SON DAKİKA
Hava Durumu

Mustafakemalpaşa'nın da zirveleri var!

Yazının Giriş Tarihi: 17.11.2018 11:42
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.11.2018 11:42

Arkadaşlar,

Mustafakemalşapa'da ne ormanlar varmış...

Hatta ne güzel tepeleri, zirveleri varmış da, haberim yokmuş...

Doğa yürüyüşlerimizde geçtiğimiz pazar günü Mustafakemalpaşa'da, Suuçtu şelalesi tabelasını takip ederek Sünlük ve Muradiyesarnıç Köyü'ne, oradan yukarıda bir alabalık tesisine ulaştık minibüsle ve yürüyüşümüz oradan başladı. 

Daha araçtan yere inmeden yol boyunca bir an Bolu Yedigöller'e gidiyoruz duygusuna kapıldık.

Çünkü ağaçlarda yaprakların bir kısmı kurumuş, yerler gazel olmuş; bir kısmı henüz dallarda kurumuş, bir kısmı da ağaçlarda hala yemyeşil kalmayı sürdürüyor... 

Tem bir renk cümbüşü...

Her taraf, kuruyup dallardan dökülen gürgen yapraklarının oluşturduğu gazelle dolu.  

Hani Bolu Yedigöller'de çekilen sonbahar fotoğrafları gelir ya, gözümüzün önüne... Daldaki yeşil yaprak ile kurumaya başlayan, iyiden kuruyup yerlere düşen yaprakların arasındaki renk tonları gerçekten görülesi hoş manzaralar yaratmıştı.

Koza Dağcılık grubunun organizasyonuna katılan 70 civarında doğasever, hava koşullarının da elvermesi ile sahiden hoş bir yürüyüş yaptık.

Mustafakemalpaşa'nın gezilecek yeri deyince hemen akla Suuçtu geliyor. Oysa daha nice güzel mekanlar varmış...

Yürüyüş sırasında dikkatimi çeken şeylerden birisi, alt kotlarda derelere döşenmiş kalın su boruları oldu. İlk anda, Uludağ'da görmeye alıştığımız içme suyu satan şirketlere ait borulardan birisi olduğunu düşündüm. Ama sonradan bu borularla, soyun belli bir noktada biriktirilip elektrik üretildiğini öğrendik.

Yürüyüşün başladığı alabalık çiftliğinde, ilk işimiz "ısınma hareketleri" yapmak oldu. Sağolsun emekli bir beden eğitimi öğretmeni bayanın rehberliğinde yaptığımız kültür fizik hareketleri hepimize daha dinç bir başlangıç yapma imkanı sağladı.

"Alabalık Çiftliği" falan diyorum, evet bir zamanlar orada balık üretildiği, üretilen balıkların pişirilip servis edildiği restoran, çay kahve içilen yerler vs. olduğu anlaşılıyor... Ama ortada ne balık var, ne de sahiplenen kimse. Tamamen terkedilmiş.

Tabi insan bunca emeğin boşa gitmesine üzülüyor. Orayı işleten kimdi, o kadar hayal kurup, emek ve para harcadıktan sonra niye öylece bırakıp gitti anlayamadık. Doğanın kucağında, binbir emekle yapıldığı anlaşılan çiftlik kaderine terk edilmişti.

Doğa yürüyüşlerinin en heyecanlı anları, "zirve"ler galiba.

Terkedilmiş alabalık tesislerinden itibaren Çataldağ mevkiine doğru yollandık.

Hava parçalı bulutlu, yer yer sisliydi ama korktuğumuz olmadı ve sis öğlen saatlere doğru büyük ölçüde kalktı.

Bölge gürgen (kayın) ağaçlarıyla kaplı. Belli ki orman işletmesi düzenli kesim yapıyor.

Oldukça düzgün kerestelik ağaçlarla dolu ormanda yürümek müthiş bir duygu.

