SON DAKİKA
Hava Durumu

CHP'de ihtiyaç ne?

Yazının Giriş Tarihi: 14.07.2011 17:33
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.07.2011 17:33

Bu konuda kalem oynatanlar daha çok "kulis tadında" il başkanlığına kim atanacak?

Kongre ne zaman yapılacak? İl yönetimi nasıl oluşacak? Türünden yarı siyasal,yarı magazinsel konuları köşelerine taşımakta.

Ne yazık ki gazete sayfalarında yaşanan heyecanlı tartışmalar ve yorumlar parti organlarında aynı heyecanla hissedilmemekte. Yaz aylarının sıcaklığına ve 12 Haziran sonrası oluşan siyasal heyecanlarda ki "gevşemeye" durumu bağlayıp geçelim.

Oysa yürütülmesi gereken tartışma; Nasıl bir ülke ortamı,siyasal durum analizi ve bu siyasal duruma uygun nasıl bir örgüt yapısı olabilse, belki de daha sahici sonuçlara ulaşmak mümkün olacak.

Doğal olarak bunları tartış-a-mayan ve ihtiyaç tespiti yap-a-mayayan bir ortamın magazinsel ve kulis yanının ağırlık kazanmasıda kaçınılmaz oluyor.

Bence sorun, kimin il başkanı olacağından ve kongrenin ne zaman yapılacağından (elbette parti hukuku açısından bunlarda önemli olmakla birlikte) öte siyasal ortamın ihtiyaçları ve bu ihtiyaca ilişkin nasıl bir örgüt yapısı sorusunun karşılığı aramak olmalıdır.

Siyasal bilimcilerin söylediği şudur: Bir siyasal harekette aranacak özellikler öncelikle "ideolojik yapı" ve "siyasal hedefler" ve bu hedeflere uygun "yönetim becerisi" ve "örgütçülük" organizasyonunun olmasıdır. Bu tartışmalar nasıl bir çalışma tarzı ve örgüt yapısı olması gerektiğinin ip uçlarını ortaya çıkaracaktır.

SİYASAL GÜNDEM

12 Haziran seçimleri sonuçları ve siyasal ortam üzerine sayfalar dolusu analizler yapılabilir. Ancak yakın dönemde ülkemiz siyasetini bekleyen başlıklar/sorunlar ve tehditler tartışması belirginleşmeye başladı.

Birincisi; tüm sosyal bilimciler ve ekonomik analistlerin söylediği üzere ülkemizde yeni bir "ekonomik kriz" yaşanabileceği gerçeği. Ekonomiden sorumlu Bakan Ali Babacan'da bu durumu, "yaşanan ekonomik krizden ülkemizde etkilenebilir" diyerek kabullenmiş oldu. Bu tür krizlerden yoksulların,emekçilerin ve yaygın toplum kesimlerinin nasıl olumsuz etkilendiğini şimdilik hatırlayıp,bir kenara not olarak yazalım ve geçelim.

İkincisi; Suriye krizi ile birlikte dış politikada ABD güdümlü gerilim durumunu unutmayalım. Aydın Çubukçu'nun ifadesiyle Başbakan Orta-Doğu'da "Amerikan atının üstünde ,Osmanlı kılıcı sallamaya" devam ediyor. Bu gerilimin yeni bir savaş ortamı yaratma ihtimalini ve AKP Hükümetinin nasıl bir rol alacağını göz ardı etmeyelim.

Üçüncüsü; başta Kürt sorunu olmak üzere,yeni anayasa tartışmaları,yemin krizi,Deniz Feneri, Futbol liglerinde şike operasyonları,emek cephesine yeni bir saldırı dalgası olarak "kıdem tazminatlarını kaldırma" girişimi gibi iç politik hareketlilikler/gerilimler.

Siyaseten bunların bütününü ayrı ayrı incelterek tartışmak ve bir tutum belirlemek, siyasete kafa yoran tüm aktivistlerin önünde duruyor. Bu tartışmaları ve tutum belirlemeyi becerebilirsek, nasıl bir CHP örgütüne ihtiyacımız var? sorusuna yanıt aramaya da başlamış oluruz. Beceremezsek gazete sayfalarındaki kulis haberlerinin etrafında dönmeye devam ederiz.

NASIL BİR CHP TOPLUMA YARARLI OLUR?

