SON DAKİKA
Hava Durumu

'Türkiye CHP'den manifesto bekliyor'

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, 31 Mart ve 23 Haziran'da muhalefetin dayanışması ile alınan seçim sonuçlarının muhteşem bir demokrasi zaferi olduğunu belirterek, "Bu demokrasi blokunun, Türkiye blokuna dönüşmesi Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yapıya dönüşmesi lazım. Bunun için önderliğini Cumhuriyet Halk Partisi'nin yapacağı bir çıkış gerekiyor. Türkiye şu anda CHP'den bir manifesto, bir tutum bekliyor." dedi.

Haber Giriş Tarihi: 08.07.2019 18:33
Haber Güncellenme Tarihi: 08.07.2019 18:33
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursaport.com
'Türkiye CHP'den manifesto bekliyor'

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, 31 Mart Yerel Seçimleri ve 23 Haziran'da tekrarlanan İstanbul Seçimleri ile Millet İttifakı'nın Bursa'da aldığı sonuçlara ilişkin Bursaport'un sorularını yanıtladı.

Millet İttifakı'nın CHP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey ile CHP İl Yönetimi arasında olduğu iddia edilen sorun konusunda değerlendirme yapan Sarıbal, Atatürk Stadı'nın yıkılması ile Mudanya'da Suriyeliler'e yönelik zabıta operasyonu konusundaki görüşlerini de açıkladı.

16 Nisan 2017'de yapılan Anayasa Referandumu ile muhalefet cephesinde oluşan dayanışmanın büyüyerek devam etmesi ve ülkenin önünün açılması gerektiğini belirten Sarıbal, Türkiye'nin yeni bir çıkış için CHP'den manifesto beklediğini kaydetti.

Orhan Sarıbal'ın Bursaport'un sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

-31 Mart Yerel Seçimleri ve 23 Haziran'da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde alınan sonucu nasıl yorumluyorsunuz?

31 Mart'taki seçimi demokrasi bloğu kazanmıştı. Hem genelde hem yerelde iktidarın artık sürdürülemez politikaları nedeniyle büyük bir tepki vardı. Bu tepki üzerinden bir "Hayır" bloku kuruldu. Bu blok 16 Nisan 2017 Anayasa Refarandumundan itibaren gelişmeye başladı. Daha sonra Genel Başkanımız Kemal Kemal Kılıçdaroğlu'nun Ankara'dan İstanbul'a gerçekleştirdiği Adalet Yürüyüşü çok önemli oldu. Bugün bu yürüyüşe baktığımızda Türkiye'nin birçok ilinde AKP MHP ittifakına karşı, yağmacı, talancı, gerici iktidara karşı demokrasiyi talep edenler, eşitliği talep edenler, barışı, kardeşliği talep edenler, kötülüğe karşı iyiliği, karanlığın yerine aydınlığı amaç edinenler, faşizm yerine demokrasiyi isteyenler, artık kötü sözlerden bıkmış olanların yan yana gelerek bir karar verdiklerini görüyoruz. Yerelden başlamak üzere iktidarların değişmesi gerekiyordu. Bunun başlangıcı aslında 2013 yılındaki Haziran direnişine dayanıyor. O muhteşem demokrasi mücadelesi ile yürümüştür ama siyasal iktidar onu da zorbalıkla bastırdı. O demokrasi hakkını bile kendisine yapılmış bir eylem olarak iktidara yapılan bir müdahale gibi göstermeye çalıştı, gösteriler sırasında birçok insanımız öldü. Biz onlara demokrasi şehidi diyoruz. Bu toplumsal hareket "yeter artık" diyerek o günden itibaren başlayan bir demokrasi talebi, adalet talebi olarak daha da perçinlendi "Hayır" blokuyla biraraya geldi Maltepe'deki buluşma ile inanılmaz bir rüzgara, güce dönüştü onun devamında da 24 Haziran 2018 seçimlerinde bir ortaklık kuruldu. Bu ortaklık seçimin ikinci tura kalması içindi ama olmadı.

