SON DAKİKA
Hava Durumu

CHP'li Öztrak: Kanunsuzluk paçalarından akıyor

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, YSK'nin İstanbul'da Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini iptal etmesinin üzerinden 11 gün geçmesine rağmen gerekçeli kararın hala açıklanmadığını belirterek, "Aslında bu şunu gösteriyor, çalınan minare o kadar büyük ki kılıf uydurmakta çok zorlanıyorlar. Ama minareyi çalarken yapılan usulsüzlükler, yolsuzluklar, kanunsuzluklarda artık paçalardan akmaya başladı." dedi.

Haber Giriş Tarihi: 17.05.2019 19:19
Haber Güncellenme Tarihi: 17.05.2019 19:19
Kaynak: Haber Merkezi
https://www.bursaport.com
CHP'li Öztrak: Kanunsuzluk paçalarından akıyor

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya, CHP Genel Merkezi'nde ortak basın toplantısı düzenledi.

Sözlerine "6 Mayıs'ta milletin iradesinin sandıkta gasp edilmesinin üzerinden 11 gün geçti, hala ortada gerekçeli karar yok." diyerek başlayan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, "Aslında bu şunu gösteriyor, çalınan minare o kadar büyük ki kılıf uydurmakta, ona kılıf dikmekte çok zorlanıyorlar. Ama minareyi çalarken yapılan usulsüzlükler, yolsuzluklar, kanunsuzluklarda artık paçalardan akmaya başladı." dedi.

'Bakanlıkların elindeki kişisel verileri kim verdi?'

"6 Mayıs'ta Yüksek Seçim Kurulu'nun sandık darbesi gerçekleştirilmeden hemen önce yaptığım basın toplantısında devlet gücü kullanılarak kısıtlı seçmen listelerinin AK Partiye nasıl olup da verildiğini sormuştum." diyen Öztrak, "6698 sayılı yasa açık. Diyor ki, devlet kendisine emanet edilen özel nitelikli kişisel verileri vatandaşların rızası olmadan başka hiç kimseye veremez. Ancak anlaşılan AK Parti'yle devlet kurumları arasında artık hiçbir sınır kalmamıştır. AK Parti, Yüksek Seçim Kurulu'na yaptığı itirazda yer alan hem kısıtlı, hem de cezaevi seçmen kütükleriyle ilgili verilere nasıl ulaşmıştır? Bir daha soruyorum, bu verilere nasıl ulaşılmıştır? Neden soruyorum? Çünkü bu veriler bir kısmı Adalet Bakanlığında, bir kısmı da Sağlık Bakanlığına emanet edilmiş olan verilerdir. Ve vatandaşların rızası olmadan bu verileri almak mümkün değildir. Vatandaşların rızası olmadan bu verileri AK Partiye kim vermiştir? Bu soruyu mutlaka Adalet Bakanı da, Sağlık Bakanı da derhal cevaplamak zorundadır." ifadelerini kullandı.

CHP araştırma önergesi verdi

Faik Öztrak şunları söyledi:

"TBMM tarafından seçilmiş Kişisel Verilerin Korunması Kurulu üyemiz, bir hafta önce kısıtlı yurttaşlarımıza ve cezaevindeki seçmen bilgilerine AK Parti'nin nasıl ulaştığına dair şikayeti vermişti. Ama üzerinden bu kadar süre geçmesine rağmen bu konu bir türlü Kurul'un gündemine alınmadı. Oysa İstanbul'un seçilmiş Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, belediye verilerini korumak amacıyla, durumu tespit etmek amacıyla kopyalamak istediğinde bu kurul apar topar bu konuyu gündemine almıştı. Kişisel Verileri Koruma Kurul Başkanlığı temsilcimizin bir hafta önce verdiği dilekçeyi işleme koymayınca bugün bir yandan partimiz Kurul'a Adalet ve Sağlık Bakanlıkları hakkında bir şikayet dilekçesini verdi, şikayet başvurusunda bulunduk. Yine bugün Grup Başkanvekillerimiz vatandaşlarımıza ait kişisel verilerin AK Parti'nin eline nasıl geçtiğinin araştırılması için TBMM'ye bir araştırma önergesi verdiler."

'Sandığa gitmeyen seçmeni nereden biliyorlar?'

