Yağmurlu ve karlı günlerin sıcak, rüzgârlı günlerin soğuk ve gergin yaptığını öğrendim evimizi:
tüterdi rüzgârlı günlerde sobamız.
Misafirin sayısı ile evin sıcaklığı arasındaki bağlantıyı öğrendim.
Misafir salona sığmadığında,
hem salonda hem odada yakılırdı soba.
O zaman işte hayat bilgisi kitabında
kalorifer diye yazan şeyin ne olduğunu öğrendim.
Eve gelen misafirin annemi çok mutlu ettiğini,
hemen iyileştirdiğini öğrendim:
tatsız olsa bile sağlığı, hemen ayaklanır,
sohbetle neşelenir,
unutuverirdi rahatsızlığını.
Evdeki konforu, sevginin sağladığını öğrendim:
annem babamı,
babam annemi,
onlar bizi,
biz çocuklar hepimizi severdik.
İki yanlışı birbirine ekleyince
bir doğru elde edilemeyeceğini öğrendim:
ikinci yanlış için fırsatım olduğunda öğrendim bunu.
Bir yatılı misafirlikte öğrendim hayatta ters giden bir şeyler olduğunu:
konsolun üstündeki resimde
yengenin boynu dopdoluydu altınla,
anneme baktım,
yoktu öyle şeyleri.
Bir de sabah kahvaltıda masada bal vardı,
peteklisinden:
ilk kez görüyordum benim de bulunduğum bir masada.
Arka cebe penseyi takınca büyüdüğümü öğrendim dokuzumda:
abimin peşinde elektrikçi çırağıydım artık.
İş bitince, ustanın:
"Topla takımları gidiyoruz" unun
kulağa ne kadar da hoş geldiğini öğrendim.
Simit fırını önünde
sabahın ilk ışıkları ile beklemenin verdiği heyecanı öğrendim:
Taze simitleri satacak, para kazanacaktım,
satabilecek miyim acabayı sormayı öğrendim işte o zaman.
Şans Talih Kader Kısmet satarken,
kazıyandan daha çok heyecanlandığımı öğrendim:
acaba büyük ikramiye çıkacak mıydı?
O kocaman fındıklı çikolata çıkarsa
ben artık gerisini nasıl satacağımı düşünmeyi öğrendim.
Atabarının ve Sarıçiçeğin nasıl oynandığını öğrendim:
akşam, evde oynamayı,
sabah okulda öğretmeyi öğrendim.
Kalbim coşku ile çarparken,
sahnenin çekiciliğini,
alkışın sesini,
beğenilmenin okşadığı gururu öğrendim.
İşten atılmanın insana neler hissettirdiğini öğrendim benzincide:
borcun kime ise,
ödemeyi ona yapman gerektiğini öğrendim.
Sonra iş aramayı öğrendim on birimde:
aradığımı değil
ihtiyacım olanı bulduğumu öğrendim ardından.
Hey Özgürlüğü,
Gün Olur Alır Başımı Giderimi,
Bir kıyıdan bakmayı dünyaya,
Dünyayı güzelliğin kurtaracağını ve
bir insanı sevmekle başlayacağını öğrendim her şeyin.
Müzikmiş,
sözmüş aradığım,
en doğrusunun da
yaşam boyu
bunlardan ayrılmamak olduğunu öğrendim.
Ana baba hasretini öğrendim,
ayrılığın hiç kolay olmadığını,
ablanın da sıcacık kucağı olduğunu ve
benzersizliğini öğrendim.
Arkadaşlarım,
hele de kızlar görür diye
utanmayı,
çekinmeyi öğrendim,
pazarlarda tişört,
bulaşık teli,
domates satarken.
Kazandığım para cebimi doldurduğunda ise
gururu ve özgüveni hissedeceğimi öğrendim.
Tek elde üç bardak çay taşımayı öğrendim.
