SON DAKİKA
Hava Durumu

"Dereleri Savunma Terör Örgütü"

Yazının Giriş Tarihi: 20.03.2012 23:32
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.03.2012 23:32

-"Ula Temel ne oturuyorsun kaynanan dereye düştü."

Temel koşar adım dere kenarına varır ve yukarıya doğru koşmaya başlar.

Bunu gören Dursun:

-"Ula Temel, dere aşağıya doğur akıyor, sen yukarıya doğru koşuyorsun."

Temel:

-"Sen bilmezsin, benim kaynanam çok ters birisidur. Mutlaka yukarıya doğru gidiyordur.

Bugün Temel dereye koştuğunda akan suyu bulabilecek mi?

Çünkü derelere "HES"çiler musallat oldu.

Son yıllarda dereler üzerine daha çok konuşur olduk. Bütün yaşamını dere kenarında geçiren insanımız; bir sabah kalktığında ne görsün, dozer, kepçe, kamyon, demir, beton...

Buda neyin nesidir diyene kadar suyun o doğal akışı değişiyor. Binlerce yıldır o dere kenarında, o sudan beslenen çiçekler, böcekler, kurtlar, çakallar su bulamaz olmuştur artık..

Suyun özgürlüğü beton içine sıkışmış hapsolmuştur; dere kenarında yaşayan köylülerle birlikte.

Suyun aktığı her yerde, Erzurum'da, Rize'de, Artvin'de, Trabzon'da dereler özgürlüğünü yitirmeye başladı.

Zannediyorum gidiş şu: Para her şeyi yapar diyenler, para için her şeyi yapabilecek konuma geliyorlar.

Onlar için yaylaların, ovaların, dağların, koyakların, düzlüklerin, büklerin, bataklıkların, sazlıkların can suyu olan derelerin; geleceği umurlarında mı?

Adnan Binyazar bir yazsında şöyle diyor: "Üç beş kişinin kabuk değiştirip bronzlaştığı bu kıyılarda, bakıyorsunuz köyden biri, süklüm püklüm denize girecek bir kıyıcık arıyor. Hemen kıyıda soyunup, oraya sahip olanların belermiş gözleri altında suyun, esintinin, kumun tadını çıkarmaya çalışıyorlar. Sanki oralar o köyün uzantısı değilmiş gibi, bir yabancılık var içlerinde. Sığınma duygusunun boynu büküklüğünü yaşıyorlar. Öylesine ürkek, öylesine suçlular. Biri çıksa da, "Bas ulan, şu görünüşünle turistleri rahatsız ediyorsun!" dese, yırtık, yamalı giysilerini koluna sıkıştırıp hemen oralardan uzaklaşıverecek. Aslında onun denize girdiği yerler de pek bakımlı yerler değil. Ama onlara bir kayalık parçasını bile çok görüyorlar. Oysa, o kıyıların, o esintilerin, o yakıcı kumların asıl sahipleri onlardır. Bunu anlamadıkça, bu kapkaççılığı sürdürdükçe, insanların yüreğindeki, bilincindeki, inancındaki yurt sevgisini ortadan kaldıracağız. Kuşkusuz, ortadan kalkan bu "sevgi"nin yerini başka duygular alacaktır. İşte bunu çok düşünmeliyiz." diyor usta yazar.

Evet, çok ama çok düşünmeliyiz...

Küreselleşen sermayenin sınırsız, sorumsuz yatırım yaptığı çağımızda...

Evinin yanından akan dereyi savunma çabası "terör örgütü" suçu içine girdi. HES'lere karşı çıkılması çağdışılık oldu.

Hakkını savunacaksan, ortak hareket edeceksin.

Ortak hareket edeceksen örgütleneceksin.

Nihayet örgüt işe de karıştı!

Geldiğimiz noktada kim olursan ol, işçi, köylü, öğrenci hak aramaya çıkıyorsan örgütlü olacaksın.

Örgüt sözcüğü 12 Eylül darbesinden sonra terörizmle birlikte anılır oldu.

Zihinlere yerleşen bu anlayış bugün yaşamın her alanına sinmiş...

Hortlak gibi karşımıza çıkıyor...

Bu örgütlerden biri de: "Dereleri Savunma Terör Örgütü"

Üç - beş kişi bizden habersiz bir araya geldilerse mutlaka bir halt karıştıracaklar noktasına geldik.

Toprağını, suyunu kaybeden bir köylü düşünebiliyor musunuz? Özgürlüğü yok olmuş demektir. Denizden vaz geçtik artık köyümüzün yanında akan derelerde de çocuklarımız çimemeyecek.

Ve çocuklarımız dereleri işgal edilmiş ülkenin sınırlarını beklemek için ayazda, yelde, fırtınada, alazlarda nöbet tutacak.

Sayın Binyazar'ın dediği gibi köylümüz, insanımız "Yurt Sevgi"sini sorgulamaya başladığında, bu sevgi yitiminin neye mal olacağını o dereleri işgal edenler için bir değer taşımıyor olabilir; ülkenin geleceği bu duyguda yatıyordur.

Sizce yurt sevgisinin yerini ne alabilir?

Hepimiz duyduğumuz bu sevgiyi bir daha düşünüp sorgulamak zorundayız...

Yoksa modası geçmiş bir duygu mudur "Yurt Segisi"?

Parasını bulan ve ben bu derelerden para kazanacağım diyenlerin egemen olacağı bir dönemde miyiz?

Deresine sahip çıkmak, yurduna, toprağına sahip çıkmak değil midir?

Biliyoruz ki, 1920'li yıllarda aç kalmamak için, karı küreyip bitki kökü çıkarıp kaynatarak yaşamlarını sürdüren dedelerimize, ninelerimize karşı vicdanı sorumluluğumuz vardır.

Bu sorumluluk sadece bizim değil...

Dünyanın başka bir köşesinde toprağını savunan insanoğlu haykırıyor.

Bir Kızılderili atasözü der ki: Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? Eğer bütün hayvanlar, çiçekler kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara, çiçeklere ne olduysa insanlara da aynısı olur. Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir.

Sen Ve Ben

Güneşin Doğmadan daha erkenden

Uyanır yüreğim benden önce

Anarım sesizliği çok derinden

Aklıma sen gelince

Doğanın kalp atışlarını bile dinleyebilen Kızılderili reisinin dediği gibi son derelerde kuruduğunda oturup paralarınızı yersiniz; bizi de aç bırakarak.

Biz sorgulamadığımız sürece suyumuza da kısa bir süre sonra siyanürde karışmaya başlayacaktır.

Haberiniz ola... 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.