AK Parti'nin bir yetkilisinin "Sandığa gitmeyen seçmeni birebir iknaya çalışacağız." dediğini hatırlatan Öztrak, şöyle devam etti:

"Sandığa gitmeyen seçmeni nereden biliyorlar? Yüksek Seçim Kurulu bu bilgiyi kimseyle paylaşmıyor benim bildiğim kadarıyla. Biz istiyoruz alamıyoruz. Bu bilgiler Yüksek Seçim Kurulu'nun il ve ilçe kurullarının koruması altındadır. Dolayısıyla, bu veriler ancak buralardan elde edilebilir. Eğer AK Parti temsilcisi, 'birebir oy vermeye sandığa gitmeyenler üzerinde çalışacağız' diyorsa, bu aynı zamanda şu demektir: AK Parti'nin elinde bu bilgiler vardır. O zaman bu bilgileri Yüksek Seçim Kurulu'ndan biz de istiyoruz.

'Sarayın kibri arş-ı alaya çıktı'

Bu arada ekonomideki yangın her geçen gün büyüyor. Tabi milletin aşı, işi küçüldükçe milletin sesi de yükselmeye başlıyor. Ama milletin sesi yükseldikçe, şikayet sesleri yükseldikçe bu yangının sorumlusu olan saray, bu işten çok rahatsız oluyor. Sarayın kibirli kişisi, millet şikayet ettikçe öfkeleniyor. Milleti hakir görüyor, kibrinin ayyuka çıktığı, arş-ı alaya çıktığı, yükseldiği buradan açıkça gözüküyor. Dün gazetelere yansıyan ve şuana kadar da yalanlanmayan bir haber var. Bu sözler sarayın milletten nasıl koptuğunu bir kere daha gözler önüne seriyor. AK Parti Genel Başkanı Erdoğan kendisine oy vermeyen yurttaşlar için 'karnını doyuruyorsunuz, her türlü ihtiyacını karşılıyorsunuz yine de oy vermiyor' demişler.

'Milletin vergileriyle keyif sürüyorlar'

Sayın Erdoğan'ın bu sözü millete söyleme hakkı yok. Ama milletin ona şunu söyleme hakkı var: 'Karnını doyuruyoruz, her türlü ihtiyacını karşılıyoruz ama sen bizim sesimize kulak vermiyorsun.' Millet bunu söylemeli, bunu söyleyebilir. Neden? Çünkü bu ülkeyi yönetsin diye AK Parti Genel Başkanının maaşını bu millet ödüyor, vergilerinden ödüyor. Yine milletin ödediği vergilerden bu sarayın masrafları, uçanı, kaçanı, duranı bunların hepsinin masrafı, efulilerin, şerbetlerin, bütün bunların masrafları milletin vergilerinden çıkıyor. Siz orada oturuyorsanız, bu keyfi sürüyorsanız milletin vergileriyle sürüyorsunuz.

'Parasını cebinizden değil, milletin vergilerinden ödüyorsunuz'

Dolayısıyla sizin millete dönüp de 'karnını doyuruyorsunuz, her türlü ihtiyacını karşılıyorsunuz' deme hakkınız yok. Milletin ne sıkıntısı varsa kulak vereceksiniz, çözmeye çalışacaksınız. Bunları isteyen, bunları talep eden milleti hakir görme hakkınız yok. Bugün milletin karnını doyuruyorsanız, bugün milletin istediklerini, zor durumda olan vatandaşlarımızın istediklerini karşılıyorsanız bu Anayasa'da yazıyor, sosyal devlet olmanın bir gereği. Bunun kanunu var. Bunun parasını siz cebinizden ödemiyorsunuz, milletin verdiği vergilerden ödüyorsunuz.

'Yine seçim süreci yaşayacağız'

Ekonomik krizde zaten vatandaşlar perişan olmuştu, iş adamları da perişan olmuştu. 31 Mart'tan sonra seçim bitecek, şu son 5 yıldır her 7,5 ayda bir ya referandum ya seçim milletin de iş adamlarının da canına tak etmişti. 'Rahat bir nefes alacağız, bu kalan 4,5 yılda da ekonomiyle ilgili her türlü tedbir alınacak, biz de işimize, gücümüze bakacağız' diye düşünüyorlar. Ama böyle olmadı. 1 Nisan'dan sonra bir kumpasın düğmesine basıldı, 6 Mayıs'ta da kumpas İstanbul seçimlerinin tekrarlanması kararıyla sonuçlandı. Şimdi 23 Haziran'a kadar bir seçim sürecini yaşayacağız. Yine seçim harcamaları olacak, yine iktidar ekonomiyle ilgili tedbir alma konusunda ayak sürüyecek.

