SON DAKİKA
Hava Durumu

Osmanlıyı yanlış 'Milli' ekonomi batırmış!

Yazının Giriş Tarihi: 26.01.2018 09:20
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.01.2018 09:20

"Zeytin Dalı" sloganı ile Suriye'nin kuzeyindeki Afrin bölgesine önde savaş uçakları, ardından tanklarla girdiğimiz bir gündeyiz... İktidarı muhalefeti siyasette tam bir "milli duruş" sergiliyoruz! ABD ve Rusya'nın "izin verdiği" savaş uçakları Afrin'e bombalar yağdırıyor. ABD'nin "war on teror- terörle savaş" şiarlı "Irak operasyonu"ndaki  gibi "Şu kadar hedef vuruldu"ları izliyoruz televizyondan. Kara toprağa düşen acılara gözlerimiz kapalı.

Uçakların bombaladığı yerlere, en önde, hangi milleten, ulustan olduğunu bilmesek de cihat yolunda savaştığını düşünen; ücretli, saçlı sakallı, Arapça naralar atıp, "Aullahuekbaaar!"diye tekbir getirdikleri için kendimizden saydığız ABD yapımı ÖSO'nun sarı pazubentli askerleri giriyor. Nasıl olsa "onlar için oradayız!"... Ardından, canımız; kınalı kuzularımız, kolu ailemize kadar uzanan, milletçe üzerine titrediğimiz; bir yandan şehitliğini, ölümünü kutsarken,  kalbimizin tek bir kılına zarar gelmesini bile istemediği yoksul Anadolu çocukları, Mehmetçik...

Mehmetçik, TSK, ordu deyince bizde herkes iktidarın arkasında esas duruşa geçer, yekvücut oluveririz! Hamaset, haslet birbirine karışır. Kimse çıkıp da "Ya bu Afrinliler, PYD'liler Türkiye'ye ne zarar verdi, ne işimiz var orada, ÖSO kim oluyor da millet olarak arkasından gidiyoruz, bizi Suriye'de ÖSO mu temsil ediyor" gibi sorular soramaz... Hatta bildiğimiz en naif, masum ifade olan "barış"dan sözetmek bile hainlikle eş tutulur...

Tarih kitapları okudukça, bu huyumuzun Osmanlı'nın, özellikle de son döneminden devraldığımızı anlamaya başladım.

İyi savaşçıyız, iyi gaza geliyoruz; duman ediyoruz...

Ancak hesap kitap bilmiyoruz...

Mesela ekonomi, iktisat bilmiyoruz; koskoca Osmanlı bu yüzden batılıların oyuncağı olmuş. Sonunda da bölünmüş, yıkılmış. "Cihan Padişahı" Vahdeddin ülkesini İngilizlere teslim etmiş, sonunda  gidip onlara sığınıp can telaşına düşmüş.

Son zamanlarda "Osmanlı, Osmanlı" deyip duranlar var ya...

Dostlar, "Yerli ve Milli" iddialı bu retoriği anlamak için meğer benim kitap okumam gerekiyormuş.

Kitabın adı: Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950).

Yazarı: Yahya S.Tezel, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayımlanmış, 2015 de yazılmış.

Kitabın asıl konusu, Atatürk'ün öncülüğünde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin 1950'lere kadarki ekonomi politikaları, uygulamaları. Ancak girişte yazar genç Cumhuriyetin nasıl bir miras devraldığının anlaşılması bakımından müthiş bir çalışma yapmış ve Osmanlı dönemi iktisat politikalarına çok özet değerlendirmeler yapmış.

Yahya Sezai Tezel'in adında Prof, Doç eki olmadığına bakmayın, İngiltere'nin ünlü Cambridge Üniversitesi'nde, bizde Bilkent gibi önemli okullarda dersler veren, uluslararası bilim camiasında bilinen iyi bir isim. Tezel'in Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne dönüşümle ilgili ilginç kitapları varmış.

