SON DAKİKA
Hava Durumu

'Hiçbir sorun yaşamayacaksınız'

Yazının Giriş Tarihi: 15.03.2018 19:52
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.03.2018 19:52

Gerçek insan, başkasının yüzünde patlayan tokadı kendi suratında duyabilen insandır. (Jose Marti)

Bugün söylendi bu söz bir babaya:

'Hiç bir sorun yaşamayacaksınız.'

Durduk yere değil tabii. Kaldırdı baba kafasını, yandan geliyordu ses, iyice yanaşmıştı kulağına, fısıldar gibi konuşuyordu adam.

'Hiç bir sorun yaşamayacaksınız.'

Karşıya baktı baba, 'Ne kadar kalabalık bugün bizim ev' dedi içinden, 'Ne çok ziyaretçimiz var bugün.'

Bir hastanede, yeni doğan yoğun bakım odası önünde buldu sonrasında kendisini baba. Kuvöz odasına bakıyorlardı. Hemşire camın önüne çekmişti kuvözdeki bebeği.

"Aynı dayısı," diyorlardı. "kaşlar, saçlar simsiyah maşaallah.", "Kız halaya oğlan dayıya çekermiş" dedi bir başkası. Ne kadar heyecanlıydılar bebeği ilk gördüklerinde. Annesi ne kadar acı çekmiş, ne çok bağırmıştı, doğum sırasında. Baba da dışarıda dokuz doğurmuştu. Çok korkmuştu hem eşine bir şey olacağından hem de bebeğe.

Sabırsızdı bebek, doktorun beklediğinden bir ay erkendi gelişi dünyaya. Avuç kadardı. 'Nasıl yaşar bu küçük yavru?' demişti içinden baba, çok korkmuştu yaşamaz diye ama emmeye başlayınca ana sütünü, çarçabuk toparlamış büyüyüvermişti.

'Hiç bir sorun yaşamayacaksınız.'

Doğum günüydü, küçük bebeğin artık bir yaşı vardı. Hediye olarak bir çift ayakkabı getirmişti yakın bir arkadaşı. Mavi, beyaz çizgileri vardı ayakkabıların. Onu giyip yürümeye başlayınca ne çok heyecanlanmıştı bebek. Artık emeklemeden düşe kalka ilerleyebiliyordu.

'Hiç bir sorun yaşamayacaksınız.'

Anaokulundaydı. Okulun en sevileniydi oğlu. Top oynarken oyun bahçesinin çitlerine çarpmıştı başı, alnı kıpkırmızı olmuştu. Müdür Bey haber verince apar topar yetişmişlerdi anaokuluna. Hastaneye götürmüşlerdi acilden, tetkikler, röntgenler... Neyse ki önemli bir şey yoktu. Ne çok korkmuşlardı, canlarından can gitmişti eşiyle birlikte.

'Ne kalabalık bugün bu ev, her yer kırmızı bir de.'

Lacivert bir gömlek geldi gözüne bu sefer, kısa kollu, nasıl güzel yakışmıştı o gömleği. Bir de kısa bir şortu vardı çok güzel olmuştu. Bir de simsiyah saçları. 'Ay ne yakışıklı bir delikanlı bu böyle' derdi görenler. Fotoğraf çektirmek isterlerdi oğluyla.

Mavi bir önlük giydi birkaç yıl sonra, beyaz yakalı. İlkokulun ilk günü ne kadar heyecanlıydı. Öğretmen sormuştu, 'Kim ona kadar saymayı biliyor bakalım?' İlk el kaldıran, oğlu olmuştu. Daha o gün ilk aferini almıştı öğretmeninden.

'Hiç bir sorun yaşamayacaksınız.'

Ses yankılanıyordu beyninde. 'Hiç bir sorun yaşamayacaksınız.'

Okul müsameresinde buldu kendini baba birdenbire. Nasıl da güzel bir zeybek olmuştu oğlu. Çok güzel açıyor kollarını, çok heybetli bakıyordu küçük efe. Özenle, öğretmenlerin gözüne baka baka dikkatle oynuyordu harmandalını. Bütün velilerle birlikte çılgınca, gururla alkışlamışlardı çocuklarını. "Aferin sana, çok güzel oynadın." deyince halkoyunu öğretmeni oğluna, göğsü kabarmış, gurur duymuştu oğluyla. 'İşte benim oğlum demişti' kendi kendine.

'Hiç bir sorun yaşamayacaksınız.'

Masa başında çalışırken gördü sonra oğlunu. O fen lisesine girebilmek için ne çok çalışmıştı. Üç yıl dershaneye gitmiş, her yıl yapılan yılsonu sınavlarına girmişti. En sonunda da başarmıştı. Ama ne doğru dürüst oyun oynayabilmişti sokakta arkadaşlarıyla ne de hafta sonu spora, geziye gidebilmişti yıllarca. Sınavdı, önemliydi çünkü.

'Hiç bir sorun yaşamayacaksınız.'

Liseye girmiş, daha kazandığına sevinemeden üniversite sınavına hazırlıklara başlamıştı. Gevşerlerse bir daha toparlayamazlardı. Öyle diyordu dinledikleri tüm uzmanlar. İki yıl da Üniversite için gitmişti dershaneye. Her hafta sonu erkenden kalkıp, akşam geç saate kadar dershanedeydi. Gelip erken uyumalıydı, sabah okul vardı çünkü. Kurulu bir saat gibiydi, tek tip, tornadan geçercesine. Başka bir seçenek yoktu ki önlerinde. Kıyamıyordu oğluna baba, sadece "Arada bir gez dolaş dışarda" diyebiliyordu ancak.