'İş dünyasının zararı 170 milyar lira'

Bu böyle olunca 1 Nisan'dan bugüne kadar reel sektörün bu karar nedeniyle üstlendiği kur farkı 113 milyar Türk Lirası. 1 Nisan'dan bugüne kadar borsada şirketlerin kaybettiği değerin toplamı 55 milyar Türk Lirası. İkisini toplayın neredeyse 170 milyar Türk lirası zarar var. Bu zararı kim ediyor? İş adamı ediyor. İş adamını kim temsil ediyor? TÜSİAD temsil ediyor. Onun da Yüksek İstişare Kurulu Başkanı bağırıyor, 'Tedbir alın yandık' diyor. Siz demediniz mi 'Ekonominin tek sorumlusu benim, ekonominin sorumlusu benim. Verin şu kardeşinize oyları, faizi, dövizi nasıl halledeceğim göreceksiniz' diye. Ne hale geldi işler. Hazine'nin en son yaptığı ihalenin faizi yüzde 26. 2004 yılındaki faiz bu. Nereden nereye diyorsunuz ya evet nereden nereye... Gidiyoruz.

'Şikayet edeni tehdit etme hakkı yok'

Şikayette bulunan vatandaşları tehdit etmeye kimsenin hakkı yoktur. Hele hele Cumhurbaşkanı koltuğuna oturan AK Parti Genel Başkanı'nın tehdit etme hakkı, nasıl hesap sorarım falan buna hiç hakkı yoktur. Bu işadamları dertlerini kime anlatacak? Herhalde Marko Paşa'ya anlatmayacak. Sorumlu benim diye oraya oturmuşsunuz. Bir şeyler bağırıyorlarsa niye bağırıyorlar, ne sıkıntıları var diye dinleyeceksiniz, bu sıkıntıları çözmeye çalışacaksınız.

'Artık korku duvarları yıkıldı'

Hem sorumluluğu talep edeceksiniz, sorumluluk makamına geçeceksiniz oturacaksınız sorumluluğunuzun gereğini yapmayacaksınız ama milleti tehdit edip sorumluluktan kaçacaksınız. Burada bir daha söylüyorum, artı korku duvarları yıkılmıştır. Ülkede herkes konuşacaktır, herkes derdini söyleyecektir, bu dertlere derman olmanın, çözmenin yükümlülüğü de yönetime aittir. Eğer yönetim bunun üstesinden gelemiyorsa o zaman durup durumunu bir değerlendirecektir.

'Bu karamsar tablo 100 yıl önce de vardı'

Ortak basın toplantısında CHP'nin 19 Mayıs programıyla ilgili açıklamalarda bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya ise "Aslında bu karamsar tablo 100 yıl öncede vardı ve o zamanda tek adam yönetimi vardı, sadece saraydaki saltanatı düşünen bir anlayış vardı. Ama buna dur diyecek, halkın derdine derman olabilecek bir kahraman çıktı ve 100 yıl önce bir milli mücadele başlangıcıyla İstanbul'dan Samsun'a hareket etti." dedi.

Kaya'nın açıklamaları şöyle:

"Dün biz Mustafa Kemal'i Beşiktaş İskelesi'nden Samsun'a uğurladık. 19 Mayıs 1919'un hareket eden kaptanını ve kurmayını ve de bugünü yaratan önderimizi 19 Mayıs 2019'da, 100 yıl sonra Samsun'da Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu Başkanlığında MYK üyelerimiz, bölge milletvekillerimiz, bölge il başkanlarımız ve Türkiye genelinde her ili temsil eden gençlik kolları başkanlarımızla birlikte Samsun'da karşılayacağız. 100 yıl önceki bu ülkenin yoksulluğa ve teslimiyete terk edilmiş halini 100 yıl sonra aynı anlayışı devam ettiren iki güç var. Birincisi bunlar benim umurumda değil, saray benim saltanatım demişti. Biri de çıktı, 'Hayır. Yedi düvele karşı bu mücadeleyi yürüteceğiz' dedi ve Cumhuriyeti kurdu. Hak, hukuk ve adalet gaspının önüne geçerek bugünlere bizi getirdi. Şimdi bize düşen görev 100 yıldır yaşadığımız gerçeği bir sonraki 100 yıla taşıyabilecek adımları atmaktır.