Aşağıda, kitabı okurken, altını çizdiğim satırları bulacaksınız. Öncelikle, fırsat yaratıp kitabı alın, okuyun derim. Ama buna fırsatınız, zamanınız yoksa aşağıdakileri satır satır okumanızı öneriyorum.  Çünkü satırlar kitabın sayfalarından rastgele seçildiği için her birisi kendi başına apayrı bir konu...

Ara başlıklar dışında tamamı, birebir kitaptan alındı. Yani benim cümlelerim değil.

" - Türklerin Orta Asya'daki devlet geleneği çok büyük ölçüde göçebe-otlayıcı bir kültürün devlet geleneğiydi.

- Batı Avrupa'da 1000-1350 arasında nüfusun üç misli artmasını mümkün kılan iktisadi gelişmeler...

- Avrupa'da orta çağdan beri kaydedilen verimlilik artışları, önemli ölçüde doğrudan üreticilerin çabalarıyla gerçekleştirilmiştir. Siyasi, askeri ve dini örgütlenme toplumsal ilişki yapıları içinde doğrudan üreticilerin üretiminin belirli bir kısmını sahiplemeleri, verimliliği artıran teknik gelişmeleri yaratmak ve uygulamaktaki rolleri ikincildir.

- Bizans tarihinin aşağı yukarı her döneminde devletin sömrüsü mahalli güçlü ailelerin sömürüsünden daha ağır olma eğilimini taşımış,  köylüler zaman zaman mahalli güçlü ailelere manastırlara sığınmayı yeğlemişleridr.

- Kendi zamansallığı içinde Avupa'da görülmemiş bir dev kent olan İstanbul'un iaşesini  karşılama politikası yerli tüccarları memurlaştıran bu uygulamayla sürdürüldü. ...üstelik devlet birçok halde uzun mesafe ticaretini doğrudan doğruya kendi memurlarına yaptırıyordu.

- İpekli kumaş ticaretinde devlet tekeli vardı.

- Esnaf ve zamatkarların iktisadi ve toplumsal yaşamları bürükratik yetki yapısına karşı hiçbir özerkliği olmayan loncalar içinde örgütlenmişti.  .... Bizanstaki loncalar esnaf ve sanaatkarları merkezin siyasi, sosyal ve iktisadi denetimi altında tutmaya yarıyordu.

- İstanbul'daki İtalya kolonisi 1180 yılıda 60.000 kişiyi bulmuştu. İmparatorluk ekonomisi üstündeki denetimini yitirdiğini hissseden Bizans devletli İstabul'daki İtalyanları öldürmek, yabacıların mallarına el koymak, ayrıcalıklarını kaldırmak gibi yollara başvurdu. Bu ise dördüncü haçlı seferleri sırasında İtalyanların İmparatorluk kurmalarına yol açtı. Bu imparatorluğun yaşamı çok kısa sürmüş olsa da paleologların İstanbul'u geri almalarına kadar sürede  Venedikliler  Ege, Doğu Akdeniz ve Karadeniz'e serpiştidikleri kolonileriyle doğu ticaretini iyice ellerine aldılar.

 -v... bu üretim sürecinde gerçekte sahiplenilen şey toprak değil, sürüdür...  Ancak onbinlerce hayvandan noluşan sürülerin hareket halinde otlaması ekili alanlarını bozan yerleşik tarıma dayanan siyasi yapıların iktisadi temellerini kemiren sonuçlar yaratır.

- ... Türk istilasının Anadolu'daki hıristiyan büyük toprak  sahipleripini önemli ölçüde ortadan kaldırmış olması olasılığı yüksektir.

- Devletin zilyetliği eski sahiplerinde kalan haraç arazileri üstündeki mali haklarını belli bir süre için, hizmeti ya da ödüllendirilmesi istenilen kişilere bırakması uygulamasına,  ikta uygulamasına gidildi.

