beceremedi. Amerika'da Obama'nın yeniden seçilmesi ve bu ülke siyasetindeki yumuşama nispi bir güven sağlasa da 600 milyar dolarlık mali uçurum tehdidi henüz ortadan kalkmış değil. Brezilya, Endonezya ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler de küresel ekonomik aktivitedeki daralmadan olumsuz etkilenmeye devam ediyor. Bu yıl yüzde 4 büyümeyi planlayan Türkiye'nin büyümesi, tıpkı dünya ekonomisi gibi yüzde 3'ün altında kalacak gibi görünüyor" dedi.
BTSO Başkanı'nın 2012 ve 2013'e yönelik değerlendirmeleri şöyle:
"Geçen yıl alınan ekonomiyi soğutma önlemleri, yılın ilk çeyreğinden itibaren iç piyasada kendini hissettirmeye başladı. Üçüncü çeyrek itibariyle yıllık olarak baktığımızda kamu yatırım harcamaları artışı yüzde 11.2 olurken özel sektör yatırım harcamalarındaki daralma derinleşerek yüzde 11.1'i buldu. Sanayi sektöründeki büyüme ilk iki çeyrekte yüzde 3.5 ve yüzde 3.9 olarak gerçekleştikten sonra üçüncü çeyrek performansı yüzde 1.7'ye indi.
Nasıl ki tek kanatlı kuş uçamazsa, iç ve dış talep dengesini sağlam kuramayan ülke ekonomileri de istenen ölçüde büyüyemez. Türkiye bu yıl tam olarak bu problemi yaşadı. Bir yandan küresel krize rağmen ihracatta ülke ve ürün çeşitlemesine giderek dış ticaretimizi artırırken diğer yandan iç piyasada ayağımızı hep frende tuttuk. Sonuçta ekonomi yılın ilk üç çeyreğinde dış talebin katkısıyla büyürken, iç talebin büyümeye etkisi 2009'dan bu yana ilk kez eksiye düştü. Merkez Bankası'nın yıl ortasında attığı adımlarla üçüncü çeyrekten itibaren iç talebin hareketleneceği beklentisinin ise henüz istenen oranda gerçekleşmediğini görüyoruz. Özellikle özel sektör yatırımlarında ne yazık ki geriye gidişin sürdüğünü gözlemliyoruz. Sonuç olarak, iç talebi baskılayan bir ekonomi politikası büyümeyi yüzde 3'ün altına çekerken cari açığın hala milli gelirin yüzde 7-7.5'i oranında seyretmesi düşündürücü. Sürdürülebilir bir büyüme için iç ve dış talebin desteği aynı anda ve paralel oranlarda sürdürülmeli.
Altını ısrarla çizdiğimiz gibi, eğer dünya patinaj yaparken bu dönüşümü sağlayabilirsek, büyüme başta olmak üzere tüm önemli rakamsal hedefler doğal olarak gerçekleşir. Ama reform yapmak yerine bürokratik oligarşiye teslim olur, bir işçi çalıştıran işyerine bile hekim istihdam etme zorunluluğu getirmeye kalkarsak işimiz zor.
Evet, 2012 yılının temel belirleyicisi, iç talepte öngörülenden daha fazla gerçekleşen yavaşlama oldu. 2013 yılının temel tartışma konusunun da daha şimdiden Türk Lirası'nın değerlenmesi olacağı anlaşılıyor. Küresel risk iştahı, Türkiye gibi gelişen ve fırsatların yüksek olduğu ekonomilere kaynak girişini artırıyor. Bu güçlü akıma bir de enflasyon hesabı girince Türk Lirası'ndaki değerlenme, bir risk unsuru olarak karşımız çıkıyor. İç piyasanın yavaşladığı, en büyük pazarımız olan Avrupa Birliği'nin durduğu bir dönemde küresel pazarda rekabet etmek zaten zorken, sanayicinin bir de kur tartışmalarıyla vakit kaybetmemesi lazım. Bu nedenle Merkez Bankası'nın 2013 yılı para politikasının proaktif olması şart."
En Çok Okunan Haberler