Kendimizi yemin krizi ve sonuçları,aldığımız oy oranı yeterli midir,olağanüstü kongreye ihtiyaç var mıdır türünden siyasetin dar ve ilerletmeyen tartışmalarına bağlamazsak, CHP'nin "yapısal" sorunlarını tartışarak ilerleme sağlayabiliriz. Bu yapısal sorunları tanımlarken zorunlu olarak elimizdeki tarihsel,sosyal ve ekonomik verileri göz önüne almak ve buradan ilerlemek durumundayız. Böyle bakarsak değerlendirme başlıkları ;

1-Bence siyasal partilerle ilgili unsurlar ile yapısal unsurlar (yani ülkenin toplumsal, ekonomik, siyasal yapısının sergilediği özellikler) arasındaki ilişkiyi göz önünde bulundurarak bir değerlendirme yapabiliriz. Tarih bize doğru siyasal stratejiler geliştirdiğinde solun/sosyal demokrasinin Türkiye'de de geniş halk kitlelerine ulaşabildiğini gösteriyor.

Örneğin 70'ler boyunca Ecevit liderliğinde sol hareket yükselmiştir. '80'lerin sonunda ise SHP'nin kitleselleştiğini, 89'da yerel seçimlerde birinci parti konumuna gelebildiğini görüyoruz. Her iki durumda da daha çok sol bir söylem etkili olmuştur. Sol/Sosyal demokrat partiler ne zaman merkeze kayarak, yani merkez sağdaki rakiplerine benzemeye çalışarak oy almaya çalıştıysa, o zaman sol/sosyal demokrat ilke, söylem ve politikalardan uzaklaşıp, geleneksel siyasetin kulvarında bir pozisyona yönelmişlerdir. Buna karşın ne zaman sınıf/emek siyaseti üzerinden toplumu anlamaya çalışıp, söylem ve politikalarını bu doğrultuda şekillendirdilerse geniş halk kitlelere ulaşmak konusunda daha başarılı olmuşlardır.

Tarihsel deneyimler bunu gösteriyor. Şimdi baktığımızda da CHP'nin seçimlerde en önemli vaatlerinden birisi olan "Taşeronu yasaklamak". Benzer biçimde güvencesizlik, yoksulluğun yarattığı yıkım ekseninde muhalefet yeniden böyle kurulmaya çalışılmış ve bu dil ,CHP'nin yeni söylemine etkili olmuştur. Elbette , seçim sonuçları açısından ne kadar karşılık bulduğu tartışılabilir.

2- Şimdilik söylem düzeyinde CHP'de bir yenilenme olduğunu söyleyebiliriz. Hatırlarsak aradaki küçük kesinti dışında 15 yıllık Baykal liderliği boyunca CHP'nin esas vurgusu hep rejimi koruma üzerine olmuştur. 1990'ların ortasında şöyle bir siyasal strateji izliyordu CHP ve Baykal: "Siyasal İslam yükseliyor. Yüzde 20 civarında bir oy oranı var. Bunun dışında kalan yüzde 80'lik kesime seslenmeyi başarabilirsek, ne kadar daha fazla merkeze gelirsek, ne kadar daha fazla laikliğe, rejimi korumaya, Atatürkçülüğe vurgu yaparsak oy oranımızı o kadar artırırız" .

Oysa yüzde 20'de kalan Baykal'ın bu çizgisi oldu. Onun yerine daha sosyal adaletçi bir söylem var şimdilerde. Yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele etmekten, işsizliği düşürmekten bahsediyor CHP. Seçim söylemlerini bu çerçevede tuttu en azından. Seçim dönemine baktığımızda da, artık siyaseti AKP'nin belirlediği dar alanda oynamaktansa daha somut vaatlerle, sosyal adalet vurgusuyla öne çıktığını görüyoruz.

Bundan önceki seçimlerde siyaset çok daha dar bir alana hapsedilmişti ve gündemi sadece AKP belirliyordu. Neyin tartışılıp neyin tartışılamayacağını, neyin gündeme gelip gelmeyeceğini AKP belirliyordu. Şimdi CHP'nin çıkışı ve hamleleri, solun genel olarak tartıştırmak istediği diğer meselelerin de siyasetin gündemine gelmesine, tartışılmasına olanak tanımış oldu.

Siyasetin gündeminin sadece vesayet/demokratikleşme tartışmasının dışında insanların gündelik hayatına değiyor olması, taşeron meselesinin, yoksulluk meselesinin, işsizliğin, Kürt sorununun bu kadar konuşuluyor olması önemli bir gelişme. Tüm bunların genel anlamda sol bir stratejinin gelişmesine olumlu etkileri olacağını düşünüyorum. Ancak seçim sonuçlarını ne kadar etkilediğini elbette tartışabiliriz. Oy oranlarında beklenen düzeyde bir artış sağlamamış olması bu tartışmaların ve söylemin değerini hafifletmez elbette.

