Prof. Dr. Mustafa Sarı, Nilüfer Çayı'nın kirliliğine ilişkin açıklamada bulundu. Sarı, "Nilüfer Çayı kirlenmiş IV. Sınıf sulara sahip bir atık kanalı fonksiyonu üstlenmiştir. Bu durum kabul edilemez" dedi.
Haber Giriş Tarihi: 10.01.2025 13:28
Haber Güncellenme Tarihi: 10.01.2025 13:39
Muhabir:
Haber Merkezi
https://www.bursaport.com
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, Nilüfer Çayı'nın ciddi kirlilik sorunu hakkında açıklamalarda bulundu. Uludağ eteklerinden doğan ve Susurluk Havzası'nın alt havzası içinde yer alan Nilüfer Çayı, 200 km'lik uzunluğu ve birçok yan koluyla, ülkemizdeki en kirli akarsulardan biri olarak kabul ediliyor. Çayın, kent merkezi içindeki kollarında, özellikle köprülerden geçerken görülen simsiyah sıvı ve korkunç koku, bu sorunun boyutlarını gözler önüne seriyor.
Resmi verilere göre evsel ve endüstriyel atıkların yüzde 95 oranında arıtıldığı belirtilse de, Nilüfer Çayı’nın suyu, beklenenden çok daha kirli bir durumda. Prof. Dr. Sarı, geçtiğimiz Temmuz ayında gerçekleştirdiği ölçümlerde, Nilüfer Çayı'nın çözünmüş oksijen seviyesinin, Uludağ eteğinden kentin girişine kadar 16,2 mg/l'den 0,14 mg/l'ye düştüğünü belirtti. Bu durum, çayın kirli atıklarla nasıl bir kanal haline dönüştüğünü ve su kalitesinin ne denli bozulduğunu gösteriyor.
Marmara Denizi’nde yeniden ortaya çıkan müsilajın da bu tür kirlilik kaynaklarıyla bağlantılı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Sarı, müsilajın üç ana tetikleyiciden dolayı felaket boyutlarına ulaşabileceğini belirtti: İklim değişikliği, deniz koşullarındaki durgunluk ve özellikle yüksek azot ve fosfor yüküyle Marmara Denizi’ne ulaşan kirlilik.
'TARIMSAL SULAMADA KULLANILMASINA DERHAL SON VERİLMELİ'
Nilüfer Çayı'nın temizlenmesi için acil önlemler gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Sarı, şunları söyledi:
"Nilüfer Çayı’nda kirlenmeye yol açan unsurlar arasında sadece organik kirlilik yok. Azot ve fosfor sınırlamaları yanında, ağır metal, tuzluluk ve renk gibi parametreler de göz önünde bulundurulmalı. Ayrıca, çayın IV. sınıf su kalitesine sahip olduğu ve bu nedenle tarımsal sulamaya uygun olmadığı unutulmamalıdır. Tarımsal sulama amacıyla suyun kullanılmasına derhal son verilmelidir."
Nilüfer Çayı’na atık deşarj eden işletmelerin belirli olduğuna dikkat çeken Sarı, bu işletmelerin denetimlerle denetlenmesi gerektiğini ifade etti. Ayrıca, tüm tarafların katılımıyla, merkezi yönetim, yerel yönetimler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların işbirliği içinde çalışarak yeni bir Acil Eylem Planı oluşturulmasının gerekliliğini belirtti. Bu planın şeffaf bir şekilde uygulanması ve izlenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Sarı, Nilüfer Çayı’nın kirli sularından kurtulabilmesi için hızlı ve kapsamlı bir müdahale gerektiğini, aksi takdirde sadece çayın değil, Marmara Denizi’nin de kirlilik yükü artarak müsilaj krizinin boyutlarını büyüteceğini dile getirdi.
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Prof. Dr. Sarı'dan Nilüfer Çayı uyarısı
Prof. Dr. Mustafa Sarı, Nilüfer Çayı'nın kirliliğine ilişkin açıklamada bulundu. Sarı, "Nilüfer Çayı kirlenmiş IV. Sınıf sulara sahip bir atık kanalı fonksiyonu üstlenmiştir. Bu durum kabul edilemez" dedi.
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, Nilüfer Çayı'nın ciddi kirlilik sorunu hakkında açıklamalarda bulundu. Uludağ eteklerinden doğan ve Susurluk Havzası'nın alt havzası içinde yer alan Nilüfer Çayı, 200 km'lik uzunluğu ve birçok yan koluyla, ülkemizdeki en kirli akarsulardan biri olarak kabul ediliyor. Çayın, kent merkezi içindeki kollarında, özellikle köprülerden geçerken görülen simsiyah sıvı ve korkunç koku, bu sorunun boyutlarını gözler önüne seriyor.
Resmi verilere göre evsel ve endüstriyel atıkların yüzde 95 oranında arıtıldığı belirtilse de, Nilüfer Çayı’nın suyu, beklenenden çok daha kirli bir durumda. Prof. Dr. Sarı, geçtiğimiz Temmuz ayında gerçekleştirdiği ölçümlerde, Nilüfer Çayı'nın çözünmüş oksijen seviyesinin, Uludağ eteğinden kentin girişine kadar 16,2 mg/l'den 0,14 mg/l'ye düştüğünü belirtti. Bu durum, çayın kirli atıklarla nasıl bir kanal haline dönüştüğünü ve su kalitesinin ne denli bozulduğunu gösteriyor.
Marmara Denizi’nde yeniden ortaya çıkan müsilajın da bu tür kirlilik kaynaklarıyla bağlantılı olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Sarı, müsilajın üç ana tetikleyiciden dolayı felaket boyutlarına ulaşabileceğini belirtti: İklim değişikliği, deniz koşullarındaki durgunluk ve özellikle yüksek azot ve fosfor yüküyle Marmara Denizi’ne ulaşan kirlilik.
'TARIMSAL SULAMADA KULLANILMASINA DERHAL SON VERİLMELİ'
Nilüfer Çayı'nın temizlenmesi için acil önlemler gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Sarı, şunları söyledi:
"Nilüfer Çayı’nda kirlenmeye yol açan unsurlar arasında sadece organik kirlilik yok. Azot ve fosfor sınırlamaları yanında, ağır metal, tuzluluk ve renk gibi parametreler de göz önünde bulundurulmalı. Ayrıca, çayın IV. sınıf su kalitesine sahip olduğu ve bu nedenle tarımsal sulamaya uygun olmadığı unutulmamalıdır. Tarımsal sulama amacıyla suyun kullanılmasına derhal son verilmelidir."
Nilüfer Çayı’na atık deşarj eden işletmelerin belirli olduğuna dikkat çeken Sarı, bu işletmelerin denetimlerle denetlenmesi gerektiğini ifade etti. Ayrıca, tüm tarafların katılımıyla, merkezi yönetim, yerel yönetimler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların işbirliği içinde çalışarak yeni bir Acil Eylem Planı oluşturulmasının gerekliliğini belirtti. Bu planın şeffaf bir şekilde uygulanması ve izlenmesi gerektiğinin altını çizdi.
Sarı, Nilüfer Çayı’nın kirli sularından kurtulabilmesi için hızlı ve kapsamlı bir müdahale gerektiğini, aksi takdirde sadece çayın değil, Marmara Denizi’nin de kirlilik yükü artarak müsilaj krizinin boyutlarını büyüteceğini dile getirdi.
En Çok Okunan Haberler