- Selçuklular, Moğol hükmetinden önemli miktarlarda dış bor almış, bu borç geri ödemeyince Osmanlı Duyun-u Umumiyesi'ni hatırlatırcasına  Anadolu'nun belli bölgelerindeki vergi gelirleri borcun ödenmesini sağlamak için Moğol aracılara bırakılmıştır.

- İkta Selçuklu, tımar Osmanlı toplumsal yapı kurumu.

- Anadolu,Karaman, Sülkadriye ve Rum eyaletleri toplam vergi gelirlerinin yüzde 56'sını 16 bin 500 kadar tımar, zeamet ve umera hasında bulunan yükümlülükler ödemekteydi. Gelirlerin yüzde 17'si vakıflar ve mülklerde, yüzde 26'sı ise padişah haslarından doğmaktaydı.

- Tımar, zeamet ve ümera haslarında oluşan vergi gelirlerinin eyaletin topam vergi gelirine oranı Rumeli'de yüzde 46, Diyarbakır'da yüzde  63, Halep ve Şam'da yüzde 38 idi. Mısır'da tımar sistemi yoktu.

- İstanbul kümümetinin kendisine boyun eğen yerel güçlülerin yarı özerk statülerini kabul ettiğine dikkat edilmelidir.

- Bitlis ve Van yöresinde Kürt Ruzheki Prennsliği hüküm sürdü.

- Hıristiyan nüfusun yoğun olduğu bölgelerde ise Osmanı hükümeti bazı hıristiyan toprak beylerinin varlıklarını korumalarına izin vermiş, birçok manastırın arazi varlığına dokunmamıştır.

- Osmanlı İmparatorluğu'ndaki artizan sanayi bu yüzyıllarda hayli zengindi, pamuklu ipekli, tiftikli kumaş, halı, deri ve madeni eşya yapımı bu sanayiin başlıca kollarıydı.

- İstanbul'daki büyük mezbahalara yılda aşağı yukarı dört milyon koyun, üç milyon kuzu, iki yüz bin sığır gelmekteydi. Fırınlara,  saraylara, kışlalara ve imaretlere, yılda yaklaşık 180 bin ton buğday sağlamak gerekmekteydi.  

- 16. Yüzyılın ikinci yarısında Bursa 65 bin, Kayseri  ve Edirne 30 bin, Ankara 25 bin nüfusa sahipti. İzmir'in nüfusu yüzyılın sonunda 2,5-3 bindi.

- İran ipeği adı altında doğudan gelen ve Bursa'dan Avrupalılara satılan ham ipek ve ipekli kumaş..

- Osmanlı devleti hem merkezi öğesi hem de yerel uzantılarıyla ticari faaliyetlere o ölçüde karışmaktaydı ki, para kullanılarak yapılan mübadelelerin yaygınlığına rağmen fiyat oluşturucu bir piyasa ticareti sözkonusu değildi. Paranın ve ticaretin bulunduğu fakat fiyat oluşturucu piyasaların bulunmadığı bir ortam sözkonusuydu.

- Kıdemli devlet görevlilerine ait hasların sahiplerine sağladığı yıllık getiriler 16. Yüzyıda  7 bin, hatta 10 bin duka altını gibi dönemin koşullarına göre büyük değerlere erişebilmektedir.

- Asker ihtiyacının devamlı artması sonunda 1400-1550 döneminde 11 bin-14 bin kişiden oluşan Yenişeriler ordusunda asker sayısı 1579'da 26 bine, 1598'de 35 bine ulaşmıştı.

- Osmanlı hükümeti bütçe açıklarıyla tanıştı. Merkezi hükümetin toplam harcamaları 1527'de 150 miyon akçeden 1567'de 222 milyon akçeye (3,7 milyon duka altına) çıkmıştı. 1591'de 363 milyon akçeye (5,2 milyon duka altına)çıktı. Buna karşılık 1527 ile 1591 arasında toplam gelirler akçe olarak yüzde 32,duka altın olarak yüzde 13 oranında arttı.

