SON DAKİKA
Hava Durumu

'Ülkemizin en büyük açığı tarafsız Cumhurbaşkanı açığıdır'

CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak: "Bugün ülkemizin en büyük açığı ne "cari açıktır", ne de "bütçe açığıdır". Bugün ülkemizin en büyük açığı, herkesi kucaklayacak, "Tarafsız bir Cumhurbaşkanı açığıdır." Bugün eğer derin bir "devlet krizi" yaşıyorsak, sebebi işte bu açıktır."

Haber Giriş Tarihi: 22.02.2021 23:56
Haber Güncellenme Tarihi: 22.02.2021 23:56
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursaport.com
'Ülkemizin en büyük açığı tarafsız Cumhurbaşkanı açığıdır'

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Merkez Yönetim Kurulu gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Öztrak, gündemlerinde yönetilemeyen salgın, ekonomik buhran, devlet krizi olduğunu söyledi.

Öztrak'ın konuşmasından satır başları şöyle:

BAŞKA ÖLÜMLERE DAVETİYE

"Salgının yayılmasını engellemek için, lokantalar, restoranlar, kafeler kapalı. Ama salgın AK Parti İl Kongrelerine ve protokol cenazelerine uğramıyor.  Bu Sağlık Bakanımızın attı bir tweet. Ne diyor Sağlık Bakanı burada? "Duygularımızı rahatça paylaşacağımız günler için, cenaze ve nikâhlarda 30 kişiyi geçmiyoruz." Bu da dünkü protokol cenazesinden bir fotoğraf... Cenaze lebalep dolu... Tabii ki müteveffaya Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve baş sağlığı dileriz. Ama bu cenazede bu kadar kalabalık, başka ölümlere davetiye çıkartmaktan başka bir şey değildir. Ne yazık ki Sağlık Bakanı da bu kalabalığın tam göbeğinde.

BAKAN BUNU YAPARSA MİLLET SALGINI CİDDİYE ALMAZ

Salgını hafife alamayız. Bu salgında 28 binden fazla yurttaşımızı kaybettik. Ekonomik kayıplarımız da cabası. Esnaflarımız perişan, çiftçilerimiz perişan, işçilerimiz perişan. Tüm dünya, salgınla mücadeleyi bir "Dünya Savaşı" ciddiyetinde götürüyor. Normalleşmede gecikilecek her dakika, insani kayıplar kadar, ekonomik kayıpları da artırıyor. Şimdi Sağlık Bakanı bunu yaparsa, milletimiz de salgını ciddiye almaz. Bu görüntüleri açıkçası çok yadırgadık. 

ERDOĞAN'IN İFADESİYLE "BAŞARISIZ" BİR OPERASYON

Bölücü terör örgütünün kahpe yüzünü, bir kez daha gösterdiği, acılarla dolu bir haftayı geride bıraktık. Bölücü terör örgütü, 5 - 6 yıldır elinde rehin tuttuğu savunmasız, silahsız 13 yurttaşımızı, bir mağarada alçakça, vicdansızca katletti. Canlarımızı, aramızdan kalleşçe aldı. Bu harekâtta rehineler dâhil, 16 şehidimiz var. Bölücü terör örgütünü bir kez daha lanetliyoruz. Bu katliamın faillerinin, teröristlerin bir an evvel cezalarını görmelerini bekliyoruz. Terör nereden, kimden gelirse gelsin insanlık suçudur. Terörden fayda ummak, ya da terör karşısında susmak da, büyük bir insanlık suçudur. Kahraman askerlerimizin, Mehmetçiklerimizin terörle mücadelede başarısı tartışılmaz. Tarih ve milletimiz buna şahittir. Ama son operasyon, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Erdoğan'ın ifadesiyle, "Başarısız" oldu. Asker, polis, devlet görevlisi 13 rehine kurtarılamadı. 16 insanımız şehit oldu.

YETKİ SORUMLULUK GETİRİR

Bu katliamın faili, tabi ki hain bölücü terör örgütüdür buna hiç şüphe yok. Bundan kuşku yok. Ama başarısız rehine kurtarma operasyonunun sorumlusu kim? Biz, bu soruyu milletimiz adına, şehitlerimiz ve onların aileleri adına soruyoruz. İstihbarat mı yetersizdi? Planlama mı, yoksa zamanlama mı hatalıydı? Kurtarma operasyonunun, baskın vasfını kaybettiren hangi gelişmeler oldu? Ucube tek adam rejimi elinde emir-komuta zinciri mi dağıldı? Kurtarma operasyonu, şahsım hükümetindeki erimeyi durdurmak ve anketlerde baş aşağı gidişi engellemek için, siyasi saiklerle mi yapıldı? Zorlandı. Demokratik, şeffaf toplumlarda tüm bunlar tartışma konusudur tartışılır. Yetkili varsa sorumluda vardır, sorumlularda bunun hesabını verir. Ama işler bizde öyle yürümüyor.