7 Haziran 1 Kasım arasında Cumhuriyet tarihinin en kanlı dönemlerinden biri olan o dönemde, 7 Haziran'da oy vermeyip 1 Kasım'da oy verenlerin bir daha o hataya düşmedikleri görülüyor. 31 Mart ya da 23 Haziran dönemi gerçekten adaletsizliğin, hak yemenin İmamoğlu üzerinden mağduriyetin egemen olduğu bir dönemdi. Halk o seçimin 31 Mart'ta bittiğini, demokrasi bloğunun Ekrem İmamoğlu başkanlığında Cumhuriyet Halk Partisi adı altında kazanıldığını biliyordu. Bunun bir vicdan meselesi olduğunu, hak yemenin elbette doğru olmadığını biliyordu. Dolayısıyla 18 günlük sürede AKP'nin gerçek yüzünü deşifre etmeye başlamasıyla aslında daha büyük bir farkın olması gerekiyordu.

- 31 Mart'ta CHP İstanbul Örgütü ve Büyükşehir Adayı Ekrem İmamoğlu'nun ortaya koyduğu performansı nasıl görüyorsunuz? Bu performans neden daha önceki seçimlerde gösterilmedi?

"31 Mart'ta oylar çalındı" dediler. Evet oylar çalınmıştı ama demokrasiye, adalete, 16 milyon İstanbullu'ya ait olan oyların, emaneten AKP'ye verilmiş olduğunu gördük. O oylar tekrar geri geldi. Bu sonucun mesajları önemli. Halk psikolojik olarak yenilmezliği yendiğini gösterdi.  Aslında 31 Mart'ta bütün Türkiye'de şu görüldü; Yenilmez denilen yapı yenildi. "Sandıklara sahip çıkamıyoruz, oylar çaldırılıyor" algısı yıkıldı. Örgütlerimiz çalıştı mücadele ortaya koydu. Bu mücadele örgüt, belediye başkan adayı, milletvekilleri ve ittifakla beraber yürüyen bir süreçti. İstanbul, Ankara, Adana, Antalya, Mersin ve Bursa'yı, her ili kendi özelinde değerlendirmek gerekiyor.

Hakkını teslim etmek gerekir Ekrem İmamoğlu çok başarılı bir tutum sergiledi süreci doğru yönetti. Sadece İstanbul örgütü değil Türkiye'deki tüm örgütler çalıştı ama örgütlerin çalışmasının yanında 31 Mart 2019'u belirleyen başka faktörler vardı. Bunları göz önünde bulundurmak lazım.

2014 yılında Mustafa Sarıgül İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olduğunda daha az bir performans ortaya koymamıştır ya da 2009 yılında Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olduğunda daha düşük bir performans ortaya koymadı. Ama o günlerde Türkiye'de başka rüzgarlar, başka koşullar vardı. AKP kendine göre çok başarılı olduğu dönemlerdeydi.

Ancak bu seçimlerde Saadet Partisi ve HDP iktidara karşı AKP-MHP bloguna karşı bir tavır ortaya koydu. İYİ Parti zaten bizim resmi ittifak ortağımızdı. HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş cezaevinden, mevcut eş genel başkanlar ile doğrudan açık bir şekilde mevcut iktidara karşı bir tutum koydular. Dediler ki, "Biz şer bloguna,  kötülük bloguna, her şeyi terörize eden, illet, zillet diyen kötüler ittifakına karşı kim olursa olsun biz onu destekleyeceğiz ve tavrımızı bu yönde koyacağız" dediler. Dolayısıyla işaret ettikleri yer Ekrem İmamoğlu'ydu.

Bu seçimin sonucunu belirleyen temel faktör Kürt siyasetinin, muhafazakar Saadet Partisi'nin, İYİ Parti'yi oluşturan demokrat ve özellikle sağ gelenekten MHP'den gelen yapının ve elbette Cumhuriyet Halk Partisi'nin, ortak dayanışmasının, AKP'ye oy vermiş ama artık AKP politikalarından bıkmış, bundan kurtulmak isteyenlerin  ortaya koydukları tavırdır. Bu başarıyı sadece CHP ve İmamoğlu olarak görmek yanlıştır.