- Tımar dirlik sisteminde  ehliyete ve bu sistem içinde başarıya dayanan adam seçme eğilimini 17. Yüzyıl başlarında ortadan kalktığı görünmektedir.

- 1550'lerden itibaren köylerden kasaba ve şehirlere bir genç erkek nüfusu göçün başladı. Köylerini terketmek zoruna kalan birlerce genç öğrenci suhte olarak medreselere yönelmiş ya da geçidi asker, levend olmanın yolunu tutmuştur.

İÇ İSYANLAR VE ZENGİN PAŞA VALİ SALTANATI

- 1599-1610 döneminde yoğun isyanlar bu çalkantıların zirvesi sayılabilir. Merkezi hükümet bu hisyanlara karşı önceleri insafsız bir bastırma politikası uyguladı. Merkezden gönderilen güçler Anadolu'da yüz binlerce isyancıyı öldürdü. Köyler yağmalandı, terkedildi. Köylüler dağ başlarıa orman içlerina sığınmaya başladı. ... gönderilen eyalette insafsız bir talanla büyük servetler biriktiren paşa valiler idam ediliyor, servetlerine merkezlerce el konululuyordu. Öte yandan merkezin hışmına uğrama sırasının kendilerine geldiğini sezen paşa ve valiler de isyan ediyor, umutsuz direnme içinde kendini kurtarmaya çaışıyordu. (Abaza Mehmet  Paşa, Sivas Valisi Varvar Ali Paşa, Abaza Hasan Paşa, İbşir Paşa, Seydi Ahmet Paşa vs.)

- 1614-55 yılları arasında 10 önemli müsadere ile el konulan servetlerin toplam değeri yaklaşık 20 milyon duka altın.... 17. Yüzyıl isyanları ve tarımın talan edilmesi, büyük köylü kitlelerini dağ köşelerine itmiş, göçebe-otlatıcılığı güçlendirmiş ve anadolu ekonomsi para-pazar ikişkilerini bir hayli zayıflatmış olsa gerekir. ... köyler ve kasabalar soyuldu, eski toplumsal yapılar daha da dağıldı... çaresizlik içinde saraydaki altın ve gümüş eyşadan para kesildi, bakır mangır basıdı. Zenginler verglenmek istenildi.

- Büyük hasları  kesime alan mültezimlerin hazineye büyük ölçekli peşin ödemeler yapmak zorunda olması, para sermayesinin Osmanlı sosyo-ekonomik güç dengesinde önemli bir yer elde etmesini kolaylaştırdı. ... Valiler, eyaletlerin vergi gelirleri karşılığında İstanbul hükümetine ödenen güvence akçesini sarraflardan bor alıyor sarrafların bu borçlara uyguladığı yılık faiz oranları yüzde 25'in altına  düşmüyordu.

- "Valinin bütün para işleri sarrafın mutemetinin elinden geçerdi... talanın sadece küçük bir parçasını valiye bırakırdı.. tarım vergilerini hasattan önce toplama yetlisi elde ederler.. zor durumda kalan köylülere yüzde 30 faizle borç verir, ürünleri ucuza kapatırdı."

- 1581'de İngiltere Osmanlı İmparatorluğuyla yapılan ticareti konu alan Turkey Company kuruldu. 1583 de bu tekelci şirket aracılığı ile İngilizler, Fransızlarınkine benzer ayrıcalılar elde ettiler. Hollandalılar 1612, Avusturyalılar 1615'de İsveçliler 1737'de Sicilya Krallığı 1740, Danimarkalılar 1746, Prusyalılar 1761,  İsyanyollar 1782, Ruslar da 1783 de Osmanlı hükümetinden kapitülasyon diye bilinen ticaret ve yargı ayrıcalıklarını aldılar. 1740'da Babı Ali ayrıcalık antlaşmalarını süresiz olarak geçerli olduğunu kabul etmek zorunda kaldı.