BÖLÜCÜ ÖRGÜTE DEVLET PAYESİ VERDİ

Milletin yüreği "lebaleb" acıyla doluyken, Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Lebaleb" doldurduğu kongre salonlarında boy gösteriyor. Orada da ne diline, ne gülüşüne, ne davranışlarına dikkat ediyor. Hain terör örgütünün rehin aldığı görevlilerimize, "Esir" diyor. BOP Eş Başkanı, rehinelere "Esir" diyerek, bölücü terör örgütü PKK'ya "devlet payesi" verdiğinin farkında değil mi?

AĞLAMAZSAN, BARİ GÜLMEKTEN UTAN

Bu rezalet yetmiyor, milletimiz tek sorumludan Gara'da neler yaşandığını, tezahüratlı, esprili, bol gülücüklü AK Parti Kongrelerinde öğreniyor. Hadi milletimizi zaten unuttunuz. Millete saygınız kalmadı. Ama acılı şehit ailelerine ve şehitlerimize de mi saygınız yok? Türkiye'nin dört bir yanına şehit ateşi düşmüş. AK Parti Genel Başkanı ve yöneticileri, kongrelerde eğleniyor, gülüyor, espriler yapıyor. Bugünde devam etti. Bir de kongrelerde, İstiklal Marşı şairimizden mısralar okuyorlar. Aslında İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un başka dizeleri de var. Bunları unutmuş görünüyorlar. Ben okuyum, ırzımızdır çiğnen, evladımızdır doğranan, ey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan! Allah aşkına! Yas evinde, düğün olur mu? Bizim bildiğimiz komşu evinde cenaze varsa, komşunun acısı paylaşılır önce. Siz bu hale hangi zaman geldiniz Sayın Erdoğan? Bu milletten, bu milletin değerlerinden nasıl bu kadar kopabildiniz?

EN BÜYÜK AÇIK, TARAFSIZ CUMHURBAŞKANI AÇIĞI

Ülkemizde ciddi, tarafsız bir Cumhurbaşkanı olsaydı, milletimiz, bu felaket haberini Malatya Valisi'nden veya AK Parti İl Kongresinden öğrenmezdi. Ciddi tarafsız bir Cumhurbaşkanı, daha o akşam milletin huzuruna çıkar, metanetle, Gara'da yaşananları milletimize anlatırdı. Bayraklarımızı yarıya çektirir, "Ulusal yas" ilan ederdi. Ama Partili Cumhurbaşkanı, Suudi Arabistan Kralı'ndan esirgemediği "ulusal yası", kahraman şehitlerimizden esirgedi. İşte "devlet krizi" dediğimiz tam da budur. Ama Partili Cumhurbaşkanı, şehidimizin anacığına başsağlığı dilemeyi bile, bir siyasi faaliyete dönüştürdü. Şehit anasının acısından, siyasi rant devşirmeye kalkıldı. Şimdi ciddi tarafsız bir Cumhurbaşkanı olsaydı, yaşanan acıyı hiç kuşkunuz olmasın ki siyaset üstünde tutardı. Tüm parti liderlerini bir masa etrafında toplardı. Bugün ülkemizin en büyük açığı ne "cari açıktır", ne de "bütçe açığıdır". Bugün ülkemizin en büyük açığı, herkesi kucaklayacak, "Tarafsız bir Cumhurbaşkanı açığıdır." Bugün eğer derin bir "devlet krizi" yaşıyorsak, sebebi işte bu açıktır.

BAŞARILI OLSA ZAFER NARASI ATACAKTI

Partili Cumhurbaşkanı, kurtarma operasyonunu, Partisinin İl Kongrelerinde, davulla, zurnayla ilan etmeye niyetliydi. "Görüntülü müjdelerim olacak" diyerek, "Ulusa Sesleniş" programına randevular veriyordu. Operasyon başarılı olsa, "Sorumlusu benim, ben" diye zafer naraları atacaktı. Ama kurtarma operasyonu başarısız olunca, önce muhalefete saldırdı, hakaretler etti.