Beklentimiz bu dayanışmanın büyüyerek sürmesidir. İnsanların nefes aldığı yeni bir iklim oluştu ülkede. Bu dayanışmayı büyütmek lazım, Türkiye'nin buna ihtiyacı var çünkü ekonomik kriz derinleşerek büyüyor felakete doğru gidiyoruz. Ortadoğu'da, Doğu Akdeniz'de, Ege'de, Suriye meselesinde S-400 ve F-35 konularında ABD ile olan ilişkilerde krizler sürüyor ve hiçbiri çözülmüş değil. Ülke tamamen üretimden uzaklaştırılmış, tüketime dayalı bir durum var ve enflasyon çok yüksek, faizler çok yüksek hayatın her alanında ciddi pürüzler var işsizlik Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırıyor. Bu demokrasi blokunun Türkiye blokuna dönüşmesi Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu yapıya dönüşmesi lazım. Türkiye'nin dışarıdan ve içeriden ciddi bir yatırıma sermaye akışına ihtiyacı var. Bunun sağlanması yeniden ekonomik dengelerin kurulması lazım. Bunun için önderliğini Cumhuriyet Halk Partisi'nin yapacağı bir çıkış gerekiyor. Türkiye şu anda CHP'den bir manifesto, bir tutum, bir fikir bekliyor. 31 Mart ve 23 Haziran'daki bu önemli bu dayanışmayı sürdürmek, Kürt halkının taleplerini gözden geçirmek, yeniden bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Ülkenin yeniden normalleşmesi gerekiyor. Türkiye'nin, kimseyi dışlamadan, terörize etmeden, ötekileştirmeden bu dayanışmayı Türkiye dayanışmasına çevirip güçlü, birikimli bir iktidara ihtiyacı var. Liyakatlı kadrolara ihtiyacı var yoksa bu ekonomik krizden çıkmak çok zor olacak bu da bizim geleceğimiz için daha zor bir süreç olarak karşımızda duracak. Biz bu dayanışmanın büyütülerek gitmesinden yanayız. Bu noktada üreten, sosyal devleti önceleyen, güçlü dış politikası olan, her türlü alternatifi ortaya koyan büyük bir Türkiye dayanışmasına dönüştüreceğiz. Kimlik ve mezhep siyaseti kültüründen uzaklaşıp sınıfsal ve toplumun ihtiyaçları üzerinden yeni bir siyaseti mutlaka ortaya koymalıyız. Çünkü dünya başka bir yere gidiyor, dünya ile entegre olmak lazım. Ancak bu entegrasyon ülkeyi peşkeş çekerek, kültürünü ekonomisini varlıklarını bağımsızlıklarını satarak yok ederek başkalarına satarak değil tam tersine kendi kültüründen kendi tarihsel geçmişinden her türlü birikimi alıp bilimsel gerçeklerden yola çıkıp dünyadaki gelişmelere ayak uydurup ülkeden halktan yana demokrasiden yana politikalar üretip bir kalkınma modeli ortaya koymak zorundayız.

- Bursa'daki seçim sonuçlarını nasıl yorumluyorsunuz? CHP İl Örgütü ile Büyükşehir Adayı Mustafa Bozbey arasında sorun var mıydı? Bu konuda neler diyeceksiniz?

Bursa'da Büyükşehir seçimini 1 oy farkla bile kazansaydık bugün kimse bunlardan bahsetmiyor olacaktı. Bir çatışmadan bir sorundan bahsetmiyor olacaktı. Benim baktığım noktada il örgütü dahil hepimiz Mustafa Bozbey'in Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olması konusunda hemfikirdik çünkü Bursa'da seçimi kazanabileceğimiz bir isimdi bu konuda kimsenin en ufak bir tereddütü yoktu. Hiç kimsenin bir karşı duruşu yoktu ve Genel Merkez'in de talebi ve Bozbey'in de bunu kabul etmesiyle aday oldu.

-Seçimler öncesinde Büyükşehir'i CHP'nin kazanacağı konuşuluyor anketler bunu gösteriyordu? Ne oldu da CHP Büyükşehir'i alamadı?

