SON DAKİKA
Hava Durumu

Şirketi kurarsınız, patronu atarsınız

Yazının Giriş Tarihi: 15.05.2012 06:45
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.05.2012 06:45

Bu durumda önce yazmaktan vazgeçtim. Sonra "olsun ben de yazayım ne olacak ki" diyerek devam ettim.

Mesele son günlerin önemli tartışması olan başkanlık sistemi.

AKP cenahı topyekün olmasa bile başkanlık sisteminin ülkemiz için ne kadar yararlı olduğunu keşfetmiş bir halde, büyük bir hevesle açıklamalarını sıralıyor.

Son olarak Başbakan da bu tartışmaya destek sunan bir yerden müdahil oluyor.

Oysa geçmişin tozlu arşivlerini biraz kurcaladığımızda ne görüyoruz.

Bir zamanlar Başbakan'ın başkanlık sistemine karşı olduğunu!!

Bu günlerde "Başkanlık sistemi tartışılmalı" diyen Başbakan Erdoğan, Refah Partisi'ndeyken konu hakkında fikrini belirtmiş: Bu ABD emperyalizminin bize bir tavsiyesi.

Bu günlerde Başkanlık sistemine sıcak bakan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın geçmişte buna ne kadar iddialı nedenlerle karşı olduğunu öğreniyoruz.

Gazeteci-yazar Metin Sever ile Cem Dizdar, 1993'te Türkiye gündeminde yer alan "2. Cumhuriyet tartışmalarını" aynı isimde bir kitapta topluyorlar.

Konuyla ilgili 20 kişiyle özel röportajlar yapıyorlar ve bunu kitaplaştırıyorlar.

O günlerde Refah Partisi MKYK Üyesi Tayyip Erdoğan'la Refah Partisi İstanbul İl Başkanı sıfatıyla görüşüyorlar.

Sözcü gazetesinin haberine göre o kitapta yer alan başkanlık sistemi ve eyalet tartışmalarıyla ilgili Başbakan Erdoğan'ın görüşleri şöyle:

Soru: Başkanlık sistemi için neler söyleceksiniz?
RTE : Türkiye buna hazır değil. Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu ya da ABD emperyalizminin bize bir tavsiyesi. Bunun oluşması için siyasette serbest piyasanın oluşması lazım.

Şimdi bugüne bakarak şöyle sonuçlar çıkartmak mümkün.

a-Tartışmaların şiddetinden anlıyoruz ki Türkiye artık başkanlık sistemine hazır.

b- Artık özenti kalkmış durumda ve Tayyip Erdoğan'ın deyimiyle ya "ABD emperyalizmi" bize tavsiye etmiyor ya da artık biz ABD'nin önerilerini/tavsiyelerini yerine getiren bir şekle dönüştük.

Bence ikincisi.

c- Bunun oluşması için siyasette serbest piyasa oluştu!

AKP sadece ekonomiyi serbest piyasaya terketmekle kalmadı, siyaseti de serbest piyasaya açtı.

Özetle; kendileri açısından koşullar olgunlaştı.

Hani 12 Eylül paşalarına soruyorlar ya, "peki neden daha erken yönetime el koymadınız, bu kadar insanın ölümünü beklediniz."

Onlar da yanıt veriyor, "koşulların olgunlaşmasını bekledik!"

Onun gibi bir şey galiba.

Şimdi ben uzun uzun siyasal bir sistem olarak başkanlık sisteminin güçlü yönlerini, zayıf yönlerini ve ülkemizde nasıl bir sistemin daha demokratik sonuçlar yaratacağını falan tartışacak değilim.

Bu tartışmaları siyaset bilimciler ve bazı politikacılar dünya örneklerini falan da aktararak anlatıyorlar.

Ama maalesef mesele bu değil.

Mevzu da bu değil aslında.

Geçen gün bir kahvede çay içerken bir emekli işçi amcamız, sohbette konuya noktayı koyacak cümleyi kurdu aslında: "Ne sistemi, ne başkanlığı, adamlar başkan olmuş zaten şimdi de sistemi kuracaklar."

Gerçekten öyle değil mi?

Devletin tüm kurumları, üniversiteler, yüksek yargı ve yargı, bürokrasi, medyanın çok büyük bir bölümü, Genelkurmay ve akla ne gelecekse herkes ve hepsi hizaya girmiş durumda.

Hizaya girmeyenlere de "aba altında sopa hazır".