3- Baykal CHP'si, merkez siyasetini, rejimi korumak, laiklik, Atatürkçülük üzerinden kurulması gerektiğini düşünüyordu. AKP'yi öyle okuyordu. AKP'ye baktığı zaman, rejim karşıtı bir hareket görüyordu. AKP'nin başarının arkasındaki toplumsal dinamikleri görmüyordu. Oraya vurgu yapmak yerine daha siyasal olana vurgu yapıyordu. Rejim karşıtı bir hareket karşısında rejimi koruyacak bir hareket yaratmaya çalışıyordu.

Oysa AKP bir sistem partisiydi ve bir ABD projesiydi. Yanılgı noktası burası oluyordu. Şimdi CHP de değişen bu, fark bu. AKP'nin başarısının toplumsal kaynakları görülüyor, onun için kent yoksullarına yönelmekten bahsediliyor, ama bir yandan da AKP'ye oy vermeyen ne kadar geniş bir kitle varsa hepsinin oylarına talip olmak gibi bir çizgide ortaya çıkıyor.

Kılıçdaroğlu bütün siyasal stratejisini seçimde en yüksek oyu almak üzerine kurdu. CHP'ye gelebilecek tek bir oyu bile dışarıda bırakmayacak bir söylem, bir siyasal strateji oluşturmaya çalıştı.

AKP'ye oy vermeyecek her kim varsa, onun CHP'ye oy vermesini sağlamaya çalışmak gibi bir çizgiyi sürdürdü. Partinin milletvekili aday listesine baktığımızda da bunu gördük. Merkeze oynamak çabasını gördük. Sinan Aygün, Mehmet Haberal,Turhan Tayan isimleride bu listelerde bu nedenle yer buldu. İşe yaradımı peki? Tartışılır. Bence her hangi bir enerji sağlamadı hatta siyasal hattı bulandırdı. Yeni bir sağa yanaşma projesi olarak denenmişler arasındaki talihsiz yerini aldı.

4- Bu başlıkta sevgili Aykan'ın ( Erdemir) kulaklarını çınlatalım. Partinin dayandığı bir sınıfsal taban var mı? Sorusunu konuşmuştuk biraz. Sencer Hoca'nın (Ayata) yeni orta sınıfla varoşların ittifakını oluşturma tartışmasını ya da orta sınıfta "derinleşme" yaklaşımını hatırlayalım. Şu anki durum açısından düşünürsek bu gerçekçi bir proje olabilir mi? Bunu tartışalım.

CHP'ye yeni bir toplumsal taban tarif etme, yani eğitimli orta sınıflarla kent yoksullarının ittifakını kurma iddiası ilk kez bundan bir yıl önce Kılıçdaroğlu'nun genel başkan seçildiği Kurultay sonrasında ortaya atıldı ve tartışıldı.

Ancak ben seçim sürecinde bunun büyük ölçüde unutulduğunu, hatta arka plana itildiğini düşünüyorum. Aile sigortasından, yolsuzlukla, işsizlikle mücadeleden söz ettiğiniz zaman, kentli orta sınıflarla varoşların ittifakını kurmaya çalışıyor gibi görünebilirsiniz, ama CHP'nin genel siyasal söylemine baktığımızda bunların ideolojik bir bütünlük çerçevesinde değil, oy toplama amacıyla gündeme getirildiği gibi bir algıda oluştu sonuçta.

Kent yoksullarının -ki orada Kürt kimliği de önemli bir unsur olarak devreye girer- CHP'ye yönelmesinin koşulları sadece bu tür somut vaatler ile olamadığını da görmüş olduk. Bu vaatlerin aynı zamanda partinin söyleminde bütünlüklü bir ideolojik çerçeve içinde ifade ediliyor olması da önemli. Aksi durumda insanlar CHP'de aidiyet kuracakları bir partiyi değil, seçim amaçlı vaatler ortaya atan bir merkez partiyi görüyorlar ve partiye yönelmiyorlar.

CHP'NİN ÖRGÜTSEL SINIRLILIKLARI

Böyle madde madde tartışarak ilerlemek güzel oldu.
Böyle devam edeceğim.