Aslında Türkiye genelinde seçim sonuçlarına bakıldığında Bursa, AKP ve MHP bloğu karşısında açığın en büyük olduğu illerden biriydi. Ve o açığı kapatıp oyunu en çok yükselten illerden biriyiz. Bunu bir İstanbul, Antalyai Mersin ve Adana ile kıyasladığınızda Bursa'da yüzde 60'lara varan bir karşı blok karşısında ana muhalefet ve diğer parti ve yapılarla birlikte hemen hemen eşit noktaya geldik. Bizi üzen şey çok az oyla kaybetmiş olmak ve anketlerin ısrarla bizi hep önde göstermiş olması. Elbette o anketler hangi koşullarda nasıl yapıldı bilmiyoruz ancak Bozbey'in algısı Alinur Aktaş'a göre çok daha yüksekti. Çok daha başarılıydı toplum bunu böyle algılamıştı ve ondan dolayı çok yüksek gidiyordu ama Bursa'nın kendine özgü koşulları vardı.

Örneğin biz İnegöl'de en az yüzde 30-35 oy alamıyorsak bu bir sıkıntıdır. 9 ilçe İYİ Parti'ye verildi. İYİ Parti adaylarının olduğu ilçelerde Büyükşehir adayımız Bozbey, 14-15 bin oy daha az almış durumda. Kaybetmemizde birçok neden sayılabilir, sonuçta kaybettik. Ama aldığımız bu sonuçla seçimi kazanabileceğimize ilişkin umudumuz arttı. Büyükşehiri almamız önemliydi ancak çok şey kaybettik de diyemem. Bu birliktelik, bu yapı çok kıymetliydi. Dolayısıyla Büyükşehir Belediye Başkan adayı ile İl Başkanı ve yönetimi arasında bir çatışma olduğu yolunda ısrarla kamuoyuna yansıtılmasını doğru bulmuyorum. Böyle bir şey olduğunu da düşünmüyorum. Örgüt Mudanya'da, Gemlik'te çalışmış da Büyükşehir için çalışmamış olabilir mi? Buralarda Büyükşehir adayımızın aldığı oylar daha fazla. Yıldırım'da, Gürsu'da oyumuz yüzde 100'den fazla rartmış.

CHP adaylarının olduğu yerlerde büyükşehir için ciddi oy çıkmış. Konunun bireyselleştirilerek partide hesaplaşmaya dönüştürülmek istenen bu algıyı doğru bulmuyorum. Somut hiçbir veri yoktur ki seçimin sonucu bu ortaya atılan çatışma iddialarından kaynaklanmış olsun.

Genel Merkez'e Bursa kamuoyu üzerinden bir algı yönetimi yapılıyor. Olaya büyük bakmak gerekiyor. CHP ittifak yaptığı İYİ Parti ve destek veren diğer partilerle birlikte son yılların en büyük oyun almıştır Bursa'da. Sadece CHP'nin oy değildir bu. Demokrasi blokuna oy verenler arasında daha önce AKP'ye oy verenler de vardır. Kimsenin hakkını yemeden kimseye haksızlık etmeden bunu söylemek lazım. Elbette kazanmak isterdik, boynumuz eğik, moralimiz bozuk. Her yerde Bursa gündeme geliyor. Bursa'nın kazanılamamasını sadece örgütle Büyükşehir Belediye Başkan adayı arasında bir çatışma ve çelişki üzerinden göstermenin hiçbir bilimsel karşılığı yok. Bunu sadece bir siyasi şov, bir öç alma, bir ortalık karıştırma üzerinden değerlendiriyorum.

Büyükşehir adayına itiraz eden ne bir il örgütü ne de taban var. Tek bir kişiye rastlamadım "Büyükşehir adayını istemiyoruz" diyen. Başka ne yapabilirdik? CHP örgütü ile İYİ Parti teşkilatı hepsi Bozbey'e çalışmıştır. Hepsine teşekkür ederim. Bizim davamız Bozbey ve CHP davası değildir. Bizim davamız AKP-MHP ittifakını geriletmek, Türkiye'ye nefes aldırmak, İstanbul'da olduğu gibi anlayışı değiştirmektir. Bunlar küçük hesaplar, bizleri bir yere götürmez, mesele memleket meselesi. Bundan sonra daha iyi işler yaparak ilk seçimde Bursa Büyükşehir'i almanın çalışmasını sürdürmek gerekir.