Onu öğrenirken
boyahanede tiner kokusunu,
kaportacıda çekiç seslerini,
oto serviste dışarıya takım verilmediğini,
mobilyacıda asık suratı,
ayakkabıcıda güler yüzü,
döşemecide kompresör sesini,
kırtasiyede gençlere umudun nasıl verildiğini,
çiçekçide inceliği,
pastanede çocuğu rencide edecek tezgaha girmemeyi
öğrendim,
bir de çalışanına saygıyı,
hele hele yakını yanındayken
nasıl özenli davranılacağını öğrendim.
Güzelin adını,
dudağın tadını,
elin sıcaklığını,
görünce öyle aniden,
kalbin pırpır atışını öğrendim.
Aklın verdiği cesareti,
o cesaret sonrası,
babasının elinin sertliğini öğrendim,
önce boynumda
sonra yanağımda:
o zaman öğrendim işte,
her babanın babam gibi olmadığını.
Betonun sert,
demirin,
yazın yakıcı,
kışın dondurucu olduğunu
ama her zaman paslı olabileceğini,
çimento torbasının ağır,
çekiç murcun elde su toplattığını,
elektriğin çarpıcı,
telin kesici,
tornavidanın delici,
çivinin girici ve
emeğin özgürleştirici olduğunu öğrendim on beşimde,
koca bir ekmeğin içine helva koyup,
üzümle nasıl da güzel yendiğini öğrendim.
Şantiyenin çamurunu,
tozunu öğrendim,
toz girmesin diye kafana,
gazete kâğıdından nasıl şapka yapıldığını öğrendim.
Sonra toz,
tuğla ve beton parçalarıyla dolan saçı temizlemenin insanı
ne de güzel rahatlattığını öğrendim.
İş iyi bitince,
eve
-sapsarı iskelet gibi- de olsa,
nasıl huzurla gidildiğini,
yorgun argın nasıl uyunduğunu,
sabahın köründe kalkıp
yollara nasıl düşüldüğünü öğrendim.
Bazen de iş erken bitince
erken verilen paydosun keyfini öğrendim.
Hele hele
şehir içinde erken verilen paydosun tadının
çok daha güzel olduğunu öğrendim.
Akşam,
işin bittiğini ve
akşamın keyfini süreceğini düşündüğün an,
yeni işe gönderilmenin
hayal kırıklığını,
sonra işi iyi yaptın diye alınan bahşişin tadını öğrendim.
Çok çalışınca başarının geldiğini öğrendim sonra:
ikiyi ikiyle toplamanın dört etmesinin matematik değil,
neden topladığımızı sormanın matematik olduğunu öğrendim.
Soru sormayı öğrendim:
acabayı,
yoksayı,
nedeni,
nasılı,
niyeyi
öğrendim.
Cevap vermeyi öğrendim sonra:
çünküyü,
şöyleyi,
böyleyi,
aslındayı,
haklısını,
yanlışsını,
olsunu,
olmasını öğrendim.
Kaça oluru öğrendim.
Bazen de hiç olmadığını öğrendim on sekizimde.
Para yok diye kitap okuyamamanın değil
kitap edinmenin yolunu bulmanın önemini öğrendim,
yine paran yok diye tiyatroya gidemediğinde
-mesela Kuvayi Milliye Destanına-
kendi kendine tiyatro yapmayı öğrendim yurt odasında.
Kendini alkışlamayı,
kendini yermeyi,
iyi geçinmeyi öğrendim kendimle sonra.
Olmazsa olmaz bir konserse
- Livaneli'nin izleyeceğin ilk konseri olsun bu da-
sıkıp iyice kendimi,
para biriktirmeyi ve
konserin tadına varmayı öğrendim.
Ne iyi yaptın demeyi öğrendim böylece kendime.
"Zaten ben bunları
hep anı olsun diye yaşadım"ı öğrendim.
Okumanın keyfini öğrendim,
İnce Memed'in ovaya inme kararının,
Piraye'nin mektubunu beklemenin heyecanını yaşarken
öğrendim bunu.