Her yer gazel.  Haşır haşır sesler çıkarıyoruz yürürken.

Tek tük mantar (dedeböğrü) görüyoruz. Malum artık hava sıcaklıkları düşmüş.

Ormanlar yine ıssız, tenha...

Ne bir koyun, kuzu; ne bir keçi, oğlak...

Ne bir çoban kavalı, ne bir köpek havlaması...

Yerlerde azı dişleriyle toprağı kazımış domuzların izleri... 

Ara sıra hangi hayvana ait olduğunu anlayamadığım dışkıIar...

Öğle saatlerde rastladığımız bir iki avcı genç. 

Çataldağ'a çıkarkan başlayıp bolca gördüğüm "kuzu kulağı"...

Hem öğle molasında yedim, hem de toplayıp çantayla eve getirdim. Ekşimsi çok hoş bir lezzet..

"Zirve" dedim ya, meğer Mustafakamalpaşa'daki ormanlarda birbirine yakın üç zirve varmış!

Aynı Uludağ'da Küçük Zirve, Büyük Zirve gibi... 

Çataldağ, Çobandede...

"Çataldağ" ya da "Çataltepe" deyince anlamalıydım, yan yana bir kaç sivri tepe olduğu... 

Üşenmedik, üç tepeye de çıktık, zirvelere ulaştık,  ziyaret ettik. 

Çatalkaya'nın zirve noktasıda, "Çataldağ, rakım 1250 metre" tabelası vardı. 

Karşıda görünen ve hemen arkasında "rüzgar gülleri" bulunan tepenin yüksekliği ise 1310 metreymiş. 

Öğlen yemek molasını bu iki tepenin arasında, bolca "kuzu kulağı" ve de suyu bulunan bir yerde verdik. 

Çataldağ ve civardaki zirve tepeler, Mustafakemalpaşa ile Balıkesir  Susurluk arasında kalan biryer.  Çataldağ, aynı zamanda Susurluk'a bağlı bir köyün adıymış. Kepsut'a bağllı Alagüney köyü de o civardaymış. 

Çataltepe, çataldağ, çatalkaya... "Çatal" deyince zaten anlıyorsunuz, uzaktan birbirinin hemen yanında görünen, ama yanına varınca hayli mesafeli duran tepeler olduğunu... 

Zirvelere çıkınca, çevrede hayli rüzgar enerjisi santralı (RES) görüyorsunuz.  RES'lerin hepsi de o saatte çalışıyor, dev pervaneler elektrik üretmeye devam ediyordu. 

Tabi bu RES'ler için devletin "orman" yolunu dışında yeni yollar açılmış.

Yürüyüşümüz, aşağıda Suuçtu Şelalesi'nde tamamlandı. Şelale ve çevresinde de sohbaharın en güzel görüntülerini izleme şansımız oldu. Suuçtu Şelale çevresi tabi eskisi gibi değil. Orası da kapısına gişe konulup para alınan bir ticari turistik yer olmuş. 

İyi tarafı, WC'ler yapılmış. Ayrıca yeme içme yerleri de var. 

Mustafakemalpaşa'nın dağları, ormanları harika... 

Yüksek tepelerde gezerken, içimden, "Acaba şu Mustafakemalpaşa'da yaşayan insanların yüzde kaçı bu zirvelerin, bu ormanların farkında" diye geçirdim... 

Sonuçta hepimiz şehirlere, iş-ev arasında bir çebrere takılmışız ve hayatımız orada sıkışmış... Çevremizdeki güzelliklerin farkında bile değiliz.. 

Ama yine sonra suratıma soğuk su fırlatılmış gibi, bu topraklarda gözü olan yabancı altın madeni şirketleri geliyor aklıma...

Ve siyanürle altın arama işinin de bizim gezdiğimiz bölgeye uzak olmadığını düşününce kaygılanıyorum. 

Yürümeye, doğamızı, insanımızı keşfetmeye devam... 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.