-CHP Bursa'da belediye sayısını bir artırdı, Nilüfer ve Mudanya'ya Gemlik eklendi. CHP daha doğrusu Millet İttifakı Büyükşehir ile birlikte en az 9-10 ilçe için iddialıydı. Bu sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?

31 Mart'ta daha fazla ilçeyi kazanmak istiyorduk. Orhangazi, Karacabey Mustafakemalpaşa ve Yenişehir'i alabilirdik, bunlar mümkündü. Harmancık'ı alacağımızı düşünüyorduk. Dediğim gibi çeşitli faktörler var her ilçe özelinde. Amacımız bu ilçeleri İYİ Parti ile alabilmekti ama olmadı. Millet İttifakı oralarda gelişmedi, yeterince organize olamadı. Orhangazi, Mustafakemalpaşa ve Karacabey'de özellikle üç adayın çıkması, oyların bölünmesine neden oldu ve kazanamadık. Normalde Orhangazi, Karacabey ve Mustafakemalpaşa çok rahat çok rahat kazanabileceğimiz ilçelerin başında geliyordu.

-CHP'li belediyelerin performansını nasıl buluyorsunuz?

Mudanya bizdeydi, devam ediyoruz. Yeni seçilen belediye başkanlarımız için birşey söylemek için erken. Turgay Bey iyi gidiyor, Gemlik de iyi gidiyor. Hepsinin bütçe sorunları var, halkın beklentisi yüksek. Gemlik bir darbeyle, kumpasla elimizden alınmıştı. Tekrar aldık ama bu arada ilçe çok kan kaybetmiş durumda. Uğur Sertaslan'ın da orada başarılı olacağını umuyoruz.

-Kısa süre önce Mudanya'da Suriyeliler konusunda bir sorun yaşandı, konu Türkiye gündemine taşındı. Belediye Mudanya sahillerinde derme çatma kulübeler, çadırlar konusunda zabıta uygulamaları gerçekleştirdi. Bu uygulamaya ilişkin olarak tepkilerin yanında Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz'a destekler de geldi. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mudanya'da yaşanan Suriyeli meselesi ülkenin temel meselelerinden biridir. Merkezi iktidar Suriyeliler konusunda sorunu çözmek, yönetmek yerine "saldım çayıra mevlam kayıra" anlayışına sahip. Bu da toplumsal sosyolojik bir mesele haline dönüşmüştür. Çünkü kültürü, yaşamı, gelenekleri farklı olan bu insanlara "hadi gidin ne haliniz varsa görün, ne yapacaksınız orada yapın" anlayışı içerisinde bir tutum sergilenmektedir. Bu kabul edilebilir bir durum değil. Bu insanlar ülkelerindeki savaş nedeniyle buraya geldiler. Bizim Suriye ile ilgili politikamız belli. Suriye ile diyalog kurup, ülkenin yeniden inşa edilmesine yardım ederek, o insanların tekrar insanca yaşayacakları kendi ülkelerine dönmelerini sağlamalıyız. Mudanya'da yaşanan şeyler başka yerlerde de oldu. Bu insanları insani temel haklarından yoksun bırakma durumumuz olamaz. Bunları doğru yönetmek, hayatın içerisinde tutmak, değerlendirmek lazım. Denize de girecekler elbette, piknik de mangal da yapacaklar. Bunun kamuoyuna yansıdığı biçimde olmadığını, niyetin de öyle olmadığını biliyoruz ama yapılan eylemi tutumu kabul etmiyorum, doğru değil. Bunu sağlıklı şekilde partinin ilgili organları ile sosyologlarla, ilgili birimlerle yönetmek gerekirdi. Hayatın içinde tutmak lazım bu insanları, sahile inebilecekleri, mangal yakabilecekleri yerler oluşturulabilirdi. Doğrudan "kovuyorum, yıkıyorum" meselesi üzerinden bir tutum yanlış. Türkiye geçmişte bunlara zaman zaman tanık oldu, insanların yüreğini ve gönlünü incitmemek lazım kim olursa olsun. Biz sosyal demokrat bir parti olarak temel insan haklarından bireysel hak ve özgürlüklerden yanayız. Elbette bir düzen içinde olmalılar. Mudanyalılar'ı rahatsız etmemeleri gerekir, bunun  yönetimi de elbette belediyeye ait.

