SON DAKİKA
Hava Durumu

Bir Cumhuriyet çınarı; Talat Turhan

Yazının Giriş Tarihi: 29.07.2017 11:18
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.07.2017 11:18

Talat Turhan'la tanışmamız Türkiye'de kontrgerilla tartışmalarının yoğun olduğu 1990'ların başına uzanıyor.

Gazeteciliğimin ilk yıllarında iyice tırmanan faili meçhul olaylarla ilgili olarak kontrgerilla iddiaları da gündemdeki yerini koruyordu. Kontrgerilla nedir ne değildir tartışmaları sürerken arkadaşım Sedat Köseoğlu, "Talat Turhan'ın Bomba Davası kitabını oku. Konuyu daha iyi anlayacaksın" demişti.

Nitekim Sedat'ın söylediği "Bomba Davası"nı hemen almış ve gazeteci arkadaşım İbrahim Sönmez'le sesli olarak sabahlara kadar okuyup üzerine konuşmuş, değerlendirmeler yapmıştık.

Kitabı okuduktan sonra Türkiye'nin NATO'ya girdiği 1952 yılından bu yana nasıl bir sürecin içine evrildiğini daha iyi anlama imkanımız olmuştu.

İbrahim'le konuyu başka kaynaklardan da enine boyuna araştırıp okumuş ve o dönem aylık olarak yayınlanan Çağdaş gazeteye de uzun bir yazı yazmıştık.

Haliyle, kontrgerilla gerçeği konusunda ilk kez böylesine önemli bir çalışmaya imza atan Cumhuriyet devrimlerinin yılmaz savunucusu, yakın tarihin canlı tanığı Talat Turhan'ı yakından tanımak istiyorduk.

Kendisiyle nasıl tanışır söyleşi yaparız diye düşünürken, AA Bursa'dan meslektaşım Bünyamin Tokmak'tan sürpriz bir telefon geldi. 1993 yılı Mart ayıydı. Bünyamin, "Talat Turhan Bursa Asker Hastanesi'nde tedavi oluyormuş. Kitaplarını okudun, yakından biliyor, takip ediyorsun. Git bir tanış hem de Çağdaş'ın Perşembe Söyleşileri'ne davet edersin" dedi. Bu benim için çok güzel bir haberdi.

Hemen İbrahim Sönmez'i aradım, iş çıkışı akşamüstü heyecanla Çekirge'deki Asker Hastanesi'nin yolunu tuttuk. Bizi son derece sıcak, mütevazi karşılayan Talat Bey'le sohbet ettik ve Çağdaş Gazeteciler Derneği'ne davet ettik. Davetimizi memnuniyetle kabul eden Talat Turhan'la 2007'de aramızdan ayrılan kendisi de emekli bir asker olan gazeteci büyüğümüz Yılmaz Akkılıç'ın da katıldığı verimli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Talat Bey'le görüşmelerimiz bu söyleşiden sonra daha sıklaştı ve 2001 yılında ÇGD Bursa Şubesi'nde yine benim yönettiğim bir söyleşi daha yaptık.

İstanbul Kuzguncuk'taki mütevazı evinde zaman zaman ziyaret ettiğim Talat Bey'le dünya, Türkiye ve güncel siyasal gelişmelere ilişkin konuştuk ülkemizin yakın tarihine ilişkin tanıklıklarını, anılarını dinledik.

Talat Turhan, 1963 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri'nden kurmay yarbay rütbesindeyken emekli edildikten sonra yazmaya başlamış, Balyoz ve Ergenekon kumpaslarına benzeyen 12 Mart döneminin Bomba Davası'nın başsanığı olarak yargılanmıştı.

Bağımsız, onurlu, dik duruşuyla her zaman Atatürk'ün aydınlanma devrimini, çağdaş, demokratik laik cumhuriyeti savunan Talat Turhan sola, sosyalizme açık kurmay subaylardan biriydi. 12 Mart döneminin ünlü Ziverbey Köşkü'nde İlhan Selçuk ve diğer aydınlarla birlikte işkenceli sorgudan geçirildi.

