SON DAKİKA
Hava Durumu

Üst düzey yöneticilik için hazırlanıyor...

Yazının Giriş Tarihi: 10.03.2013 10:12
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.03.2013 10:12

- "Şimdi geliyor efendim.." demiş garson ve çayı getirmiş.. 
Çayı bir yudumda içmiş adam, almış eline pislik dolu tenekeyi başlamış kafenin her tarafına serpmeye ve çekmiş gitmiş..
Ertesi sabah yaklaşık yine aynı saatlerde tekrar elinde pislik dolu tenekeyle gelip yine:
- "Bana bir çay..!" demesiyle,
- "Hop..! Bir dakika bakalım.." demiş onu görür görmez tanıyan garson.
- "Dünden beri senin pisliğini temizlemeye çalışıyoruz.. Neden öyle yaptın ki?.."
- "Merak edilecek bir şey yok.." demiş adam.
- "Üst düzey yöneticilik için hazırlanıyorum.. Sistem aynı.. Gel, çayını iç, cakanı sat, küfeyi dodur, etrafa bok at, millet senin yaptığını temizlemeye çalışırken ortadan kaybol..!"
Sorun çözmek edasıyla gelip toplumun başına bela olan ve ağır sorunların parçasına dönüşen yöneticilerimizi bundan daha iyi nasıl anlatabiliriz ki... Sorunun parçası olanlar artık çözümün parçası olamazlar. Bugün toplumu terorize edenlerden, gırtlağına kadar kana batanlardan çözümün bir parçası yaratmaya çalışmak hayalcilikten başka birşey değildir...

Biz gerisine karışmayız
Amerikan, İngiliz ve Türk başbakanları aralarında konuşuyorlarmış;
Amerikan başkanı:
-"Bizim hayat standartımız üç bin dolardır biz vatandaşımıza beşbin dolar maaş veririz üç bin dolarını harcarlar gerisine karışmayız."
İngiliz başbakanı:
-"Bizim hayat standartımız iki bin sterlindir biz vatandaşımıza dört bin sterlin veririz iki bin sterlini harcarlar gerisine karışmayız."
Sıra Türk başbakanına gelmiş:
-"Bizim yaşam standartımız 3.000 TL, biz 1.500 TL veririz. Geriye kalan 1.500 TL'yi nerden bulurlarsa bulurlar biz orasına karışmayız."
Yüzde ellisinin (% 50) kayıt dışı olduğu bir ekonomiden, yurttaşın durumunu düşünecek bir anlayışın çıkmasını beklemek saflıktan başka bir şey değildir. Kayıt altına alına yüzde ellisi (% 50) ise, son tüyüne kadar yolunmakta. Bir Türk büyüğü ne demişti: "'Benim memurum işini bilir" Bu zihniyet, "İşini bilen siyasetçi üretti" Siyasetçiler de yeni yurttaş tipi yaratmanın peşine düştüler. İmmanuel Kant'ın dediği gibi: Ne var ki her yandan "düşünmeyin!; aklınızı kullanmayın!" diye bağırıldığını işitiyorum. Subay, "düşünme, eğitimini yap!"; maliyeci, "düşünme, vergini öde!"; din adamı "düşünme, inan!" diyorlar.