- İngilizler 1697de, Mısır ve İstanbul arasındaki ticari taşımacılık tekelini  de ele geçirdiler. 17.yüzyıl boyunca  Osmanlı -Avrupa ticaretine İnglizler hakim oldu. Osmanlı ülkelerinde genellikle  ham ipek tiftik, pamuk ve meyan kökü gibi hammaddeler alıp, yünlü kumaşlar, madeni eşyalar gibi mamul maddeler satan Levant Company tüccarlarının büyük karları  İngiltere'deki sermaye birimimine ve İngiliz merkantilizminin gelişmesine önemli katkılarda bulundu. Osmanlı ekonomisi için "arzı kıt  talebi bol bir ekonomidir, bu nedenle elde tutmalıyız" dedi Colbert... 1780'lere gelindiğinde yılda 4,4 milyon sterlinlik bir düzeye ulaşmış bu ticaretin beşte üçü Fransızların elindeydi. Fransızlar da Osmanlılara daha çok sanayi malları satıyordu.

HÜKÜMET YABANCI ŞİRKETİ YERLİYE TERCİH EDİYOR

- Bab-ı Ali, Avrupalı tüccarların çıkarları yerli artizanal üreticiler ve  esnafın çıkarlarıyla çatıştığıda kendi kulları aleynine karar almaktan çekinmemiştir. .. 18. Yüzyılda İstanbul esnafı Fransız kumaş ihracatçıları karşısında pazaarlık güçlerini artırmak için bir ortaklık kurunca, Fransızların şikayeti üstüne Osmanlı hükümetinin bu ortaklığı tağıtması ve esnafı cezalandırması bunun önemli bir örneğidir. Fransız hükümetinin Osmanlı İmparatorluğunda Fransız ihraç mallarıyla rekabet edebilecek yerli sanayi işletmelerinin engellenmesi için İstanbul'daki elçisine talimat verdiği de bilinmektedir.

- İngiltere'nin Osmanlı imparatorğu'na yaptığı ihracatın değerini 24 yılda 12 milsli artmasına yol açan bu ticaret patlamasıdır ki, ticcaretle ilgli eski Osmanlı kurum ve düzenlemelerinin piyasa ilişkileri açısından 1838 Baltalimanı Anlaşması  dikkat çekicidir... Bu sözleşmeyle, Osmanlı ülkelerinde iş yapan yapancıları, mallarını imparatorluk harç ve benzeri ödemelerden bağışlıyordu. Yapancılar sadece ithalat değerinden yüzde 5, ihracatın değeri üstünden yüzde 12 gümrük vergisi ödeyecekti. ...Osmanlı-Avrupa ticareti 1783'de 4,4 milyon sterlinden 1850'de 18 milyon sterline, 1911'de 70 milyon sterline yükseldi. 1840-1913 arasında ihracat 10 kat, ithalat 12 kat arttı.

BİR DÜĞÜNE MİLYON STERLİN... BALLI MAAŞLAR, SARAYLAR...

- 1850'de padişahın kızlarının birinin düğününde 2 milyon sterlin harcandı. Nazırlara yılda 5-8000 altın lira maaş ödeniyordu.

- 1913'te Teşvik'i Sanayi Kanunu çıkarıldı. Yasayla ortaya çıkan işletmelerin çoğu yabancılar ve onların koruduğu yerli gayrimüslümlerce kuruldu. 1915'de İstanbul ve Anadolu'da 585 işyerinde 30 bin kadar işçi çalışıyordu. Bunları yüzde 60'ı gıda, dokuma ve hali  kesimlerindeydi.

- 1831'de tımar lağvedildi. Müsadere yöntemi kaldırıldı. Müsadere 1840'da çıkarılan ceza kanunu ile suç sayıldı.

- 1890'a Suriye ve Mezopotamya'daki ekili arazinin yaklaşık üçte birisi Abdülhamid'in özel mülküydü.

