SON DAKİKA
Hava Durumu

Dansçı aranıyor!

Yazının Giriş Tarihi: 07.12.2018 13:46
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.12.2018 13:46

"Erkan, şu helvayı uzatsana."
"Buyur Usta."
"Bir de kola doldur şu bardağa."
"..."
"Erkan kola doldursana oğlum şuna."
"..."
"Aloo, birader, bak ya adam takıldı kaldı gazetede. Şenol, sen ver oğlum, doldur şu bardağı."
"Ne okuyorsun Erkan? Alooo!"
"Efendim. Ha, yok bir şey Usta ya, bir ilan vardı da şu helvanın altında gazetede, ona takıldı gözlerim."
"Neymiş o?"
"Şehir Tiyatroları'na dansçı aranıyormuş."
"Nerede, Bursa'da mı? Burada yok ki oğlum, şehir tiyatroları."
"İstanbul'da aranıyormuş."
"Ee senin ne işin var dansla mansla, dansöz müsün oğlum sen? Ha ha ha."
"Yok be Usta, hiç işte, öylesine dikkatimi çekti."
"İyi iyi hadi çabuk yiyin yemeğinizi, sallanmayın bugün bitecek bu katın kablo çekimi, yarın sıva başlayacak, kablo bitmeden kimse ayrılamaz ona göre."
"Tamam Usta bitiririz."
"Erkan, sen Şenol'la kablo getir depodan yemekten sonra."
"Tamam Usta."

***

İnşaatta yemek sırasında gördüm Milliyet gazetesindeki ilanı. Gazetenin tarihine baktım. İki gün önceki gazete, geç kalmış sayılmam.


"ŞEHİR TİYATROLARINA SINAVLA DANSÇI ALINACAKTIR, Müracaat Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği Muhsin Ertuğrul Sahnesi Harbiye-İSTANBUL"
İşte budur. İleride "hayatımın değiştiği an" diye yazacağım "an" budur işte.

Yıllardır hayalini kurarım, tiyatroda, özellikle de müzikallerde dans ettiğimi düşünürüm hep. En çok dansçılar eğleniyor gibi gelir bana. Başrol oyuncuları replik, tirad, sufle, rol bir sürü şeyle uğraşır, sıkıntı çekerken, dansçılar işin keyfini sürer diye düşünürüm. Yüzlerinden belli, çok mutludurlar. Ben en çok onlara imrenirim.

Tiyatroda en güzel kadının çevresindedirler hep. O güzel kadın, güzel güzel salınır, dans ederken, çevresindeki erkekler ne kadar mutludur değil mi? Bu güzel alımlı kadın tek tek dans eder erkeklerle. Erkekler de bu kadına hep hayrandır. Güzel kadının elini tutmak, öpmek için fır dönerler çevresinde. Bazen, o da, kadın lütfederse kimisi elini öper, kimisi vals yapar, kimisi kaldırır, çevirir coşkuyla. Bazen biri öpmeye kalkar, kadın kaçırır nazikçe dudaklarını. Bazen uzatır zarifçe ellerini, bazen reddeder çapkınca, nazla. Dans sahnesinin sonunda hepsi elleri ile kadını gösterecek şekilde kollarını açar ve tüm alkışı kadına yönlendirirler. Hepsi çok mutludur, hepsi sahnenin en güzel kadını ile dans etmenin gururunu yaşarlar. Sadece böyle sahneler değil, bir köy oyununda örneğin yan köy ile yaşanan su sorununun en düğüm olduğu anda, sahneye gelen üç beş delikanlının horonla, halayla düğümün çözümünü anlattığı, birlikte dans ettiği sahneyi düşünün, ne kadar güzeldir, değil mi? Bayılırım bu sahneleri izlemeye.

***

O gün yemekten sonra inşaatın karşısındaki telefon kulübesinden İstanbul'u, ilanda verilen numarayı aradım, başvuru şartlarını öğrendim. Ortaokul ve lisede tiyatro yaptığımı, halkoyunları oynadığımı Bursa ve Ankara'da yarışmalara katıldığımı, derecelerimin olduğunu söyledim. Telefonda konuştuğum görevli kadın, ben anlattıkça "Tabii olur, çok iyi olur." diye diye beni cesaretlendirdi. Ben de zaten oyuncu bir aileden geldiğimi, düğünlerde annemin başa geçip sırasıyla babamı, yengemi, abimi, ablamı, beni, sonra tüm düğün katılımcılarını peşine takıp ağır bar oynattığını söyledim. "Evet evet, biz de sizi arıyoruz." diyerek kadın da heyecanlandı. İçim kıpır kıpır. Şehir Tiyatroları kadrosuna katılıyorum. Gelsin danslar, temsiller, turneler...