BEŞ SORU

Genel Başkanımız, operasyonun ardından, millet adına, şehitlerimiz için beş soru sordu.
Bir... Bölücü terör örgütünün elindeki evlatlarımızı kurtarmak için, 5 - 6 yıldır ne yaptınız?
İki... Bölücü Terör Örgütü liderinden İstanbul seçimleri için, mektup almayı, dilenmeyi bildiniz de, bu evlatlarımızı kurtarmak için, neden benzer bir girişimde bulunmadınız?
Üç... ABD Başkanı Trump dostum diyordunuz. Bu dostluktan neden bu evlatlarımızı kurtarmak için yararlanmadınız?
Dört... Ulusal ve uluslararası insan hakları örgütlerinden, daha önce olduğu gibi neden yararlanmadınız?
Beş... Bu başarısız operasyonun sorumluluğunu, nedenlerini kim üstlenecek, kim anlatacak?
Bu sorulara cevap yerine ağza alınmayacak hakaretler geldi.

"ALTUN" MAKAS, BU KEZ SARAYI SANSÜRLEDİ

Bugün de bu seviyesiz sözler sürüyor. Saray'ın İletişim Başkanı bile, Erdoğan'ı sansürlemek zorunda kaldı. Bu nasıl bir anlayış? Memnuniyet ve iltifatlar Erdoğan'a... Şikâyet ve hakaretler Kılıçdaroğlu'na... Açık söyleyeyim, testide ne varsa, dışına o sızar. Takvası azalan kişinin, hayâsı da azalır.

BU SİZİN TERCİHİNİZ, SORUMLU SİZSİNİZ

Erdoğan, hakaretle de yetinmedi. "Sorumlu Türkiye Cumhuriyeti Devletidir" diyerek, devletin arkasına saklanmaya kalktı. Başarısızlıktan kendini değil, devletini sorumlu tutan bir Cumhurbaşkanı. Bu dünyanın neresinde görülmüştür, neresinde duyulmuştur... İşte "devlet krizi" dedikleri tam da budur. Sayın Erdoğan; Bu ucube rejimde, devleti tek başına yöneten sizsiniz. Parti Genel Başkanlığını ve Cumhurbaşkanlığını, aynı kişide siz bütünleştirdiniz. Bu sizin tercihiniz. Bu ucube rejim elbisesini, kendi bedeninize göre siz diktiniz. Küçük ortağınız da yamaklığınızı yaptı. Devleti kim "şahsında tecessüm ettirdiyse", sorumlu elbette odur. Sorumluluktan kaçamazsınız bunu siz istediniz Sayın Erdoğan. Şahsım Hükümetinin sınırsız yetkileri olacak ama yetkinin beraberinde olması gereken sorumluluk olmayacak. Yetkileri sahipleneceksiniz, "bu yetkiler benim" diyeceksiniz ama "sorumluluk benim değil" diyeceksiniz. Bunu yaparsanız devlet krizi denen tam da budur.  İşte bu nedenle, Erdoğan ve Şahsım Hükümetinin elinde, bu güzelim ülke oradan oraya savruluyor.

BOP EŞBAŞKANI OLARAK İŞLERİN BURAYA GELECEĞİNİ GÖREMEDİNİZ Mİ?

Terörizmle mücadelede başarının iki kritik unsuru vardır. İlki, teröre dış desteğin kesilmesi, ikincisi, içeride birlik ve bütünlüğün sağlanmasıdır. Bugün bölücü terör örgütü mutasyona uğrayıp, Suriye'de farklı isimler aldıysa, burada uluslararası tanınırlık kazandıysa, mevcudu 15 bine ulaştıysa tabi ki emperyalistlere kızacağız. Bu bölgede hesabı olan egemen güçlere, elbette tepkimizi göstereceğiz. Ama eğri oturup, doğru da konuşacağız. Bugün Suriye bölünüp, parçalandıysa, Emevi Cami'nde Cuma namazı kılma rüyası görenlerin, bunda hiç mi sorumluluğu yok? Sizin hatalı kararlarınızın, bunda hiç mi payı yok? Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanı olarak işlerin buralara geleceğini öngöremediniz mi Sayın Erdoğan?