- İngiliz uyruklu özel ve tüzel kişiler 1857-92 arasında İzmir yöresinde 2,6 milyon dönüm tarım arazisi satın almış, pamuk plantasyonları ve üzüm bağları kurmuşlardı.

- Bab-ı Ali 1854 de İngiliz ve Fransız hükümetlerinin yardımı ile 3,3 milyon sterlin tahvil satarak ilk borçlanmasını yaptı.

- Osmanlı hükümeti bu tarihten 1914'e kadar 359 milyon Osmanlı Lirası (OL) net dış borç yükü alına girdi. Ancak hem tahvillerin nominal  değerinin altında satılması hem de aracı bankalara ödenen yüksek komisyonlar nedeniyle eline sadece 222 milyon OL  geçti. 1863'de bütçe gelirlerinin yüzde 17'si dış borç servisine ayrılmışken, bu oran 1874'te yüzde 55'e çıktı.

- Osmanlı hükümeti 1875 yılında dış borçlar üstündeki faiz ve anapara  ödemelerini durdurduğunu, yani iflas ettiğini açıkladı. Dış borç faiz ve anapara ödemeleri yıllık toplam harcamaların 1910-11'de yüzde 33'üne çıktı. Duyunu Umumiye İdaresi büyük nüfuz kazandı, Osmanlı demir yolu yapımcısı ve işletmecisi yabancı şirketlere kilometre başına belirli bir gelir güvencesi tanımaktaydı. Kilometre başına net hasıla bunu karşılamazsa, ardaki farkı hükümet karşılamaktaydı.

HERŞEY DIŞ BORÇLA YAPILIYOR...

- ... Baron Hirsch firması 1870 borcu ve bu borçla ilgili demiryolu yapımı işi nedeniyle iki yılda 6,5 milyon sterlin kazanç sağladı. Aracılar Avrupalı bankaları aracılılığı ile Osmanlı hükümetini daha çok borçlanmaya özendiriyordu. Önerilen borçlara temkinli yaklaşan bir sadrazamı görevden aldırtabilmişlerdi.

- Dış borçların ancak sekizde birisi yatırımlara gidiyordu. 25 milyon OL'sı demiryolu, 1 milyon. Lirası İstanbul Limanı,  1 milyon lirası Konya sulama projesiydi. Geri kalanı sarayın ve mensuplarının savurganlıklarıydı.

MERKEZ BANKASI (OSMANLI BANKASI) BİLE YABANCILARIN

- Toplam ticaret gelirlerinde en büyük payı, yabancı kapitalistler ve onların organik uzantıları İstanbul ve İzmir'deki gayrimüslüm çevreler almaktaydı. Bankacılık işlerinin tümü Galata Bankerleri adı  ile Yahudi,  Ermeni ve Rumların elindeydi.

- Padişah ve ailesinin İstanbul'daki sarraf bankerlere olan borcu 1863'de 11 milyon sterlini bulmuştu.

- 1850'den itibaren Deutsche  Bank ve Credit Lyonnais şubeleri olan en önemli Avrupa bankalarıydı. Fransız ve İngiliz sermayesiyle 1856 'da kurulan Osmanlı Bankası DUİ (Duyunu umumiye idaresi) çerçevesinde Padişah'dan devlet ve para bankası işlevini görmek üzere ayrıcalık aldı.

LİMANLAR, MADENLER YABANCILARIN...

- Deniztaşımacılığı tamamen yabancıların denetimindeydi. 1911'de limanlarda yükleme boşaltmaların yüzde 90'ı yabancı gemilere aitti. İstanbul, İzmir, Selanik ve Beyrut limanlarında 1891-1909 arasında yabancı şirketlerin kârı 3 milyon sterlinden fazlaydı.