"Yargılayanları yargılıyorum" dediği Bomba Davası'nda Türkiye'nin 1952'de NATO'ya girişinden sonra bağımsız çizgisinden ve Atatürk devrimlerinden uzaklaştırıldığını, ABD'nin, Seferberlik Tetkik Kurulu üzerinden Türk Silahlı Kuvvetleri'ni nasıl dönüştürmeye çalıştığını gözler önüne sermişti.

İşte, emniyette, orduda, yargıda, yıllarca iktidarların göz yumması ya da desteği ile örgütlenen Gülen Cemaati unsurlarının 15 Temmuz darbe girişimi bu sürecin son halkası oldu.

Turhan, 15 Temmuz sonrası bir ziyaretimde bu durumu, "ABD emperyalizminin gizli ve açık örgütleriyle yıllardan beri işbirliği yapan Fetullah Gülen çetesinin varlığına göz yumulması 15 Temmuz ihanetini getirmiştir. Emperyalizm bir ülkedeki her tür çelişkiden yararlanır. Emperyalizm her gittiği ülkede dini kullanmıştır. Şu anda Türkiye emperyalizmin av alanıdır" sözleriyle anlatmıştı.

Talat Turhan, devlet içindeki illegal yapılanmaların Türkiye'yi rotasından nasıl çıkardığını yüzlerce konferans, onlarca kitap, katıldığı tv ve radyo programlarında ortaya koydu ancak siyasal iktidarlar bu gerçeklerin üzerine gitmedi ya da gitme cesareti gösteremedi.

Gerici yapılanmaların her iktidar döneminde korunup kollanarak devletin önemli kadrolarının bu unsurlara teslim edildiğini söyleyen Talat Turhan, o görüşmede, "Ne yazık ki, bu tür bir dinci dışa bağımlı darbenin olabilmesi için tüm iktidarlar tarikatlara, tarikat şeyhlerine göz yumdular. Çünkü onlar dini kendine göre tefsir eden bir grup değil, adam kazandığı ölçüde güç olan ve o gücü siyasette pazarlığa döken, o gücü bürokraside yer tutmak için kullanan menfaat şebekeleri haline dönüştüler." diyor ve Uğur Mumcu'nun yazdığı "Tarikat, Siyaset, Ticaret" kitabının aydınlatıcı olduğunu ifade ediyordu.

Talat Bey, son 20 yılda sağlığı elvermemesine karşın üretmekten, araştırmaktan vazgeçmedi ve 93 yıllık yaşamında yazdığı 33 kitapla demokratik, laik, bağımsız Türkiye için mücadele etti. Bu mücadelesinin sonuçlarını yaşarken alamadı ancak gelecek nesillere verilecek mücadelenin anahtarı olacak eserler bıraktı.

Dün son yolculuğuna uğurladığımız Talat Turhan'ın cenaze töreni de kendisi gibi mütevazı idi. Öyle kelli felli isimler, siyasiler yoktu, aydınlanma devrimine, demokratik laik Cumhuriyet'e, ülkenin bağımsızlığına gönül vermiş sevenleri vardı. Cenazede ilk gözüme çarpanlardan biri, eski Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ oldu. Üruğ, 96 yaşına rağmen törene gelmişti ve gayet dinç görünüyordu.

68'liler Birliği Vakfı'ndan isimler ile 68'in gençlik önderlerinden Sarp Kuray ve 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde ordudan ihraç edilen ya da kendisi ayrılan birçok subay ve astsubay da cenazeye katıldı.

Cenazeye katılanlar Talat Turhan toprağa verildikten sonra mezar başında hep bir ağızdan Harbiye Marşı'nı okudu.

Cumhuriyet'in bu koca çınarı aramızdan ayrıldı ancak 93 yaşına kadar yılmadan emperyalizme karşı sürdürdüğü laik, demokratik, bağımsız Türkiye mücadelesi ve yazdığı kitaplar bu mücadeleyi sürdürenlerin yolunda ışık olmaya devam edecek.

Bu ülke sizden çok şey öğrendi... Nurlar içinde yatın, rahat uyuyun Talat Bey...

@zaferopsar

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.