DİPLOMASİDE AK PARTİLİ SİYASETÇİ DÖNEMİ

Bugün ülkemiz en haklı davalarını dışarıda anlatamıyor. Çünkü devlette liyakatin yerini, Saraya sadakat almış durumda. Büyükelçilik makamları; eşe, dosta dağıtılan arpalıklara dönüştü. Bugün dünyanın 6 kritik başkentinde, çekirdekten yetişmiş büyükelçiler yok. Kim var? Çekirdekten yetişmiş AK Partili siyasetçiler var. Bugün terörizmle mücadelenin diplomasi cephesinde, bir zafiyet olduğu açıkça ortada... Bunda yaptığınız tercihler nedeniyle sizin hiç mi sorumluluğunuz yok Sayın Erdoğan?

TOPLUMU BÖLEREK TERÖRLE MÜCADELE OLMAZ

Gelelim içeriye... Toplumu bölerek, parçalayarak terörizmle mücadele olmaz Sayın Erdoğan. Toplumun hassasiyetlerini kaşıyarak, toplumu kutuplaştırarak oy devşirmenin bir sınırı vardır. Siz o sınırı çok zorladınız. 7 Haziran ile 1 Kasım 2015 seçimleri arasında, bu topraklarda yaşanan acılar daha unutulmadı. Ama siz de şunu unutmamalısınız: "Aynı derede iki kez yıkanılmaz." Evet, 15 Temmuz hain darbe girişimi... O gece bu millet, göğsünü devletine siper etti. Siz ne yaptınız? Tüm toplumun kucaklaşması, yaraların sarılması için, tarihi bir fırsatı heba ettiniz. Şerden hayır çıkarmak yerine, 20 Temmuz sivil darbe girişimiyle, tarihi fırsatı siz teptiniz Sayın Erdoğan. Toplumun yüzde 100'ünü kucaklayacak, tarafsız bir Cumhurbaşkanı olmak yerine; "Yüzde 50+1 bana yeter. "Yeter ki AK Parti Genel Başkanı olayım" dediniz. Bunun için tarafsızlık yemininizi çiğnediniz. Bugün hala hatalarınızdan ders almıyorsunuz. Toplumu kutuplaştırarak, gençlerimizle kavga ederek, sağa, sola tehditler, hakaretler savurarak, herkese "terörist" yaftası yapıştırarak, gerçek teröristlerin ekmeğine yağ sürdüğünüzün farkında değil misiniz?

ÖN TEKER NEREYE, ARKA TEKER ORAYA

Ön teker nereye giderse, arka teker de oraya gider. Siz bunları yapınca, Milletvekilleriniz, atanmış Bakanlarınız, Genel Başkan Yardımcılarınız, Saraydaki bürokratlarınız, danışmanlarınız milletimize parmak sallayıp had bildirmeye kalkıyorlar. Yıllarca "bürokratik oligarşiden" bahseden sizsiniz. Milletten "Vesayet rejimiyle mücadele edeceğiz, vesayeti kaldıracağız" diye oy isteyende sizsiniz. Şimdi Sarayınızdaki "bürokrat oligarşisine" sesiniz çıkmıyor. Aksine Saray vesayetinden son derece memnunsunuz.

KASADA NET REZERV KALMADI

Milletin vergileriyle yapılan her işten, milletimizin vergilerini harcayan herkesten, elbette hesap sorulur. Hukuk devletinde İletişim Başkanınızdan da hesap sorulur, milletin 128 milyar dolarını buharlaştıranlardan da hesap sorulur. Bu kakamlar benim değil; Merkez Bankası'nın. Bugün rezervlerden bahsediyorsunuz, 18 Şubat itibariyle bakın, TCMB'nin net döviz rezervleri, eksi 600 milyon dolar. Merkez Bankası'nın kasasında kendine ait döviz bırakmamışsınız.

MERKEZ BANKASI 70 CENT'E MUHTAÇ

Oysa 2019'un hemen başında, SWAP yükümlülükleri de dâhil, net rezervler artı 54 milyar dolardı. İki yılda ne oldu da, Merkez Bankası 70 sente muhtaç hale geldi? Evet, işte bu "devlet krizidir." Bunun sorumlusu kim Sayın Erdoğan? Merkez Bankası kasasından 128 milyar dolar, bir kuru inat uğruna boş yere yakıldı. Şimdi bu 128 milyar doları yerine koymak hem yıllarımızı alacak, hem de maliyeti maalesef çok yüksek olacak. Biz aylardır soruyoruz. Bu 128 milyar dolar nereye, nasıl, kimlerin imzasıyla satıldı? Açıklayacaksınız. Bu döviz rezervleri neden açık, şeffaf bir şekilde her dalgalı kur rejiminde olduğu gibi ihaleyle satılmadı? Neden gizli, saklı, arka kapı operasyonları kullanıldı? Bu işlemler tahkikattan, müfettiş denetiminden geçti mi? Biz bu soruları kendi adımıza değil milletimiz adına soruyoruz. Ama saray ve şürekâsı avazları çıktığı kadar, bar bar bağırıyorlar.

