SON DAKİKA
Hava Durumu

Bu konu keşke bayatlayaydı!...

Yazının Giriş Tarihi: 30.12.2014 10:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 30.12.2014 10:48

"Hangi söylediği?" diyorum, çünkü durum hangi biri, hangi biri...

Alanım gereği felsefe ile ilgili söylediklerinden ötürü olduğunu anlıyorum, yazacak kadar zaman bulamadığımı belirtiyorum.

Konu, henüz zat-ı âlilerinin ağzından çıktıktan kısa bir süre sonra, hatta soluğunun dumanı tüterken, bilgisayarın başına oturmayı çok istemiştim; ailevi bir yoğunluk nedeniyle mümkün olmamıştı. Arkadaşım böyle söyleyince, tepkimin ateşini alacak kadar hesabım üzerinden attığım tweetleri göstermekle yetindim:

Felsefenin ne olduğunu bilseydi zaten bu hallere düşmezdi. Türkçe edebi eserler de ona yeterdi ama anca eline tutuşturulanları okuyabiliyor.

Bilim ve felsefe alanında üretim yapabilmek düşünen, sorgulayan, araştıran eğitim sisteminin yetiştirdiği bireylerle mümkün. Bizde bu mümkün mü(!?)

Her gün yeni bir söylemiyle, ilgi odağı olmayı başaran zat-ı muhteremin görünürde güncelliğini yitirmiş bu sözlerine günler sonrasında değinmek, özellikle gazetecilik mesleği açısından, "bayat"lıktır.

Ancak, ben felsefe alanının bir kişisi olmak sıfatıyla, konunun bu toplum açısından güncelliğini koruduğunu düşünerek, fırsat bulduğum bu arada içimi de soğutmak istercesine, birkaç söz edeceğim.

Türkiye'nin içine çekildiği girdabı göremeyecek çoğunlukta bir halkımız var. O halk ki zaten parça pinçik edildi; etnik, dinsel, cinsel ... açıdan uğradığı saldırılarla pek çok cephe oluşturuldu ve zihinleri karmakarışık!

Aklı selim olan görüyor ki hükümetin zihni, herkesten çok karışık!

İdeolojileri, çıkarlarının güdümünde tarumar olmuş durumda, açtıkları gedikler de kapanacak gibi olmamakla beraber, o gediklerden kendilerine yönelen savaş toplarının namluları başında öfkeli yüzler, zaman zaman dar menzilli atışlarda bulunsa da büyük taaruza geçmek için fırsat kolluyor.

Durum bu olmakla beraber, CB, eline tutuşturulmuş, bir öncekini tutmayan, dün dediğini bugün yalanlayan konuşma metinleriyle esip gürlemeyi sürdürüyor. Her duyduğunu ertesi güne kalmadan unutan zevat da her denileni dinliyor...dinliyor...dinliyor da bilgi yoksunluğunun kaçınılmaz sonucu olarak gerçeği göremiyor.

Beyin sinir hücreleri, yüklü oldukları bilgi bağlamında birbirlerini hızla tetikledikleri için daldan dala atlamak bazen kaçınılmaz olabiliyor. İpin ucunu kaçırmamak adına, konu başına dönelim:

Üzülerek farkındayım ki bu toplumun mürekkep yalamış çok büyük bir kesimi bile hâlâ felsefeyi, zor ve anlaşılmaz bulmakta ve ondan kaçınmaktadır. Daha da beteri, laf ebeliği ile eş tutanları da azımsanmayacak kadar çoktur.

Hatta bu kesimin fen bilimleri ve matematik okumuş tarafı, bir övünme payesi çıkarırcasına da , "Ben fen bölümü mezunuyum, felsefeyi hiç görmedim" ya da "felsefeyi okul yıllarında hiç anlamadım ve sevemedim" çeşnisinde sözler ederler.

Ben de onlar gibi lisede felsefe okumamış bir fen bölümü mezunu olarak, beni felsefe eğitimine yönlendirmiş arkadaşım Güner Koca'ya hemen şuracıkta kocamaaan bir teşekkür ettikten sonra sözlerimi sürdüreyim:

Öncelikle vurgulanması gereken antikçağ filozoflarının her birinin sıkı birer matematik ve bugünün ifadesiyle, fen bilimi insanı olduklarıdır. Hatta pek çoğu, sesin sayılar dünyasındaki armonik gerçeğini keşfetmiş, iyi birer müzik adamıdır. Doğulu filozoflar arasında da aynı özellikte isimler önemli sayıdadır.

Çünkü felsefe, antik çağda karşılık bulmuş ifadesi ile "bilgiyi sevmek"tir. Filozof da "bilginin peşinde olan insan"dır. Gerçeğin izini süren bu insanlar, bu sayede "hakikati / doğruyu" gün yüzüne çıkarmak derdindedirler.

Varlığın, evrenin, tüm gerçekliğin ne olduğunu anlamak için düşünür, sorgular, araştırırlar! Tutkuyla bilgiye erişmek isterler. Kendilerine "Bilge" falan densin diye de yapmazlar bu işi ha, iyi anlatmış olayım.