Başım belada
Siyasal gerginliğin dışında iki toplumun insanlarının arasındaki sosyo-kültürel farklılığın da büyük boyutlara ulaştığı bir dönem de, bir Türk gurbetçisinin evinin hali:
Küçük oğlan, akşam üstü okuldan gelmiş Kapıdan girer girmez
- "Anne!" diye seslenmiş,
- "Ben Alman oldum!"
Annesi:
- "O nasil söz? Sakın bir daha tekrarlama"
- "Anne ben Alman oldum. Bugün sınıfta karar verdik. Ben Almanım artık!
Annesi:
-"Sus bakayım" diye tiz perdeden bağırırken, babası da içerden duyup koşmuş. Bir tokat, bir tokat daha...
Çocuk bir yandan yediği dayaktan korunmaya çalışırken, bir yandan da konuşmasını sürdürüyormuş:
- "Şu dünyanın işine bakın! Alman oldum. Yarım saat sonra Türklerle başım derde girdi!..."
Çocukları bilemem de Almanya'daki Türk kadınlarının başlarının fena halde belada olduğunu biliyoruz. Toplumlar arası kültürün altında en fazla Türk kadınları eziliyor. Almanya'da açıkhava hapishanesi gibi "Ghetto" yaşamaya zorlanıyorlar.
"Ghetto": Bir şehirde, mahrumiyet içinde yaşayan azınlık mahallesi; ortaçağda bazı Avrupa şehirlerinde dışlananların mahallesi, yoksul kesimlerin yaşadığı alanlara deniyor.

Netekim Paşa: Öf be adam, ne iş yapıyorsun?
Netekin Paşa, uyguladığı politikaların etkilerini araştırmak üzere kıyafet değiştirerek bir meyhaneye gider.
Adamın biri, çok zengin bir sofrada demlenmektedir, yanına gider:
-"Böyle içebilmek için iyi kazanıyor olmalısın. Günde ne kadar kazanıyorsun?"
-"2000 lira."
-"Peki büyük liderimiz, vergileri biraz daha arttırıp, çalışma koşullarını ağırlaştırırsa ne kadar kazanırsın?"
-"4000 lira."
-"Peki kemerleri biraz daha sıkarsak?"
-"Ooo... En az 5000 lira."
Netekim Paşa sinirlenmeye başlar:
-"Peki ya insanları ölümüne çalıştırırsak?"
-"O zaman 10,000 liradan aşağı kazanmam!"
-"Öf be adam, ne iş yapıyorsun sen yahu?"
-"Tabutçuyum!"
Tabutçu son olarak:
-"Netekim Paşa'nın astıkları da cabası..." demiş.
26 Nisan 1986 günü erken saatlerde meydana gelen nükleer kaza sonrasında atmosfere büyük miktarda fisyon ürünleri salındığı; 30 Nisan 1986 günü tüm dünya tarafından öğrenildi. Daha sonar öğrendik ki, bu kaza sonrası yağmur bululutları bütün Karadeniz kıyılarını etkilemiş. Ve çayda yüksek radyoaktivite maddesi saptanınca dönemin bir Türk büyüğü "bakın ben çay içiyorum, bir şey olmuyor" diyebilmişti. Yani tabutçu olduğunun farıknda bile olmayan yöneticimizdi. Netekim Paşa'da Cumhurbaşkanıydı o zamanlar!...

Bölüşüm dediğin böyle olur!...
Amerika dan döner dönmez, elindeki kocaman bavulla Meclis kürsüsüne çıkan Kemal Derviş;
- Bu bavulun içinde tam 14.3 milyar dolar var, demiş.
Arkasından da sormuş:
- Bu parayı nüfusumuza bölersek, kişi başına kaç dolar düşer?
Milletvekilinin biri, derhal ayağa kalkarak yanıt vermiş
- 26 milyon dolar...
Kemal Derviş;
- Ama 14.3 milyarı,75 milyona böldüğümüzde 26 milyon çıkmaz ki...
- Ben, 75 milyona bölmedim ki...
- Kaça böldün?
- 550 ye!...
Adam başka ne desin ki... Seçilebilmek için milyonlarca para dökenler; giderlerini çıkarabilmek için bölüşümü böyle yapacak... Kısa bir sure once bir Türk büyüğü ne dedi: "Yurttaş için 800 TL çok büyük paradır. Rahat rahat geçinebilirler."

Haftanın sözleri
Aptallığın en büyük kanıtı, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır. Albert Einstein
Unutma, sana ışık tutanlara sırtını dönersen; göreceğin tek şey kendi karanlığındır. Rene Descartes
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.