1- Bence başarının tek başına oy almakla tanımlanmaması gerekir. Bir sol/sosyal demokratlaşma olacaksa eğer, partinin aldığı oy oranından bağımsız olarak bir siyasal harekete dönüşüyor olabilmesi de gerekir. 4 yılda bir sandığa gidip bir partiye oy vermenin ötesinde, onunla birlikte davranabilen bir kitlenin ortaya çıkması gerekir. İnsanların siyasallaşması gerekir.

Bugün siyasal İslam dediğimiz şey de, '70'lerdeki sol muhalefet hareketleri de böyleydi. Ona paralel gelişen CHP de öyle bir şeydi. İnsanlar, Ecevit liderliğinde dağa taşa "Umudumuz Ecevit" yazdığında CHP bir siyasal hareket olmayı başarmıştı. İnsanların hayatını belirleyen, düşünme biçimlerini etkileyen, ideolojisi olan bir parti olarak hareket edebiliyordu.

Bugünse CHP, il/ilçe örgütleri, ağırlıklı olarak profesyonel siyasetçilerin içinde siyaset yaptığı, onun dışında üye olmayan insanların dört yılda bir oy verdiği, ağırlıklı olarak da kentli orta ve üst sınıfların Baykal döneminde kemikleşmiş kaygılar üzerinden partiye yöneldikleri bir yer niteliğinde maalesef.

2- Bugün parti örgütlerinde çalışan insanların bir çoğu, geleneksel siyasetin kalıplarını aşamayan bir düşünce hali içindeler. Bir partinin gerçekten yenilenmesi için toplumsal olarak da yenilenmesi gerekir. Partinin sadece liderinin, il/ilçe örgütlerinin ya da yürütme organlarının değil aynı zamanda bu parti içinde çalışan insanların, o partiye emek veren insanların değişiyor olması da gerekir. Oysa bugün hala kadrolar eski alışkanlıklarla siyaset yapıyor CHP içinde. Böyle bir yenilenmeyi Kılıçdaroğlu, seçime gittiği ilk yıl içinde yapamadı.

Önümüzdeki dönemde ancak aşağıdan gelen böyle bir dalga olabilirse parti sosyolojik anlamda kendini yenileyebilir. Aile sigortası, taşeron uygulamasına son vermek, çocuk bütçesi gibi somut vaatler oy ilişkisinin ötesinde yeni toplumsal grupları partiye çekebilirse, aşağıdan gelen o baskıyla parti yönetimi kendini yenileme ihtiyacı duyabilir. Yalnızca böyle bir sosyolojik yenilenme olması durumunda partiyi radikal bir biçimde değişime uğratacak bir siyasal irade ortaya çıkabilir. Aksi durumda geleneksel siyasetin sınırları içerisinde inandırıcı,iddialı ve muhalif bir parti örgütü yaratmak mümkün olmayabilir.

POLİTİK İHTİYAÇ NEREDE TOPLANIR?

Bu tartışmalar çerçevesinde CHP için bugün ihtiyaç, kimin il başkanı olacağından öte nasıl bir siyasal anlayıştaki "ekibin" bir "ekip" olarak rol alacağıdır.

Halkçılık önemli bir çizgidir ve ülkemiz muhalefetinin halkçı bir çizgide yürümesi için CHP'nin çok önemli katkıları olabilir.

Önümüzdeki dönem bir çok açıdan siyasal zorluklar içerecektir.Özellikle önümüzdeki 4 yılın, yoğun bir mücadele süreci olarak geçeceğini ve AKP'nin Türkiye'yi hiç de kolay yönetemeyeceğini düşünüyorum. Toplumsal muhalefet parçalı yapısına karşın, emekçilerin mücadelesi kıdem tazminatı gasbıyla yükselerek gelişebilir, HES'lerle ilgili mücadele gibi dört bir yandaki irili ufaklı mücadele alanları devam edecektir, öğrencilerin mücadelesi, kriz mağdurlarının mücadelesi, su hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı mücadelelerinin yükselmesi beklenmelidir. Siyasal alanı daha derli toplu bir şekilde ifade edilebildiğimiz bir ortamda, bunun CHP'yi de etkileyebileceğini beklemeliyiz. İhtiyaç, bu muhalefetle buluşabilecek bir çalışma tarzına sahip, dilini, uslubunu, siyasal ilgi alanını,moral değerlerini, politik değerlerini buna göre şekillendirmiş bir ekiptir.

Neden olmasın?

Sorun şudur, CHP devrimci bir ruhla umutları yeşertecek midir, yoksa "küçük olsun benim olsun" geleneği yeniden egemen mi olacaktır ?

Asıl seçim budur ! 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.