Haftaya bitiyor yaz tatili. Pazar günü İstanbul'a döneceğim. Son yıl artık, mezun oluyorum. Pazartesi ilk işim Harbiye'ye gidip, sınava başvurmak.
Hem Elektrik Mühendisi olacağımın hem de güzel oyunlarda ünlü sanatçılarla dans edeceğimin hayalini kuruyorum.

***

Akşam evdeyiz. Birlikte yemek yiyoruz.
"Ayfer abla, senin şu kilim desenli yeleğin nerede? Onu verir misin bana?"
"Erhan, sen giymiştin geçenlerde."
"Evet çamaşır sepetinde, ne oldu ki?"
"Abi İstanbul'a giderken götüreceğim onu."
"Niye?"
"Şehir Tiyatroları'na dansçı alınacakmış sınavla, sınava onunla gireceğim."
"Vaay, tiyatroya gireceksin he, güzeel"
"Sınavı kazanırsam tabii."
"Niye o yelekle giriyorsun?"
"Onunla daha bir havalı oluyorum. Sanki zaten sanatçıymışım gibi hissediyorum, motivasyon olayı abiii!"
"Vay vay vay. Tamam, yıkayalım da motivasyonun bozulmasın bari."
Ayfer abla yemekten hemen sonra kalktı çalıştırdı makineyi, yarına hazır olması lazım.

***

Bursa-İstanbul yolculuğunu Şehir Tiyatroları'nın kadrolu dansçısı olarak yaptım. Kamil Koç muavini belli ki durumun farkında değildi. Yoksa naylon poşette pipetle verilen sudan istediğimde "Su bitti." cevabını vermezdi herhalde, koskoca Şehir Tiyatroları dansçısına.

Ertesi gün sınava kadar bekleyemedim. Başvuruya giderken bile o yeleği giydim. Hep buralardaymış havasındayım. Gerçi hep oralardaydım ama bilet gişesi sırası, fuaye, koltuklar, hep izleyici tarafındaydım daha önce. İdari bölümlerini hiç görmemiştim.

Sınav şartları basitti. Müzik kulağı ve ses tespiti ile dans becerisinden sınav olacakmışız. Bir dans hazırlamam gerekiyormuş. Müzik ve dans türü benim tercihime kalmış.

Hemen hazırlıklara başladım. İlk iş müzik seçimi. Esin Engin'in Nostaljik Rus Çiganları kaseti yeni çıkmıştı. Beyoğlu'nda yürürken, Mehpisto'dan, diğer kasetçilerden, hemen her yerden o albümün parçaları çalınıyordu. Ben en çok Polyuko ezgisini seviyordum. Bu kaseti aldım. Walkmanim var. Dinlemeye başladım. Dinledikçe kafamdan dans yazmaya çalışıyorum. Dönüyorum. Sağa sola ellerimi açıyorum. Zıplıyor çömeliyorum. Alkışları duyuyor, saygıyla selamlıyorum. Kafamda oluşturdum sayılır dansı ama pratik yok, çalışma yapmam lazım.

Çalışacak yer problem tabii, hiçbir yer yok. Yurtta odada dört kişiyiz, herkes zaten yeni gelmiş, kimse ayrılmıyor odadan, etüde giden de yok henüz, oda dopdolu ziyaretçilerle, bir türlü yalnız kalamıyorum. Ev zaten yok. Maçka'da yurdun hemen üstünde İTÜ İşletme Fakültesi ve Konservatuar var. Bu iki binanın ortasında dışarıda merdivenlerin hemen yanında bir avlu buldum. Sote, loş bir yer, tamam dedim burası olur. Akşamları karanlıkta çalışırım. Kolay kolay kimse görmez beni. Merdiven kenarında bir sokak lambası var. Duvarın gölgesi vuruyor avluya. Ara sıra kendi kendine sönüyor ışık, zifiri karanlık oluyor avlu. Orada çalışmaya başladım. Bazen merdivenlerden yurda doğru gidenler oluyor, onlar geçerken duruyorum. 'Ne yapıyor bu çocuk?' diye şüpheyle bakıyorlar bana. Hiçbir şey yokmuş gibi yapıyor, bekliyorum., Onlar gidince devam ediyorum dansa.