Kitabın kokusunu,
sayfanın kıvrılma sesini,
kapağın dokusunu ve
mum ışığında okumanın tadını öğrendim.
Sonra uykunun gelişini ve
kitaptaki dünyanın
uykuya ne de güzel sızdığını öğrendim.
Miskin miskin otururken üretkensiz
kalkıp omuzlar dik, yan bakarcasına
varım diyebilmenin gururunu,
eline vurulup ekmeği alınırken
vuran eli vurulan elle tutup
yeter diyebilmenin cesaretini,
gözlerden at gözlüğünü atıp
her yana bakabilmenin
sevincini öğrendim ondokuzumda.
Uykusuz geceleri de öğrendim:
terli geceleri,
boğan,
yakan,
sıkan,
sabahı dört gözle bekleten
kör geceleri.
Okuldaki başarının
hayattaki başarıyla
öyle çok da ilgili olmadığını öğrendim yirmi ikimde.
Hayatta,
dört buçuktan beşin ve
ödemelerin her zaman
peşin olmadığını öğrendim yirmi ikimde.
Aynı yıl şarabın kırmızısını,
yüreğin sızısını,
sevdanın morunu öğrendim.
Yanlış numaraya rağmen
kararlı olunca
nasıl bulunduğunu öğrendim,
illa duymak istediğim o sesin.
Sonra bulduğumun,
hayatta hep yan yana olacağım,
yuva kuracağım olduğunu öğrendim.
Önce Beşiktaş'ta,
sonra Büyükada'da öğrendim bunu,
adada en yüksekte.
Yirmi beşimde küçücük elleri,
ürkek ve heyecanlı ilk adımları,
terin ve
tenin nasıl da bu kadar güzel koktuğunu,
kıpkırmızı yeni doğmuş insan yüzünü öğrendim.
Acıyla tatlının hep yan yana olduğunu öğrendim:
ya hep birlikte
ya da hep art arda olduğunu.
Doğumla ölümün,
kazançla kaybın,
mutlulukla hüznün,
geceyle gündüzün.
Yeni dikilmiş fidanları
dik tutsun diye çakılan kazıkların çiçek açıp,
fidanların ise kuruduğunu gördüğümde öğrendim
beklentiyle gerçeğin pek tutmadığını.
Onca emekler,
anılar,
acılar
ve ağrılardan sonra
zifir karanlık bir gecenin,
"o zaten güzel" olan gözleri
nasıl örtüverdiğini öğrendim,
örtülen gözlerin acısına üzülmeden az önce,
ağrı bitti diye ferahlamanın
kahrolası huzurunu öğrendim otuzumda.
Bir bu kadar diye yaşar mıyımı ezber ederken,
düşmüşken sorunun derin sarhoşluğuna,
bir haberin çekip çıkardığını
kurtardığını öğrendim beni oradan:
Kızımın geliş haberiydi öğrendiğim.
Dokuz ay sonra
bir başka güzelliği öğrendim,
duru, candan, titrek bir güzelliği,
kızımın
güzelim sol gözünün
alt göz kapağındaki küçücük benden öğrendim bunu.
Çok büyük yaş ve boy farkı olanların,
birlikte çok güzel oyunlar oynadığını,
küçük için çok keyifli olduğunu öğrenmiştim
zaten küçüklüğümde,
bu oyunların büyükleri de çok eğlendirdiğini öğrendim sonra,
çocuklarımdan öğrendim bunu.
Ne çabuk büyüyorlar'ı,
aynı kişinin bebekliğinin,
çocukluğunun
ve gençliğinin
hepsinin çok tatlı olduğunu
ama ayrı kişiler olduğunu,
meslek seçimleri ile birlikte de
geleceğin geldiğini öğrendim kırkbeşimde.
Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şeyler Var'ı biliyordum zaten
az önce de
Can Yücel'in Öğrendim'ini öğrendim.
En sonunda da
bunlar ne ki
daha ne çok şey öğreneceğimi öğrendim.