Sınav günü akşamı arkadaşları ile eğlenceye gittiklerinde gece çok geç gelmişti eve. Eşiyle beraber balkonda merakla beklemişlerdi. Sabaha doğru geldiğinde çok mutlu görünüyordu oğlu. Belli çok eğlenmişti. Çok endişelenmişlerdi ama biricik oğulları üzülmesin diye bir şey dememişlerdi. Baba çok mutlu olmuştu oğlunu böyle gördüğüne.

Şimdi göremiyordu ama. Niye göremiyordu ki?

'Hiç bir sorun yaşamayacaksınız.'

Evet, gerçekten niye göremiyordu. Sağa sola baktı baba. Herkes ne kadar da donuk bakıyordu ona. Çok üzgün görünüyorlardı. Ne olmuştu ki. Hem ne böyle her yana bayrak asmak. Takkeli sakallı bir adam kuran okuyordu. Kim çağırmıştı bunu, ne diye gelmişti. Hatırladı, mahalleden bir arkadaşının annesinin cenazesi sonrası eve taziyeye gittiğinde de görmüştü onu geçen yıl. Hiç de sevmemişti boş boş konuşmuş 'ses olsun da ne olursa olsun' sessizliğini fırsat bilip, güya dinden imandan konuşmuştu. 'Kimsenin ağzını bıçak açmazken, bu nereden buluyor bunca lafı' diye düşünmüştü o zaman. Şimdi kendi evinde konuşuyordu yine boş boş.

'Hiç bir sorun yaşamayacaksın.' diyen adam kalktı yerinden, o kalkınca herkes ayaklandı. Sarıldı giderken yine babaya, sarılırken de "Hiç bir sorun yaşamayacaksın." dedi ve çıktı salondan.

"Biraz nefes alayım" dedi pencereye yöneldi, açtı pencereyi dışarıya baktı baba. Karşıda yolda iki direk arasına bir parti afiş asmıştı. Okudu:

"ÖLÜRSEK CENNET BİZİM, KALIRSAK DEVLET BİZİM."

"Ne kolay böyle cennet sömürüsü yapmak" diye düşündü. Oysa askere gitmeden önce kaç kuruma başvurmuştu oğlu, devlet memuru olmak istemişti. O kadar yüksek puan almasına rağmen KPSS'den, mülakatlarda kaybetmişti. Partiden değildi çünkü. Şimdi bir de "kalırsak devlet bizim" miş. Hadi oradan. Sinirlendi.

Tanırdı o partinin ilçe başkanını. Oğluna sahte iş göremez, askerlik yapamaz raporu aldırmış. Bunu da parti ilçe başkanı olmadan önce böbürlene böbürlene anlatmıştı. Şimdi cennetten bahsediyor, milli his pazarlıyordu. Zaten babadan kalan sermayesini ticarette kaybetmiş, beyaz eşyacılıktan halıcılığa, nalburiyeden bakkala kadar yapmadığı esnaflık kalmamıştı. 'Şimdi de din iman ticaretine girmiş işte. Kalan tek sermayesi bu oldu sonunda' diye düşündü. İlk gelen de o olmuştu bu sabah eve. "Off" çekti daha bir derinden. "Off"

Kapattı pencereyi. Arkasında onu yalnız bırakmayan arkadaşı geldi. Sırtına dokundu.

"Ne oldu?" dedi, "Biraz hava alsaydın."

"Bu tarafın havası bozuk" dedi arkadaşına.

Pencereyi kapatınca daha boğucu geldi salonun havası. Ağır, ölü bir hava vardı evin içinde. Salonun diğer cephesindeki pencereye yöneldi. Gitti, açtı pencereyi. Kafasını dışarı çıkardı, aşağı yola doğru baktı. Yol kenarında karşı sitenin duvarında yine aynı partinin başka bir afişini gördü bu sefer:

"ŞEHİT Mİ DÜŞTÜ ASKER CENNET KOKTU HER YER."

'Eğer böyleyse' dedi 'cennet kokusu, kalsın hiç gerek yok' diye düşündü.

O arada aşağıda siyah bir arabanın arkasındaki insan kalabalığını gördü. 'Hiç bir sorun yaşamayacaksın.' diyen adam kalabalığa yaklaşınca, daha bir hareketlendi ortalık. Adam doğrudan siyah arabaya yöneldi, hızla bindi, arka makam koltuğuna oturdu. Flaşörleri yandı arabanın. Önde, arkada eskort arabalar vardı, onlar da siyahtı. Polis ileride yola katılımı kesmişti, belli ki bu adamın geçmesine hazırlıyorlardı yolu. Siyah makam arabası hızla ayrıldı evin önünden, plakasını gördü baba 'Ne çok yıldızı varmış bu arabanın.' diye düşündü sonra.

Kapadı pencereyi, yerine döndü oturdu, kafasının içindeydi o ses hala:

'Hiç bir sorun yaşamayacaksınız.' cevapladı

"Artık yaşayacak mıyız ki" dedi içinden.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.