Ne koltuk sevdaları vardır ne de kutularda saklamak isteyecek paracıkları.

Bu yüzden, kendisine dilediği her şeyi verme gücüne sahip olan Büyük İskender tarafından ne istediği sorulan Diyojen'in bu Makedonya Kralı'na yanıtı, "Gölge etme başka ihsan istemem" şeklinde olmuştur.

Bir soylunun, dar bir yolda yürürken karşılaştığı kinik düşüncenin bir düşünürüne kenara çekilmesi için söylediği, "Ben serserilere yol vermem" şeklindeki sözü, bu yüzden, bu düşünür tarafından "Ben veririm" diyerek kenara çekilmesiyle karşılık bulmuştur.

Örneği çoğaltılabilecek bu anekdotların ifade ettiği şey, özetle, "gerçeğin bilgisi"ne varmak için yola çıkanın tutkulu bir meraktan başka hiçbir şeyi yoktur. Felsefenin, bilimin temelini oluşturması da bu yüzdendir.

Bilimin zaman içinde uzmanlaşmalara göre alanlara ayrılması son derece anlaşılabilir bir şey olduğuna göre, bu dal budağın kökünün felsefe olduğu da bu denli açık ve nettir.

Felsefeden anlamadığını söyleyen kimi fen ve matematik alanı üyeleri, bu sözleriyle aslında, sabırlı bir araştırmacı, disiplinli bir alan insanı, kısacası sistemli bir düşünen olmadığını söylemektedir.

Azımsanmayacak sayıya sahip bu kitlenin, okuma kültüründen oldukça uzak çoğunlukta bir toplumun üyeleri olduğunu da hesaba katacak olursanız, Cumhuriyet devrimlerinin hakkıyla neden gerçekleşmediğini anlamak hiç zor olmaz.

Dolayısıyla, bu toplumun CB'sinin felsefe yapmak için "özgürce sorgulayan zihinlere" sahip olması gerektiğini anlamamış olması hiç de yadırganacak bir durum değildir. Dil, düşüncenin aracıdır. Düşündüğünüz şeyi dile dökersiniz. Düşünmeden konuşursanız, zırvalarsınız.

Felsefi düşünüşü geliştirmek için ipotek koyulmamış düşüncelere ihtiyaç vardır. Bilim ve sanatın her alanında evreni algılama boyutunda, kendini ifade etme olanağı bulabilmeli kişi. Bunların temelinde de felsefi düşünüş sisteminden haberdar olmalısın ki önyargısız, koşullandırılmamış, tutarlı bir şekilde temellendirilmiş bilgiler üretebilesin.

Bu ülkede tüm dayatmalara rağmen, Türk filozofları olarak, uluslar arası düzeyde isim yapmış ve ülkesinde görmediği kadar itibar gören isimler var. Türkiye'de yapılan bir felsefi etkinliği, Türk medyası bile bazen haber yapmaya değer görmüyor. Çünkü kamuoyunun ilgisini çekecek bir konu olarak değerlendirilmiyor.

Bir magazin haberi günlerce boy boy ekranlarda ya da gazete sayfalarında yer bulurken, bir düşün insanının çalışmaları dikkate değer bulunmayabiliyor.

Felsefeyi hayatına katmış insanları, boynunda bir fular, anlaşılmaz ve saçma sapan sözler eden insanlarmış gibi karikatürize eden ortamları gördükçe içim sızlar!

Felsefenin içeriğini kavramış her zihin, hayatını daha coşkulu yaşar; ahh bir bilseler bunu, ehil ellerden felsefe öğrenmek için didinir akıl sahibi kişiler.

Bu konuda edecek sözümün sonu zor gelir; Montaigne "Denemeler" adlı eserindeki , "Yaşam ve Felsefe - bazı çevirilerde bu denemesi 'Hayat Üzerine' başlığı altında çevrilmiştir -" başlıklı denemesinde şöyle der:

"Felsefe bize yaşama sanatını öğrettiğine ve çocuklar da bizler gibi onu öğrenmeye gereksinim duyduğuna göre, peki biz niçin onlara felsefe öğretmeyelim?"

Görüldüğü üzere, sorunu bir CB'nin ettiği sözle sınırlı bulmuyorum. Bir eğitim politikası olarak, konunun geçmişten günümüze irdelenmesi gerekir. Bunun sorumluluğu da "aydın" olma yükünü sırtlanmış kişilere aittir. Bu yük, ağırlık teşkil etmez aslında; yerine getirildikçe insanı, "var olmanın doyumsuz hafifliği"ne eriştirir.

2015 yılının, Ülkeme ulusal ve uluslar arası düzeyde barış, çoğunluğuna kızsam da çok sevdiğim Halkım'a kardeşlik, huzur, sağlık ve keselerine bereket getirmesini diliyorum.

twitter.com/zuhalinkalemi
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.