SON DAKİKA
Hava Durumu

Barış umutlarını heba etmeyin

Yazının Giriş Tarihi: 07.01.2013 10:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.01.2013 10:00

AKP iktidarı daha önce de çözüm konusunda adımlar atmış ancak, süreç gerek PKK gerek devlet cephesinden derin torpillemelerle kilitlenmiş ve çatışmaların alevlenmesiyle ülkenin her yanında ocaklardan acı feryatlar yükselmeye devam etmişti.

Habur ve Oslo süreçlerinin olması gerektiği gibi yönetilememesi sonucu aradan geçen zamanda yine yüzlerce can ölümle buluştu, olan Türküyle Kürdüyle bu toprakların insanlarına oldu.

Aslında devletin gizli servisi ile PKK arasında hiç kesilmediği bilinen temasın siyasi mekanizmaları harekete geçirecek şekilde yeniden canlanması yeni bir umut dalgası yarattı. Ancak geçmiş deneyimler de gösteriyor ki bu çok temkinli bir umut rüzgarı. Çünkü 30 yılı bulan çatışma sürecinde silahların susması için ne zaman bir adım atıldıysa süreç derin kesintilere uğradı.

Türkiye'nin barış ve huzura kavuşması adına atılacak her adımı desteklemek gerekiyor. Ünlü düşünür Cicero'nun "En kötü barış en haklı savaştan daha iyidir" sözünden hareketle bu çabalara barışın diliyle katkı sunmak vicdani ve insani bir sorumluluk.

Burada temel olan niyet ve samimiyet. Barışı tesis edecek olan tarafların birbirlerinin samimiyetine inanarak hareket etmeleri süreci daha da kısaltacak ve ülke insanının ruhunda derin yaralar açan bu çatışmayı sona erdirecek.

Bugüne kadar atılan adımlara bakıldığında karşılıklı bir güvensizliğin hakim olduğuna, taktik birtakım hamlelerle zaman kaybedildiği ve sürecin kesildiğine tanık olduk.

1993 yılında 33 silahsız askerin Bingöl'de katledildiği saldırı bunun en önemlilerinden birisi. O güne kadar silahların susması yolunda ilk kez dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından adım atılmış ancak Apo'nun da önceden bilmediğini söylediği Bingöl katliamı ile süreç bıçak gibi kesilmiş ve sonrasında oluk oluk kan akmıştı. Uğur Mumcu'nun 24 Ocak'ta bombalı suikast sonucu öldürülmesiyle başlayan 1993 yılı Türkiye için çok karanlık bir yıl olarak tarihe geçti.

Abdullah Öcalan'ın Kenya'da yakalanarak Türkiye'ye teslim edilmesi ve ardından AKP'nin iktidara gelmesiyle yeni bir süreç başladı.

AKP, inkar ve asimilasyon politikalarının bittiğini duyurarak sorunun çözümüne yönelik önemli adımlar attı ancak bu süreçler de derin birtakım torpillemeler sonucu kesintiye uğradı. Kimin neyi bitirmek istediği ya da temaslardan neyi amaçladığı tam anlaşılmadı.

Tayyip Erdoğan'ın seçimler öncesi başlattığı İmralı-Oslo süreci çatışmasız bir dönemi beraberinde getirdi ancak yine derin yapılar Silvan saldırısıyla ortalığı kan revan içinde bıraktı.

Şimdi yeni ama temkinli bir umut dalgası tüm toplumu sardı. Burada birçok şey devletin izleyeceği politikalarda düğümleniyor. Çünkü devlet mekanizmasına hükmeden iktidarın niyet ve samimiyeti büyük önem taşıyor. Bu Tayyip Erdoğan'ın Köşk'e çıkması yolunda bir hamle mi, yoksa Türkiye'nin gerçek bir barışa kavuşması mı hedefleniyor.

Erdoğan'ın Oslo sürecinden bu yana izlediği politikalar ve kullandığı üslup kuşkulara neden oluyorsa da, "en kötü barış en haklı savaştan daha iyidir" demek en iyisi. Önemli olan sürdürülen temasların ardından yeni ve daha büyük çatışmaların gelmemesi, bir insanın bile ölümüne neden olan nedenin ortadan kaldırılması.

İmralı-Kandil-Avrupa hattındaki PKK cephesi ve BDP'nin de bu süreci provokasyonlara kurban etmeden götürmesi halinde Türkiye derin bir nefes alacak.

Ölümlerin arkası kesildiğinde bu toplumun bazı çevreler hariç ezici bir çoğunlukla barış çabalarına destek vereceğine kuşku yok.

Yeter ki niyet ve samimiyet konusundaki duruşlar sağlam olsun.

twitter.com/zaferopsar
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.