-Mudanya'da tartışmalara neden olan giyim pazarının kentte trafik sıkışıklığı nedeniyle Pazar gününden Perşembeye alınması konusu var. Açılan davayı Pazar esnafının kazandığı belirtiliyor. Buna ilişkin değerlendirmeleriniz nelerdir? Konuyu Mudanya Belediye Başkanı ile görüştünüz mü?

Mudanya'da yargıya taşınan pazar meselesine başından beri itiraz ettim. Pazar meselesi bu şekilde olmaz, davayı esnaf kazanmış. Karara uyulması gerekiyor. Bunlara gerek yoktu, karşılıklı görüşmelerle çözülebilirdi. Pazarcıların da bir kurumu var. Bunlar Belediye Başkanımızın bireysel tutumu. Parti örgütü, parti yapısı içerisinde milletvekilleri ile il başkanıyla konuşulup tartışıldığını düşünmüyorum. Encümene karar aldırıp bunu yapmıştır, bunu başından beri desteklemediğimi çok net ifade etmek isterim. Daha çok tartışma olmaması için pasif duruyoruz. Pazarcılar orada pazarlarını açmalılar. Eğer Bursa Büyükşehir Belediyesi orada pazarcılara başka bir alanı ücretsiz olarak verecek noktaya gelmişse bu bizim eksiğimizdir, bizim hatamızdandır. Suriyeli meselesi de pazarcı meselesi de bizi, partiyi bağlamaması gerekir. Belediye Başkanı yönettiği yere dair bir karar alıyorsa bu kararın partiye, çevreye olan etkilerini, siyasete olan etkilerini de görmelidir. Diyalog kurarak, tartışarak çözüm yoluna gitmelidir.

-Yıkılan Atatürk Stadyumu alanında yeni bir çalışma var. Bugüne kadar orası yap-boz tahtasına döndü. Nedir burada yapılan?

Atatürk Stadyumu gerçekten bizim içimizi çok acıtıyor. Yıkılırken de çok acıttı. Bir halk meydanına dönüşmüştü, mitingler yapılıyordu. Halk için konserler yapılabilecek bir alana dönüşmüştü ama şimdi yine ranta kurban gitti. Büyükşehir yine rantçılığına devam ediyor. Bu gerçekten utanç verici bir şey. Orayı tarumar etmek için, Atatürk Stadyumu felsefesini yok etmek için haince, siyasi terbiyeye sığmayan bir tutumla, birilerine rant sağlamak, para kazandırmak, kendi kafasındaki bazı şeyleri gerçekleştirmek için kente, Cumhuriyet değerlerine, Atatürk'e büyük bir haksızlık ediyor. Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı bunlara da kalmayacak.

-Zamlar seçimden sonra yeniden hız kazandı. Fiyat artışlarına rağmen haziran ayı enflasyonu düşük çıktı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Zamlar hız kazandı. Ama zamlara bakın, enflasyonun açıklanacağı tarihten daha sonra uygulamaya geçti. Yani daha henüz zamlı enflasyon rakamları açıklanmadı. Zamlı enflasyon rakamları önümüzdeki ay açıklanacak. Birçok şeyi yerel seçimlerle ilgili olarak geciktirmişlerdi. Burada en belirgin olan gıda fiyatlarındaki düşüşle, mevsimsel etkilerden dolayı enflasyonun düşük çıkmasıdır.

-Son olarak eklemek istediğiniz birşey var mı?

Ülkemizde, özellikle basın emekçilerinin ve basın organlarının özgür olacağı, basının muhalif gücünü, deşifre gücünü kullanabileceği, tek adam diktatoryasının değil halkın, demokrasinin, kuvvetler ayrılığının egemen olduğu gerçekten iyi yasaları, anayasası olan ve bütün ülkeyi kapsayan parlamenter sistemin güçlü olduğu tek adamın değil, kuvvetler ayrılığının egemen olduğu bir demokrasi kültürü olsun.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.