Gazetecilerin soruları ve Öztrak'ın yanıtları

- FETÖ'den yargılanan bir suçluyla alakalı ifadeler ortaya çıktı Sayın Çerçioğlu ve Ekrem İmamoğlu'yla ilgili. Bunun üzerine Sayın Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu arkasında bakanların olduğunu söyledi. Hatta Sayın İmamoğlu bu işin içinde birkaç bakan var dedi. CHP özellikle bu bakanlar kim sorusuna yanıt ararken İçişleri Bakanı bunu açıklamayan alçaktır, namerttir ve şerefsizdir dedi. İlk önce bununla ilgili değerlendirmeniz?

- Atama İçişleri Bakanı yine 'yavuz hırsız ev sahibini bastırır' taktikleriyle topa girmiş. O gün ben de burada açıkladım biliyorsunuz. Çeşitli iddialarla sanık olan bir vatandaş demiş ki, 'benim Özlem Çerçioğlu'yla, Ekrem İmamoğlu'nu suçlamam için bir Aydınlı gazeteci Aydın Cezaevine girdi, beni onunla görüştürdüler ve bana dedi ki bunları suçlarsan seni bırakırız.' Hatta bununla da kalmadı, 'benim aile yakınlarıma bazı bakanlar ulaştı, bu bakanlar bana da haber gönderdi, ben bu iki belediye başkanını suçlarsam beni serbest bırakacaklarını söylediler' demiş.

Bu zaten skandal. Bu bir skandal. Ondan sonra da dedik ki, bu bakanlar kim çıksınlar kendilerini açıklasınlar. Daha tık yok ortada. Ama görüyorum ki, alınanlar var. Yarası olan gocunur. Ben buradan açıkça söylüyorum, kimse bu bakanlar açıklasınlar bu bir. İki, kim bu gazetecinin o hapishaneye girmesi için izin verdiyse, bu izinden kimlerin haberi varsa bunların hepsinin kamuoyuna açıklanması lazım.

Arkadaşlar biraz önce kişisel verilerle ilgili yapılanları söyledim. Yine oy kullanmayanlarla ilgili açıklamaları söyledim. Şimdi bakın başka bir olay, bakanlar neyin içindeler. Bir kumpas. Bizim seçilmiş belediye başkanlarımıza bir kumpasın peşindeler. Hangi devlette yaşıyoruz, nedir bu devletle siyasi partinin iç içe geçmişliği? Tekrar söylüyorum: Yavuz hırsız ev sahibini bastırır taktikleri sökmez, yarası olan gocunur. Çıksın hangi bakanlarsa bunlar, biziz diye açıklamayı yapsınlar.

- Siz bir açıklama yapacak mısınız efendim soruyor çünkü hani kim bu bakanlar sizin elinizde bir bilgi var mı?

- Biz diyoruz ki, kendileri kendilerini çıksınlar açıklasınlar. Şimdilik bunu söylüyoruz.

- Efendim ikinci sorum da, 8 yıl sonra Öcalan avukatlarıyla görüşüyor. Dolayısıyla bu tartışma devam ederken İçişleri Bakanının yapmış olduğu açıklama var. 'Seçim öncesinde de konuşuldu' diyor. Bu yapılmalı mı, yapılmamalı mı, bize getirisi, götürüsü olur mu ama devlet dedi ki şimdi bu görüşmenin gerçekleşmesi uygundur. Avukatlarıyla görüşmesiyle alakalı böyle bir değerlendirmesi var İçişleri Bakanının.