Benim dans tabii hep folklorik adımlardan oluşuyor. Bazen zeybek yürüyüşü yapıyor, bazen Artvin Sarıçiçekteki gibi çöküyorum. Bazen Kafkas erkek dönüşü yapıyorum. Ortaokulda, Yusuf'la birlikte katıldığım 19 Mayıs törenlerinden bir iki figür ekledim. Farkındayım durumun ama başka ne yapacağımı bilmiyorum. Bildiğim tek şey hayalimin güçlü olduğu. Önce dansçı olarak giriyorum tiyatroya. Sonra ilerliyorum oyuncu oluyorum. "Tiyatrodan sinemaya geçen genç oyuncu." diye bir ifade var, gazetelerde televizyonda tüm yakışıklı jönler, hep böyle ifade ediliyor. Ben de "Tiyatrodan sinemaya geçen genç oyuncu." olduğumu hayal ediyorum. Hayal güzel ama şu yazdığım dans bir türlü içime sinmiyor. Yurt-Kur'da oynadığımız koreografilerden bir şeyler katıyorum. Lüküs hayatı izlemiştim, orada dans edenlerden bir şeyler ekliyorum. Ekleye ekleye, hoplaya zıplaya, dura kalka dansı tamamladım. Sınav gününe hazırım.

Sınav günü yine kilim desenli yeleğimi giydim. Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin kulisindeyim. Benden başka beş erkek daha var. Kız yok. Ama bu çocuklar öyle ki sanki yıllardır dans ediyorlarmış, sahnelerdeymiş gibiler. Taytları var altlarında, tozlukları var. Isınma hareketleri yapıyorlar. Seslerini açıyorlar, arya söylüyorlar neredeyse, çok iyiler. Benim de aklıma geldi. Ortaokulda tiyatro hocamız öğretmişti. Oyundan önce yüksekten nefes alıp birden bırakır dudaklarımızı titreştirirdik. Dudak ısıtma çalışması idi bu. Atları çağrıştırır bu hareket hep bana. O zamanlar yapınca çok gülerdik bu harekete Yusuf'la. Ben de onu yapmaya başladım. Ortama uyum sağlıyorum böylece.

Kulise birileri girmeye başladı sonra. Kimileri hiç yabancı gelmiyor, tanıyor gibiyim, oyunculara tiyatroculara benziyorlar. Bu taytlı, tozluklu çocuklara "Tamam peslere dikkat, esne biraz.", "Son provadaki gibi yap, o çok iyiydi." gibi bir şeyler söylüyorlar, "Harikasın, başaracaksın." diyerek cesaretlendiriyorlardı. Tabii onlar cesaretlenirken ben iyice çöküyordum. Bir ara 'Benim burada ne işim var?' diye düşünürken sonradan aklım başıma geldi. 'Seni umutsuzluğa düşürmek rakibinin ilk hedefidir.' deyip bir motivasyon konuşması yaptım kendi kendime de, zar zor toparlanabildim.

Sırayla çağrılmaya başladık. Üç kişiden sonra beni çağırdılar.

Daha önce hiç bu sahneye çıkmamıştım. Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda, Efes Antik Tiyatro'da oynamıştım ama yıllarca tiyatro izlediğim bu salonda sahneye çıkmamıştım. Koltuklar boş, sahnenin önünde koltukların yanına bir piyano koymuşlar. Piyanonun başında Selim Atakan var. Yeni Türkü'den tanıyorum. Güzel besteleri var. Bilgi sorsa kendisinden yana, kesin geçerim. Müzik kısmını o yapacak belli:
"Merhaba Erkan."
"Merhaba."
"Erkancığım, şimdi şöyle yapacağız. Ben piyanoda bir notaya basacağım, sen ağzından A sesi ile bu sesi çıkaracaksın, tamam mı?"
"Tamam."
"Başlıyoruz."
Bir tuşa bastı, sonra eliyle beni işaret etti, ben sesi girdim:
"Aaaa,"
Buraya kadar gayet iyiyim, sorun yok.
"Güzeeel, şimdi iki notaya basacağım, sen yine A ile bu iki sesi çıkaracaksın, tamam mı?"
"Tamam."
Art arda iki tuşa bastı, beni işaret etti yine.
"A Aaaa." sesim boş salonda yankılandı. Hoşuma gitti. Ses gür bende zaten. Hep arkaya oturturdu öğretmenlerim beni, uzaktan iyi geliyor demek ki benim sesim.
"Evet, bir de şunu deneyelim."
Art arda beş on nota bastı sonra yine beni gösterdi senfoni orkestrasını yöneten şef edasıyla. Ben iyice gaza geldim. Bulmuşum fırsatını, belki zor bulurum bir daha bu anı deyip, en yükseğinden başladım. Duvarlara işlesin sesimin gücü.
" A AAA AAAAA AA AAAAAA."
"Teşekkürler Erkan."
"Rica ederim."

