SON DAKİKA
Hava Durumu

Halkın hekimleri mi, iktidarın hekimi mi?

Yazının Giriş Tarihi: 02.07.2013 09:31
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.07.2013 09:31

Sanırım tüm iktidarların ortak özelliği, "sınırsız biat" ve "sessiz-itirazsız bir toplum".

İtiraz olursa bildik suçlamalar konjuktüre uygun sıralanıyor. Duruma göre itiraz edenler "terörist", duruma göre "kökü dışarıda", duruma göre "dış mihrak", duruma göre "yıkıcı-bölücü", şimdilerde "faiz lobisi", "çapulcu" oluyor.

Döneme göre muhaliflerin suçlanma sıfatları değişiyor yani.

Değişmeyen, "iktidar" iktidardakileri daha hızlı kirletiyor. Kirlenenler, muhaliflerini "kirletmeye" çalışıyor.

Bildik, tanıdık, alışık olduğumuz tarz, üslup, yöntem bunlar yani.

Anlaşılır mı? Evet anlaşılabilir.

Kabul edilebilir mi? Biraz zor.

Çoğu zaman siyasi değil, ahlaki bir hal alıyor bu yöntemler.

Bizdeki iktidarların bir ortak özelliği de her meslek grubu "iktidara tabi olsun" hevesi. Tabi olmayanlar ise "hizaya sokulsun", olmazsa baskı altına alınsın, baskı da işe yaramazsa "biçilsin" hamleleri.

Bu baskılara, döneme ve zamana uygun değişik meslek grupları maruz kalır. Ama nedense hekimler her dönem bu "maruziyeti" biraz fazlaca yaşar.

Bu hekimlerin, "hizaya girmede gönülsüz olmaları mı" yoksa "mesleklerinin evrensel gerekleri" nedeni ile mi açıklanır? Bilemiyorum.

Ama böyle olur.

Ülkemiz, "Gezi direnişi" ve sonrasında, Lice'de yaşanan "barış sürecinde kuşkular, endişeler ve korkular yaratan" gelişmelerden sonra başka bir atmosfere girdi. Bu yeni siyasal durumu daha çok yaşayıp göreceğiz, bu belli oldu. Belli ki bundan sonra daha çok konuşacağız. Bu ülke artık bir ay önceki ülke değil.

Neyse benim paylaşmak istediğim mesele bu "memleket halleri" değil.

Binlerce yıldır bu ülkede, bu topraklarda hekimlik yapanlara iktidar 'Gezi' direnişi sonrasında çok kızdı ve onları "hizaya sokmaya" çalışmak gibi bir çabaya girdi.

Kızgınlığın sebebi; Profesöründen doçentine, uzmanından asistanına, en başta da gencecik tıp fakültesi öğrencileri olmak üzere yüzlerce, binlerce hekimin 'Gezi' direnişi gösterilerin başladığı günden itibaren parklarda, sokaklarda, alanlarda, kendilerine ihtiyaç duyulan her yerde yaralı göstericilerin sağlık sorunlarına el uzatmaları. Biber gazlarıyla boğulan, kimyasal maddelerle vücutları yakılan, gaz kapsülleri ve plastik mermilerle vurulan bütün yurttaşların yardımına koşmaları. Acılarını azaltmaya, yaralarını tedavi etmeye çalışmaları.

İşte AKP iktidarı buna çok kızıyor.

Oysa hekimler mesleklerinin gereklerini yapıyorlar. Bu nedenle de siyasi iktidarın hedefi oluyor.

Bütün suçları sağlık hizmeti vermekten ibaret olan hekimler darp ediliyor, gözaltına alınıyor; yaralıları tedavi ettiği revirlere, hastanelere gaz bombalarıyla saldırılıyor.

O korkunç şiddet gecelerinde yaralıların ilk müdahalelerini yaptıkları Dolmabahçe Camii'nde içki içildiği yalanı üretiliyor, bu yalan bizzat Başbakan tarafından sürekli tekrarlanıp duruyor.
Başbakan, tüm bu sürecin sorumlusu olarak gösterdiği hekimleri şöyle suçluyor:

"Sizin insan sevginiz nerede, insanlarla ilgilenme aşkınız nerede? Bunlarda insan diye bir dert yok. Bunlarda insana yönelik bir sevgi, bir aşk yok. Bunların her şeyi menfaate dayalı!". Tuhaf yani. Ne menfaati ise, yaralılara "sağlık eli uzatmak" gibi bir faaliyet. Kendi yandaşlarının kurduğu ve hastaların cebinden harcamalarla "çarkı döndüren" kurumlarla karıştıyor sanırım Başbakan hekimleri.