- 1910'da yabancı şirketlerin madencilik üretiminden aldıkları pay yüzde 69'a, yerli gayrimüslümlerin yapı yüzde 12 olmuş, Türk işletmecilerin payı ise yüzde 19'a düşmüştü. 1902-9  arasında çıkarılan manganez,demir, antimon, çinko kurşun, boraks, lületaşını yüzde 93-99'u yurt dışına gönderiliyordu.

- Fransızlara ait Tütün Rejisi 1888-1909 arasında 2 miyon yatırım yapıp 4 milyon sterlin kar sağladı.

ABDÜLHAMİT DÖNEMİ SATIŞLARIN ZİRVESİ...

- Oriantal Carpet Manufactures Ltd. El tezgaylarında halı üretimini organize ediyordu. İstanbul'da bir bira fabrikası vardı.

- Osmanlı devletinin egemenliği bir yarı sömürge statüsüne ingirgendi. Mali kaynaklar DUİ yönetimine girdi. Yıllık dış transferler 1913'de 6,6 milyon siterlini buldu. Dış ticaret, deniz ve demiryolu taşımacılığı, liman ve rIhtımlar, liman kentlerindeki elektkrik, havagazı, su, tramvay, madencilik,imalat sanayi yabancı sermaye sahiplerinin denetimindeydi.

- İstanbul levantenlerinin Paris'in en pahalı mahallelerinde birbiriyle görkem ve  lükste yarışan köşkler yaptırdıkları bilinmektedir. Osmalı içinde harcadıklarıda görkemli mesken yapımına ve tüketimine gitmiştir.

- 1913 yılında merkezi hükümete bağlı kuruluşlarda 190 bin kişi çalışıyordu. Bunun yarısını ordu ve donanmadaki  subaylar oluşturuyordu.

- Sened-i İttifak, Tazminat Fermanı  vs. devletin batı tipinde yeniden öğrütlenme çalbalarıydı, ama süreklilik kazanmadı.

"Batı uygarlığının bazı yönlerine aşina... en azından bir batı dilini bilen... bu insanların... çoğu çağdaşlarının yaptığı gibi ..rahat bir cehalet içinde kafir batıyı horgörmeleri olanaksızdı. Aksine hem eğitim hem de çıkarlarından ötürü batıyla uyuşmuşlardı."

"İKTİSADİ MİLLİYETÇİLİK" FİYASKOYLA SONUÇLANDI

- İktisadi milliyetçilik İttihat ve Terakki  Partisi döneminde dillendirildi. Ne varki İngiliz ve Fransız tahakkümünden kurtulalım derken Osmanlı İmparatorluğu Alman emperyalistlerlinin arenası haline geldi.

- Aşar ve ağnam'ın bütçe içindeki payı yaklaşık yüzde 40 civarıyda.

- Devletin harcamaları içinde yaklaşık yüzde 50'si askeri harcamalara, yüzde 35'i dış borçlara gitti. Bütçe gelirleri savunma harcamalarına ve maaş ödemelerine yetmediği için dış borçlanma artırıldı. 1914'de 157 milyon siterlin olan Osmanlı dış borç tahvillerinin yüzde 48'i Fransızların, yüzde 19'u Almanların, yüzde 13'ü İngilizlerin elindeydi. Yabancıların Osmanlıdaki doğrudan yatırımlarının tutarı 74 milyon sterlindi. Bunun yüzde 63'ü demiryolu, yüzde 9'u limanlar ve liaman şehirlerindeki belediye hizmetleri, yüzde 12'si bankacılık sektörlerindeydi. Bunların yarısı Fransız, yüzde 28'i Alman ve  yüzde 15'i İngiliz kapitalistlere aitti.

- Daha 1.Dünya Savaşı başlamadan, Osmanlı İmparatorluğu emperyalist güçler arasında nüfuz bölgeleri halinde yaplaştırıldı. Savaştaki yenilgi ise galip güçlerin Türklerin anayurdu haline gelmiş Anadolu'yu fiili işgallerle parçalama girişimine yol açtı."

İyi haftalar...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.