Yalçın Küçük: 'Cavit Çağlar da Dugin de uydurma'

Yazar Yalçın Küçük, uçak krizi ile bozulan Türkiye-Rusya ilişkilerinin yeniden başlamasında Bursalı iş adamı Cavit Çağlar ve Doğu Perinçek'in rolü olduğu iddiaları konusunda, "Güya, Rusya'nın Ankara ile konuşmasını işadamı Cavit sağlamış. Hikayedir. Çağlar da Dugin de uydurmadır" dedi.

Haber Giriş Tarihi:
Haber Güncellenme Tarihi:
https://www.bursaport.com

Çarpıcı açıklama ve iddialarıyla dikkat çeken yazar Yalçın Küçük, gündeme ilişkin olarak Odatv'den Barış Zeren, Deniz Hakan ve Okan İrtem'e değerlendirme yaptı.

Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesi konusunda Devlet eski Bakanı, Bursalı iş adamı Cavit Çağlar ve Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in rolü olduğu yolundaki iddiaları değerlendiren Yalçın Küçük, "Petersburg hep konuşmak istiyordu. özür dilemeseler yine konuşurduk diyen havaları var. Murat'ın (Gazeteci Murat Yetkin) Cavit'i varsa, Doğu'nun da Dugin'i olmalıdır ve ikisi de uydurmadır. Rusya Genelkurmay Başkanı'nın ansızın Ankara'ya gelişinde Cavit Emmi'nin rolü ve selamı yoktur." ifadelerini kullandı.

İşte Odatv'deki röportajdan ilgili bölüm:

Okan İrtem: Murat Yetkin, sanıyorum, Cumhuriyet'i hâlâ solcu görüyor. O yönde bir açıklaması ya da yazısı vardı.

Y.K.: Murat'ı uzun zamandır okumuyorum. Hep muhafazakar ya da mutaassıp değildi, bir grupla birlikte, Akif Kurtuluş, Murat Yetkin, Osman Çutsay, ODTÜ'ye bitişik küçük villamızda, sık sık olurlardı. Edebiyatçı olmayanın aydın olamayacağını düşündüğümüz zamandı, edebiyat cephesi, çıkarmak istiyorlardı. Acılı ve heyecanlı günlerdir.

Küçük olmasına bakmayın, "açlık grevleri" için de gelirlerdi, açmıştım, dört yüz kişilik hesabımız vardır, bahçe imkanlıdır. 12 Eylül takviminin büyük açlık grevlerini sokakta yapıyorlardı; villayı tahsis etmiştim, çok tarihidir. Şimdi trt'nin ikinci adamı Taşkın Koç bana bir islamcı olarak geldiğinde, Çukurambar'daki çalışma daireme, "bu ikinci gelişim" demişti, "önce açlık grevinde evinize, solcu olarak gelirdim", böyle demişti. Tekrardır, tarihidir, tarih de hep tekrara dayalıdır. Deniz'lerin ölüm gününde büyük anma yemeklerini de orada yapardık, başımızın üzerinde helikopterler dolaşıyordu. Ben, hep iyimser, bizi koruyorlar, diyordum. Bunlara "acılar şenliği" adını koymuştuk, daha çok Bilgesu'nun marifetidir.

Aziz Nesin ile ne güzel işler yapmıştık, "aydınlar dilekçesi" de bunlar arasında, toplantıları ve yerleri ben düzenlerdim, bir yerde, Aziz Bey ile yine yan yana idik, kulağına eğilmiştim, "Aziz Bey, daha tarihi bir yerde yapacaktık" demiştim; arkadaşımdan, Tamer Atauz, artık yoklar, evinin anahtarını alamamıştım, üzülmüştüm, üzüntülerimi söyledim. Aziz, "boşver Yalçın," dediler, "kıçımızın değdiği yer tarihtir" eklediler ve o tarihten beri, tarih yazarken, hep oturduğum yere ve değen yerime bakıyorum. Şimdi yazdıklarım da bakışlarımın ürünüdür. Ve hep mis kokarlar. Tarihtir, yalnız, biraz küf kokuludur.

Akif, hem şair ve hem de hukukçudur; bir kez, Murat'ın Oran'daki evinde, Murat, mutfakta özel soslu makarna yapıyordu ve ben Akif'e, "hukukçudan şair olur mu" sorusunu yöneltmiştim. Sonra kız kardeşini ve ailesini anlatmaya başlamıştı, Akif Ermeniler'e düşkün olmuştu, birden "Akif siz İbranisiniz" dedim; sanki Arşimed olmuştum, ifşa ettim. Murat, mutfaktan koştu, ispatları sergilediler; aile soyadını ifşa ettiler. Çok iyi arkadaştılar ve belleğim beni yanıltmıyorsa, kızının adını "Nisan" koymuştu. Murat soruyordu, "peki ben", kendini çok merak eden bir adamdır.