HAYIRDIR? DAMADA YENİ KOLTUK MU HAZIRLANIYOR?

Dün bu kakofoniye önce yeni Hazine ve Maliye Bakanı katılmıştı, şimdi de bugünde bu konuda uzun süredir su pus olan AK Parti Genel Başkanının katıldığını gördük. Hayırdır? Damada yeni bir koltuk mu hazırlanıyor? Sorularımızı doğru dürüst cevaplamak yerine, sorularımıza "ihanet, seviyesiz siyaset" bu tür ifadeler kullanılıyor. Seviyesiz siyaset, milletine hesap vermekten kaçan siyasettir.

MADEM DAMAT İYİYDİ, SİZ NİYE GELDİNİZ SAYIN BAKAN?

Aslında bu sorularımıza Erdoğan'ın ne cevap vereceği zaten malum bağırıp çağıracak. Ama ben şu yeni Sayın Bakan'a soruyorum; "Madem damadın yaptığı işler doğruydu. Siz o koltuğa neden getirildiniz?" Eğer Damadın arka kapıdan, ihalesiz döviz satması doğruysa, neden bu arka kapı işlemlerine son verdiniz? Damatla beraber, Merkez Bankası Başkanı neden değiştirildi? Kimse milleti kör, âlemi de sersem sanmasın. O günkü hatalar nedeniyle, bugün millet "Kırk katır mı, kırk satır mı" noktasına getirildi. Ekonomi yüksek faiz, yüksek kur kıskacına sokuldu. Millet işsiz, aç. Tefeci eline düşen babalar, evlatlar canına kıyıyor. Esnaf, çiftçi, KOBİ faize ezdiriliyor. Ekonomik buhran aileleri dağıtıyor. Erdoğan çıkıyor, ülkemizde aile yaşamını bitireni arıyor.

NE UMUT, NE MUTLULUK KALDI

Bakın şimdi vereceğim rakamlar CHP'nin rakamları değil, TÜİK'in rakamları. 2003'de ben mutluyum diyen yurttaşlarımızın toplam nüfusa oranı; Yüzde 60'mış. 2016'da yüzde 61'e kadar çıkmış. Ama 2016'dan itibaren her yıl sürekli düşmüş, 2020'de de yüzde 48'e gerilemiş. TÜİK'in yaşam memnuniyeti anketinde, dört yıldır üst üste düşüşle bu ülkede ilk defa karşılaşıyoruz. Milletimiz mutlu değil. Mutluda değil, gelecekten de umutlu da değil. 2016'dan bu yana millet gelecekten umudunu kesmiş vaziyette. "Bir yıl sonrası daha iyi olacak" diyenler, 2016'da yüzde 42'ydi. Şimdi 2020'ye geldik yüzde 29'a düşmüş. Bu tablonun sorumlusu kim Sayın Erdoğan? Ülkeyi kim yönetiyor?

KIRIK KOL, YEN İÇİNDE KALMIYOR

Sarayın, milletimize tepeden bakan, milletimizi görmeyen tavrına, artık kendi partilileri AK Partililer de isyan ediyor. Konya'da İl başkanlığına adaylığı engellenen bir AK Partili, "Parti zenginler kulübü oldu" diye bağırıyor. Yine partiden istifa eden bir vatandaşımız, "Önceden garibanın partisiydi, şimdi parası olanın partisi oldu" diyor. AK Partili il yöneticisi, Urfa Büyükşehir Belediye Başkanına, "Senin oğlun çuval çuval para götürürken, esnaf ekmek götüremiyor" diye isyan ediyor. Sonra değiştiriyor ama önemi yok. Yani artık kol kırılıp, yen içinde kalmıyor. Kokular arşa yükseliyor.

HÜKÜMETİN BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞTİ

Sayın Erdoğan, size tavsiyemiz "hatalarınızla artık yüzleşin." Başkalarını suçlamayın. Sorumluluk sizin. Bu sorumluluğu olgunlukla kabullenin. Bu millete verecek artık bir şeyiniz kalmadı. Millete söyleyecek sözünüzde tükendi. Metal yorgunusunuz, kopyala, yapıştır konuşmalarla, milletin daha fazla zamanını almayın. Bu hükümetin beyin ölümü gerçekleşti. Bunu kabullenin. "Fişi çekmesi için", biran önce sandığı milletin önüne koyun, milletin hakemliğine başvurun.  

