SON DAKİKA
Hava Durumu

Ağlamak ayıp değil!

Yazının Giriş Tarihi: 25.08.2013 12:08
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.08.2013 12:08

Bu görüntü çeşitli kesimler tarafından farklı tepkilere neden oldu.

İslam dünyasından ve ülke içinde AKP'ye yakın çevrelerden Başbakan Erdoğan'a övgü vardı. Erdoğan'ın "kalbi temiz", "vicdanlı" biri olduğu vurgulandı. Ülkemizdeki muhalif kesimlerden gelen tepkiler ise beklendiği gibi olumsuzdu. Tepkiler "dökülenin timsah gözyaşları olduğu" veya "benzer duyarlılığın neden ülkemizde yaşanan olaylarda gösterilmediği" konularında yoğunlaşıyordu.

Öncelikle, Erdoğan'ın Mısır'da öldürülen 17 yaşındaki genç kızın mektubu karşısında ağlamasını insani bir olay olarak gördüğümü belirtmek isterim. İnsan olan, vicdan sahibi herkes bu tür bir olay karşısında aynı tepkiyi verecektir. Ölen kişinin kimliği, inancı bu olaya karşı gösterilecek tepkiyi etkilememelidir. Erdoğan'ın da bu genç kız için ağlamasının, onun Müslüman olması ile bağlantılı olduğunu düşünmek istemiyoruz.

Hatırlanacak olursa Erdoğan birkaç yıl önce de, 12 Eylül darbesi sonrası 17 yaşında idam edilen Erdal Eren'in son mektubunu okurken ağlamıştı. Ağlamak ayıp değil, bizim toplumumuzda "erkekler ağlamaz" şeklinde bir deyiş olmakla birlikte, ağlamak çok insani bir duygu, insan olmanın bir gereği. Erdoğan'a yönelik tepkiler de daha çok bu konudaki "çifte standart" ile ilgili.

Gezi direnişi sırasında  beş gencimizi yitirdik. Ali İsmail Korkmaz henüz 19 yaşındaydı ve güvenlik güçleri ile sivillerin ortak linci sonrası yaşamını yitirdi. Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Medeni Yıldırım da Gezi olayları sırasında ölen diğer gençlerdi. Hiçbirinin elinde silah yoktu, sadece demokratik gösteri haklarını kullanıyorlardı. Ancak Erdoğan'dan ve iktidar çevrelerinden bu gençler için ağlamak bir yana, bir üzüntü cümlesi bile duyulmadı.

Öte yandan yaklaşık iki yıl önce Roboski'de katledilen çocuk ve gençler, son günlerde Rojova'da katledilen sivil halk konusunda da AKP cephesinden hiçbir gözyaşı ve tepki olmaması düşündürücü.

Bu durumda insan ister istemez şunu düşünüyor. "Ölüler bile sınıflanıyor, bizden ve onlardan diye. "Ötekiler"in ölüleri ağlamaya, hatta üzülmeye değmez. Ancak bizden ise, yani Müslüman ve dindar ise ağlanmayı hak ediyorlar". Böyle bir bakış açısı kabul edilemez. Bu anlayışla nasıl demokratik Türkiye kurulacak, nasıl barış süreci devam ettirilecek?

Bu ayrımcı anlayışın, milliyetçilerin/ulusalcıların Kürtlerin ölülerine karşı takındığı ırkçı tavırlardan ne farkı var? Hani Erdoğan "biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık" demişti. Bu gidişle milliyetçilik değil ama insanlık ayaklar altına alınacak, alınıyor da.

Mevlana "aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir" demişti. Türkçe, Kürtçe, Arapça konuşuyor olmamız yada Türk, Kürt, Arap, Müslüman, Hristiyan, Alevi, Sünni  olmamız değil sadece İNSAN olmamız yetmiyor mu ardımızdan ağlanabilmesi için?

Birbirimizin sevincini ve kederini paylaşabildiğimiz ölçüde anlaşabileceğiz, barış içinde bir arada yaşamı gerçekleştirebileceğiz. Bunu tersi ise kutuplaşmayı arttıracak ve tehlikeli bir ayrışmaya doğru hızla yol almamıza neden olacaktır.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.