Edebiyat geride kaldı, ODTÜ'yü bırakacaktı, Makine Bölümü'nde Devrim ile yakın sınıflardaydı, "hayır" dedim, benden koparsınız ve Makina'yı bırakmaktan vazgeçti; artık üniversite mezunudur, mühendistir. Demek iyi yaptı ve yaptık ve görüyoruz, şimdi yazdığı "Cavit Çağlar" çok kötü bir edebiyattır.

Barış Zeren: Umarız Murat Bey Cavit Çağlar'a şiir yazmıyordur?

Y.K.: Hürriyet birinci sayfaya yatırmıştı, Putin ile Cavit Çağlar barıştırmış, herhalde İbrahim Kalın'ın tertibidir; güya, Rusya'nın Ankara ile konuşmasını işadamı Cavit sağlamış. Hikayedir.

Barış Zeren: Doğru, öyle yazdılar.

Y.K.: Evet, yazdılar. Putin'e demişler ki "Cavit Emmi, rica ediyor, bir konuş, Putin Ağam" ve Putin de demiş ki, "Cavit'i severim, hatırı kalmasın", çok konuşurum ve konuşmuşlar. Bunlar herhalde çocukturlar; doğru, Akif de Murat'ı hep çocuk sayardı. Hep çocuk davranışını anlatırdı, hep gülerdik. Çok gülerdik.

Petersburg hep konuşmak istiyordu, özür dilemeseler "yine konuşurduk" diyen havaları var. Gülen okullarını çok önceden kapattılar, Türkiye'nin çok tarikatçı olmasından, Çeçenya ve İç Asya'daki tarikatlardan çok rahatsızlar. En çok laik bir Türkiye istiyorlar; Sputnik'te önemli adamları, Ordu'nun Atatürk'ten uzaklaşmadan pek rahatsız olduğunu yazdılar. Bir de Suriye işi var. Konuşmak istiyorlar; Rusya Genelkurmay Başkanı'nın ansızın Ankara'ya gelişinde Cavit Emmi'nin rolü ve selamı yoktur. Rusya Genelkurmay Başkanı, bizzat, Türkiye'ye "fazla ileri gitmeyin" dediler. Sputnik'te haber verdiler.

Sputnik bir de "uydu" demektir. Murat ise uydurmaktadır.

Ben Türkiye'nin ilk Sovyetolog'u oldum. Hoca buldum, subaydı. Hem bir öğrenci bulmuş, çok seviniyordu ve çok korkuyordu. Rusça öğrendim. Dergilerini hep takip ederdim, şimdi gelmiyor. Ama hala Rusya "uzmanı" kalmak istiyorum. Yeniden önemlidir. Rusçamı parlatmak zorundayım.

Lenin'in, Sovyetleri, Rusya'yı ve dış ilişkileri öğrenmek için bir anahtar sözü vardır, 1921 Mart ayındayız. Londra birden Moskova'ya açıldı ve birden büyük ithal kanalları açıyordu. Yoldaşları Lenin'in dahiyane işler yaptığını düşünüyordu ve Lenin, müzakereler yaparken, "City arkamda oturuyor" demişti. "City", Londra'nın en büyük dış ticaret merkezidir ve Lenin, City'e iş kapıları açıyordu. Girdiler. 1921 yılında, İngiltere çok büyük krizdeydi. Lenin, hem Sovyetler'de yatırım kapıları açtı ve hem de ithalat yapmak istiyordu. Buradayız.

1921 Mart, Londra açıldı ve aynı zamanda, Afganistan geldi. Ve bizim Moskova ile ilk anlaşmamız da 1921 Mart ayındadır.

Bilgisizler, Putin, Türkiye ile konuşmak istiyordu ve hem yatırım yapmak istiyordu ve hem de Türkiye'yi laik olmaya zorlamak istiyordu. Çünkü Türkiye, Atatürk'ten ayrıldığı için, dindar olmuştu ve İç Asya'yı yobaz yapıyordu. Rusya İç Asya'yı laikleştirmek için Türkiye'yi laik yapmak mecburiyetindedir. Hep konuşmak ve sıkıştırmak durumundadır.

DUGİN DE ÇAĞLAR DA UYDURMA

Deniz Hakan: Dünyada Gülen okullarını ilk kapatan ülke, sanıyorum.

Y.K: Tabii, Murat saftır. Ancak Doğu Perinçek için saftır diyemeyiz. Yalnız, Murat'ın Cavit'i varsa, Doğu'nun da Dugin'i olmalıdır ve ikisi de uydurmadır.