Bu yazdıklarım üyesi olmaktan gurur duyduğum Türk Tabipleri Birliği açıklamalarından. Türk Tabipleri Birliği, Başbakan'ın "sizin insan sevginiz nerede?" sorusunu şöyle yanıtlıyor:

"Sizin ve iktidarınızın insan sevgisini, insana yönelik aşkını Uludere'den Taksim'e bu topraklarda yaşayanlar yakından biliyor Sayın Başbakan; gaz bombası attığınız hastanelerin koridorları, bahçeleri, yatan hastalar, aciller biliyor; polis saldırısında yediği darbelerle vücutları moraran, kemikleri kırılan, gözlerini kaybeden, dalağı alınan insanlarımız biliyor."

Türk Tabipleri Birliği'nin açıklamaları aslında her şeyi göz önüne seriyor.

Sağlık bakanlığı ,bu revirlerde görev alan hekimlerin ve hastaların isimlerin bildirilmesini istiyor!!!

Hangi yetkiyle hekimlik yaptıklarını açıklamalarını istiyor!!!

İnsanlara sağlık hizmeti verdikleri için savunmalarını istiyor!!!

Bunlar yetmiyor gibi Sağlık Bakanlığı; üstüne bir de, Gezi Parkı Direnişinde hekim tutumunun intikamını alırcasına hazırladıkları Torba Yasa Taslağı'yla; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına rağmen, hasta mahremiyetini ihlal etmeyi, hastaların tüm sağlık verilerinin Sağlık Bakanlığı'na verilmesini istiyor; siyasi otoritenin kontrolündeki Sağlık Meslekleri Kurulu tarafından ömür boyu meslekten men edilmekle tehdit ediyor hekimleri.

Hekimler, meslek örgütleri Türk Tabipleri Birliği açıklamasıyla bu "akıl dışı baskılara" yanıt veriyor.

"Biz bu işi burada, tıbbın kurucuları İstanköy'lü Hipokrates'in, Bergamalı Galenos'un yaşadığı bu topraklarda binlerce yıldır hep yaptık.

Ağrısını, acısını, ızdırabını dindirdiğimiz, sağlığına kavuşturduğumuz insanlarımızdan, hayata döndürdüğümüz hastalarımızın sunduğu şükran duygularından, ameliyat ettiğimiz yaşlı amcaların, teyzelerin gözlerindeki yaşama sevincinden, kızamığını, zatürresini, havalesini tedavi ettiğimiz çocukların yanağımıza kondurduğu öpücüklerden, dünyanın dört bir yanındaki meslektaşlarımızın zor günlerimizdeki evrensel dayanışmasından aldığımız güçle yaptık.
İnsan yaşamına adanmış mesleğimizden aldığımız yetkiyle yaptık.

Sevgisiz, hürmetsiz, değerbilmez yöneticilere; 'Doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar.' diyen diktatörlere, 'Doktor efendi dönemi bitti.' diyen taklitçilerine rağmen yaptık.

Korkusuzca yapmaya da devam edeceğiz."

Sağlık Bakanlığı hekimleri "hizaya sokmak için" boş durmuyor ve yeni bir suç türü üretiyor. "Ruhsatsız sağlık hizmeti vermek."

Bunu da yeni çıkacak torba yasanın içine yerleştiriyor.

Yani bu durumda, hekimler aracıyla giderken yolda bir trafik kazası gördüğünde, aracından inip yaralıya yardım ettiğinde ruhsatsız sağlık hizmeti vermiş olacak.

Ya da komşumun çocuğunun ateşi yükseldiğinde ve benden yardım istediğinde benim "ruhsatım yok, size yardım edemem. Çocuğunuzu ruhsatlı bir özel hastaneye götürün, birazda onlar para kazansın" demem istenecek, isteniyor.

Böyle yapmazsam cezayı da kesmişler. 1 ila 3 yıl hapis cezası ve 100 bin güne kadar adli para cezası...

Valla bu satırları okuyorsanız bunu bilin...

Oysa ben mesleki hayatımda bu suçu ne kadar çok işlemişim yahu.

Gölcük depremi oldu. Sağlık Bankalığı'nın organize olamaması nedeniyle ben ve meslektaşlarım Türk Tabipleri Birliği'nin kurduğu merkezlerde altı ay depremzedelere sağlık hizmeti verdik/verdim.

Yine Van-Erciş depremi oldu. Çalıştığım şirketin organizasyonu ile deprem bölgesine giderek sağlık hizmeti verdim. Hiç tereddüt etmedim, çekinmedim, geri durmadım. Mesleki borcum diye düşündüm.

Şimdiki düzenlemeye göre tüm bunların cezası 1 ile 3 yıl hapis cezası olacak öyle mi?

Hadi canım.

Yanıtı yine Türk Tabipleri Birliği vermiş:

"Biz bu topraklarda binlerce yıldır nice yöneticiler, nice krallar, nice sultanlar, nice padişahlar gördük.

Özentilerini de çok gördük.

Onlar hep geçip gitti, biz hekimler hep burada kaldık.

Bunlar da geçip gidecek...

Biz hekimler devam edeceğiz!

Bırakın bu işleri...

Biraz hekim, biraz insan, biraz vicdanlı olun."
 
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.