- Galiba orada bir seçim lafı geçiyor. Seçimden önce görüşmesi uygundur. Bir şey söyleyeceğim de söylemek istemiyorum. Ama bakın burada söylenen laflar son derece tehlikeli laflar. Yani cezaevinde bir mahkumun avukatlarıyla görüşmesi hukuken olamıyor ama devlet 'seçim öncesinde böyle yapılırsa uygun görülür' deyip görüşmesine izin veriliyor. Demek ki avukatların mahkumla görüşmesi tamamen siyasi. Bu karar tamamen siyasi. Ben bu kararın takdirini, bu söylenenlerin takdirini milletimize bırakıyorum. Milletimizin gözü önünde çok ilginç bir oyun oynanıyor. Evet, bir beka sorunu varmış ama bu beka sorunu koltuklarının bekasıymış.

- İstanbul seçimleriyle alakalı yenileme tartışması var, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı. Özellikle bununla alakalı çalındı üzerine kurulan bir politika var. Bununla ilgili yürütülen bir süreç var. Ama İçişleri Bakanı Büyükçekmece'yle ilgili bir açıklama yaparken Büyükçekmece Belediye Başkanının fuzuli işgal ettiğini ifade etti. 'Büyükçekmece seçimlerinin YSK iptal etmedi ama haksızlık yaptı. Bir seçim iptal edilmesi gerekiyorsa Büyükçekmece seçimleri iptal edilmeliydi bu kadar net' dedi.

- Şimdi Büyükşehir iptal edilmemeliydi ama Büyükçekmece iptal edilmeli miydi diyor? Açık söyleyeyim, bu atanmış İçişleri Bakanı kendini mahkeme yerine koyuyor, kendini YSK yerine koyuyor, kendini başka yerlere koyuyor. Neden olacakmış, kendi İçişleri Müfettişlerini, mülkiye müfettişlerini oraya gönderdiği için mi? Hukuken baktığımız zaman büyükşehir belediye başkanına milletin vermiş olduğu mazbatanın gasp edilmesi de, Büyükçekmece seçimlerinin iptal edilmesi de milletin vicdanına sığacak hususlar değildir. Bunların hepsi hukuka aykırıdır. Tekrar burada söylüyorum, bunların gasp ettiği mazbatayı, milletimiz 23 Haziran'da Ekrem İmamoğlu'na yeniden verecektir, hak yerini bulacaktır.

- Süleyman Soylu'nun açıklamalarıyla ilgili son sorum efendim. Bir zarf var 4 pusula ama bu 4 pusuladan birisi iptal ediliyor o da büyükşehir belediye başkanlığı. Süleyman Soylu şöyle diyor, 'Sayım, döküm ve tasnif işlemleri yapılırken büyükşehir belediye başkanlığı pusulasında usulsüzlük yapıldı dolayısıyla onu etkilediği için iptal ediliyor.' Buna değerlendirmeniz ne olur?

- Buna değerlendirmem şu: Bunu yapan kurullar YSK tarafından, daha doğrusu il seçim kurulları, ilçe seçim kurulları tarafından atanmış YSK'nin bilgisinde atanmış olan kurullar. Ben de şunu söyleyeyim, 'YSK değerlendirme yaparken doğru olan milletin verdiği hak olan Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasını kasten gasp etmişler buna karşılık hakkı olmayan AK Partili Başkanların hakkı olmadan aldıkları mazbatalara göz yummuşlardır' diyebilirim. Böyle bir ifade olabilir mi? Ne demek bu? Aynı sandık, aynı zarf, aynı kurul. Yani AK Parti temsilcilerini kim atamış oraya gelmiş, niye herhangi bir zabıt tutmamışlar, niye görmemişler? Söylüyorum, bir daha tekrarlıyorum arkadaşlar, çalınan minare o kadar büyük ki ne kılıf biçmeye çalışsalar buna kumaş yetmez.

- Efendim son bir sorum olacak o da 19 Mayıs törenleriyle ilgili. Samsun'a Sayın Kılıçdaroğlu da davet edildi, bütün liderler davet edildi. Sayın Kılıçdaroğlu katılacak, katılmayan liderler de var. Ama siz bu daveti nasıl değerlendiriyorsunuz? Siyasi görenler de var, bir hamle olarak görenler de var. Bu daveti nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Arkadaşlar, ben bu davete hiçbir olağanüstülük atfetmiyorum. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, bu ülkenin ana muhalefet partisinin lideridir. Burada sözünü ettiğimiz bir devlet törenidir. Yine milletimizin vergileriyle yapılan bir törendir. Eğer Genel Başkanımız bu törene davet edilmemiş olsaydı, garip olan bu olurdu.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.