Selim Atakan ayrıldı salondan, o çıkınca Selçuk Borak geldi. Selçuk Borak'ı da tanıyorum. Hem tiyatroda hem Devlet Opera Bale'de koreografiler yapıyor, birçok afişte adı var. Sıkı kareograf. Sahnedeyiz, yanıma geldi.
"Merhaba Erkan."
Hepsi adımı biliyor.
"Merhaba."
"Şimdi seninle dans edeceğiz."
"Tamam edelim."
"Önce ben bir iki figür yapacağım. Sonra sen de aynısını yapacaksın tamam mı?"
"Tamam."
"İyi izle."
Sağ ayağı ile öne doğru ani bir adım attı, sağa düşer gibi yapıp sola doğru kollarını açtı. Sonra birden düzeldi. Basitti.
"Şimdi sıra sende."
Ben de yaptım aynısını.
"Güzeel."
Kolaydı benim için. Sen daha beni tanımamışsın Selçuuk!
"Şimdi de şunu yapalım."
İki kolunu öne uzattı, beraberinde üç adım attı, sağa sola bir şeyler daha yaptı.
"Evet şimdi sıra sende."
"Bir kez daha yapar mısınız?"
"Peki."
Bir kez daha aynısını yaptı. Durdu. 'Sıra sende' dedi gözleriyle.
İleri doğru üç adım attım, iki kolumu öne doğru açtım. Kaldım. Ben de ona 'bu kadar' bakışı baktım gözlerimle.
"Peki şimdi şunu deneyelim."
Geri geri yürüdü. Birden zıpladı. Çöktü, yuvarlandı, garip garip şeyler yapmaya başladı. Hiçbir şey anlamadım.
"Evet sıra sende Erkan."
"Valla çok hızlı hareket ettiniz. Takip edemedim. Bir daha yapar mısınız?"
"Peki."
Tekrar aynı hareketleri yaptı. Bana döndü sonra 'Buyur, sahne senin.' bakışı.
"Şöyleydi sanırım" deyip yaptığına hiç benzemeyen adımlar, dönüşler, çöküşler falan yaptım.
"Pekala," dedi "şimdi de senin dansını izleyelim bakalım."
Kaseti verdim. Teybe taktı. Çalıştırdı, gitti üçüncü sırada ortada koltuğa oturdu. "Buyurun." dedi, eliyle sahneyi gösterdi.
"Bu parça değil ama, biraz ileri almak gerekiyor."
Kalktı teybin başına geçti, ileri tuşuna bastı bir süre. Çalıştırdı.
"Bu mu, oldu mu?" Parçanın orta yerine gelmişti.
"Yok, biraz geriye."
Biraz da geri tuşuna bastı.
"Tamam, şarkı başladığında girersin dansına."
Bir önceki parçanın bitmesini bekledik. Bitti. Benim dans müziğim başladı.
İki kolumu ileri doğru uzattım. Sağa sola yaylanıp, yerimde dönüp zıpladım. Ardından çift sağ, çift sollar. Eller önde belde, çöktüm, sağ sol ayakları ileri geri yapıp zıpladım, kalktım. İki tekrar ile bitirdim dansı. Selçuk Borak ince adam, sanatçı kişilik belli. Alkışladı beni. Selamımı verdim. Sahneden dansını yapmış, alkışını almış bir sanatçı olarak kulise geçtim.

SON

???
Öykü bitti. Bitti bu kadar. Diğer paylaşıma geçebilirsiniz.
...
Efendim?
...
Ha! Sonuç mu?
Tebrik edip, sahnenin karşısında tiyatromuza ve dans sanatımıza çok değerli katkılarımın olacağını belirttiler. Ben de bu katkıyı sunabilmek adına her zaman sahneyi en iyi gören yerde olmaya, seyircilerin arasında olmaya devam ediyorum.
Kilim desenli yelek mi?
Yok, bir daha giymedim o yeleği.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.