Doğu yoldaşımın masalları bitmiyor. Bir Dugin varmış, Putin'in danışmanıymış; masaldır ve Putin'in öyle bir danışmanı yoktur. Öyle bir adam varsa, Doğu'nun danışmanıdır. Doğu yoldaş bazen, Rusya'ya ve Suriye'ye, sık sık değiştirdiği paşaları sevk ediyor. Son kez gidenleri biliyorum; çok sıradan Rusya memurlarıyla konuştular. Kremlin mahallesine dahi yaklaşmadılar. Bu, bilgidir.

Deniz Hocam, siz çok yakında hatırlattınız; Sovyetler, Demirel Moskova'ya geldiğinde, Türkiye'den çok çok büyük iki yatırım aldılar. Karşılığında Türkiye İşçi Partisi'nin başını verdiler. Şimdi, doğalgaz akımı yatırımını aldılar. Ve henüz, Mersin'deki nükleer yatırımı almadılar. Karşılığında, Türkiye'nin bazı bombardımanlarına göz yumuyorlar. Ve sonra, bilmiyoruz.

Şu da bilgidir, bütün bu dönemde, üç kişilik, belki de üç buçuk kayıp var. Ve şunu kastediyorum: Bunlar, laisizm, cumhuriyetçilik yolundan ayrıldılar ve akepe tarafına katıldılar. Bir, Doğu Perinçek, artık akepelidir ve ateşli savunucusudur. Üstünde çok durduk. İkincisi, Fikret Bila. Çok iyi bir gazeteciydi, doktorada öğrencimdi, bir süre de yakın arkadaşım oldu. Hürriyet'ten önce, Milliyet'te hiç okumadım ve Hürriyet'i çok istiyordu, bir kez okudum, artık diktatoryal bir yönetime duyarlılığı kaybetmişler. Hürriyet'te Tayyip Beyefendi'nin savuncusudur ve galiba seyahatlerine de katılmaktadır. Demek, Erdoğan'ın güvenilir adamıdır.

Murat Yetkin ise "özel" haberler icat etmektedir. Hem Fikret ve hem Murat, tekrarlıyorum, sevdiğim arkadaşlarımdır ve her ikisi de bir gün Hürriyet'in başına geçmek istiyordu. Bir gün mutlaka ve birbirinin başında olurlar.

Yarım olan, Avni Özgürel'dir, dönüşü yarımdır; Ankara'da entelektüel bir gazeteci olarak hatırlıyorum. Her zaman iş bulamazdı ve bana da uğrardı; "beynimin yarısında Türkeş, diğer yarısında Yalçın Küçük var" diyordu. Çok güzel, zamanla yükseldi, pek çok belgesel hazırladı, para kazandı ve bu şekilde beyninin yarısındaki Yalçın Küçük düştü ve yarıda şimdi Erdoğan var. Doğru, bazen benim o yarıya girdiğim söyleniyor ve yine varım. İdare ediyorum.

Okan Hocam, Enis'i söyledi. Mülakatlarımıza ara vermeden, biraz da kendim sorup yanıtlayabilir miyim, Ertuğrul Özkök, sanıyorum geçtiğimiz yıl, "Yalçın Küçük artık beni takip etmiyor mu?" diyordu. Ertuğrul Özkök artık "en son magazin yazarımızdır", formatını da değiştirdiler. Ben o tür format ile yazmayı, yazmamak sayıyorum. Ne yazık, artık eski arkadaşım Ertuğrul yazmayı bıraktılar. İlgi alanımın dışına düştüler.

Milletçe aptallaştığımız mutlaktır. Mobil telefonların, İmam-Hatipler'in çoğalmasının bunda rolü vardır, ama bu tür yazarların, Hürriyet'te Ahmet Hakan ve Ertuğrul Özkök'ün rolü de büyüktür. Problemsiz yazmak ve okumak peşindeler, İmam-Hatip işte budur; ezberlemek bizi bu hale getirmektedir.

Ama yazıları görünüyor; Ertuğrul bir köşe kurmuş, Hürriyet ilk çıkmaya başladığında "renkli gazete" olmuştu ve şimdi Ertuğrul renkli yazardır. Kara renkli, yazılarının hep kutuları var. Ben televizyonla rekabet etmek üzere, kitapları kutulu yapmaya başlamıştım, şimdi hep uygulanıyor, ancak Ertuğrul'un kutuları son derece küçük ve çizgilidir. Görüyoruz. Yenilikleri bu kadar değil, sayfalarında, Ertuğrul'a göre sağında, sağcılar var. Ne yazarlar bilmiyorum, hiç okumadığımı söyleyebiliyorum.

Gördüm, "Enis Berberoğlu Gülenist değildir" demektedir. Bunu gördüm, Ertuğrul Özkök ile tamamen aynı görüşteyim ve bunun için söylüyorum. Tabii çok geç kaldım, ama söylemek durumundayım.

ODATV'DEKİ RÖPOARTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN