SON DAKİKA
Hava Durumu

Kendimce yüksek perdeden bir seçim analizi

Yazının Giriş Tarihi: 07.06.2011 11:52
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.06.2011 11:52

Anket açıklamak yasak.

Zaten benimde elimde bir anket yok.

Diğer yandan zaten toplum, açıklanan anketlere şüpheyle yaklaşıyor. Bende inandırıcı bulmuyorum. Algımız şu:  "bu anketler manipülasyon amaçlı".

Reklam kokan hareketler bunlar, reklam amaçlı anketler bunlar. Sonuçları doğru okuyanları bile olsa aralarında artık nafile, güven kayboldu bir kez. Ne yapılsa nafile.

Neyse konu bu değil.

Seçim yasaklarına takılmadan kendimce bir seçim analizi paylaşmak istiyorum.

Bu aralar epeyce "siyasi kampanya,siyasi reklam,seçim kampanyası"  yapanların yazılarını ve analizlerini okuma şansım oldu. Çok değişik yaklaşımlar var. Seçim kampanyalarının çoğunu reklamcılar yürütüyor ve daha çok "ürün pazarlama" tekniklerini kullanıyorlar.

Kim bilir belkide siyaset artık bir "ürüne-markaya" dönüşmüş ve topluma pazarlamak gerekli. İhtiyaç bu ise "markayı" pazarlayan  da  bulunuyor sonuçta. Toplumda reklamları izliyor. Bu arada laf aramızda AKP'nin son şarkılı reklamı fena olmamış. Hem müzikal ezgi güzel olmuş,hem de sıcak bir klip olmuş. Tutar yani bu reklam.

Anket sonucu açıklamak siyasi yasaklar kapsamında ama analiz yapmak yasak kapsamı dışında. Bu nedenle aklımın siyasete erdiği kadarıyla bir "13 Haziran okuması" yapmamın önünde bir engel yok. Bir kaç senaryo ve olası sonuç paylaşabiliriz.

Elimizde var olan veriler 2007 seçim sonuçları,2009 yerel seçim sonuçları ve partilerin siyaset yapış tarzları. Birde değişik anketlerde seçim sonuçlarını belirleyen "kararsızlar" ların oranı. Aslında seçim reklamlarının ana hedefi de bu kararsız oylar.

Kararsızlar denilen seçmen kitlesine bazıları "siyasetsizler" demeyi daha doğru buluyor. Ben karasızlar diyerek analizi ilerleteceğim. Karasızların seçime 2 ay kala değişik oranlarda bir dağılımı vardı. Değişik araştırmalar ,değişik sonuçlar açıklıyordu. Mesela Adil Gür yüzde 20 olarak açıklamıştı bu oranı. Bence, toplam seçmenin yüzde 30'unu oluşturan bu kitlenin bir kararı var ama siyasi duruşu yok. Seçim kampanyalarının hedefide bu topluluk.

Bu siyasetsiz seçmen -karasızlar-  son 20 yılda ANAP, DYP, DSP, MHP, CHP ve AKP'ye (ayrı zamanlarda bunların hepsine) oy vermiş olabilir. Seçim sonuçlarını belirlemiş olabilir.Olabilir değil, olmuştur dememiz sanırım daha doğru . Türkiye seçmeninin yaklaşık yüzde 30'u karasızlardan oluşuyor.

Seçimlerin sonucunu belirleyen en önemli unsur ne Milli Görüşçüler, ne Laikler, ne Fetullahçılar,ne Aleviler ne de Kürtler ne emekçiler. Seçim sonuçlarını, karasızlar belirliyor. Siyasi partiler bu nedenle karasızlara yöneliyor.

Ancak kararsızlara seslenmek öyle kolay de değil. Çünkü onlar mitinglere gitmiyor, anketlere rağbet etmiyor, siyasi söylemleri takip etmiyor ve seçim süreçlerinde pek ortalıkta görünmüyor. Böyle "görünmez" bir insanın farkına varmak, onu analiz etmek ve ona seslenmeyi hedeflemek doğal olarak ciddi ve zor bir karar.

Siyasi söylemler, siyasi kavgalar, siyasi doğrular veya yanlışlar karasızlar için ne kadar belirleyici bilmiyoruz. kararsızlar bu konuları fazlaca dinlemiyor ve taraf olmuyor,olabilir.

Karasızlar seçimde tek topluluk olamaz ama sonucu "belirleyici" tek topluluk olabilir. Karasızlar hiç oy vermese de bir parti yine de muazzam bir oy alabilir ama bu oyları ona seçim kazandırmaya yetmeyebilir. Bu nedenle karasızlar seçim anahtarını elinden tutan topluluk.

ÇEKİRDEK TABAN VE KARARSIZLAR

Biliyoruz ki partilerin ana "ideolojik damarına" göre çekirdek bir seçmen kitlesi var. Seçim başarısı ve beceriside yürütülen taktik ve strateji ile bu çekirdeğin üzerine ne kadar bir seçmenin "yapıştığı" ile ilgilidir. Bu partiler açısından tıpkı bir kiraz gibidir. Çekirdek seçmen katı bir topluluk olarak sert çekirdeği oluşturur. Üstüne eklenen seçmen ise tıpki kirazın yumuşak kısmı gibidir..Daha gevşek bir bölümdür. Büyüklüğü değişebilir.

Çekirdek seçmen için vaadler önemli değildir. Parti lideri ne derse desin, seçim performansı ne olursa olsun; ahlaka ve akla kesin olarak aykırı çok sıradışı bir durum olmadıkça o taban, kesinlikle partisine oy verir.

Çekirdek seçmen kitlesi açısından bakınca ,bence 2002 itibariyle AKP'nin çekirdeği, toplam seçmenin yüzde 10'udur. Bu oran CHP'de yüzde 20, MHP'de yüzde 10, BDP'de yüzde 5'i kadardır. Bu tablo CHP'nin, Türkiye'nin tartışmasız en büyük partisi olduğunu gösteriyor.

2002 siyasal araştırmalarında görünen şudur. Türkiye'de kabaca yüzde 20 öncelikle laik/sosyal demokrat (neredeyse hepsi CHP'li), yüzde 10 öncelikle dindar (büyük bölümü AKP'li), yüzde 10 öncelikle milliyetçi (büyük bölümü MHP'li) "siyasi" oy var. yüzde 30 oy da, öncelikle "karasızların" oyudur. Bu karasızların değişik seçimlerde ,değişik dağılımı olmaktadır.

Bu çekirdek oran AKP açısından 22 Temmuz 2007 seçiminde yüzde 20 ye ulaşmıştır. AKP 22 Temmuz'da karasızlar ile koalisyon yapmıştır. Aldığı yüzde 47'nin nedeni budur. Yani AKP ,kararsızları çekirdek seçmeninin üstüne sarmakta başarılı olmuştur. AKP'nin "başarılı" olması, AKP'nin "iyi" (veya kötü) olması anlamına gelmez. "Başarı" kavramını Avrupa son 30 yıldır tartışıyor. Bu kavramı pek sorgulamamış olmamız bizim açımızdan büyük bir eksiklik.

22 Temmuz seçiminde CHP'de cidden başarılıdır!!!Bir partinin hemen hiçbir vaad üretmeden,  neredeyse inandırıcı tek laf etmeden yüzde 21 oy alabilmesi (yüzde 1 fark DSP'den geldi) dünyada görülmüş vaka değil. CHP işte bu kadar büyük bir siyasi güçtür. Örneğin, AKP sadece kendi çekirdek tabanına uygun "anti emperyasit dindarlık", "milli görüş", "islam" sözlerini söylerse ancak yüzde 10 alabilirdi 22 Temmuz'da.

Aslına bakarsanız AKP ve MHP son 30 yılda çekirdek tabanlarını muazzam şekilde artırmıştır. CHP ise yerinde saymış görülüyor. Son 30 yılda Kürt kimliği yüzde 5 gibi çekirdek bir oy yakalama başarısı göstermiştir.

Bu oranlardan başka yorumlara da ulaşılabilir. AKP seçmeninin yüzde 40 yani toplam seçmenin yaklaşık yüzde 20'si, "AKP olmazsa hangi partiye oy verirsiniz?" sorusuna Saadet Partisi yanıtı veriyor. Anketler böyle söylüyor.

Bu bize iki şeyi gösterir: Birincisi, AKP iktidar olmanın gücüyle çekirdek tabanına "ikinci bir taban" eklemiştir. Bu taban, AKP'nin  çekirdeğini, kiraz  gibi sarıyor. Kimler var bu "eklemlenen" tabanda? Fetullahçılar ve diğer tarikatlar. ANAP ve DYP'nin muhafazakar ve "işbitirici" takımı. Özal tipi liberallar vs vs...

Özellikle ilk seçimle birlikte bu kısım, "kiraz  ile kiraz çekirdeği" gibi birleşti. Aralarında küçük farklar olsa da, çekirdek kısımla birlikte bu eklemlenen kısımının da artık "parti tabanı" olduğunu söyleyebiliriz.

AKP'nin çekirdek tabanı yüzde 10, yeni eklemlenen çekirdek tabanı yüzde 10... Toplarsak yaklaşık yüzde 20 olur. Bu rakam CHP'nin çekirdek tabanı oyuna eşit olmuştur artık. Yani AKP, 2007'de eklemlenen tabanıyla birlikte CHP ile eşit bir tabana ulaşmıştır.

Bu arada CHP kendine "kirazını" büyütecek bir çember oluşturamadı. Orada örneğin kent yoksulları,emekçiler olabilirdi,Kürtler olabilirdi, sosyalistler olabilirdi, bazı liberaller olabilirdi, gidişattan rahatsız dindarlar olabilirdi. Hiçbiri olmadı. CHP'den farklı siyasi görüşler CHP'ye eklemlenemedi.

CHP'nin kuru ve sert çekirdeğinin üzerinde zar kadar bir eklemlenmiş taban bile bulmak zor. Belki çok az DYP ve ANAP'ın "laik" oylarından bahsedebiliriz. Ama bu oylar zaten " yaşam tarzı" refleksleriyle CHP'nin içindedir. Yani eklemlenmiş filan değildir. Bu  nedenle Turhan Tayan, Sinan Aygün, Mehmet Haberal'ı aday yapmaya hiç gerek yoktu. Gereksiz oldular. Birde mevcutu bulandırdılar.

Buraya kadarı toparlarsak: CHP en büyük siyasi parti ama bugüne dek çekirdek tabanı aynı zamanda seçmeni oldu. Çekirdek tabanına "eklemlenen taban" bile ekleyemedi. AKP, MHP ve BDP kendi tarzlarıyla çekirdek tabanlarının yanı sıra, "eklemlenen bir taban" yaratmayı başardılar.

SİYASİ REKLAMLAR MI? ALGILARI YÖNETMEK Mİ?

Siyasal iletişim, tek başına güzel broşürler ve afişler hazırlamak, bunların üzerine resim koymak değil elbet. Bir de şuursuz şekilde bu broşürlerden çok sayıda dağıtmak hiç değil. Çok kapsamlı,çok boyutlu, elle tutulmayan, ölçülmeyen ama hissedilen bir iş. Hele hele aynı kişilerle çok sayıda seçim bürosu açmak hiç değil.

Bu konuda partilerin AKP'den öğrenecekleri var. Soru şu :AKP "reklam" mı yapıyor yoksa "algı yönetimi" mi? AKP algı yönetimi yapıyor. Oysa diğer partiler her seçim zamanı "reklam" yapmaya başlıyor.

AKP haricinde hemen tüm partiler kendine zaten oy verecek insanlara sesleniyor.

Referandum üç siyasi partinin çekişmesi gibi okunursa; AKP tek başına, CHP ve MHP toplamından yüzde 40 fazla oy almış oldu. Bu vahim durumun soğukkanlı bir analizi bildiğim kadarıyla yapılmadı.

Siyasi kampanyalar ile ilgili okuduğum bütün kaynaklar diyor ki;siyasi iletişimde mesele reklam değil. Hiç olmamış zaten. En iyi reklam bile bir partiye anlamlı bir oy kazandırmaz diyorlar. Tek başına reklam bir hiç. Algı yönetimi ise her şey.

Yeni kuşak siyasal reklamcı İlyas Başsoy'a göre;

"Sloganlar bulunur, afişler yapılır... Bunlar buzdağının su üstündeki kısmıdır. Esas konu, 'iletişim' ve 'yönetim' in yanyana olması; projeler yaratmak, yaratılmış projelerin algı hiyerarşisini düzenlemek; bir reklam ajansı değil; birlikte dolaşıp güç katan bir hayalet olmak, bir "algı bulutu" yaratmak.Aksi halde yapılan iletişim, mecra sahiplerini ve matbaaları zengin etmekten başka hiçbir işe yaramaz."

Gerçekten siyasi çalışma broşür dağıtmak ve daha çok vatandaşın elini sıkmak gibi ölçülmeye başlanınca değerlendirmeler değişiyor. Milletvekili adaylarını gittikleri her yerde bir kalabalıkla karşılaşıyor ve coşuyorlar. "Bu kalabalıklar AKP mitinglerinde bile yoktu". "Demek ki kazandık" diyorlar, "demek ki AKP'yi yendik." Diye bir iyimserliğe kapılıyorlar.

Seçim vakti yaklaştıkça hemen her partide olağanüstü bir iyimserlik hali peydahlanıyor. Neredeyse her partinin "yandaş" bir araştırma şirketi oluşuyor. Bu şirketlerden gelen absürd sonuçlara, zamanla araştırma şirketi çalışanları bile inanır hale geliyor. Tüm bu ruh halini bazı seçim kampanyaların da bende yaşayarak hissettim gerçekten.

Mesela; inanın İşçi Partisi'nin her seçimden önce "Baraji aştık geliyoruz" gibi afişler basması yaygın kanının aksine, taktik bir hareket veya bilinçli bir saptırma değil; partinin buna bizzat inanmasıdır.Boş bir iyimserlik yani.Neredeyse her parti seçim yaklaştıkça oylarını katlayacağını, anlamlı bir sıçrayış elde edeceğini düşünüyor.Çünkü reklamın büyüsüne kapılıyorlar.

Bir diğer sorun da AKP dışındaki partilerin tüm söylemlerini kendi taban seçmenlerinin düşüncelerine uygun olarak üretmesi. Oysa AKP'nin siyasi söylemleri kendi çekirdek tabanından çok farklı (hatta zıt) biçimde, "Batıcı", "Avrupacı", "ilerici" olabiliyor. AKP "oy kapmak" için tabanıyla gizli bir mutabakata girebilirken, diğer partiler kendi tabanının dışındaki karasızlara çok az söz söylüyor. Gerçi AKP'nin "çekirdek tabanı" (Milli Görüş kökenliler) ile sonradan "eklemlenen tabanı" (Tarikatlar, DYP ve ANAP muhafazakarları) arasındaki ton farkları var. Ancak bu farklar AKP açısından 2011 seçiminde  yeni söylemlerinde gitgide azalıyor.Çekirdek tabanını genişletiyor AKP.

Diğer partilerin bir diğer hatası da, AKP tabanındaki düşüncelere karşı söylem üretmesi. Bu tam bir enerji kaybı. Çünkü "taban oylar"ı değişirmek atomun çekirdeğini parçalamak kadar zor.

Oysa AKP'ye karşı başarı kazanmak isteyen partilerin tüm iletişimleri, her zaman ve her koşulda; "karasız" kitleye seslenmek olmalı. Karasız seçmen somut projeler görmek ister, ciddiye alınmak ister, makul, mantıklı ve gerekçeli söylemler bekler.

CHP'nin daha önce en büyük yanılgısı "AKP tabanı" ile "AKP seçmeni"ni bir türlü ayıramaması. Bu yanılgı diğer muhalefet partilerinin iletişimlerinde de mevcut. Muhalefet genellikle "AKP tabanı"na karşı söylem üretiyor. Oysa partilerin birbirlerinin tabanlarından oy alması çok zor. Öte yandan halihazırda AKP'ye oy veren ve muhalefetten "makul" bir söz duysa, bu tercihini değiştirebilecek "kararsız" seçmene bir türlü seslenilemiyor.

12 Haziran seçimlerinde bu durum biraz değişti. CHP toplumun karşısına projelerle çıktı. Bu projeleri yeteri kadar anlatabilmişse ve  kararsız seçmen karşısında ikna edici olabilmişse, karasızlar terazisinde AKP ile algısal olarak denk hale gelebilir. Bu yapılabilmişse kararsız seçmenlerin büyük bölümü AKP'den muhaliflere doğru geçmeye başlaması beklenebilir. Aile sigortası,bedelli askerlik,taşeronlaştırma,özgürlükçü anayasa,tarım emekçilerinin desteklenmesi,kürt sorununda barışcıl yaklaşımlar,eğitim hakkı ve diğer projeler ve öneriler bu açıdan önemli.