Tutuklu milletvekilleri, yüzlerce üniversite öğrencisi, gazeteci hapiste.

Medya tehdit altında.

Aykırı çıkacak bir sesi hemen azarlama halleri.

Sanatı küçümseme, tiyatroyu aşağılama.

Benzine yüzde 20, elektriğe yüzde 18 zam, ama kamu çalışanına 3+3 önermeler falan.

Özelleştirmelerle kamunun elinde ne var ne yok satıp, son olarak da 2B ile elde kalan son ganimeti "ormanları yağmalama".

Sonra da bunu "ekonomimiz çok güçlü" diye pazarlama halleri.

Sağlıkta artık hemen her hizmeti para ödemeden hizmet alamayacak hale gelmemizin yanında eğitimde 4+4+4 hengamesinde "dersaneler okul olacak" söylemiyle tıpkı sağlıkta olduğu gibi eğitimde de "piyasa modeli" falan.

Eeee, toplama bakınca biz zaten geçmişiz başkanlık sistemine.

Emekli işçi amcam haklı.

Meselenin bir gündem saptırma olduğu çok ortada aslında.

Suriye meselesi "ısınıyor".

Başbakan, "gerekirse Suriye'ye müdahale ederiz" demiş oldu.

Genelkurmay Başkanı ABD'ye uçtu.

Basında bize söylenen ne?

"İnanılmaz karşılanmış, şimdiye kadar hiç bir Genelkurmay Başkanımızın alınmadığı odalara falan alınmış"

Vay canına.

Ne büyük itibar görmüşüz.

Acaba o odalarda ne konuşulmuş?

İşte onu yazmıyorlar ya da haklarını yemeyelim, bilmiyorlar.

Suriye için muhtemelen ABD planları işliyor.

AKP bize başkanlık sistemini tartıştırıyor.

Bir de galiba başkanları Köşk'e çıkınca partilerin dağıldığı türünden birçok örnek olduğu ve AKP'nin de kendi istikrarı için başkanlık sistemine ihtiyacı olduğu gerçeği var.

Özetle ülkemizin değil AKP'nin başkanlık sistemine çok ihtiyacı olabilir.

AKP deyince. Nihayet Bursa AKP Kongresi yapıldı.

Kentimizin yeni "siyasi patronu" seçilmiş oldu.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç kentimizde "yeni siyasi otorite".

Ben sayın Arınç'ı hep "yufka yüreği" ve zaman zaman "gözyaşları" ile hatırlarım.

Ama Arınç'a Bursa il sınırlarına girince bir haller oluyor.

"Yufka yürek, gözyaşları" gidiyor, yerine tuhaf bir adab geliyor.

Bir medya temsilcisine "ayağını denk al" tehditi unutulmadan şimdide "bana karşı çıkanın burnundan fitil fitil getiririm" lafları, isimlerini açıklamadan gazetecileri para karşılığı yazı yazma suçlamasıyla tehditler, gazete sahiplerine sert çıkışlar, toplantıya yeteri kadar katılım sağlamayan Balkan Derneklerine fırçalar, tehditler falan.

Ne oluyorsa anlamadık? Ankara'nın stresli günlerinin acısını Bursa il sınırlarına girince mi çıkarıyor acaba.

Geçen bir yerel köşe yazarımızın sayın Arınç için yaptığı bir değerlendirme çok ilginçti.

Sayın Arınç demişki bir toplantıda; "Artık Bursa'nın tek patronu Sedat Yalçın'dır."

Yazarımız Arınç'a övgüler düzerken "Aslında patron kendisi olduğu halde, bakın ne kadar mütevazi bir insan, il başkanını patron ilan ediyor" ahvalinden bir yorum patlatmış.

İktidara yakın durmaya çalışmakta sınır yok tabi bu aralar.

Ben çok güldüm. Allah da o yazarımızı güldürsün.

Ülkeyi, kenti, kamuyu, belediyeleri şirkete çevirirsen, ortada kamusal hizmet diye bir şey bırakmaz, ticareti, ekonomiyi, kamuyu serbest piyasaya kurallarına bağlarsan bir de patron atarsın doğal olarak.

Demek ki neymiş, "şirketi kurarsan, patronu atarmışsın"

Haydi haklarını yemeyelim bu kez AKP "patronu" atamadı, seçti.

Hayırlı olsun Bursa'nın tüm çalışan emekçilerine yeni patronları.
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.