YENİ VE GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER REJİMİ GETİRECEĞİZ

Biz kendimize güveniyoruz. Biz milletimizin sıkıntılarını bitirmeye talibiz. Liyakatli, tecrübeli yeni genç kadrolarımızla, Cumhuriyet Halk Partisi ülkeyi yönetmeye hazırdır. Ülke yönetiminde temel prensibimiz; "Yurtta barış, dünyada barış" olacaktır. Çünkü ülkemiz kavgadan, kutuplaşmadan, gerginliklerden çok yoruldu. Ağzımızın tadı tuzu kalmadı. Biz şuna inanıyoruz; birlikten kuvvet doğar. Bu ülkede demokrasiye inanan tüm dostlarımızla, kimseyi ötekileştirmeden, dışlamadan, herkesi kucaklayarak, Yeni ve Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Rejimi, mutlaka bu ülkeye getireceğiz. Cumhuriyetimizi gerçek demokrasiyle taçlandıracağız. Tarafsız Cumhurbaşkanlığı makamı, milletimizin ve devletimizin birliğini temsil edecek. Bizim yönetimimizde, devlet vatandaşına hesap sormayacak, devlet vatandaşına hesap verecek. Devlette "şeffaf ve şefkatli" yönetim anlayışını hâkim kılacağız.

KURUMLARIN ÜZERİNDEN SİYASET GÖLGESİNİ KALDIRACAĞIZ

Kurallı ve öngörülebilir bir yönetim olacağız. Kurallı ve öngörülebilir bir yönetim de, ancak güçlü kurumlarla olur. Gücü; "Yasama", "Yürütme", "Yargı" arasında dağıtacağız. Kontrolsüz güç, güç değildir. "Bağımsız ve güvenilir yargı" olmazsa olmazımızdır. Hâkimlerin ve Savcıların işe alımında "mülakat sistemini" kaldıracağız. Hâkimler ve Savcılar katı bir liyakat sistemiyle işe alınacak. Yine liyakat sistemi çerçevesinde görevlerinde yükselecekler. Hâkim ve Savcılarımızı politik baskılardan korumak için, gerekli düzenlemeleri yapacağız. Hâkim ve savcılarımıza coğrafi teminat getireceğiz. Yine düzenleyici ve denetleyici kurumlarımızdan, siyasetin gölgesini kaldıracağız. Merkez Bankası bağımsızlığını güçlendireceğiz. Merkez Bankası Başkanının keyfi kararlarla, görevinden alınmasını engelleyeceğiz.

SALGININ GETİRDİĞİ FIRSAT VE RİSKLER

Küresel salgın sorunlarla beraber, yeni fırsatlar da getirdi. Fırsatlardan biri de, küresel değer zincirlerinin kısalmasıdır. Dünyadaki dönüşümleri izlemek, ortaya çıkan fırsatları, ülkemizin potansiyeliyle buluşturmak üzere, Başbakanlığa bağlı "Stratejik Planlama Teşkilatı"nı kuracağız.

ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMİN İKİ SORUNU: KATI İŞSİZLİK VE ZOMBİ ŞİRKETLER

Ama salgın fırsatlar getirdiği gibi, bazı ciddi yükleri de beraberinde getirdi. İki sorun özellikle yakın dönemde ekonomimiz üzerinde baskısını sürdürecek. Bunlardan ilki "katılaşan işsizlik", ikincisi ise "mali durumu sürdürülemez şirketler." İşsizliği azaltmak üzere, iddialı bir "istihdam stratejisi" uygulayacağız. Maliye politikasındaki manevra alanını, belirli bir program çerçevesinde ve hedef odaklı olarak bu amaç için kullanacağız. Özellikle küçük esnaflarımızın ve çiftçilerimizin yanında olacağız. Esnafımızın, çiftçimizin borçlarının faizlerini sileceğiz. Anapara borçlarını uygun bir vadeye yayacağız. Mali durumu sıkıntılı, ancak geleceği ve potansiyeli olan şirketlerimizle, küresel değer zincirinde yer bulacak şirketlerimizi, Kalkınma Planlarımızdaki öncelikleri de dikkate alarak destekleyeceğiz. Ancak, artık "zombi şirket" haline gelmiş şirketleri de, ekonomideki kıt kaynakları çekip, tüketen bu şirketleri de, sistemin dışına hızla taşıyacak düzenlemeleri de yapacağız."

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.