Bir kez denk hale geldikten sonra, hayatın her alanında mide bulandırıcı şekilde yükselen yolsuzluk, ikiyüzlülük ve baskılar kararsız seçmenin CHP lehine dönmesini sağlayabilir.. Yolsuzluklar, baskılar ancak denklik durumunda, karasız seçmenin  dikkat edeceği konular gibi görünüyor.

12 HAZİRANDA İKİ SONUÇ TA MÜMKÜN.

AKP 2007 seçimlerinde medya gücü, projeler sunması, liderin meziyetleri, mazlum görüntüsü vs gibi çeşitli nedenlerle Türkiye'deki karasız oylarının neredeyse tamamını kendinde toplayan bir mıknatıs gibiydi.

2011 seçimlerinde olabilecek en uç durumlar üzerinde düşününce iki senaryo ortaya çıkıyor.

Her iki durumda da AKP için "eklemlenen taban" diye bir kavram artık yok. Geçen seçimde AKP'ye "eklemlenen" ANAP/DYP muhafazakar oyları, tarikat oyları vs; ihale,devlet imkanlarından yararlanma ,iktidara tamamen yerleşme  ile geçen dört "mutlu" yılın ardından artık tamamen "çekirdek taban" refleksine sahip bir "sınıra dayanmış" AKP var ortada. AKP çekirdek tabanı yüzde 30'ları zorluyor diyebiliriz.

Birinci senaryoda;

 AKP yüzde 30'luk bir çekirdek tabana ulaşabilir. Üstelik bu oranın içine 4 yıl önce kararsız refleksi gösteren seçmenlerden de kayma olabilir. Karasızlar AKP desteğinden  biraz kan kaybetse de, oransal olarak hala neredeyse tamamen AKP ile koalisyon içinde olabilir. AKP'nin oyları kendi lehine daha da olumlu hale gelmekle kalmaz, puanı da biraz daha artarak yüzde 45-50'leri bulabilir.Olabilir yani. Böyle bir tablo AKP adına olabilecek en iyi, CHP adına olabilecek en kötü tablodur.

AKP adına en kötü, CHP adına en iyi senaryo ise;

Bu senaryoya göre CHP muhteşem bir atak yapıyor, Başbakan bu nedenle öfkeli görüntüler sergiliyor, dili ve tarzı saldırganlaşıyor. CHP son iki haftada peşpeşe somut projeler sunuyor, "AKP" ile "başarı" kavramlarını ayrıştırıyor ve karasızları ikna ederek yüzde 40 oyla iktidar oluyor. Olamaz mı? Bence olabilir.

Ara senaryolar da mümkün tabii. CHP ,kendi adına en iyi durumda karasızların önemli bir bölümünü ikna eder ama tamamını değil. Bu arada AKP tabanı yine de 22 Temmuz'a göre büyümüş olur ve AKP yine de çekirdek tabanı dışında yüzde 20 gibi büyük bir oy alır ve yüzde 45'lere ulaşır.Bu durum da mümkün yani.

Birde CHP'ye bazı "kem gözlüler"ce biçilen daha da kötü bir senaryo da mevcut. Buna göre AKP yüzde 50'ler civarında durur ama CHP yüzde 25 bile oy alamaz. Neden? Çünkü bir önceki seçimde "hain şeriatçılar" ve "bölücü Kürtler"e karşı kenetlenmiş bir "laik", "Kemalist" oy potansiyeli vardı. Oysa bu seçimin en az ağza alınan lafları "laiklik" ve "Atatürk" oldu. Bir önceki seçimde "kenetlenmiş" CHP çekirdek tabanının bir kısmı bu seçimde oy bile kullanmayabilir. Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibinin çevresinde dolaşan Dersim, Alevi, Kars gibi sözcükler nedeniyle bir kısım "CHP'li" oyu, MHP'ye ve hatta kararsızlaşarak AKP'ye bile kayabilir. Bu "kötünün kötüsü" senaryo, dediğim gibi, sadece "kem gözlüler"e ait. Bence en ihtimal dışı olan.

Bu senaryoların hangisine daha yakın sonuçlar alınacağını görmemize şurda 5 gün kaldı.

Benim değerlendirmem ve beklentim 12 Haziran seçimleri sonuçlarından bağımsız olarak AKP açısından "sonun başlangıcıdır". Bu AKP artık "gidişe" başlamıştır Hocam.

Bakalım ne olacak?

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.