SON DAKİKA
Hava Durumu

İşte bu seçimin sonucu!

Yazının Giriş Tarihi: 10.06.2011 18:52
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.06.2011 18:52

Lakin, "seçimin skorundan çok sonuçlarına ilişkin" bir merakınız varsa, yazıyı okumaya devam etmenizi önerebilirim...

Malum, seçim kampanyası bitti. Artık oylama zamanı.

Beğensek de beğenmesek de, 12 Haziran'da liderlerin "tayin" ettiği aday listesi oylanacak.

Sonra sandıklar açılacak ve sayım başlayacak.

Sandıktan kim çıkacak?

Küçük sürprizleri bilemem, ama büyük sürprizleri kimse beklemesin...

AKP, CHP ve MHP'nin Parlamento'ya girmesine kesin gözüyle bakılıyor...

Bir de tabii, BDP destekli "Emek, Özgürlük ve Barış Bloğu" adayları yeni Parlamento'da yer alacaklar...

"Kim, ne kadar oy alacak; hangi parti kaç milletvekili çıkaracak?

AKP yüzde 50'yi geçecek ve 367 milletvekili çıkaracak mı, yoksa yüzde 40 altına mı inecek?

CHP, Kılıçdaroğlu'yla yüzde 30'u bulur mu; hatta geçer mi?

Kaset'lerle sarsılan MHP barajı rahat mı geçecek, yoksa zorlanacak mı?

Parlamento'ya kaç bağımsız aday girecek; 30 mu, 40 mı?"

İşte, 12 Haziran seçiminin özeti...

İsteyen, seçimlere ilişkin oy dağılımı ve koltuk paylaşımını tartışabilir; ama kanımca 12 Haziran bunlardan öte, yeni ve tarihi bir dönemin başlamasına vesile olacak.

Seçim kampanyası süreci neredeyse toplumun tüm kesimleri ve ülke geneli için son derece sönük geçti.

Bir umut ve heyecan dalgasına yurdun hiçbir sathında tanıklık edemedik.

Zaten, böyle bir duygu seline kapılmamız da imkansızdı...

Niye?

Çünkü, iktidar değişimi konusunda güçlü bir beklenti yok. Bu beklentiyi ateşleyecek bir siyasi program, söylem ve buna bağlı olarak muhalefet seçeneği de yok...

2002 ve 2007'de olağanüstü koşullarla gerçekleştirilen seçimlerle iktidarı elinde tutan AKP, biraz daha "olağanlaşmış" bir seçimle bir kez daha iktidar koltuğunu koruyacak gibi gözüküyor...

Belki heyecan yok ama, Türkiye bu seçimlerle birlikte bana göre normalleşme sürecine girecek...

Peki nasıl normalleşecek; analiz etmeye çalışalım...

Önümüzdeki 4 yıllık süreçte Anayasa ister değişsin, isterse değişmesin Türkiye vesayet rejiminden çıkacak...

Özünde, yasal dayanaklardan çok vesayetin kaynağı "zihniyet" ve Türkiye'de vesayete kaynaklık eden zihniyet hızla değişiyor...

Bundan sonra güç artarak Türk halkının eline geçecek; iktidarlar bundan sonra bürokratik elitlerin değil ama halkın ikna edilmesi ve "rızasının" alınmasıyla gerçekleşecek...

Bu durum, siyaseti Türk insanının gündelik yaşamının bir parçası haline getirecek ve Türkiye'de demokrasinin güçlenmesi ve derinleşmesi için yeni bir dönemin kapısını aralayacak.

TSK, yargı ve idari bürokrasiden önemli bir güç ve enerji devşiren CHP, 2002 ile 2011 arasında yaşanan gelişmeler ve değişimlerle bu bagajını kaybetti. Bu nedenle varlığını oluşturan gerçek alana, siyasete ve halka geri dönecek.

Bu bir tercih değil, ama zorunluluk olacak...

Hala muhalefetin en büyük temsilcisi olan CHP, 13 Haziran'dan itibaren yeni ve zorunlu bir "tercihle" karşı karşıya kalacak.

CHP "devlet partisi" olma kimliğinden sıyrılıp, "halkın partisi" olma yolunda Kılıçdaroğlu ile başlayan süreci derinleştirecek; Kılıçdaroğlu'yla ya da O'nsuz...

AKP açısından bakıldığında Kürt sorunu, işsizlik, ekonomik büyüme gibi hala hayati önem taşıyan sorunlara yönelik çözüm kapasitesi ile Recep Tayyip Erdoğan'ın olası Köşk senaryoları, iktidarda ve siyasetteki varlığını da tayin edecek...

MHP ise Kürt sorunuyla bağlantılı gelişmelere göre kendisine yeni bir yön vermek zorunda kalacak.

Muhtemelen, seçim sonrası iktidarını koruması halinde AKP'nin ekonomi politikaları devam edecek. İktidarın mali sermayeyi ve firma bütçelerini büyüten tercihlerine karşın, yurttaşların refah seviyesinde önemli sıçramalar olmayacak.

AKP'nin üçüncü dönemiyle birlikte bir sonraki seçim için güçlü bir muhalefetin inşa edilmesinin de yolu açılmış olacak...

Ne var ki, başta CHP olmak üzere muhalefetin bu imkanı kullanma arzusu ve kapasitesi belirleyici olacak...

Bu imkanı kullanmanın birinci şartı, siyaseti ve siyaset üretmeyi bizzat sahibine götürüp teslim etmek olmalı...

Artık CHP için tek bir yol var...

CHP, "sosyal yardımların" ötesinde "sosyal bir devletin" varlığını, bunun imkan dahilinde olduğunu Türk halkına, seçmenine, yeni bir siyasal programla, daha da önemlisi yeni bir siyasal organizasyonla göstermek zorunda kalacak...

Ve bu siyasal organizasyonun merkezine de bizzat yurttaşların kendisini oturtacak...

Bu zorunluluk nedeniyle CHP kapılarını halka açacak. Siyasi Partiler Yasası'nın değişmesini beklemeden partinin tüm kademelerinde önseçimi zorunlu hale getirmeli. Gençlerin ve kadınların önünü açmalı. Toplumun her kesim ve kademesinde siyaset üretilmesini teşvik etmeli; yetenekli ve başarılı üyelerin "seçilerek" yükselmesinin önünü açmalı...

Siyaseti ve parti yönetim kademelerini bir rant ve kariyer merhalesi olmaktan çıkarmalı ve bizzat halkın kendi sorunlarını tartıştığı ve çözüm geliştiren politikalar ürettiği bir mekanizmaya dönüştürmeli...

Bunu başarırsa ne ala...

Başaramaz ya da iç sorunlarının içerisinde boğulursa, siyasi tarihteki yerini almaya doğru hızla ilerleyecek...

Keza arkasında artık ne TSK var, ne yargı var, ne YÖK var...

Sığınabileceği tek bir yer var artık: Halkın bizzat kendisi...

CHP, artık AKP'yi halkla birlikte yenebileceğini anlamalı...

CHP'nin bunu başarması tek başına AKP'ye güçlü bir iktidar alternatifi olmasını sağlamayacak, aynı zamanda Türkiye'nin tam bir demokrasiye dönüşmesine de kaynaklık edecek...

Özetle, kimse hayalci olmasın; 12 Haziran'daki "maçın" sonucu belli...

Bugün itibariyle söyleyebileceğimiz, bir sonraki maça bakma vakti... 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.